Tamirciler ve Dünya
Yıllar oldu çekerim nazlarını, insanı aptal yerine koyan yalanlarını, yüzlerini buruşturarak almak istedikleri miktara adım adım yaklaşma arzularının kendilerini düşürdüğü onursuz halleri,en ufak sebepten en büyük meblağın nasıl çıkartılacağı hususundaki gayret ve cesaretlerini.
Yıllar önce ablamın evinde bozulan ütü’den bilirim. Ütüyü tamir eden akrabamın hallerinden.
Önce ütüyü ele alışını,sonra vidalarını tek tek sökerken " Oooo ne yapmışsınız ,mahvetmişsiniz vallahi böyle ütü kulanan ilk defa görüyodum,yanlış kullanım,çok yanlış" deyişindeki sahteliği çok iyi anımsarım.
Sonra ütüyü açıp içerisindeki parçalardan bazılarını "Bu gereksiz",sonra " Bu da gereksiz" ve sonra " Bu parça fuzuli,fabrika sırf daha fazla kar için koymuş deyişindeki bilgeliği,çok iyi anımsarım.
Fakat o parçalar çıkınca ütünün göüsünden,nasıl çalıştığını görünce şaşırdığımı,haksızlık yaptığımı düşünüp tam özür dileyecekken,ütünün tabanının körükte kızdırılan nal gibi kızardığını görünce haklı çıkmanın zevkini doya doya yaşadığımı bu gün gibi anımsarım.
Yıllar önce televizyonun kumandasını yere düşüren oğluma "canın sağolsun yaptırırız dediğimde başıma gelenleri anımsayınca "haklıyım" demenin lezzeti dokunur dudaklarıma,aklıma.
Kumandayı götürmeden bir arkadaşıma "çocuk yere düşürmüş,ne olabilir ,kaça tamir olur" dediğimde bana "abi içerisindeki kristal çatlamıştır,valla para tutmaz önemli bir şey değil" dediğinde rahatladığım gelir aklıma.
Sonra evimin altındaki televizyan hastanesine götürdüğümde baş ustanın kumandayı eline alıp "Tüüüü..abi ne yapmışınız yaa..bu bir gün kalsın bizde bir bakalım yapabiliyormuyuz " dediğinde fiyartı sorma cür2eti gösterdiğimde bana yeni kumanda ücretinden fazla miktar söylediği zamanı hatırlarım,gülerim.
tabii gülerim çünkü ben de o’na " benelektrik mühendisiyim kardeşim,sen bi bak bakıyım şu kristaline hele" dedğim zaman nasıl bozularak bir saniyede yaptığını ve akabinde " Para ,mara istemez " dediğini anımsarım.
Annemin evindeki buzdolabıkapısını çevreleyen mıknatıslı şeritler deforme olunca, bu arızalarla alakalı malzeme satan bir esnaftan metresinin o zamanki elli lira olduğunu öğrenmiştim. "Sen de yapabilirsin ,çok kolay,çocuk işi" demesine aldırmadan mahallemizdeki Karadenizli beyaz eşya tamiri ve bakımı yapan evli ve iki çocuğu olan ustadan buzdolabının tamirini istemiştim.Sırf o da nafakasını temin edebilsin diye.
Eve geldiğinde elindeki malzeme çantasıyla doğruca mutfağa geçen usta, çalışmaya koyulunca bir şey lazım olursa çağırmasını tembihleyip,salona geçtim.
Beş dakika sonra mutfaktan acaip sesler gelince merak edip ustanın yanına,mutfağa girince zavallı ustacığımın arabaaltına yatan tamirciler gibi buzdolabının altına yatmış eski mıknatıslı banları söker görünce bastım kahkahayı.
ne yapayım,beni o kadar aptal zanneden birine ilk defa rastlıyordum. Yanına eğildim "Usta, bak bu bant’ın metresi elli lira,buraya gidecek miktar üç,bilemedin dört metre, o da eder iki yüz lira,senin emeğine de üç yüz lira veririm etti mi beş yüz lira,ettiii ,daha benden kuruş alamazsın,şimdi ...ister şuralardaki dört vidayı sök ve kapıyı çıkar rahatça takıver bantı, ister altına yat,ister buzdolabını üstüne al,alacağın ücret bu.Tekrar salona döndüm,beş dakika sonra usta suratı mor bir vaziyette "Abi tamamdır" dedi,aldı beş yüz lirayı gitti.
