Okumanın Tekniği Olur mu?
Kitaplar, sinelerinde nice güzellikler taşır. Seher vakti açan gül, nisanın süsü erguvan kitaplara sığınır. Güzün telaşı, kışın efeliği harflerin suret verdiği görüntüleriyle sözcüklerle duygu ve düşünce dünyamıza akar gelir. Kimi zaman bir öyküyle kimi zaman bir şiirle betimlenir renkler ,güzellikler. Turna katarlarının kanat sesleri yansır harf harf kitap sayfalarına. Hasret, aşk, şekva, ölüm resmedilir harflerle. Gökyüzü yere indirilir uçsuz bucaksız. Yıldızlar göz kırpar sayfalarda.
Dağ başındaki bir çeşmenin öyküsünü, suyun formülünü, Ferhat’ın dağlarını ,Mecnun’un çöllerini kitaptan öğreniriz. Nice sorularımıza hulus u kalp ile cevap verir onlar. Bizim gönlümüz de mutmain olur. Kitaplarla söyleşmenin onların derununa inmenin değişik yollarını bulur okur. Kimi okur hoyrat davranır kitaba eğer büker. Kimisi de itinayla dokunur onun tenine. Kitabın kokusunu çeker ciğerlerine.
Okura reçete sunmak tereciye tere satmak anlamına gelse de iyi okurun deneyimlerini paylaşmasının yararlı bir iş olacağı tartışılmaz. Bu bağlamda hemen okuma ilgili yazılmış kitaplar gelir aklımıza. Haberini ilk defa, Türkiye’de zirveye oturmuş,( hem okur hem yazar olarak) merhum Cemil Meriç’in bir eserinden aldığım John Ruskin’in “Susam ve Zambaklar” adlı çeviri eseri bu alanda kayda değer kitaplardan. Ama, biz burada adı geçen kitapların muhtevasından ziyade, kendi aklımıza gelen yol ve yöntemleri dillendirmeye çalışacağız karınca kararınca.
İyi bir okuyucu olmasam da kitap konusunda seçici olmak gerektiğine inanlardanım. Türkçeyi iyi kullanan yazarların eserlerinden başlamalı işe ilk başlayan ki temel sağlam atılsın. Bu noktada ne okumalıyız sorusuna cevap veriyormuş gibi olsam da asıl nasıl okumalıyız sorusunun cevabına giriş yapabilmek adına okunacak eserlerin hususiyetine değinmek zorunda kaldığımı belirtmeliyim.
Nasıl okumalıyız noktasında beni en çok rahatsız eden, son zamanlarda revaçta olan “hızlı okuma teknikleri” ana babalar çocuklarının belli sınavlarda daha az sürede, daha çok metin okuyup a,b,c,d şıklarından birini işaretleyebilmesi adına bu iş için de bir yığın para harcamakta. Eğitim sistemimizdeki çarpıklık, okuma eylemi gibi kutsal bir eylemi de olumsuz etkilemektedir. Şık seçiminde oldukça başarılı olan çocuklarımız, okumaktan tat ve zevk
alamayan mutsuz bireyler derekesine düşmekteler. İşin en üzücü yanı ise, bu durum kimseyi kaygılandırmamaktadır. Okuma zevki olmayan insanlara Türkiye Okuyor,Ankara okuyor gibi kampanyalar dayatılmakta. Akıntıya kürek çekmeye devam edilmektedir…
Hızlı okuma tekniği ile okuma, belli klişe sözcük ve formülleri akılda tutmayı sağlaya bilir belki. Ancak not almaya, ilginizi çeken, hoşunuza giden bir bölümle ilgili not tutmanıza izin vermez. Okuduğunuz paragrafın üzerinde düşünüp oradan çıkarımlar yapmanızı engeller. Yazının özüne, derununa inip hayal aynanızı parlatmanızı sağlamaz. Ben kendi adıma, beni etkileyen bir sözcükten yola çıkarak okuduğum kitabın sayfalarındaki boşluklara bir paragraf veya şiir karalamaktan oldukça haz alırım. Örneğin, “Simyacı” adlı kitabı okurken, aldığım notların dışında romanın baş kahramanı çobanın maceralarından yola çıkarak “Çöl Kızı Fatıma” ve “Endülüslü Kız” adında iki şiir denemesi karalamıştım geçmişte o şiirlerin birini de burada paylaşıyorum:
ENDÜLÜSLÜ KIZ//GÜNEŞİN ÇOBANA İLHAMI
Âşıklarının sayısınca tel kopar saçlarından,
As gül dalına, salına salına revan ol yola.
Yürüsün nergisler , sümbüller ardınca.
Saçlarını çözme kıskanır güneş göze gelirsin.
Öyle bir afetsin ki Endülüslü kız.
Gündüzümü gece, gecemi gündüz edersin.
Ben, yayan yapıldak yollara düşmüş fakir çoban.
Bir kepeneğe sarınır uyurum geceleri,
Rüyalarıma gelirsen tanırım uzun siyah saçlarından.
Sen mağrip güzeli.
Elif parmaklı dal boylu peri.
Seni gördüğüm günden beri yollardayım.
Geceleri koyunlarımla söyleşirim,
Onlara anlatırım seni.
Endülüs kızısın sen tepeden tırnağa gül kokan.
