- 876 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÜÇ KAFADAR
Bizim dağlarda kendi başımıza dolaştığımız sanılmasın hani.Yine benim kendi yaşıtlarım Annemin ağabeyi Musa dayımın küçük oğlu ve annemin kardeşi Hüsnü ile beraber güttük. Birlikte neler neler yaşadık. Sadece birisini anlatayım ki sizlere biraz fikir versin.
Genellikle küçük dayım ve büyük dayımın oğlu ile birlikte dağlara çıkıyoruz,o dağ senin bu dağ benim öküzlerimizi otlatıyoruz.Benim öküzlerden birisi, boynuzları sivri sivri olan Çıvga öküzüm beni hiç mi hiç dinlemiyor.Ne zaman oturacak olsam benim Çıvga ortadan kayboluyor.Hadi bul bulabilirsen Çıvga’yı günümün çoğu Çıvga Öküzün peşinde onun çevirmek ve onu aramakla geçiyor. Kendi kendimize düşünmeye başladık”ne yapabiliriz.” diye.Sonunda bulduk tabi!
Benim ceketi Çıvga’nın boynuzlarına geçirdik,böylece etrafını görmesine mani olduk önünü göremeyen hayvanı üç kafadar sopalarımızla bir güzel dövdük ki, bizim Çıvga epeyi ders aldı.Ne zaman seslensem yerimden kalkmama gerek kalmadan Çıvga yerine döndü ve otlamaya başladı.Bizim patron olayı bildi ama benimde aksiliğimi bildiği için olacak her halde; sadece sormakla yetindi.Bende inkar ettim tabii.
O yıl yaz tatili hemen hemen aynı minval üzere geçti.Biz yine kendi harmanımızı kendimiz sürdük tabii olarak.Harman sürdük deyince her halde patozla veya harman sürme makinesi ile hasadı yaptığımız anlaşılmasın tabi.Nerede patoz o zamanlar yıllar 1960’ların ortaları.
Ekim zamanı nasıl tarlaları sabanla sürüp elle buğdayı veya diğer ekinleri etkiyor olsak!Ekinleri de yine orak ve tırpanla biçiyor,bizim köyün tabiri ile demet bağlayıp o haliyle köyümüzün her kesin kendisine ait olan harman yerlerine getirir yığın yapar ve bilahare harman yerine yayar,altında çakmak taşından dişleri olan kalın kalaslardan özel olarak yapılmış olan düvene öküzleri koşarak daire haline getirilmiş harmanın üzerinde başımızı güneşin kaynatmasına bakmadan dönerdiniz.Ta ki, sapların saman olmasına kadar ve başakların tanelerinden ayrılmasına kadar.Sonrasında ise yabalarla savurur, ekinlerin tanelerini bir tarafa samanlarını da ayrı bir yere ayırırsınız hem de çok basit bir yöntemle rüzgarın yardımı ile!
Herkes harmanlarını en az bir ay gibi bir zamandan daha fazla sürede tamamlayıp ekinlerini ambara,samanlarını ise samanlığa doldurdu.Köyde artık her kes kışa hazır, odunlar geldi,kömür köyde zaten yakılmıyor. Genellikle yemek ve ısınma için ocak başları var. Evlerde Aydınlatma içinse idare lambası,kandil veya gaz lambaları var.Her kes gazını da ihtiyaç duyduğunda köyün iki bakkalından birisinden buğday, arpa veya yumurta ile satın alacak.
Bizlerde Tunçbilek’in yolunu tuttuk.Okullar açıldı ve biz ilk okulun son sınıfında yeni öğretmenimiz Hakkı öğretmenimle tanıştık.Çünkü Mediha öğretmen yeniden öğrenciliği seçti ve Üniversiteye gitti.Yeni öğretmenimiz de erkek olmakla birlikte genç, akıllı ve mesleğini ve öğrencilerini seven bir öğretmen.Bizlerde kendisini sevdik tabii.Ne kadar ilk günlerde yadırgamış ve çekinmiş olsak da…
Öğretmenimiz bizleri sanki beş sene okutmuş gibi hiç yadırgamadan,yabancılık çektirmeden bir yıl boyunca her kahrımızı çekti.Bizlerin Orta okula gittiğimizde eksiklik hissetmememiz için elinden gelen bütün gayretini gösterdi sağ olsun.