Bir gün kayınpederim ziyaretimize gelmişti. Aramız çok iyidir. Baba adamdır. Beraber camiye gideriz,okey oynarız,tavla atarız.Biraz çamura yatar oyunlarda ya,her kadı da olur bu kadar kusur deyip geçerim. Okeyde ben bitince " Ayıp taş çalmaya utanmıyrmusun " der,ıstakamdaki bir taşı göstererek " Bu taş karşıdan çıkmıştı senin ıstakanda ne arıyor" diyerek ciddi ciddi çamura yatar. Ben de "Oyuncu ile koyuncu arasındaki fark" der daha çok sinirlendiririm. Bu olaylar cereyan ederken asla "Kayınpederlik" makamının azametli yetkilerine baş vurmaz. Oyun oynarken oyuncu olur, sohbet ederken baba rolunü üstlenir,vesselam iyi adamdır.
Otobüsle Antakya’ya evine gidecekti. Hatay Has Turizm adlı seyahat şirketinden bilet aldım. Gideceği gün bir el tavla attık dolayısıyla biraz geç kaldık. Hemen bavullarını alıp yola indik ve ilk gelen taksiye elkaldırıp, bavulu kendimiz yerleştirip arka koltuğa oturduk.
Şoföre "Arkadaşım ,biz otogar’a geç kaldık,sana zahmet bizi acilen oraya götürüver. Ben sana fazla para da veririm,sıkıntı etme." dediğim halde sanki o semti bilmiyormuşuz gibi bizi epeyce dolandırdı.
Dayanamadım " Arkadaş sana ne dedim ben ,acelemiz var bizi buralara neden soktun,sana demedim mi para için canını sıkma ben sana bahşiş de veririm" der demez şoför hemşerim celallendi. " Ya sen ne diyisun kardaşum,her tafa muşteri kaynayi ,aindururum seni altina alurum başka birini yaa toğbe toğbe "deyince Rize’li ve esnaf ahlakından nasiplenememiş biri olduğunu anladım.
Kayınpederime döndüm ve "baba,bak ben on altı yıldır emniyet görevlisiyim.Üç yıldır Tarfik denetleme Başkomiseri olarak İstanbulda görev yapıyorum ,böyle bir olaya ilk defa rastladım" dedim.
Hemşerim söylediklerimi duymuş olacak ki oturduğu yerden yarım dönüş yaparak " Ağabeyum ne demak sen nere dersan ben eleturum seni, sen yeter ki iste da. Yahu lafi mi olur ,ben seni bi dakkiye atarum otogara" dedi ve hakikatten bir iki dakika içerisinde otogara vardık.
İndik inmesine de taksiden bu sefer hemşerim para almaz " Yok komiserum vallahi olmaz daaa...aha vallahi dedum" deyip gitmeye kalkıştı.
Ön camdan daha önce çok glip gittiğimden ne kafdar tutacağını bildiğim için , hakkettiği parayı koltuğuna attım. Gideken dikiz aynasından beni kolluyordu,plakayı alıyor mu diye.
Ulus olarak biraz tamirci yanlarımız var galiba gördüğüm kadarıyla.
İTÜ’de profesör olan halamın oğlu vefat ettiğinde mezarlık işleri ile ben alakadar olayım dedim.
gerekli işlemlerden sonra elime tutşturulan kağıtları İstanbul Hasdal’daki mezarlık görevlilerine takdim ettim. Onlar da evraklarda yazan parseli kazacaklar,hazırlayacaklar biz de ikindi namazından sonra defnedeceğiz. Görünürde bir problem yok.
Fakat mezarlık görevlisi suratını buruşturup "Yaaaaaaa..Oooooo" gibi sesler çıkarınca rahatsızlığının sebebinin gastrit veya her hangi bir yerindeki ağrı olmadığını anladım tabii.
Ben de dışarıya çıkınca bir arkadaşıma çağrı attım. O sırada arkadaşımın telefonumdaki kartvizitini de o zamanın belediye başkanı Sayın tayyip Erdoğan bey’in adıyla değiştirdim.
Telefonu mezarlık görevlisininmasasının üzerine koyup masadan birazcık uzaklaştım.