Gülden ziyade, lâleden ince…
İnsan çoban da olsa bencileyin,
Senin gibisini sevmeli sevince…
İçime bir çöl yangını düşürdü bakışların.
Baştan başa kat ettim Endülüs ülkesini ,
Çingene kadına fal baktırdım,
Senden haber verir diye…
Gece yıldızları seyre daldım seni hayale.
Hâle hâle, hevenk hevenk sevgi sunardım yanımda olsaydın.
Ben, hazine için boşuna gitmişim firavunlar ülkesine.
Hasretim daha da büyüdü sesine nefesine.
Gel Endülüslü kız,
Nefes ol dol ciğerlerime.
Saçlarını çöz gecelerime.
Gizlensin sana olan aşkım siyahın gölgesinde.
Seni anlatayım bıkmadan gecelere.
Çiz yüreğimi narin ellerinin çiçekleriyle.
Gel her gece düşlerime, efkârımı yenile.
Eriyeyim gözlerinde.
Nem olayım kirpiklerinde.
Sen, Endülüs’ün en narin en ince kızı,
Görenlerin yüreğinde dermansız sızı.
Meryem safiyetinden ilhamın var.
Züleyha’dan kalan yadigarın.
Yusuf güzelliğini solur bakışların.
Sevdanın haritasında gülümser nakışların.
Sen aşkımın ecesi Endülüs söylencesi.
Sen mazim sen yarınlarıma kalan.
Sen yegane gerçeğim senden başkası yalan…
Gel, Endülüslü kız sevda sancağımsın.
Gönlümde sen ol haşre dek dalgalanan.
Ankara,03.02. 2010 İ.K
Tüm bunların yanında, okumanın bir eylem olduğu göz önüne alınırsa “okuma” belli kalıplara oturtulamayacak kadar özgürlük, özgünlük ve suhulet isteyen kutsal bir iş. Hâl böyle olunca, her okur kendi okuma yöntemini belirleyebilir. Çünkü, insanı en iyi yine kendisi tanır. Nasıl okuyunca zevk alıp yarar sağlıyorsa öyle okumalı insan diyor söze noktayı koyuyorum.
İbrahim KİLİK
YORUMLAR
Bana göre her ne okuyorsan oku, NEYİ NEREYE YONTUĞUN VE NE ŞİEKİLDE ANLAMAYA ÇALIŞTIĞIN ÖNEMLİDİR.Yazar veya şairin ne amaçla ya da ne düşünerek, ne hissederek yazdığını birebir anlama şansımız zaten yoktur.Ama en azından okunanın ne olduğu ve neyi işaret ettiği keşfedilmeye çalışılmalı,AKLIN OYNADIĞI OYUNA DÜŞMEDEN HATTA İŞİN İÇİİNE CİNLİKLER KATMADAN, anlamaya, algılamaya çalışmalıyız. Günümüzde görüyoruz ki, herkes hatip kesilmiş ve işine geldiğince algılıyor, işine geldiğince yontuyor ve işine geldiğincede karşı tarafa yansıtıyor. Düşünülmüyorki, senin işine gelen bana terstir, acıtır, üzer. Tarihi bilgilerden tutunda roman, hikaye, nesir yazılara, şiirlere kadar uzanan geniş kapsamlı edebiyat alanında aslolan doğruyu anlamak, çarpıtmamak ve de içine sindirerek okumak asıl insana haz verir. İnsan önce okuduğu şeylere dikkat ederse ve kendine yönelik bir keşfe çıkarsa görecektir ki, en azından kelime dağarcığına bir tane kelime eklemiştir. Bu bile başlı başına bir kazançtır ve kendini ifade etme babında, anlatmak istediklerini anlatabilme babında çok daha akıcı ve düzgün bir üsluba haiz olduğuna delalet eder. Okuyan insan ilk önce diksiyonundaki düzgünlüğü keşfeder zaten.
Yazmak ne kadar hürmet gerektirirse okumakta bir o kadar hatta daha fazla hürmet gerektirir. OKUMAK EN AZ YAZMAK KADAR SANATTIR, diyor bu çok değerli yazının yazarına tebriklerimi saygılarımla sunuyorum...
hüzün şairi tarafından 12/21/2010 11:54:27 AM zamanında düzenlenmiştir.
Okuduğu kitabın içine girebilmeli insan. Karakterlerinden biri olabilmeli. Yazarın tasvir ettiği anları yaşamalı, mekanları dolaşmalı. Kitabın satırlarından çok olmalı, not düştüğü cümleleri. Son sayfayı çevirdiğinde, bitmemeli kitap. Yazarını ve ismini söyleyerek alıntı yapmak, günlük hayatın içinde, derin bir bilgi ve kültür birikimidir.
Yazınızı okuduğum için çok mutlu oldum. Teşekkür ediyorum. Saygılar.
Tüm bunların yanında, okumanın bir eylem olduğu göz önüne alınırsa “okuma” belli kalıplara oturtulamayacak kadar özgürlük, özgünlük ve suhulet isteyen kutsal bir iş. Hâl böyle olunca, her okur kendi okuma yöntemini belirleyebilir. Çünkü, insanı en iyi yine kendisi tanır. Nasıl okuyunca zevk alıp yarar sağlıyorsa öyle okumalı insan diyor söze noktayı koyuyorum.
İbrahim KİLİK
---------------------------------
YAZINIZ VE ANLATIM GÜZEL.
EBRİK VE TEŞEKKÜRLER.