- 3385 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Hâlnâme... (Aziz dostum ,can kardeşim Zafer’ime hitaben bir iç döküş ...)
...Söze başlarken insan her zaman zorlanır..hele söyleyeceklerini yüreğine uzun zaman imbikten süzercesine damıttıysa ve artık taşma noktasına gelecek kadar biriktirdiyse bu başlangıç daha da zorlaşır..
.…
Hayat bir devirdaimler manzumesidir..Merhabalar elvedaları,elvedalar merhabaları izler durur hep ..Her başlangıç bir bitişe ,her bitiş bir başlangıca gebedir..kapanan her kapının ardında açılacak bir başka kapı mutlaka bulunur..karanlığın ardında beliren her zaman aydınlıktır..çiçekler soluyorsa eğer bir yerde,bir başka yerde umut tohumları yeniden ekiliyor demektir..Umut, Allah’a iman etmiş bir kalbin tükenmez bir hazinesi ,bitmez bir azığıdır...
Üniversiteden kalan eski bir Mürsel Emre Doğan alışkanlığıdır;upuzun satırlara gönlünü,ruhunu,duygularını döküvermek ..bembeyaz bir kağıdın dupduru iklimine riyasız bırakıvermek kendini ve yalnızlığın koynunda sığınmak onun rahatlatan limanına..hüznü bölüşmek mısra mısra ,satır satır...
Çok zamandır seninle hasbihal etmeyi ,dertleşmeyi istiyordum.İçimde sürekli ,bir yanıyla yalnız olan benliğim,20 yıla yaklaşan kadim dostunu özledi hep..bilir ki onu en çok Zafer’i anladı , o dinledi bıkmadan..anlayamadığında ,anlamadığını hissettirmedi,itivermedi tamamen yalnızlığın koynuna..dost, böyledir işte..her an seninledir ..anlar seni..anlamadığında da sabırla dinler ,sen onun gözlerinde eritiverirsin yalnızlığı ve hüznü.. ’elveda’ adlı şiirime yazdığın bu yorum vesile oldu ,çoktandır düşündüğüm seninle hasbihalime…
Şiirime yorumunda ne kadar güzel şeyler söylemişsin,ne iyi anlamışsın beni,diyorsun ki:
’Gül mevsimi geçip gitti, harap oldu gülistan
Şimdi onun kokusunu bulursan, ancak gülsuyundan
Gözden kaybolursa sevgilin, kavuşamazsın ona
Hatırası kalır yadigar, bu da yetmez mi sana?
Güneş çekilince aradan, karanlık çökünce etrafa
Aydınlık için yakmak gerekmez mi bir lamba?
Artık aydınlık zamanıdır.Aslında mutluluk hiç de uzaklarda değildir.Değerli dostum hassas kişiliğinden dolayı hayatın seni yıprattığını , herşeyden kaçmak isteğini ve hatta bu yıpranmışlığın getirdiği sonuç olarak şiirden bile uzaklaşmak istediğini biliyorum . Fakat çok güçlü bir kişilğinin olduğunu ve bunlarıda inşallah aşacağını da biliyorum.Ayrıca şartlar ne olursa olsun bizleri şiirlerinden mahrum bırakmıyacağını ümit ediyorum.
Usta şaire bu güzel şiirinden dolayı tebriklerimi ve saygılarımı sunuyorum ’
.........
19 yıllık dostluğumuzun ne kadar da içinin her anlamda ’dostlukla’ dolu olduğunu; sadece dar anlamda bir ’elvedayı’ içermeyen şiirime yazdığın bu yorumunla bir daha göstermiş oldun Zafer’im.. bu şiirimi yazarken ruhumdaki depremlerin sadece birazını aktarmak istedim , müşahhas bir varlığa ya da herhangi bir duruma kızgınlıkla kaleme almadım şiiri.. zamanla biriken ,dile gelmeyen ve gittikçe ruhumu mengenede sıkan düşünceler ve duygular içimden içime doğru bir yolculuğa çıkardı beni..bu ,belki kendimden bir kaçış sendromuydu ,belki içimin içime sitemiydi,belki yalnızlığa doğru bir seferdi..belki de yeniden hayata‘merhaba’ diyebilme adına derin bir soluklanmaydı…
Şiir ,20 yıldır benim sığınağım.. ben istesem de o benden gitmez heralde.. şu an sitede yazmıyor olmam,hiç yazmayacağım anlamına gelmez kardeşim..zaten yazmadan rahat edemediğimi sen de bilirsin..zaman zaman elbet karalıyorum bir kenara mısralar..insaallah ruhumdaki fetret dönemini tez atlatırım...
..şiir ,hayatın latif ve nazenin ifade edilişidir..şiir belki de kuşların şarkı söylemesi, yaprakların kanat çırpması,gökyüzünün ağlamasıdır.Şiir,sevda ve hasret yüklü gönüllere ,umudu azık edip yaşayan çilekeş gönüllere bir teselligah ve bir armağandır..şiir,gönlü ile yaşayanların değişmez yazgısıdır…
…hani şiir gibi yaşamak ,derler ya..şiir duruşlu ,şiir bakışlı,şiir gibi güzel ..derler ya...güzellikler genelde şiir gibi,diye ifade edilir..şiir,bilirsin benim de hayatımın vazgeçilmez unsurlarındandır..heralde vazgeçmem mümkün olmaz...