Arkadaşım çağrıma cevap verdi ve beni aradı. Mezarlık görevlisi telefonu aldı bana uzattı " Beyfendüüü sizü ariyüler" dedi ama uzatırken kimin aradığına gayet doğal ulusal bir münasebetsizlik gereği göz attı.
Göz atınca ismi okudu ve suratı kireç renginde beni dinlemeye gittiğim yere,döndüğüm yöne dönmeye başladı.
Ben de gayet samimi " Ooo sen miydin ....Tayyip Abi, Allah razı olsun kalanlara sağlık, hee ağbi biz Hasdaldayız. evet...hıııı,yoooo,haaaa,tamam ağbi sen zahmet edip gelme ben zaten senin adına buradayım. haa burda mı Ali diye bir görevli var , sağolsun çok alakadar oluyor ( kefen hırsızı olduğunu demiyorum tabii doğla olarak)...sağolsun ..valla,yok bir şey olursa ben seni ararım. haa olur evden de ararım ağbi,sağol,kalanlara sağlık." dedim ve telefonu kapadım.
telefonun diğer ucundaki arkadaşım " Olum yaa ne diyosun, ne tayyibi laa ben enis , hooop" derken ben işimi bitirdim.
Şimdi karşımda beni nasıl memnun edeceklerini düşünen, bir saattir kıçını kaldırmadığı deri koltuğun yanında ayakta duran,ve benim " Senin kolluğun nerde ?" soruma titreyerek " Şimdi ben abdez aldım da ondan çıkarmıştım" gibi saçma bir açıklama yapan, bir eşşek duruyordu.
Anlatacak o kadar çok olay var ki, birini bitirince tamam artık diyorum,aklıma başka bir olay geliyor ve diyorum ki, bu olayı bilmeleri lazım arkadaşlarımın.
Bunlardan biri beyaz eşya tamircisi bir usta’nın beni Papaz’a benzetmiş olabileceğini zannettiğim açıklamaları,yok günah çıkarmasıdır.
Usta " ya abi sorma,adamın buzdolabını alıyoruz,hiç bir şey yok, bakıyoruz ufak bir arıza vallahi, öyle fiyat çekiyorum ki,yenisini alır adam. veriyor tabi, ne yapsın? Bilmiyor ki ne olduğunu. O şanslı hiç olmazsa geri alıyor. Bazılarının makinesini alıp , başkasına satıyoruz." dedi. Verdikelri teslimat fişinin hiç bir yasal ehemniyeti olamdığını biliyor musunuz ?
Otogar’dan sakarya’ya gitmek üzere bir gurup olarak yazıhaneye ve şoföre bir kaç defa "Ada’ya çıkıyormusunuz ? " diye sorarak ve " Tabii abicim ,sakaryanın içerisine gireceğiz" cevabı alarak bindiğimiz otobüs bizi şehrin dışında indirmey kalkınca bir yek ben itiraz ettim. başladım bağırıp çağırmaya. Muavin alışık olduğundan gayet sakin "yok abi ben demedim öyle bi lşey ya" diyor. Çünkü çok olasa da ara sıra benim gibi itiraz edenler bağırıp çağırıp sonunda otobüs harelet edince inmek zorunda kalıyorlar ve orada bekleyen çakal dolmuşçuların fahiş fiyatına katlanıp şehrin içerisine gidiyorlar.
ben bağırınca yanımdaki arkadaşlarım ve eşlerimiz " Yaa boş ver şimdi sen bunlarla kavga mı edecen" dediklerinde nefesimin daralıp, insan elbisesi giymiş kaz sürüsüne benzettim hepsini.
" Bir polise adres sorsanız,ve yardımcı olmazsa idari soruşturma geçirir ,ama bir " sözümü bitirmeden aracın baş şoförü geldi ve " Haklısınız beyfendü,ben sağa yardümcü olacağüüüm" deedi ve aşağıya inip bir taksi ile konuştu,ücretini verdi ve biz bizim gibi "Şehir içinde " indirme vaadiyle bilet satılıp kandırılmış yirmi otuz yolcunun mahzun bakışları altında taksi ile şehir içine gideceğimiz arkadaşımızın evinin bahçesine kadar kısa bir yolculuk yaptık.
Bir hastanede kayıt kuyruğu beklerken bir delikanlı kaynak yapmayı erdemli bir davranış saydıracak şekilde sıranın başına zıplayıp, kayıt bekleyen yaşlı teyzeyi bir kenara iterek,elindeki kağıdı memura uzatınca doğal olarak sırada bekleyenler itiraz ettiler.