Bir yıl nerede ise yel gibi geçip gitti,o sene İmam Hatip Parasız imtihanları vardı.Müracaatlar okulu müdürüne yapıldığı için okulumuzun müdürüne gittim.Okul müdürümüz Köy Enstitüleri mezunu bir öğretmendi daha doğrusu öyle imiş ve benim müracaatımı kabul etmedi ve bu imtihana girmem için yaşımın büyük olduğunu söyledi.Halbuki ben daha o sene İlk Okulu bitirecektim,yani yaşımın büyük olması mümkün değildi.
Kasabamızın ortasından bölerek geçen Adranos çayı(mahalli ismi ile Kocasu) veya mahalli isimle koca su gençlerin zaman zaman girip yüzdüğü bir su idi bizlerde heves ederdik derede yüzmeye ama yazık ki köy çocuğu olmamız sebebiyle yüzme öğrenememiştik.1. Mayıs günü idi günlerden baharın henüz burnunun ucunu insanlara bir gösterip bir çektiği günler hani.O günde hava gerçekten çok güzel ve sıcaktı.Bizlerde herkesin yaptığı gibi dereye yüzmeye ve 1 mayıs kutlamaya gittik.
Yanımda kimler vardı hatırlamıyorum fakat her kes gibi bizde üzerimizdekileri çıkardık yalancı pehlivanlar gibi ortalıkta geziyoruz.Suya girecek cesaretimiz yok.Bu sırada bizden yaşça büyük ve güçlü kuvvetli lakabı “Ayı Orhan” olan mahallimizden bir ağabeyimiz bizleri tutup tutup suya bıraktı.
Diğer arkadaşlarım yüzerek karşıya geçerken ben boyumu aşan suda bir batıp bir çıkmaya başladım.Beni gören Orhan Ağabey,elbiseleri ile birlikte atlayarak beni de karşıya geçirdi.Suyun sığ bir yerini bulup karşıya geçtik.İlk Yüzme deneyimimiz buydu tabi ve son derece tatsızdı hani.
Sonraları Elektrik üretim tesisi olan Termik Santralının havuzunda ve derede kısmen de olsa yüzmeyi öğrendik.Ölmeyecek kadar.
Ha…Birde derede yüzme anımız var ki, anlatamadan geçersem sanırım bu yüzme işi eksik kalır.Yine okul zamanı idi,üç arkadaş Termik’in kül tesisinin altında dereye yüzmeye gittik.Gittiğimiz yer polis karakolunun hemen yanı başı.Elbiselerimizi çıkardık dereye girdik.Bu sırada Karakolun komiseri suyun kenarına gelip bizim elbiselerimizi aldı ve karakola götürdü.Bize de; “Karakola gelin elbiselerinizi alın.” dedi. Biz korkumuzdan karakola gitmek ne kelime ağlamaya başladık.Yakında ağlamamızı duyan su kenarına gelen teyzeler komisere gidip rica ettiler ve bizi dövmeyeceğine dair söz aldılar.
Bizler korka korka karakola gittik ve elbiselerimizi giydik.Komiser Amca bizleri karşısına aldı ve suda yüzmenin yasak olduğunu ve bizim ifadelerimizi alacağını söyledi ve isimlerimizi sordu. Her birimiz Komiser amcamıza, isimlerimiz ve okulumuz,sınıfımız ile ilgili yanlış beyanda bulunduk ve karakoldan çıktık.Aksi halde babalarımızdan ve okuldan dayak yiyeceğimiz endişemiz vardı.
Ertesi gün Okul müdürümüz sabah içtimasında bütün örencilere derede Maden İlkokulu öğrencilerinin yakalandığını ve babalarının 50Tl.şer vererek zor kurtardığını ve çocukların karakolda sopa yediklerini söyledi ve öğrencileri ikaz etti dereye girmenin yasak olduğunu anlatmak için…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.