Tetikçi ve Kurban
Bu adamın gecenin yarısında mezarlığa neden geldiğini bilmiyordum, ama benim işimi kolaylaştırmıştı. Apartman dairesinde çıt çıkarmadan öldürmem daha zor olacaktı.
Böyle güzel bir gecede, mezarlıkta ilk defa birini öldürecektim. Mezarlığın demir kapıları kapalıydı. Mecbur duvardan atlamak zorunda kaldı. Üzerimize deniz feneri gibi düşen ay, kurbanımın kel kafasından tekrar göğe yansıyordu. Üzerinde ki açık kahverengi paltosu ve altında ki açık mavi pijamasıyla bakırköyden, karacahmede yürüyerek gelmiş bir deliyi andırıyordu. Duvardan atlamıştı. Adımlarımı hızlandırdım ve duvara yaklaştım, gökyüzüne baktım. Tek kişilik bir oyun sergiliyordum dev bir tiyatro sahnesinde ve binlerce yıldız beni seyrediyor. Bu çok sinirime dokundu, silahımı çıkardım, yıldızlara doğrulttum ateş etmeyi düşündüm, bir süre öyle bekledim sonra bu saçma fikirden vazgeçtim. Kendimi bildim bileli birilerinin bana bakmasından hoşlanmam. Orta okuldayken sırf bu huyum yüzünden okuldan atıldım.
Bir kız vardı ismi Beyza, yarım dönem boyunca derste, tenefüste beni izlerdi. Sonunda
dayanamadım. Okulda ki tek arkadaşım olan kurşun kalemimi aldım yanıma ve kaplumbağa yürüyüşü ile yaklaştım Beyza’ya o hala bön bön bakıyordu. Önünde durdum. "Bakma" dedim ve elimde ki kalemi sol gözüne soktum. Büyük bir çığlık koptu. Sanki bir çığlık yarışı varmışta başlamak için işaret bekliyorlarmış gibi hemen ardından bütün kızlar bağırmaya başladılar. Beyza’nın gözünden çıkan kanlar bir yeraltı kaynağı gibi azimle fışkırıyordu. Sonradan öğrendim ki o gözler bön bön değilde aşkla bakıyormuş. Yaşım küçük olduğundan ceza yemedim. Okuldan atıldım. Pisikolojik tedavi gördüm. Ama hiç bir işe yaramadı. Ailemden yalnızca annem vardı. Bu olaydan sonra bana ölümcül bir hastalığa yakalanmışım gibi davranmaya başladı. Okul hayatım son buldu. Maddi sıkıntılar nedeni ile bizim mahallede ki kasapta çalışmaya başladım. Beni en çok teskin edende bu idi. İlginçtir, tavuk butları, dana etleri ve işkembeleriyle uğraşmak rahatlatıyordu beni.
Hayatım, yan komşumuz, ne iş yaptığı belirsiz, maymun suratlı, saçma sapan elbiseler giyen, arkadan bakıldığında, hayvanat bahçesinden kaçmış gorile benzeyen İzbandut Cezminin bana yaptığı o büyük teklifle değişti. Benim geçmişimi ve kana olan tutkumu öğrenmişti. Bir kızı öldürmemi istedi. Sebebini ve nedenini sormayacakmışım. Karşılığında beş bin dolar alacakmışım. Ne diyeceğim, benim yaşımda bir çocuk bu parayla dünyayı satın alır. Tavşan gibi zıplaya zıplaya kabul ettim. Bana kızın resmini, adını, adresini, iş yerinin adresini felan söyledi. Üç gün kızı takibe aldım. Nihayetinde dördüncü gün eve geç geldi. Evinin önüne park ettiği arabasından inmeden hızla yanına yaklaştım. Sağ elimde, üç parmak kalınlığında ekmek bıçağı vardı. Arkamda saklıyordum. Arabanın camını tıkladım, açtı. Kendimden hiç ummadığım esrarengiz bir naziklikle, "iyi akşamlar" dedim. O güzel dudaklarının kıpırdamasını beklemeden sol elimle incecik gırtlağını, elektirik süpürgesinin borusuymuş gibi sıktım. Kendime doğru çektim. Sağ elimde ki ekmek bıçağını, hiç vakit kaybetmeden vahşice ağzına soktum. Herhalde büyük ve küçük dilini parçalamış olacağım ki fazla ses çıkaramadı. Daha fazla kendime doğru çekerek ağzından çıkardığım bıçağımı ensesine sapladım. Öldüğünden emin olduktan sonra bıçağım ve ben oradan koşarak ayrıldık. Evet, mesleğimi icra etmeye başladığımda ilk kurbanım bayandı ama ondan sonra ki bütün kurbanlarım erkek oldu.