Ve delikanlı "Ben polis çocuğuyum lannn" deyince yine doğal olarak, üniformanın faşist manevi kuvveti karşısında boyun eğdiler. Gayet normal bir olaymış gibi herkes sustu, hatta " Haaaaa,bilemedik afedersin komserim" der gibi başlarını aşağıya yukarıya sallayıp durdular bir müddet.
Ben de yine en doğal olarak olduğum yerden çıkıp sıranın başına gittim ve " Kim o polisçocuğuyum diyen şerefsiz" dedim.
Benim oluyor bu tür aptallıklarım, elimde değil.
Bir hastalık diyerek kendimi avutuyorum.Tedavisi olmayan bir hastalık.
Delikanlı hışımla bana dönüp " Benim ülennn" demez mi.
Ben zaten " Kim o şerefsiz" diye sormuştum ya. O da "O şerefsiz benim der gibi zıpladı kuyruğun başından.
"Sen poli çucuğuysan bu sırada bekleyen yaşlı ,hasta insanlar ne çocuğu oluyor ki,sen onların hakkını gaspetme hakkına sahipsin" diye bağırınca,ortalık karıştı.
Şimdi olayı anlatan ben olduğumdan attığım yumrukları söyleyebilirim. Bu gibi durumlarda asla yediğim sopayı anlatmam. Zira yediklerim hak için ve adalet için ve başka mazlum insanlar için, onların iyiliği için yenilmiş, onların şerefine içilmiş bir kadeh..(hadi günah olmasın)...şerbet gibi gelir bana.
Emin olun uzadı diye kesmek zorundayım, yoksa anlatacak o kadar olay var ki...
Sayfalar dolusu.
Rüşvet aldığı zaman " Helal et" diye direten...
Kestiği kurbanı derin dondurucuya gömüp bir sonraki kurbana kadar zıkımlanan..
Var oğlu var..
Bir de siz varsınız.
İşte benim dünyam.
YORUMLAR
Çok güzel ya...Yaklaşık yarım saattir gülüyorum yazılarınız sayesinde. Şimdi göreve çıkacağım. Sonra yine okurum inşallah.
erolabi
Benim mutlu olduğum an bir başkasını mutlu ettiğim zamandır değerli kardeşim.
Ben de mutlu oldum sağolun varolun.
Allah yardımcınız olsun.
erolabi
sen missafirleri iyi ağırla..
Bir de kolonya ikram et n'olursun..
Unutuldu mu bu adetimiz yoksa..
Selam ,sevgi ve saygılarımla..
Yazılarınızın her biri çok anlamlı ve güzel.. İçeriği çok anlamlıydı. Tebrik ediyor paylaşımınız için teşekkür ediyorum. Saygılarımla...
erolabi
Ben sadece kağıda döküyorum.
Yorumunuz için çok teşekkür eder saygılar sunarım.
Ve delikanlı "Ben polis çocuğuyum lannn" deyince idoğal olarak, üniformanın faşist manevi kuvveti karşısında boyun eğdiler. Gayet doğal bir olaymış gibi herkes sustu, hatta " Haaaaa,bilemedi,k afedersin kmserim" der gibi başlarını aşağıya yukarıya sallayıp durdular bir müddet.
Ben de doğla olarak olduğum yerden çıkıp sıranın başına gittim ve " Kim o poli çocuğuyum diyen şerefsiz" dedim.
benim oluyor bu tür aptallıklarım Elimde değil.
Bir hastalık diyerek kendimi avutuyorum.Tedavisi olmayan bir hastalık.
Delikanlı hışımla bana dönüp " Benim ülennn" demez mi.
Ben zaten " Kim o şerefsiz" diye sormuştum ya. O da "O şerefsiz benim der gibi zıpladı kuyruğun başından.
"Sen poli çucuğuysan bu sırada bekleyen yaşlı ,hasta insanlar ne çocuğu oluyor ki,sen onların hakkını gaspetme hakkına sahipsin" diye bağırınca,ortalık karıştı.