Elbet ,kızgınlıklarımız ve kırgınlıklarımız olacak hayatta ..ancak benim ruhumda yaşadığım bu fetret döneminin ve her şeyden uzaklaşma isteğinin belki de doğrudan bir adı yok kardeşim ..ruhumu dinginleştirmeye, içimdeki hafakanları bastırmaya,gelgitlerimi dizginleştirmeye ihtiyacım var ..duygularımı sürükleyen ve harab eden bir sel tufanından kurtulmaya ihtiyacım var ...Belki de sadece ,tevekküle ihtiyacım var kardeşim ..olanca teslimiyetle ; MEVLA GÖRELİM NEYLER,NEYLERSE GÜZEL EYLER ,demeye ihtiyacım var…
Herkesin olmaz mı böyle dönemleri ..ama sen beni tanırsın ..bilirsin,deliyimdir..gözü karayımdır çoğu zaman ..anım anıma uymaz benim ,an olur süt liman olmuş durgun bir deniz, an olur fırtınalar barındıran bir liman,an olur savuran savrulan bir sel olurum..çocukluğumdan beri bu yüzden bana hep ‘deli mürsel’derlerdi..doru taylar gibi çoşkun bir yüreğim vardır ..ama bir o kadar da hassastır kalbim ..o yüzden bazı duyguların ve ruhta yaşadığım gel-gitlerin zamanla telafisi ve tedavisi de mümkün olmayabilir benim için..kalbi kalp yapan en önemli iki haslet, vicdan ve merhamet barındırmasıdır..biz gibi insanların ,’vurdumduymaz,boş vermiş ,bana neci’ olması mümkün olmadığından elbet yüreğimiz her an bir yönüyle yaralı kalacak ve zaman buna merhem bulamayacak…Rabbim bizlere sabretmeyi nasip etsin..elbet ,dertler insan için ..imtihan dünyasındayız.. ben her şeye Kader nazarıyla bakan bir insanım..Rabbim isyanı zerre kapıma yanaştırmasın..canım çok sıkıldığında ,bunaldığımda sık sık ,Efendimiz’(sav)in sıkıntıları giderir buyurduğu Hz Yunus’un :’La ilahe illa ente subhaneke inni küntü minezzalimin’ duasını okuyorum…Her şey Allah’tan kardeşim..Kadere rıza göstereceğiz ,isyan etmek asla bir mümine yakışmaz ..Rabbimiz ne verdiyse ,’Elhamdulillahi ala kullihal’ diyeceğiz…
Aslında biraz vurdumduymaz olmayı başarabilene, gönlünü geniş tutabilene; kaygı ,keder çok da dert değildir…Hekimoğlu İsmail ağabey 10 yılı aşkın bir süre önce Zaman gazetesindeki köşesinde,kendine gelen bir mektubun ilk satırlarını paylaşmıştı ve cevaben ilk cümlelerinde şöyle hitap ediyordu mektubu yazan muhatabına : Derdin harmanından yazmışsın kardeşim,ne güzel söylemişsin ‘kediler dertsiz köpekler tebessüm ediyor’ ,diye…
İnsanı insan yapan hislerin çoğunun, zamanın yozlaşmış çarkları yüzünden zedelendiği ,matlaşmaya ,donukluğa mahkum olduğu bir çağdayız kardeşim..duyarsızlık,menfeat,sahtelikler kol geziyor piyasada..hangi yöne dönsen bir ambalajlı bakış karşılıyor seni..kime güveneceğini şaşırır oluyorsun…
...Hatırlar mısın,belki de sen de benim gibi hiç unutmadın o Çanakkale’de yaşadığımız güzel günleri!.. 1991’in Ekim ayının başıydı sanırım..İstanbul’dan Çanakkale’ye adım attığım günü dün kadar yakınımda hissediyorum..insanın mazisi bıçağın iki yakası kadar yaklaşıyorsa birbirine yaşlanıyoruz demektir Zafer’im..Eceabat’tan otobüsümüz(feribotla) Çanakkale’ye vardığında,muhayyilemin zihnimde kurduğu Çanakkale portresinin hiç de hayalimde canlandırdığım gibi olmadığını görünce ilk şoku yaşamıştım..Koskoca tarih kokan Çanakkale, karşımda ufacık bir şehir olarak tezahür etmişti..arnavut kaldırımlı sokaklarına,caddelerine,caddenin ortasında duran savaştan kalan top arabasına bakıp gitmiştim..ben İstanbul gibi büyük bir şehir beklerken karşımdaki olanca küçüklüğüyle minnacık bir şehirdi..hiç unutmuyorum,ilk cümlem ,’4 yıl burada nasıl geçecek!’ olmuştu..sonra beni almaya gelen arkadaşla 2 yıl kaldığım,hala efkarlanarak hatırladığım o güzel günleri geçirdiğim Özel Koca Seyyid yurduna gitmiştik..orada ilk seninle tanışmıştım ve o an iki iyi dost olacağımızı kalbimde hissetmiştim..zaman yanıltmadı beni...
