NEME LAZIM ÖYLE Mİ?
Meşhur Nasrettin Hoca fıkrasıdır:
Sokaktan bir tepsi baklavanın götürüldüğünü haber veren komşusunu ’’Bana ne!’’ diye tersler hocamız. ’’İyi ama, baklava sizin eve gidiyor!’’ üstelemesine ise bu sefer, ’’Sana ne?’’ diye çıkışır.
Neyse ne de bu, pek fazla bir kolaycılık alışkanlığını yansıtıyor.
’’Hemşehrim, senin çevrenle, yaşama alanınla ilgili kararlar alınıyor...’’ diyenlere, ne kadar da buna benzer karşılık verenleri seyrediyoruz.
’’Olursa olsun, bana ne!’’ yahut ’’Olursa olsun, sana ne!’’.
’’Ey işsizim, kadersizim; senin işe giriş sınavında sahtekarlıklar yapılıyor!’’.Neme lazım, memleketin ilgilileri var, elbette hallederler.
’’Ey vatandaşım; senin temel kişi hak ve özgürlüklerini paspas gibi çiğniyorlar, sen vatandaşlık hakkını niçin aramıyorsun?’’ denilince, ’’neme lazım, birileri enayice ortaya çıkıp benim adıma da etki ederler’’ diye bekleşen tabiatta ne kadar çok insanımız var!
’’Et ithalini yetiştiremedik; şimdi süt de ithal etmeye başladık!’’. Kime ne, neme lazım a beyim!...
’’Birader, bu gidişle arefesinde bayram edeceğiz!’’. Sana ne, karışma devletin işine!...
’’Ahbap, beklenen depremde çok fazla kayıp verebileceğimizden bahsediyorlar?’’. Neme lazım, Allah’ın işine mi karışacağız!...
’’Yahu, duymuyor musun, dilimize kuma geliyor, elimize, obamıza puma geliyor, ille de bayrağımıza yama geliyor!...’’
Olursa olsun neme lazım, bez parçalarıyla mı uğraşacağız?
Daha neler neler, ne biçim bahaneler ve ’’bananeler, sananeler’’ işitip kahrolabilirsiniz.
Bunlar toplum sağlığı, birey ahlakı açısından hiç de olağan sayılamayacak durumlardır. Bunlar, çöküşün, tükenişin işaret taşlarıdır. Bu haller otlara özgü hallerdir, insana yaraşmaz.
Halbuki bu millet, tarihte hakanıyla birlikte düşünen, kendisini onun yerine koyup dertlenen bir milletti.
Şimdi ne oldu da böyle oldu?
Yarayı yerli yerinde, ağrıyan yerin üzerinde ve derinde aramak lazım. Yaşanmış bir hikayeye dikkat kesilmek gerekiyor.
Kanuni Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayal eder, günün birinde ’’Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı’’ diye derin derin düşünmeye başlar... Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur alim Yahya Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu keşfine inandığı Yahya Efendi’ye gönderir...
’’Sen ilahi sırlara vakıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlale uğrar mı’’ şeklinde mektubunu gönderir. Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı bir bakıma çok kısa, bir bakıma içinden çıkılmaz bir hal alır:
’’Neme lazım be Sultanım!’’
Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan, bir anlam veremez. Yahya Efendi gibi bir zatın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünmez. Söylenmeye başlar: ’’Acaba bilmediğimiz bir mana mı vardır bu cevapta?’’. Nihayet kalkar, Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergahına gelir. Sitem dolu sorusunu tekrar sorar:
’’Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!’’
’’Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz ettim.’’
’’İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece (neme lazım be Sultanım!) demişsiniz. Sanki (beni böyle işlere karıştırma) der gibi bir anlam çıkarıyorum.’’
’’Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitenler de (neme lazım?) deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa. Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimadı ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir...’’
Bunları dinlerken ağlamaya başlayan koca sultan, söyleneni başını sallayarak tasdik eder, sonra da kendisini böyle ikaz eden bir alime sahip olduğu için memleketi adına
Allah’a şükreder.
....
G-20’ler toplantısı, füze kalkanı beklentisi, iyi yoldasınız söylentisi, madalya, aferin eğlentisi....Neme lazım, be kardeşim, öyle mi?
Selam ve saygılarımla...