Şimdi olayı anlatan ben olduğumdan attığım yumrukları söyleyebilirim. Bu gibi durumlarda asla yediğim sopayı anlatmam. Zira yediklerim hak için ve adalet için ve başka mazlum insanlar için, onların iyiliği için yenilmiş, onların şerefine içilmiş bir kadeh..(hadi günah olmasın)...şerbet gibi gelir bana.
erolabi, bizler her sert çıkana koyun gibi kafa sallarsak, daha çok güdüleceğiz gibi geliyor bana. Nedense sizin gibi birimiz çıkıpta "benim lannnn!" deme cesareti gösteremiyoruz.
Güzeldi ve örnek alınacak yanı çoktu yazının tebrikler...
sevgi ve saygımla...
erolabi
ben "benim lann" dediğim zamanlarda toplumu arkamda asla göremedim.
Affınıza sığınarak bir anımım ıkısaca anlatayım.
Şişlide Büyük Dersaneye gidiyorum.
büyük dersane denince eski bir öğrenci olduğumuz anlaşılıyor zaten değil mi?:))
Amcaoğlu benden yaşça küçük, yanıma geldi,biraz gezdirdim. Sonra beraber belediye otobüsüne bindik.kalabalık değildi.
Ayakta insanlar vardı.
Orta yerde 13 yaşlarında bir kız çocuğu duruyordu.
yanında kısa , üzerinde naylon bir mont, elli beş yaşlarında bıyıklı bir amca, önce dikkat etmemiştim.
Adam kız çocuğunun üzerine abanıyordu. Hani "fortçu" deniyor ya o meslek erbabındanmış,anlamadım ilk önce tabii.
Sonra kızcağız ezilip büzülünce yanına gittim.
Bu arad oturanlar adama sinirli bir şekilde bakıyor,fakat adam başını oturanlara çevirince herkes bakışlarını aceleyle kaçırıyordu.
Aman sapık bizi sobelemesin diye zannedersem.
Kıza sordum "Bu senin baban mı?" ..Yok dedi..
Akraban felan ?...Yok dedi..
Dayanamadım adama bir kafa attım..ki ben kavgayı asla sevmeyen bir insanım. Manasız ve gereksiz bulurum,ama değilmiş demek ki..
Adam yere düştü.
Kapı aralığında bayıldı mı öldü mü? beni bir korku aldı.
kimse de benden yana tavır koymadı..
Bizim toplum böyledir ya..bir an kızın benim kardeşim olabileceğini düşününce aklım kızgın tavanın üzerinde bir o yana bir bu yana kayan tereyağı gibi oldu,dayanamadım.
Amcaoğlu geldi..Adam öldü mü? dedi..
aman beni bir korku aldı..
Hapishane hayalleri kurmaya başladım..
Bir sonraki durakta kapı açılınca adam aniden kalktı ve kaçtı..
Bir sevindim..
Milletim ise akşama evde,cami avlusunda veya komşu gezmesinde anlatacak bir malzeme bulmanın sevinciyle meseleyi yorumlayıp durdu..
Her zaman "benimmm" demek iyi olmuyor..
Ama mizaç meselesi işte..
Değerli yorumunuz için sonsuz şükranlarımı arz ederim. saygılarımla..
Yazınız hayatımızın içinden, bana çok tanıdık gelen olaylar.
Paylaşım için teşekkürler, yeni yazılarınızı bekliyoruz, saygılar.
erolabi
Ömrümüzü her tediğimiz zokanın acısını hisseded hissede,her acıyı duya duya,her sevgiden nasip alarak devam edeceğiz..
bazen de ağlayıp ses çıkartağız tabii ki.
değerli yorumunuza şükranlarımı sunarım.
Erolabi... Senin yazılarını okuyunca kredi kartlarımın tüm borçları siliniyor....Gecen gün yatırmadığım yakıt borcu için kapıcıyı kapıma gönderen yöneticinin topladım yakasını " Versene lan borcunu" " Ne borcu abi ben alacaklıyım" " Olur mu lan 150 gönderdim borcum 130 du 20 üstü gelmedi.." Akşama 20 lira geldi. Borcum silindi.. CÜNKÜ BEN EROLABİ Yİ OKUMUŞTUM..
Sevgilerimle can kardeş....
Bedri Tokul tarafından 12/19/2010 6:40:13 PM zamanında düzenlenmiştir.
erolabi
Allah seni de güldürsün Berdi ağabey..
Ben de size saygılarımı sunarım.
en içteninden.