Ailemden uzakta sadece, çocukken yazları Sivas’taki köyümüze gittiğim zaman ayrı kalmıştım..bu ailemden uzun sürecek ilk ayrılığımdı,bu yüzden ilk zamanlar çok sıkılmıştım..Zamanla ne çok alıştım Çanakkale’ye..ruhumuz birbiriyle o kadar kaynaştı ki..kordonuyla,sessiz uzayıp giden dümdüz sokaklarıyla,ufacık şirin sıcacık halleriyle çok sevdik birbirimizi..ayrılırken ne kadar üzüldüğümü,sorabilmek mümkün olsaydı Eceabat’a doğru yola çıktığımda bindiğim feribot en doğru şekilde anlatırdı heralde..gözyaşlarıma hakim olamamıştım..ama onlarda rüzgara kapılıp gitmişti,çabucak geçip giden koskoca 4 yıl gibi..oysa ilk geldiğimde,hiç bitmeyecekti değil mi o dört yıl!!!...
...
Sen,Kayseri ,Muş karışımı bir Anadolu delikanlısıydın.. olanca içe kapanık ve mahzundun,öyle pek konuşmayı da sevmezdin..dinlerdin genelde..konuştuğunda tane tane ve mantıklı konuşurdun..Sezgin; Bursalıydı..biraz deli ,biraz kuraldışı bir çocuktu,bu haliyle bana daha çok benzerdi..Şenol,Çorumluydu.. hep kendince kuralları olan bazen asabi,ama kalbi yumuşacık ,sesi de yanık bir kardeşimizdi ..Ahmet ,Hataylıydı..uzun ve zayıftı ,ama hiç beklenilmeyecek kadar atikti-ki bak 15 yıla yakın süredir bir o Türkmenistan steplerinde hizmet ediyor-ve biraz da duygusal..Bize MUHTEŞEM BEŞLİ derlerdi ..içimizde her an kurallara baş kaldırma meylinde olan,ruhunda kasırgalar kopan ,İstanbullu ve Sivaslı olmanın verdiği rahatlıkla daha da sosyal olan ben vardım..asi ruhumun yanında belki tezat da olsa olanca şiddetiyle duygusaldım..bazen saatlerce yalnız yürür ..köşe taşlarında kendimden çok fazla şeyler bulur ,deniz kenarında martılarla şarkılar söylerdim..hüzne aşina olan yüreğimin ellerinden tutar alır başımı giderdim ..genelde Kocatepe Camisinin altında namazdan sonra oturur şiirler yazardım ..Kocatepe camisini ve Ahmet ağabeyin kendi lisanıyla ve R’leri söyleyemeyen hitabıyla ,Müsel ,çay mı koko mu?’ deyişini hiç unutmadım..unutamam..unutmayı başaramayan bir gönlüm oldu hep..Rabbim güzel şeyleri unutmayan vefalı bir gönlü bizden almasın…
Efkarımın bastırdığı anlarda soluğu genelde bu camide alırdım..bazen ders çalışırdım, ama genelde oturur ya gazete okur ya da adını Pamuk Dede koyduğum bembeyaz sakallı Rizeli Hasan dedemle muhabbet ederdim( Vefat ettiyse Rabbim cennetini ikram etsin o güzel insana) ..hüzün beni kendine olabildiğince çektiğinde ,sayfalarca yazardım ,bazen de mısralara dökerdim içimi...
..şiir yazdığım saatleri ,Ahmet ağabeyin ‘müsel çay mı ; kokoo mu? ‘ deyişini ,Pamuk Dedemi,seni ve diğer dostlarımı, okulumuzun bahçesinde kafamı eğerek Mecnuni bir eda ile düşündüğüm hallerimi, bazen gözyaşlarımın da eşlik ettiği ufukları umutla seyreden solgun bakışlarımı..banklarda otururken dalgaların kordona vuran seslerini ..kimseye benzemeyen bana has yalnızlığımı ,herkesten farklı deli doluluğumu ,isyankarlığımı ,durgunluğumu ,hatta mecazi bir sevda uğruna çektiğim o tatlı acılarımı bile özlüyorum …
Yalnızlık ve hüzün belki de en çok bir şairin yüreğinde büyür Zafer’im..senle ben az arşınlamadık Çanakkale sokaklarını ..kordonda bir ileri bir geri yürürken az mı gömdük umutlarımızı boğazın serin sularına..bizi en çok biz anladık..Nasıl unutabiliriz ki gün akşama döndüğünde, Çimenlik Kalesi’nde banklara oturarak ,güneşin denizin üzerinden batışını seyrettiğimiz o muhteşem anlarda yaşadığımız hüzün ile sevinç arası duyguyu..benim adına ‘Güneşi batırma saatleri’ dediğim anları..bazen sabrını son raddeye kadar da olsa zorlayarak şiirlerimi dinlemek zorunda olduğun ama bana hiç belli etmediğin saatleri..Ve senin de efkarının zirve yaptığı anlarda o zamanki halimize de uygun düşen İbo’nun ‘Yıkılmışım ben’ türküsünü, ‘hadi Mürsel, söyle de bir dinleyeyim.’ derdin de ben de o çok sevdiğim, kendimi bulduğum türküyü söylerdim şöyle boğaza karşı bütün derdimi sesime yükleyerek.. Sivaslıyız ya sesimiz de fena değil hani..şöyleydi türkünün sözleri : Sanki terk edilmiş bir viraneyim..her yanım dağılmış yıkılmışım ben..üstüne basılmış taşlar misali ..paramparça olmuş,dağılmışım ben..çaresiz kalmışım,gözlerim şaşkın..çile rüzgarında ,savrulmuşum ben..dertler derya olmuş,ben de bir sandal..devrilip batmışım,boğulmuşum ben ..böyleydi …hala efkarlandığımda ara ara söylerim de o günler gelir aklıma…
......
