- 697 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Faber-Castell Vs Smith Wesson
Karşılıklı oturuyorduk.Bu bir randevuydu…Birbirimizi tanıyorduk,ikimizde sağlamcıydık:Emanetler yanımızdaydı…Konuşmuyorduk,henüz…Beş,yok yok,altı metre mesafe vardı aramızda:Emanetler için yeterli bir menzil...
Düello davetini ilk aldığımda,arkamda bir leş daha bırakacak olmanın verdiği gururla karışık mide bulantısını şu anda da hissediyor olmam,müsabaka öncesi benim için fena bir havadisti:Mide pH’ım iyice düşünce hissettiğim gurur hem korkunç bir ironiydi,hem de o anlarda reflekslerim zayıflıyor,muhakeme yeteneğim kayboluyor,elim titriyordu.Önceki düellolarda tecrübe etmiştim bunu.Neyse ki o zamanlar harbiden hızlıydım…
Gerilim had safhadaydı:Ellerimiz yay gibi gergin,gözlerimiz hançer gibi keskindi…10 dakikadır karşılıklı susuyor,sehpaların üzerindeki silahlara hamle yapmıyorduk:Bu ritüele ne gerek vardı…Bu sessizlikte bir ara göz kapaklarım irtifa kaybeder gibi oldu.Kalleş!!! Tuzağı anlamıştım:Yaşadığım gururlu bulantı hissine bir de uyuklamamı eklemek,bu handikaplarımla el ele verip beni keklik gibi avlamak istiyordu…
Ağırlaşan havayı dağıtan ben oldum,bu saçma ritüel son buldu.Elimle yaptığım “Hadi sende ordan!” içerikli değişik bir jestle hem hasmımın dikkatini dağıttıktan hem de üzerimdeki ölü toprağını attıktan sonra,ona gözlerimle,konuşmadan küfrettim…Anladı,sinirlenmişti.Benim istediğim de buydu.Beyni bulanmıştı.Gözlerinden sadece bir magandanın ifadesi okunuyordu.Öfkeyle mantıksız bir hareket yapması an meselesiydi…Bu fırsatı iyi değerlendirmeliydim:Elimi silahlarıma götürdüm.Soğuk metal metaa sağlamdı,doluydu,sorunsuz çalışıyordu.İçine en sevdiğim,nice hasımlarıma pervasızca sıktığım mermilerden koymuştum:Koyu tonlarda yazan 2B,0.7…2.silahım:Gerektiğinde düşmanımın üzerinde sortiler yapan bir F-16,gerektiğinde düşmanıma dalga dalga hücum eden bir kruvazör olan 1.kalite selülozdan A4…
Hükmümü en edebi,aynı zamanda en ağır biçimde kağıda döktüm.Bitirince bir kere okudum:Müthişti,müthiştim.Rakibime hamle şansı bırakmadan onu yıkacak kadar öldürücüydü.Ne de olsa hasmına iki defa kalem sallamayan bir silahşördüm…
Bu sefer ki tercihim F-16’ydı:A4’ü bir origami ustası edasında kıvırıp katladım.Evet,kesinlikle bir F-16’ydı…Göklerin hakimini rakibime doğru uçurdum.Dik bir açıyla yükselip aynı açıyla ama bu sefer ahenkle süzülerek rakibimin kafasına çakıldı:Sanırım bir kamikaze saldırısı yapmıştım…
F-16’yı tekrar A4 formuna getirip hükmümü okudu:İlk satırlarda tepkisizdi.İlk paragrafın sonunda soluk alıp vermesi düzensizleşti,kızarıp bozarmaya başladı. 2.paragrafın sonunda boncuk boncuk terliyordu <<o anlarda bir F-16 da peçeteden yapsam mı diye düşündüğümü hatırlıyorum>> 3.paragrafın sonunda öfkeyle patlayan enerjisi titreyen dizlerinde kendini ele veriyordu. 4.paragrafın başı olduğunu tahmin ettiğim noktada <<ki henüz girişi bitirmiştim,gelişme ve sonuç boşa gitmişti>> A4’ü tenis topu büyüklüğünde bir küre şeklinde buruşturdu <<belki de bir el bombasına niyetlenmişti,bilemiyorum.sonuçta düelloda silah seçimi silahşörlere kalmıştı>>. Tenis topunu elinden bırakıp,sehpaya uzandı.Kalemini orta yerinden kırıp,A4’ünü un ufak edip konfeti şeklinde aramızdaki boşluğa fırlattıktan sonra elini beline götürdü…
O anda gözüme çarpan gümüşi parıltı iki şeye delalet ediyor olabilirdi: 1_7.65 bir Smith Wesson. 2_7.65 bir Smith Wesson…Kalleş <<şu anlarda bu kelimeyi ne çok kullanıyordum,adeta dilime pelesenk etmişti kalleş>> !!! Benden daha sağlamcıydı.Kalleşti (!) ama öyleydi.Bende düelloya gelmeden evvel Desert Eagle’ımı yedekte getirmeyi düşünmüştüm ama böyle bir kalleşliği <<Allah cezanı versin>> hem kendime hem hasmıma yediremiyordum...
Ruhsatsız olduğunu tahmin ettiğim Smith Wesson’ı elinde evirip çevirdi,reel manada mermiyi silahın ağzına verdikten sonra,iki kaşımın arası olduğunu tahmin ettiğim bir noktaya silahı nişanlayarak tısladı:”Şimdi konuş bakiym ulan!!!”…Bir sonraki cümlemin ilk kelimesine dikkat etmeliydim,zira hayatta kurduğum son cümlemin ilk kelimesi olabilirdi…Ölçüp biçtim,yaklaşık 24 saniye düşündüm ve “Yakışmadı…!” dedim:Yakışmayan neydi? Zira silah herifin eline çok iyi oturmuştu ve silahı kavrayışından bir profesyonel olduğu,kalemden çok silah tuttuğu anlaşılıyordu…Gözlerindeki magandayı görünce anlamalıydım.Belki o zaman hükmümü yazmaz,sadece gözlerimle ettiğim küfür karşılığında diz altına sıkılacak iki kurşunla sıyırabilirdim…O anda bir film makarasının sesini duydum önce,sonra da bir film şeridi gözlerimin önünden geçmekteydi:Aman Allahım,yıllardır söylenegelen klişe doğruymuş!...
Kısa metraj hayatımı izlerken dehşetle farkettim ki,bu senaryo ile hem korkunç hasılat yapılır hem de Oscar’a uzanılırmış.
Kovandan çıkan merminin yaptığı kısa yolculuk esnasında iki şeye lanet etmiştim sanırım:Birincisi “Kalem kılıçtan keskindir.” sözünü hayatının merkezine oturtan ilkokul hocam Seracettin Bey’di.İkincisi ise mermi yarasıyla göçen hiçbir mevtanın cesedinin filmlerde gösterildiği gibi yakışıklı olmadığını bilmemdi.Üzüldüğüm nokta ise devasa bir başyapıt olan kısa metrajlı hayat hikayemi orta sıralardan ama yalnızca benim izliyor olmamdı. 7.Sanat,büyük bir projeyi,mermiyle kucaklaştığım anda benimle beraber kaybediyordu…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.