- 1508 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
NAMUS GİDERKEN
Merdivenlerde oturmuş, tam karşısından kendisine bakıyordu. Henüz on sekizine girmiş esmer güzeli bir kızdı. Balıketindeydi. Gece siyahı saçları, tel tel kirpikleri vardı. Gözü hayat, kaşı hat’tı. Güzel kelimesi onu ifadeye yetmezdi.
Mahmut Bey iki sokak dolaşmış, pek tatsız manzaralardan sonra bu güzelliğin karşısında çivilenmişti. Kızın giysisi avucun içine sığacak kadar azdı. Bakanın utanası da geliyordu. Kız, Mahmut bey’in ilgisini fark etmişti. Yaşlı görünse de görüntü her şey değildi. Zaten kendisi için çok bir şey de fark etmezdi. Para paraydı ve o Mahmut beyden bir işaret bekliyordu. Ama o işaret bir türlü gelmiyordu. Kız Mahmut beye sinyaller yolluyordu aklınca. Daha da olmayınca dili ile küçük titreşimler yaparak yalama işareti yapıyordu. Mahmut Bey terliyordu boncuk boncuk. Kızı yaşındaki bir kız ile yirmi liraya yatma imkânı önündeydi. Yirmi lira para bile sayılmazdı. Yılların abazası daralmıştı. Kaçırılacak fırsat değildi. Böyle nadide çiçekler seyrek düşerdi bu mekanlara.
Yirmi liralara her gün kaç iğrenç nefesi soluyordu? İğrenç salyalardan ak bedenini kurtaramıyordu.
İşin kötüsü de bu işi hür iradesi ile yaptığını sanıyordu.
Dedesi yaşındaki insanlarla kim bilir kaç defa yatmıştı? Taze etleri hoyratça ezilip, ısırılarak çürükler içinde bırakılıyordu.
Kuduz nefsimizin çöplüğü olmuşlar diye düşünüyordu Mahmut Bey. Bu çöplükte kendinden yaşlı kadınlara da rastladı. Bu kadınlar beş liraya bile zor müşteri buluyor, ekstra muameleler yapmak zorumda kalıyorlardı. Her biri yaşayan hayaletti.
Gerçek olan, otak kaderleri ve sahipsizlikleriydi.
Vesikayı basıp onları oraya mahküm eden devletti. Pezevenglerin insafındaydılar. Ben satsam suç olur, devlet satarsa kapitalizm diye düşündü.
Vergi alıp; kutsal kazanç olarak aklıyordu. Paranın, rengi, milliyeti, namusu yoktu ama kazanmanın da bir haysiyeti yok muydu? Bu gibi haram kazançlar olmasa maazallah sistem mi çökerdi?
Mahmut Bey olaylara bazen tersinden bakardı. Ona göre bütün bunlar ve kapitalizm bir örümcekti. Mükemmel ağlar kuran bir örümcek.
Kendi kendine güldü ve “ben çocukluğumdan beri örümcek ağlarını bozmaya bayılırım. O kadar güzel ve çekici, simetrik ve estetiktir ki kıskanırım onları. Akılsız hayvanlar güruhu nasıl böyle kusursuz bir sistem kurar anlayamam. Ağlarını, kusursuz ve en ideal yerlere kurarlar. Tuzağa kapılmamak imkânsızdır adeta.
Sabırlıdır, bekler örümcek. İç içe halkaların hipnotize eden, çeken, hayaller satan, tehlikeyi kamufle eden bir sırrı vardır. Bir şahaserdir bu ağlar. Büyüsüne kapılıp da yapışan avlara yaklaşır ve zehiri ile felç eder örümcek.
Çoğunlukla sarar sarmalar yeme işini uzun vadeye yayar. Av işinin bittiğini bile anlamaz.
Örümcek gibidir kapitalizm.
Okulları, kulüpleri, üyeleri, eğitmen ve elemanları, alanı- satanı, barları, genel ve özel fuhuş evleri, otel ve kampları vardır.
Acıdığımız genel ev kadınları sistemin yemidir.
Asıl düşürülmesi amaçlanan kale toplum dur. Bu ahlaki bir düşmedir. Mesela; bir genelevdeki kadınlar yüz civarında ise ve bir kadın en az on kişi ile yatsa, günde bin av düşmektedir bataklığa.
Sizin oğlunuz, babanız, kardeşiniz ya da eşinizdir bu düşen av. Avcılar deforme olana kadar denize kirli atık bırakırlar. Sonra yenileri gelir. Avların avcısına acıdığı çirkin döngü dur bu.” Diye düşündü.