Hatırlar mısın, 4. Sınıfa yeni başlamıştık ..aynı dertler ile hem dem olduğumuz,kafamızda kavak yellerinin sık dolaştığı günlerden bir gündü..merdivenlerden çıkarken ,sana demiştim ki: Zafer ,biz mi farklıyız,duygularımız hayata bakışımız,hissiyatımız,hassasiyetimiz mi farklı ?Ya da insanlara kendimizi mi ifade edemiyoruz..bir anormallik mi var sence biz de? Çünkü bu kadar çevresine duyarlı, hassas bir gönle sahip olmak hep acı veriyor bize… hiç unutmuyorum verdiğin cevabı ,sen az ama öz konuşurdun hep..hala da öylesin..kendini çok şey biliyor zanneden filozof edasıyla durmadan konuşan,hayatı irdelediği gibi her şeyi çekinmeden söyleyen,bir şeyleri içine atmayı çok da beceremeyen bendim hep..demiş tin ki: ‘Mürsel ,bizim duygularımız asla yanlış değil,normal ölçülerin ve zamanın gerisinde de değil ,belki de çok ilerisinde ..bu yüzden anlaşılamıyoruz…’ Ahhh güzel gönüllü kardeşim !Belki de haklıydın sen ..biz hiç değişmedik..ve geçen zaman belki de doğruladı seni..kimbilir…
Hatırlar mısın ,yine sınavların üst üste geldiği zamanlardı ; herkes finallerin zorluğundan dert yanıyordu ..bilirsin çok çalışmasam da sınavları kayıpsız atlatabiliyordum ..işte o sınavların birinin öncesinde ,sana ve diğer arkadaşlarıma demiştim ki ,’ bu şikayet ettiğimiz ,zorluğuna katlanamadığımız sınavları bile gün gelecek o kadar özleyeceğiz ki ‘..zaman beni haklı çıkarmadı mı ? Hepimiz savrulduk dört bir tarafa ..şu an bütün o zorlukları kat kat yaşayacağımızı bilsek bile bir an olsun o günlere ne kadar dönmek isteriz değil mi ? Ahhh kıymeti sonradan idrak edilen güzellikler ! Bizler mutluluğun zirvesinde kuleler dahi inşa etsek yine de o eski güzel günleri hep özleyeceğiz kardeşim…
.. Hatırlarsın değil mi sen de benim gibi ,Çimenlik Kalesindeki akşamları ’Güneşi batırma saatleri’ mizi ..otururduk hemen Nusret Mayın gemisinin yanındaki banklara, güneşin batışını izlerdik ve her batışta kaybettiklerimizin hüznünü çekerdik yüreğimize..ne güzel olurdu denizde Güneşin son ışıklarının aksi..ve sonra en sevdiğim akşam ezanları okunurken kalkardık sokakların sessizliğinde yürüyerek hemen Donanma çay bahçesinin yanındaki Yalı Camisine giderdik namaza, o gün bugündür Akşam ezanları ve sessizliğin içerisinde yükselen ’Allah-u Ekber ’ nidaları hep Ç.kaleyi hatırlatmıştır bana..sonra her namaz çıkışında ,Yalı Camisinin hemen karşısındaki Sezai Ağabeyin küçücük çay ocağına uğrardık ,bizi gülümseyen yüzüyle karşılardı hep,’merhaba ‘der sonra da eklerdi ‘nasıl gidiyor araba ‘..bu espriye ben ilaveler yaptım çok sonraları..’tekerlekleri havada’..Hey gidi günler hey...ne çok özlüyorum Ünv. yıllarımı ve Çanakkaleyi...Allah’tan her yıl anılarımı ziyarete gidebiliyorum..ve sen de Konya’dan birkaç günlüğüne de olsa gelebiliyorsun da orada hasret giderebiliyoruz…
...Unutmadın değil mi sen de o günleri..hani bir gün biz 5 arkadaş kordonda gezerken canımız simit çekmişti de ,bir simit parasını bile denkleştirip bir simit alamamıştık.. belki çok da gariban sayılmazdık ama, o gün nedense beşimizde de para yoktu,simit parasının beşte dördünü ancak biraraya getirebilmiştik.. o yokluk bile o kadar güzeldi ki kardeşim.. o anı düşündükçe ve özlemi içime oturdukça hala kötü olurum..
.. o kadar çok şey var ki anlatacak ...velhasılı kelam kardeşim biz hala kardeşiz ve hala birbirimiz çok iyi anlayan 5 iyi dostuz...Rabbim bizi ayırmadı ,her birimiz başka illerde, ülkelerde olsak da..umarım dostluğumuz ebedi alemde de devam eder ve Rabbim bizi ayırmaz..Efendimiz’in müjdesi var,’Kişi sevdiğiyle beraberdir.’El merü mea men ehabbe’...
..Sana bu iç döküşüm de hayatımın temeline otuttuğum ve bana yol gösteren güzel sözlerden de aktarmak istiyorum..bu sözler beni ve ruh haletimi ifade etmede yeterli olacaktır kanaatindeyim..gerçi sana kendimi anlatmak abesle iştigaldir bilirim,çünkü beni ben kadar iyi bildiğini de bilirim ben...
