- 739 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Seni Sevdikçe Birikiyorum
Eksik yaşadığımız bu renkli göğün altında biz
Yırtılan göğsümüzü her gece şiirlerle yamadık
Kırmızı olup kanadık, yeşil olup coşkuyla çağladık
Bir sevdanın veda öpüşüyle ikimiz çocukça ağladık
Bu çelişki gezegeninde ne kadar ruhumu sana taşımak istesem de ışınlarına hep uzak kalıyorum. Sözcüklerimin kristalleri sana çarpıp geri dönüyor. Düşünceler tuvalimde seni beklerken, sevdam pusatsız acılara nasıl ve neden kapıldı bilmiyorum. Nasırlı yüreğimin öksüz yollarında bir başıma ayazlardayım, üşüyorum, konuştukça girdaplara atılıyorum.
Nicedir tutkularla örülmüş bir harf gibi alfabemde taşıdığımsın sen. Susunca yeryüzünü ıssızlara çevirdiğimiz bir sahne, konuşunca kül olup dağlardan yağmurlara karıştığımız bir bahçede buluşuyoruz ikimiz. Irmakları boyuyoruz sevgi kalemimizle ve rüzgâr ekiyoruz uçurtma düşlerimize. Oynak düşüncelerin sahte mavilerinde, parça parça eleklerin ve yurtsuz, güneşsiz niteliksizlerin yıldızsız ülkelerinde soluklanıyoruz biz.
Göğsümüzdeki koruklarla, kilerimizdeki elmalarla ve albümümüzdeki mutluluk pozlarıyla soğandan acıyı, kör kuyulardan sarnıcı, düşlerin bittiği ülkelerden öyküleri çıkarıyoruz biz. Kollarımızda onca medeniyetin ağırlığı, yüreğimizde milyonlarca sevgilinin ağıtı ile her gün yeniden buluyoruz ölümsüzlüğü. Bulunca birbirimizi, tutunca ellerimizi ışıkları sönüyor, sular basıyor bu kenti.
Uykulardan çalarak bedenini ve ruhunu terkime atarak kaçırırım seni yurdumun güneylerine. Belleğimizdeki mutluluklara kaşık sallarız mağrur ve mahmur. Gecenin özgür sokaklarına perdemizi kapatır, özlemden tutuşan bağrımızı meltemlere açarız. Sevinçlerimizin, sevdamızın kapaklarını burkarak kanatırız içimizdeki gül bahçelerini. Yarına dipçik süngüler çekerek, kırarız saatlerin inatçı zembereğini.
Yaşadığımız bu iklimde mevsimlerin uçarı yaprakları dökülse de birer birer dalından, bizim sevdamızın kökleri sökülmeyecek yerinden. Fırtınalara direndikçe bu iki deli yürek, sonsuzluğa pupa yelken gidecek şarkılar söyleyerek. Asil sevdamızdan nice baharlar yeşerecek, nice mevsimler gözyaşlarımızla beslenecek mutlaka.
Haberin yokken bir ateş çalarım içimi titreten dudaklarından. Öptükçe seni ben tutuşurum dudaklarının alev kümelerinden. Bardaklara doldururken gülüşlerini, dikerken su gibi süzülüşlerini hep seninle yanarım, seninle ıslanırım. Bir resimce yorgun ve çıplağım sevdanın karşısında ben, senin için yüreğimde bir gül büyütürüm. Yaslayınca yüreğini bedenime sevdalım, ben bu aşk meyhanesinde senin için içtiğim meylerin sayısını bile unuturum.
Biliyoruz ki bu sevdanın teri hep olacak alnımızda. Bu oyun delisi, bu çimen yeşili aşk sonsuza kadar solmayacak yüreğimizde. Papatya fallarından, esmer kapsülü patlayışlarımızdan kurulu sözcüklerimizi örseleyeceğiz bu bizi anlayamayan yalan şehirde. Soluğundan, kimi köpüren sözlerinden, dilindeki yağmur öpüşlerinden, gözlerindeki görkeminden tanırım seni, söyleyemediğim tüm sözlerime rağmen.
Bir gün ruhumun en nurlu tepesinde sellerle baş başa bırakırsın beni. Giderken gözlerini de alırsın can evimden. Direncim biter, sözlerim susar, uzun yollar elinden tutar. Sırtındaki acıların, gözlerindeki ağrıların, yüreğindeki yangınların çığlıklarını burada bırakıp gidersin bir gün sen de. Dermansız gelişlerin, umarsız sevişlerim ve varlığına gölgelenişlerim bana kalır. Kalbimiz titrek, ellerimiz ürkek, uykularımız seyrek ve ayrı geceleri seçer. Yakarışlarımız sonsuz, ağlayışlarımız yorumsuz, anılarımız örtüsüz bir sırata dönüşür. Gitmelerimizin yaban urbalarında gülüm ayrılık en çok bu yaşlı ağacı ağlatır.
Bu sırtımdan bükülüşlerim, çağdan çağa süzülüşlerim bir tespih gibi yüreğine dizilişlerim gecemin atar damarını zorluyor şimdi. Yoksul çocuklar saklanır sarı bahçelerimde yokluğunda. Gözümde suların çağlar, kanlı akar çaylarım nedensiz. Irmaklara bölüşüm bundandır yüzünü, bundandır kekliklere kafes olmam, bundandır göğsündeki lale bahçelerine sevdalanmam.
Selahattin Yetgin