Mezarlığa her geldiğimde içime bir huzursuzluk düşer, rahat hareket edemem. Belki bunun sebebi usatamın buralarda bir yerde olduğunu düşündüğüm içindir. Bizim meslekte bir tane usta vardır. Oda Azrail, geriye kalan herkez çıraktır. Ve şimdi ben ustamın önünde iş görecektim. Bu yeterince heyecan vericiydi.
Kurbanım bir mezarın yanında durdu. Dizlerinin üzerine çöktü. Neden bilmem ama ona hayatımda kimseye yapmadığım bir iyilik yaptım. On dakika müsade verdim. Farkında değildi ama dünyada geçirdiği son on dakikaydı bu.
Mezarlıkta ki ölüler işleyeceğim bu cinayeti sessizce izliyorlardı. Sağımda ki mezarın sahibi belliki yeni girmişti, sonsuzluk yuvasına, toprağı daha çökmemişti. Yanına iliştim, selam verdim. Gözlerimin uykusuzluktan kanlanmaya başladığını hissediyordum. Son bir aydır işler bayağı yoğundu. Bundan önce zıbarttığım herifle beraber kendi rekorumu kırmıştım. Bu ay bununla birlikte tam on iki kişi vurmuş olacaktım. Artık eskisi kadar kana susamış bir caniliğim yok ama insan öldürmek benim yaşam tarzım oldu. Saate bakmak, bir bardak çay içmek, televizyona bir buçuk metre mesafeden kanalları zaplamak, tuvaletten çıkarken sifonu çekmek gibi birşey oldu. Aslında bende her insan gibi normal, idealist ve hedefleri olan biriyim. Benimde her insan gibi önder kabul ettiğim büyüklerim var. (çakal carlos) Benimde hayat prensiplerim ve kovaladığım bir hedefim var. Her ne kadar normal hedefler olmasada.
Fark etmeden içimdeki iş koliği canlandırmışım. Daha fazla bekleyemedim. Saatime baktım yedi dakikası kalmış. Belimden silahımı sıyırdım ve ateş açmaya başaladım. Kurbanım fazla kıpırdayamamış, olduğu yerde kalmıştı. Hafifçe başımı gökyüzüne kaldırdım, yıldızlara doğru dudaklarımı dalga geçermişçesine oynatarak;
"yedi dakika daha yaşasa ne olur, yaşamasa ne olur."
dedim.
* * *
Sabahtan beri içimde bir sıkıntı vardı. Bunun sebebi o ihale değildi. Bu kadar tehditten sonra o ihaleye onay vermem ne kadar doğru oldu bilemiyorum. Ama benim bir ismim vardı ve bunu kirletemezdim.
Evimin, çalışma odasında, duvarların bej renginde kaybolurken telefonum çaldı. Açtım, arayan Rauf’tu. Cüce Rauf. Onu bildim bileli hep aynıydı. Kısa boylu, saçları kızıl siyah karışımı saçma bir renkti. Gömleksiz öldürsen durmaz, her yere gömlekle giderdi. Bazen gömlekle doğmuş olabileceğini bile düşünürdüm. Rauf’un bu özelliği bana hep Babamı hatırlatmıştır. Babamda devlet memuruydu ve hayatı boyunca gömlek giydi. İnanması zor ama çoğu zaman gömlekle yattığını bilirim. Alışkanlık işte.
"Efendim, Raufcuğum"
"Dostum! Nasılsın?"
"İyi sayılırım, biraz canım sıkkın"
"Hayırdır?"
"Önemli bir şey değil. Sen ne için aramıştın?"
"Ben meyhaneye gidiyorum, demlenicem, ucundan. Senide çağırayim dedim. Gelirmisin?"
"Geleyim. Biraz kafa dağıtırım bende, şimdi çıkayim mi?"
"Çık!"
Görüşürüzleştik, kapattık. Aslında gitmek istemiyordum ama evde yalnız kaldıkça daha kötü olacağımıda biliyordum. Çalışma masamın üzerinde ki cüzdanımı aldım, paltomu giydim ve aheste aheste her zaman gittiğimiz bu gidişle evide oraya taşıyacağımız meyhanenin yolunu tuttum.
Rauf benden sonra gelmişti. Kapıdan girdi ve bir kaç saniye meyhaneyi süzdü. Burnunu balık, ter ve rakı kokusuna alıştırdıktan sonra o kısa boyuyla penguen gibi üzerime doğru gelmeye başladı. Sadece ağzımın etrafını saran gülümsemeyle elini sıktım. Karşıma oturdu. Kafasında, Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın cinayeti işlediği gün, kafasında olan berenin bir benzeri vardı. Garsona havalı bir el işareti çaktım, masaya yanaştı. Masayı donatmasını, emreder gibi rica ettim. Boş masaların arasından süzülüp mutfağa doğru gitti.