...** Efendimiz (sav) ,bir hadisinde ’Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya hayır konuşsun ya da sussun.’ diyor..başka bir hadisinde ,’haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.’ diyor ..Ben bu iki sözün büyüklüğü ve yol göstericiliği altında çok ezildim..dengeyi kuramadıkça kırdım ve kırıldım..bilirsin, yanlışa karşı asla sessiz kalamadım ben ..Rabbim dengeli olmayı nasip etsin bana ...
..***Ünlü Farisi edip Sadi,Efendimiz’in üstteki hadislerine parelel iki sözünde yine ruhumu ne güzel ifade ediyor : ’ İnsanlara yaptıkları yanlışları söylemezseniz ,o insanlar gün gelir yaptıklarını maharet zannetmeye başlarlar ’..’ İki şey insanlarda akıl noksanlığını gösterir:konuşması gereken yerde susmak,susması gereken yerde konuşmak..’... Bak yine denge ve yine susmak ve konuşmak arasında kalmak ..Ne kadar güzel ifade buyurmuş bu hali büyük şair Mehmet Akif, ***’Ağlarım ,ağlatamam,hissederim söyleyemem;dili yok kalbimin bundan ne kadar bizarım ’...
..***Ziya Paşa , ’Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz..kişinin görünür rütbe-i aklı eserinde ’ diyor ..bizi en çok anlatan halimizdir..hal dili sözden herzaman daha tesirli olmuştur..kişinin haline yansıtamadığı sözleri etkiden uzak olmuştur hep..başka bir sözünde de ,’Marifet iltifata tabidir,müşterisiz meta zayidir.’ diyor..İltifat gören yetenekler gelişir hayatta ..elmas,kıymet bilmeyenin elinde sadece basit bir taş olarak kalır, zayi olur.. Bu iki söz hep bana çok şey anlatmış ve yolumu aydınlatmıştır..bir öğretmen olarak da öğrencilerime bu sözlerin anafikrini vermeye çalışmışımdır hep...
..***Ve büyük mütefekkir Mevlana ..onun her sözü ışık kaynağı aslında ..ama sadece iki sözünü alacağım buraya..ilkini taa üniversiteli yıllarımdan beri hep söylerim ,diğerini de yeni küpe eyledim kulağıma..diyor ki: ’ Siz bir şeyi ne kadar iyi anlatırsanız anlatın,anlattığınız karşınızdakinin anladığı kadardır .’ ...yani istediğin kadar konuş ve anlat..karşındakinin alıcıları kapalıysa uğraşın beyhude ..bunu sen de ben de yaşadık kardeşim ve belki de çokları yaşıyor ..ama bizler illa anlaşılmalıyız,beni anlamalılar,diye o kadar çırpınıyoruz ki ..oysa insan kainata evvela anlamak için gönderildi...anlamayı bilen insan elbet anlaşılacaktır..kaldı ki anlaşılmasa da onu anlayanların en yücesi(c.c) elbet anlayacaktır..ve diyor ki bu büyük düşünür :’ Eğriyi kendinde arayan doğruyu kalbinde bulur, sevgiye emekle yürüyen dermanı derdinde görür.’İnsan sadece kendi kusurunu bilmeli ve ona odaklanmalı ..yaptıklarımıza tövbe etmeli,hak ve hakikat yolunda sürekli koşturmalıyız..muhabbet fedaileri gibi,husumete vaktimiz yok,demeliyiz..başkalarının kusurunu araştırmak da söylemek de bir ruh hastalığıdır..kaldı ki bunun söyleyene iki alemde de zarardan başka bir getirisi yoktur..Rabbim bizleri boş sözden ,kusur aramaktan ,gıybetten uzak tutsun...
..Hz. Aişe ,Efendimiz’e , sadece Hz. Safiye’nin boyunun kısa olmasıyla ilgili bir şey söyleyince ,Efendimiz ona :’ya Aişe öyle fena bir söz söyledin ki denize koysan denizi dahi kokuturdu’ diyor.....bizler artık böyle cümleleri sıradan saydığımız gibi,başkalarının kusurlarını söylemeyi bile gıybetten saymaz olduk..Üstat Bediüzzaman Hz.’leri değil herhangi bir insanın gıybetine müsamaha göstermeyi ,bir köpeğin aleyhine laf eden bir talebesine,’köpeğin gıybetini ettin’ diye sitem etmiştir..her şeyi rahatça konuşan bizler artık ne halde olduğumuzu bir düşünelim.. kendini bilen insan zaten başkalarına asla laf söylemez,böyle bir şeye asla tevessül etmez, Allahtan utanır..İmamı Azam Hz.lerine gelen biri ‘ya imam senin hakkında şunu şunu söylediler’ deyince, O da ‘ Söyledikleri eğer ben de varsa Allah beni affetsin,eğer ben de yoksa Allah söyleyeni affetsin’ der..bütün hayırlı amellerin makbul olmasının temelinde dile hakim olmak ,hayır konuşmak yatmaktadır..Efendimiz gerçek mümini ,’müslüman ,elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği kişidir.. aldatan bizden değildir.’ diye tarif etmiyor mu? ’Dilini tutan kurtuldu.’ diye buyurmuyor mu başka bir Hadisinde de..Rabbim hak konuşmayı,bu mümkün olmuyorsa sukut etmeyi bizlere nasip etsin...