Çok üzgün bir vaziyette ayrılır seksi avcının ortamından. Bazı avlar takılır bazıları deler geçerdi ağı, çoğuları gibi zehirlenmezlerdi. Buraları gezmesi düşmanını tanımak içindi.
Mahmut Bey bu duygu ve düşüncelerle hükümetin politikalarını ve aydınların cahilliğini kalbinden protesto ediyordu.
Güzel yurdunda helal ile haranın bu kadar iç içe ve kol kola olmasını hazmedemiyordu.
Yaşlı ayakları yorulmuştu. Yakındaki parka geçerek, az güneş gören bir banka oturdu. Sürelik dolu olan kafasında; memleketin şu an içinde bulunduğu hali vardı.
Üç eksik bir fazla fark etmezdi. Tarih de istatistiksel verilerde, doğru analiz edilmedikçe bir fayda sağlayamazdı.
Ülkede siyasi çalkantı ve fakirlik vardı.
Sömürü, hırsızlık, kapkaç, fuhuş, rüşvet, madde bağımlılığı, ihanet ve her çeşit adli vaka ile mutsuzluk vardı.
İç ve dış tehdit ile terörün her çeşidi vardı. Kıyamete kadar yetecek nifak tohumları vardı. İç ve dış borç boyu aşmıştı. Yerli işbirlikçilerle dantel dantel ihanet dokunuyordu her gün.
Türkiye de yabancıları, Türklerin faydalanamadığı yalancı cennetler karşılıyordu. Lüks oteller, doğal ve tarihi mekânlar, ucuz alışveriş, kum, orman, deniz, güneş ve misafir perver ahali.
Güçlü belediyeler ve güvenlik de sağlanmıştı. Onlar yerli halkdan mutluydular. Anadolu’nun asıl sahipleri eskiden de, ondan eskiden de, daha daha eskilerden de çok fakirdi. Şimdi de çok fakir. Gelecekte de çok fakir olacaktı.
Fakirliği bir gen gibi yapımıza işlemiştiler. Sömürgecilerin uğradığı her coğrafya fakir kalmıştı. Milletleri savaştırıp silah satmak için, devamlı kendilerine müracaata mecbur kılmak için cetvel ile adaletsiz sınırlar çizmişti kapitalistler. Son Haçlı Seferinin başladığını ABD’nin deli başkanı ağzı ile söylemişti.
İslam’ın ateşle imtihanı başlıyordu.
Bunaltılan İslam dünyası kurtarıcısını bekliyordu. İslam birliğini sağlayıp İDT’yi kuracak, mezhepler üstü bir lider gelmeliydi.
Halifelik bu günlerde yarardı inananlara. “keşke dursaydı” diye geçirdi aklından.
Her aile çok çocuk yapmalıydı. Nüfus kalabalıklaştıkça, sanıldığı gibi fakirleşilmiyordu ve Müslümanların her açıdan hâkimiyeti hızlı çoğalmalarına bağlıydı.
İnanan Devletler Topluluğu, Hz Mehdi gelmeden evvel kurulmalı, yol kat etmeliydi.
Anayasası Kuran olmakla birlikte, AB standartlarında bir yönetim ve hürriyet olmalıydı. Hatta ikinci AB standartlarını da aşmalıydı. Yalınız sömürülen Müslümanlara değil, adalete koşan her halka açık olmalıydı.
Âlemlere nizam gelmeliydi.
Osmanlı cumhuriyet olsaydı daha uzun yaşardı diye düşündü yaşlı Mahmut Bey.
AB’ den çıkıp, bu büyük birliği iki yıl içinde sessiz sedasız gerçekleştirmek mümkündü. Planları kusursuz ve tamdı. Cezayir, Suriye, Irak, Fas, Tunus ilk anda ve daha uzaktaki İslam devletleri ikinci aşamada birliğe katılacaktı.
Türk Cumhuriyetleri de bu aşamalarda katılacaklardı birliğe.
Esir Türk ve İslam illeri ile hür iradesi ile katılacak büyün muhtariyetler güç ve para ile desteklenecekti.
Efendi uşaklığı bırakacak, savaşarak değil; birleşerek ve üreyerek hâkimiyet kurulacaktı.
Oturduğu bank güneş almaya başlayınca kalktı ve yer altı hamamına gitti. Hamam alışık olduğu Türk hamamlarından biraz farlıydı. Büyük salona geçti. Burada masaj ve kese işini kadınlar yapıyordu. İki Bayan Mahmut Bey’i eline almış evire çevire keseliyordu. Güzel, özenli, tahrik kar bir masajdan sonra yabancı kızlar, bozuk Türkçe ile içeri geçelim dedi.