Bu meyhanenin dolu olduğunu pek hatırlamam. Bu günde bizimle beraber sadece üç masa doluydu. Birinde Tophane delikanlısı olduğunu düşündüğüm bir genç oturmuş. Bakılacak gibi olmayan suratı ile devamlı etrafı süzüyor ve devamlı içiyordu. Diğer masada, dobermana benzeyen buruşmuş suratları ve siyah ütülü pantolonlarıyla koyu bir muhabbete dalmış iki yaşlı adam oturuyordu. Garson ise bu bermuda şeytan üçgeninde o masadan bu masaya koşuşturuyordu. Büyük bir ihtimalle patronu ve ustası arka odada şişenin dibini görmeye çalışıyorlardır.
Zaman zamanda olsa muhabbetimizle saati on iki etmiştik. Kalktık. Rauf’u evine kadar bıraktım.
Eve geldiğimde sabah ki sıkıntı yine yüreğime dozer kepçesi gibi oturmuştu. Kafam hafif dumanlıydı, başımda dönüyordu. Beş adımlık holü on beş adımda anca bitirebildim. Pantolonumu çıkardım, pijamamı giydim, bir sigara yaktım. Salondaki, yere sıfır, konforlu koltuklardan çiftli olana hafifçe uzandım. Sigaramı yavaşça ağzıma götürdüm derin bir nefes aldım. Babam gibi dumanı ciğerlerimde fazla oyalamadan hemen saldım. Bunu kabul etsemde etmesemde bir çok hareketim babama benziyordu. Vefat edeli iki buçuk sene olmasına rağmen yokluğuna hala alışamamıştım. Ailemden kalan tek varlığımdı. Hayata karşı tek gerçeğimdi. Açık kahverengi bir paltosu vardı. Şu an üzerimde olanın aynısıydı. (Paltomu çıkarmadığımı yeni fark etmiştim.) Onunla hiç yıkılmayacakmış gibi dev bir çınara benzetirdim onu. Ah babam! Babamı özledim. Yanına gidesim var. Bu saatte gidilir mi bilmiyorum ama ben gidilir, gidilmez diye içimde ki ikinci benle tartışırken üçüncü ben beni kapıya kadar getirmişti bile. Dışarı çıktım ve mezarlığın yolunu tuttum.
Her halde sarhoşluğumdan ötürü olcak ki, mezarlığa kadar kat ettiğim yolla ilgili yalnızca kaldırım taşlarını hatırlıyorum.
Mezarlığın ürkütücü, bir o kadarda sade ve şekilsiz, demir kapları kapalıydı. Buz gibi soğuk ve düz, mezarlığın etrafını çeviren duvarı biraz takip ettikten sonra bulduğum ilk alçak yerden atladım. Babamın yanına vardığımda bir süre hiç bir reaksiyon göstermeden öylece kala kaldım. Sanki gerçekten Babam yanımdaymışta işlediğim bir suç yüzünden eski günlerdeki gibi beni azarlşıyormuştu. Sarhoşluktanmıdır yoksa hayatın üzerime yüklediği yükün ağırladığındanmıdır, daha fazla dayanamayıp yere çöktüm ve yalvarmaya başladım. Hiç bir suç işlemediğime rağmen beni affetmesi için Babama yalvarıyordum. İçimde alevlenmiş ve bütün kainatı yakabilecek güçteki ateşi hissedebiliyordum.
Ağlamak istiyordum ama ağlayamıyordum. Kulakları çınlatan güçlü bir ses duydum ve hemen ardından içimi yakan ateşin sönmeye başladığını hissettim.
Anladım ki ölüyordum.
Zamanı gelmişti.
Babam beni affetmiş yanına alıyordu.
" Babam! Yanına geliyorum! "
Mustafa YADİGAR
YORUMLAR
"Tetikçi ve Kurban".
İnsan,psikolojisi ustalıkla işlenmiş.Akıcı bir anlatım.Okurken nefesinizi tutuyorsunuz heyecandan...
Başlık ilgimi çekti.Okumaya bir başladım,nasıl bitti anlayamadım.Doğrusu yazının bitmesini istemedim.Hemen kendimi kelimelerin dansına kaptırmıştım adeta.Peşinden diğer yazılarını gözden geçirdim.
YadigarR,sen bu kaleminle çok ses getireceğe benziyorsun.
Gözlerim,her zaman seni arayacak. Yazılarının takipcisi olacağım.
YadigarR
Bu enfes yorumuz için size teşekkürlerimi sunarım ..
Saygılar ..
YadigarR
Sevgili Üstad'ın ..
Saygılar sunarım ..