..Üstat Bediüzzaman Said Nursi Hz.’leri aslında ne güzel ölçü koymuştur ..’söylediğin her şey doğru olsun,ama her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir..söylediğin her söz hak olsun ,ama her hakkı söylemen hak değildir ‘... denge çok önemli değil mi ? Nerede konuşup nerede susacağız ? Hayır adına edilmeyecek kelam gırtlaktan çıkmasa daha hayırlı değil mi kardeşim ..boşluğa doğru savrulan kelamın kime ne faydası var ki ? Hayat hızla akıp giden nehir gibi ,sözlerimizin çoğu da suya yazılan yazılar misali ..az konuşmak ve doğru konuşmak ,Bediüzzaman’ın ifadesiyle ‘güzel görüp güzel düşünmek ve bu sayede hayattan lezzet almak ‘ ne kadar önemli değil mi ? hayata Yaradan’ın emri doğrultusunda bakan gözler asla yanlışa düşmez,düşse bile çabuk doğrulur ve istikametini belirler..gözlerimizin puslanması,günah bataklığına sürüklenmemiz,gaflet deryalarında yüzmemiz ,idraksizliğimiz bizleri huzursuzluğa ve memnuniyetsizliğe itiyor ..oysa hakiki anlamda Kadere rıza gösterebilsek ,tevekkülle ‘lutfunda hoş, kahrında hoş ; ne verdinse odur ,dahi neyimiz var ,’ diyeceğiz binbir şükürle…
..Necip Fazıl ,Reis Bey, adlı eserinde ; yanlış bir kararla masum bir insanın idamına hükmeden ve sonra hatasını anlayıp tövbe edip karıncayı bile incitemeyecek kadar hassaslaşan Reis Beyi bir yerde şöyle konuşturur: ‘ Sökün kalp damarlarınızı ,merhamet şebekesi döşeyin ..Amerika’da bir suç işlense suçlu benim,diyebilirim . ‘ …hayata bu sorumlulukla bu merhamet nazarıyla bakabilmek ne büyük nimet…herkes bu nazarı az da olsa yakalayabilse ,kimse kimseye zerre zarar vermek istemeyecek ve ortada bir yanlış olduğunda herkes suçu başkasına atmaktansa kendi üzerine alacaktır..zaten hayatta düzenin ,temel kaidesi Efendimiz’in kutlu ifadesinde saklı değil midir ? ‘Kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi ,siz de başkasına yapmayınız.’ ..işte insanların güzel yaşamasının ,mutluluğunun en güzel reçetesi ..sadece bu hadis dünyadaki düzenin tesisi için yeter de artar da …
..Ve en önemli hasletimiz hayata sevgi nazarıyla bakmak olmalı..Yunus’un ifadesiyle,yaradılanı sevmek Yaradan hürmetine..ölçümüz Rabbimiz koyduğu ölçü olmalı ..neyi seversek sevelim ,Rabbimizin emrince sevelim haddi aşmadan..nefsimizin arzularında değil ,Allah ve Resulünün gösterdiği istikamette harcayalım sevgimizi..Onları sevelim ve hayata Onların penceresimnden bakalım..Onları sevmeyenleri Onlardan bizi uzaklaştırmaya çalışanları sevmeyelim..haramlara sevkeden ,yanlışlara esir eden;asıl adı nefsanilik olan sevgi dediğimiz şeylerden Rabbim bizleri muhafaza buyursun..Mevlana gibi hak ve hakikati anlatma adına insanlara faydalı olmayı Rabbim nasip etsin bizlere..ayağımızı davasında sağlam kılsın..her zaman iyilik üzre olalım,doğruyu yaşayan ve anlatan..bize kötülük yapanları ,bağışlamasını bilelim..atalarımız ne güzel söylemiş :’İyiliğe iyilik her kişinin ,kötülüğe iyilik er kişinin kârıdır .’ diye..küçük bir sevgi hikayesini senle paylaşmak isterim..sevmeyi..sabrı..iyiliği anlatan güzel bir hikaye:
Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür. Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını uzatır ama akrep onu sokar. Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar. ... Yakınlardaki başka biri ona, kendisini sürekli sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler. Ama Hintli adam şöyle der: "Sokmak, akrebin doğasında vardır. Benim doğamda ise sevmek var. Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan ’sevmekten’ vazgeçeyim ?.."
Her varlığı Allah için sevmekten ve iyilikten vazgeçmeyelim. Çevremizdeki insanlar bizi soksalar da her zararı verseler de onlara iyiliği güzelliği anlatmaktan vazgeçmeyelim..Çünkü,hocamızın ifadesiye ,’Herkes kişiliğinin,karakterinin gereğini sergiler.’...
..Söz uzayıp gidecek can kardeşim..ne çok özlemişim senle halleşmeyi..söylenecek ne çok şey gizliyoruz yüreğimizde ..dile gelenler; söylenemeyen ,ifadesi olmayanların yanında devede kulak mesabesinde..öyleyse,bu hasbihali ,dua ile ve duayı anlatan güzel bir menkıbe ile noktalayayım..