- Rus musunuz?
- Hayır, Gürcü. Tek yüz, ikimiz iki yüz elli.
- Aman Allahım. Niye çıplak kaldınız?
- Sen bizimle sevişmek istemezsin.
- Sizin eşiniz yok mu.?
- Çocuk da var ama para da lazım, göndereyim onlara.
- Lanet olsun Rus rejimine. Hem kendi halkını hem de kendine uyanları ayağa düşürdü. Haydi işinize gidin.
Dünya da en ucuz kadın ati ve insan canıydı. Kabul etmeseler de bu böyleydi.
Hamamdan sonra Mahmut Bey, bir gazete alıp parka doğru yürüdü. Fırından da bir ekmek aldı. Elindeki ekmeği küçük parçalara bölerek parkta kuşlara attı.
Yumruk büyüklüğündeki parçaları serçeler alıp gidemiyor ve orada birlikte yiyordu. Parkın izbe bir köşesinde iki liseli cinselliği ulu orta yaşamaya çabalıyordu. İki gün evvel de Konya altı plajında eşlerinin yanında üstsüz ve ulu orta yatan bayanları görüp şok olmuştu. Toplumun tüm değer yargıları dinamitlenmişti.
İçteki ahlaki çöküş her şeyden vahimdi. Kararını verdi.
Evet, İDT’yi kuracaktı. Ankara’ya da o nedenle gelmişti. Parti kuracaktı. İnanan Düşünen Türkiye partisi.
Her pislik yuvasını gezecek, inceleyecek ve düzeltecekti. Fikri, ilmi ve maddi, manevi kurtuluş savaşı başlatacaktı.
Ezanı duyunca akşam namazını eda için camiye yöneldi. Abdestini sünnete uygun almamıştı ama acelesi vardı.
Namaz da sünnete uygun değildi ve herkesten evvel camiden çıkmıştı. Tam o anda da oğlu ile karşı karşıya gelmişti. Sarılıp hasretle kucaklaştılar.
Oğlu Mahmut Bey’e sıkı sıkıya sarılmışken iki adam daha gelip olaya dâhil oldu.
- Bu mu?
- Evet, babam bu.
Dedi birol. İki adam alel acele Mahmut beye deli gömleğini giydirdi. Mahmut Bey debelenip direndiyse de gücü yetmedi. Birol babasına bağırdı.
- zırt vırt kaçarsan tımarhaneden, nasıl iyileşeceksin baba !
- Siz iyimisiniz bari, evladım?
- İyiyiz, iyi. Sakın bir daha kaçma.
- Oğlum Türkiye ye hatta dünya ya ne kötülük yaptığınızı bilemezsiniz. Ben iyiyim. Bırakın da hepinizi kurtarayım.
- Hadi amca hadi.
- Oğlum! oğlum!
- Güle güle baba, güle güle.
Artık hastaneye ulaşmıştı Mahmut Bey. Bahçede üzgün üzgün dolaşırken yanına bir deli geldi.
- Nereden düştün buraya çatlak?
- Ben İnanan Düşünen Türkiye Partisinin fikir babasıyım. Saygılı konuş benimle.
- Ben de öyle başlamıştım.
- Neye öyle başlamıştın?
- Tanrılık alametlerini algılamaya.
- Hastır lan. Aynı şey mi deli.
Birol garip duygular içindeydi. Annesi de çok üzülmüştü.
Kuvvetçe, kalıpça, kim demiş, yoksulduk;
Dünyada – fakat – bir sürü ödlek kulduk…
Namus giderken ‘canımız kaldı!’ diye
Bayramlaşarak, dedik ‘şükür, kurtulduk!’
Kötü bir hadise olmadan bu badireyi de atlattıkları için yinede seviniyor ve şükrediyordu Birol ile annesi.
YORUMLAR
Engin Bey, öykü anlamlı ve başarılı. Sanırım bunun devamını getirecektiniz. Bekliyoruz, bu bir...
İkincisi harita muhteşem. İsim kulağa mucize gibi geliyor, ama zamanında yaşanmış bir mucize değil mi bu? Şimdi elimizde kalana bile sahip olamıyoruz...
Dediğim gibi bu yazınının devamını mutlaka bekliyorum.
Tebrikler...
Yazı ya da öykü güzel yazılmış.Güzel şeyler düşünülerek yazılmış..İnsan için yazılmış.
Amma....
Amma yasasız bir sosyal yaşam düşünemezsiniz şair.