..Hayatımızı her daim şükür ile Hak yolunda geçirmeyi Rabbim bizlere nasip etsin kardeşim..Rabbimiz ömrümüzü; son nefesimize kadar imanla serfiraz kılsın ,davasının birer aşığı olarak taçlandırsın..bizlere bereketli bir hayat yaşatsın,hasenatı çok pişmanlıkları az olan bir ömür ihsan etsin..’Elhamdulillahi ala kullihal’ sırrından ayırmasın.Ne yaşarsak yaşayalım ,dilimizde kalbimizde sürekli şükür olsun..her kapıyı açan dua, her an bizimle olsun ..Yer ve gök dua üzre ayakta durmaz mı?. Dua,samimi bir kalp ile Rabbe her an yönelmek,isteyeceğini yalnız Ondan istemek değil midir?Hal ile dua ise tembelliğe düşmeden,elinden gelenleri yaptıktan sonra tevekkülle Allahtan beklemenin diğer adı değil midir?Gayret,dua, sabır ve tevekkül ..sonrasında ne olursa olsun Rabbe şükür..İşte bizde ’vermeyi dilemeseydi,istemeyi vermezdi ‘sırrının idrakinde olarak ,o yüce dergaha her an iltica edelim ..yürekten isteyelim ..Rabbimiz aczini bilerek kapısına gelen,samimi bir kalp ile kendisinden dilenen kullarını asla mahzun bırakmaz,geri çevirmez..bu imanla isteyelim Rabbimizden..olmasa bile dileğimiz;’Demek ki hakkımızda hayırlı olan buymuş,Rabbimiz en doğrusunu bilir’ diyelim teslimiyetle..Kaldı ki yaşanılanlardan dolayı şikayet,bir anlamda Kader’i tenkit değil midir(Rabbim muhafaza buyursun) ?Ve kendi duygu ve düşüncelerimizin dar kalıplarından bakarak,hikmeti ilahiyeyi hiç hesap etmeden bir anlamda Kader’i zorlamanın kime ne faydası olabilir ki? Gücümüzün yetmediğini teslimiyetle kabullenmek,takdir edilene boyun eğmek yapılması gerekenlerin en doğrusu değil midir?Rabbim bizleri davandan Resulünün yolundan ayırma..bizi iki cihanda da sevdiklerinden kıl,onlardan ayırma ,onlarla beraber eyle..sevdiklerine sevdirt bizi Rabbim (..amin..amin..amin…)
Ve her an büyük İslam alimi Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.’leri gibi söylemeyi kalp ile nasip eyle : ...................amin...
Hak şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler,
Arif onu seyreyler;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler...
Sen Hakk’a tevekkül kıl,
Tefhiz et ve rahat bul,
Sabreyle ve razı ol;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Kalbin O’na berk eyle,
Tedbirini terk eyle,
Takdirini derk eyle;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Hallâk-ı Rahim O’dur,
Rezzâk-ı Kerim O’dur,
Fe’âl-i Hakim O’dur;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Bir işi murâd etme,
Olduysa inâd etme,
Hak’dandır o reddetme;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Deme şu niçin şöyle,
Bak sonuna sabr eyle,
Yerincedir ol öyle;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Hoş sabr-ı Cemilindir,
Takdir-i Kefilindir,
Allah ki Vekilimdir;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Gel hayrete dal bir yol,
Kendin unut O’nu bul,
Koy gafleti hazır ol;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Her sözde nasihat var,
Her nesnede ziynet var,
Her işte ganimet var;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Her söyleyeni dinle
Ol söyleteni anla,
Hoş eyle kabul canla;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Vallahi güzel etmiş,
Billahi güzel etmiş,
Tallahi güzel etmiş;
Allah görelim netmiş
Netmişse güzel etmiş. .......... (Rabbim rahmetiyle kuşatsın bu büyük insanı ..amin..)
Seni o güzel kalbinin sahibi Rabbimize emanet ederek ,sözlerime; duanın önemini,hikmetini ve güzelliğini çok güzel ifade eden o menkıbeyi anlatarak son veriyorum..Rabbim ebediyyen yar ve yardımcın olsun kardeşim…
( Halimi beyan ettiğim belki de haddinden fazla baş ağrıtıcı sözlerimi sabırla ve gönlünle dinlediğin için Rabbim ebediyyen razı olsun senden..sağolasın aziz dostum...)
………………………
Küçük bir çocuk saatlerdir,denizin kenarında oturmuş neredeyse gözlerini hiç ayırmadan
denizi seyrediyordu..yanına yaşlı bir adamın yaklaştığını fark etmedi bile..dalgındı ve halinden anlaşıldığı üzere canı oldukça sıkkındı..
ihtiyar :
-Merhaba küçük,dedi. Ne güzel bir hava var değil mi?
Çocuk kafasını çevirmeden uzaklara bakmayı sürdürdü :
-Evet,ama biraz rüzgarlı,dedi..topum denize kaçtı ve dalgalar onu alıp götürdü,ben de belki geri gelir diye umutla bekliyorum…
Yaşlı adam tebessüm ederek, ‘Dua etmeyi denedin mi?’ dedi..çocuk bir heyecan ve sevinçle aniden ihtiyara doğru döndü ve gülümseyerek:
-Dua edersem topum geri gelir mi ? dedi.
İhtiyar :
-Allah dilerse gelir ,ama gelmezse de duanın güzelliği sana yeter,dedi…
Küçük çocuk mutluluktan uçuyordu ve sürekli dua ediyordu içinden..vakit akşama durmaya başlamış ve balığa açılan balıkçılar bir bir dönmeye başlamışlardı..küçük çocukla ihtiyar henüz balıktan yeni dönen yaşlı bir balıkçının yanına yaklaştı..