Yani yarınki çcukların yarınları sevgili büyüklerimizin ziyaret ettiği üç beş garip gurabanın evi gibi olur. Ya milyonlarcası ne olacak ?
Yani inançlar ile koca bir devleti ya da topluluğu refah içinde yaşatamazsınız.Zengin insanların gönül reyine bırakamazsınız.
ÇOCUKLARIMIZIN YARINKİ YAŞAMLARI ANCAK AB GİBİ ya da DAHA ÜSTÜN YASALARLA SAĞLANABİLİR.
Dini inanç ise sadece bu durumu destekler. Aksi hüsran olur.
Saygımla
Engin Tatlıtürk
Anayasası Kuran olmakla birlikte, AB standartlarında bir yönetim ve hürriyet olmalıydı. Hatta ikinci AB standartlarını da aşmalıydı. Yalınız sömürülen Müslümanlara değil, adalete koşan her halka açık olmalıydı.
Âlemlere nizam gelmeliydi.
------------------------------------------------------
Yasasız olur mu?
Okurken biraz atlayarak okudunuz her halde. :)))
Ziyaret ve yorumunuza teşekkür ederim.
Selam ve saygılar
Bu gibi haram kazançlar olmasa maazallah sistem mi çökerdi?
Hic birsey olmazdi ne olacakti ki ?
Haram dedigimiz serbest iliski artik.
Bir de ha para vermissn bir sokak kadinina ha baslik paras ile kizni vermissin
ha rahat yasam icin gönüllü gitmissn ayni hesap.Ayni sekilde igrenc.
Binlerce kez de böyle yazilar yazilsa hic birsey degismez
Evet varsa da sayet ortak yönleri hayat kadinlarnin sadece sahipsizlikleridr.
Cok ahlak sahibi bir devlet ise nedir yikilan yuvalar nedir bukadar sahipsizlik
Artik herkes herseyi bilerek yapiyor.
Madem ki yokluk perisanlik nerden bulunuyor özel zevkler icn bunca paralar.
Sokaklar kimsesiz ibret cocuklarla dolu ayip degil mi bu bir utanc Türkiye adina.
Nekadar yorum yapilsa az.
Kisaca uyanmak istemeyenleri istedigimiz kadar silkeleyelim uyanmazlar.
Sanirim ben bugünlerde televizyonlardan internetten haberlerden uzak dursam hic fena olmaz.
Beni hayal alemine cekebilecek kadar etkili yazilarda yok ki okuyayim.
Hic olmazsa gercekleri unuttururdu belki ama yok iste.
Yüreginize saglik
Saygilarimla
hicbitmez tarafından 12/19/2010 8:49:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Her koyun kendi bacağından asılacak bundan sonra da.
sevgi ve selamlar.
Engin bey beğenerek okuduğum, baştan sona doğruları anlatan Eser arkadaşımın da dediği gibi, deliler dışarda, akıllılar içerde dedirten bir yazı .
On numara, tebrikler, bence günün yazısı, saygılar.
Engin Tatlıtürk
Sevgi ve selamlar.
Şimdi seni Krala ispiyonlama sırası bende....
Kralımız kızacak ama bu bahsettiğin meselelere..
Yalan demeycek, sallamış Engin demeyecek..
Sadec "Kol kırılır yen içinde " diyecek..
bizim dedelerimizden aldığımız edep bu...
asırlık Osmanoğullarının erdeminden bahsedecek...
Yüceltmek istediğimiz inancımızın değerlerinden..
Yen'in içerisini dolduran ve hatta taşacak duruma getiren rezilliklerden bahsetmeyecek...
Büyük Dünya Procesi diyecek..
İnancımız yücelsin de nasıl yücelirse yücelsin diyecek..
Ve hatta son durağa gelip galip olduklarında inandıklarından hiç bir değeri getiremediklerini,yolda heybelerindeki yırtıklardan bütün erdemlerin,bütün faziletlerin döküldüğünü ve nihai menzilde başkalarının değerleriyle yaşamak zprunda olduğunu söyleyecek..
Kral kızacak..
Kral köpürecek...
Kral bu Engin Tatlıtürk nerden biliyor olanlar ?
Bulun tez kellesi sürgünr gönderile..
Ama haklı diyecek..içinden usulca.
Ve belki de aaz bir şey vicdan kalmışsa ..
Çok az ..iki damla yaş düşecek gözlerinden..
Biz eskiden böylemiydik diyecek..
Sonra yine gülecek ..
Gelsin de haram olsun,helal olsun farketmez diyecek..
hem biz kadehlerimizle alkol değil şerbet içiyoruz diyecek..
Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemeyecek..
Bekleyecek yetimin tüyü bitsin,yağlansın, tava gelsin..
Sonra gezegen batarken atlayıp küçücük gemisine..
Dostlarının yanına sığınacak..
Bakacaklar ki gelen Osmanlı bakiyesi değil..
Bizim gibi..
Geri dön diyecekler..
Bizimm gibi var zaten burda..biz varız ya..
Bize eğlenmek için değişik nostaljik şalvarlı fesli Osmanlı lazım diyecekler..
Anadolu..
Sevgili Anadolu.
Vatan Anadolu...
kan ile yoğrulmuş toprağında ..
Şehidler yurdu Anadolu..
Var sen sağ ol..
Sen onurlu dur..
Biz varız uğrunda can vermeye hazır..
Gemiciği, televizyon kanalı,gazetesi olmayan..
Ama yüreği senin aşkın ile dopdolu olan..
Biz varız ölmeye ...
Biz senin için ..
Senin koynuna girmeye
Hazır olan...
Selam sevgi ve dualarımla Değerli Kardeşim.
Engin Tatlıtürk
Her krallığın hatta her şeyin bir ömrü vardır.
Her şeyin iyileri ve eksikleri ile hataları da vardır.
Hatasız ve badireler yaşamamış krallık yoktur.
Fakat en fazla geçmişi ile saldırı içinde olen krallık da bizimkidir sanırım.
Kimden daha kötüyüz?
Vardır her engizisyona verecek bir cevabımız ama biz Osmanlı torunuyuz ve Osmanlı yaşarız.
Bizde de talihsiz vakıalar olmuştur elbette ama hatasızlık imkansızdır.
Sayfama şerefler verdiniz.
O talihsiz vakıaları da zengin tarih bilginle sen yazarsın kardeşim.
Hakkaniyet ve nedenler ile hangi şartlar içinde , ne maksatla yapıldı o hatalar aydınlanırız.
Samimi eleştirirn beni mutlu kıldı.
Teşekkür ederim.
Sevgi ve selamlar.
Gerçekten, ama gerçekten gerçekleri olduğu gibi anlatan bir yazıydı....
Deliliğe gelince Delilikle velilik bir harf kadar yakın Enginim DELİ...... VELİ...
Engin Tatlıtürk
:)))
Sizin deyiminizle 10 numaralık bir yazı okudum Engin Tatlıtürk...
Ayrıca yürekten kutladım...
Engin Tatlıtürk
İltifat kabul ettim.
Sayfama şeref verdiniz.
sevgi ve saygılar.
Evet bazı davaları olanlar ve bu davaları inatla savunanlar deli yerine konur çoğu toplumda. Fakat şu da bilinir ki çok önemli buluşların keşiflerin sahipleri de genelde deli diye bilinen kişilerdi. Olağan dışı düşünen, hele ki insanlığın kurtuluşu için düşünen herkes deli ise eğer, beni de onlardan sayabilirsiniz. Gurur duyarım onlardan biri olmakla...
Fikret TEZAL tarafından 12/19/2010 2:05:51 PM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Saygı ve selamlar.
Galiba dünyada deliler dışarda, akıllılar içerde yaşıyor.
Kaleminiz hep güzel ve doğru yazıyor. Saygılarımla.
Engin Tatlıtürk
Saygı ve selamlar.
Fakirliği bir gen gibi yapımıza işlemiştiler. Sömürgecilerin uğradığı her coğrafya fakir kalmıştı. Milletleri savaştırıp silah satmak için, devamlı kendilerine müracaata mecbur kılmak için cetvel ile adaletsiz sınırlar çizmişti kapitalistler. Son Haçlı Seferinin başladığını ABD’nin deli başkanı ağzı ile söylemişti.
yazılarındaki ustalık gözardı edilmeyecek kadar güçlüdür...yazıya.başlarken mıknatıs gibi içine çeker. okuyucu daha acaba demeden yumruğu oturtan bir *oksör gibidir....toparlanmadan...gardını alsanda....son ve öldürücü yumruğu beynin içinde patlatır. ders verir notu kıt olan hoca gibi her yazıyada puan vermez vel hasıl bu bölümün olmazsa olmazlarındandır
Engin Tatlıtürk
Keşke övgülerinize layık olabilsem.
Teşekkür ederim gönül adamı.
Kadim dost.
Saygı ve selamlar.
Mahmut Bey'in düşündüklerini düşünüpte delirmeyen adamın alnını karışlarım
10 numara bir yazı Engin Bey
kutluyorum saygımla
Engin Tatlıtürk
:)))
Sevgi ve selamlar.