İhtiyar:
-Balık nasıldı bugün? Oradan 1 kg istavrit de bana tartar mısın,dedi
Balıkçı adam balığı tartarken:
-Bugün denizde rüzgar fazlaydı, fazla tutamadık,diye cevap verdi.
Bunun üzerine bizim küçük çocuk hemen atıldı:
-Dua etmeyi denediniz mi?
Balıkçı ,tebessüm etti çocuğa:
-Dua edersem çok balık tutar mıyım?
Küçük çocuk :
-Allah dilerse tutarsınız ,ama tutamazsanız da duanın güzelliği size yeter,dedi.
Balıkçı adam çocuğun başını okşadı şevkatle :
-Ben öğretmenlerimi hep çok sevdim,sen bana bugün çok güzel bir şey öğrettin..sen de artık benim öğretmenim sayılırsın,dedi ve kalkıp teknesindeki ağlar altında parıl parıl parlayan topu getirerek çocuğa uzattı :
-Bana bu kadar güzel bir şey öğrettiğin için sana teşekkür ediyorum ,lütfen bu topu hediyem olarak kabul et..bugün denizde buldum onu…
Çocuk gözlerine inanamıyordu, sevinçle topuna baktı ve duasını bu kadar çabuk kabul eden Allah’a teşekkür etti…
............…………..…….............…………………………………Mürsel Emre Doğan …18 Aralık 2010 ,İstanbul…
....................................Resim : 2009 Ağustos.. Çanakkale ..Zafer’le Donanma Çay Bahçesindeyiz.....
YORUMLAR
yazının uzun olması başlarken "nasıl lbiter bu" diye düşünrürdü ama nasıl devam edip nasıl bitirdim anlayamadım bile.
yer yer hüzün, yer yer nasihat ve yer yer o geçmiş güzel hatırlar bizide uzun bir yolculuğa sevketti
ve çanakkalenin o engin olan güzel denizi hayalimde canlanıp durdu. ve hüzün tamda sadrın şakağından vurdu...
sonra şehitleri ve can kırıkları tabi...
hayat bazan bizden çok fazla şey alandır ve aldığında farkında olmadan yüklendiğimiz bir vebaldir aslında.
ey gönlüm gel şikayet eyleme diyorum ve çok sevdiğim bir kaç kelamı cümlelerinize müteakip eyleyip ayrılıyorum sayfanızdan.....dostça duaca ve kardeşçe
selam saygı....
Sorma Hali Sînemi ..
Sevgili öyle altüst ediciydi ki sorma...
Hicranı öyle ateşli geldi ki sorma...
Bu bir tek söz öyle hoşuma gitti ki sorma.”
İşittim ki; iki ayrı şehirmiş sebeb-i hüznü, divane edermiş gönlünü. İstanbul’da olmayan lakin İstanbul’dan olan endamı işler dururmuş ruhuna. Uykuya dalmayı beklermiş ruhuna can katanın bakışları misali bir Boğaziçi rüyasına. İstanbul’un iki köprüsü kirpiklerini hatırlatırmış, asude denizi ise gözlerini…
İçinde bir şey varmış; yerini bilmediği, misafir edemediği… Kıvılcım kıvamında hissettiği, yangına meyleden bir şey… Ağrıdıkça ağrıyan, çığlığı kalbini aşıp tüm hücrelerine dağılan… Kurduğu cümleleri öznesiz bırakan, yan yana sayısız noktalar koyduran…
- Ki fikrince kâfi imiş üç nokta(…) hangi yoğunlukta olursa olsun yazılan-
Rengini hakkıyla seçemediği bir halmiş bu. Maviden kırmızıya, kırmızıdan maviye kalbedermiş. Mavinin teslimiyetinden, kırmızının tutsaklığından dem vururmuş. Mavideki deniz kokusunu, kırmızıdaki heyecanı üflermiş can-u ruhuna.
Yine bir vakitmiş ki
hasretin yaktığı gönlünün sebeb-i tebessümünden gelen tek kelâma yandığı bir vakit. Her yangından sonra sanki tekrar nefes aldıran sonbahar gibi düşmüş gönül rüyası geceye. Sonbahara varmak ona uyumakmış. Sonbaharı solumak, ona uyanmak…
Aşk’ın hâlleri hece hece yer etmiş sinesinde.
Aşk…
Aşka…
Aşkta…
Aşktan…
Ne gelirse gelsinmiş… Yeter ki gelsin miş… Gitmesin miş…
Ki zaten yetmemiş, bitmemiş gelmiş, gitmemiş…
Biçarenin gönül hanesi mülevven bir hâldeymiş. Bir husufmuş ki hayalî, düşte kalmış ay tutulmamış. Divanenin hüsünperest bakışları, hüzne meylettirmiş kalbini.
Vardım yanı başına, dedim ki nasıl bir hâldir bu… Dedi ki, sorma; bir ömür, bir gönül süruru bu…
…
Bana meçhuldür o âşığın hâli, dedi bana ki, sade sun zikrettiklerimi…
Gönlünün düştüğü ateşi takdim edemiyor oluşunu, dilinin dile gelemeyişini bağışla. Kalbine düşenleri tasvir edemeyişini, sîretini suretine vuramayışını bağışla… Hem bilmez misin sen ey biçarenin kalbine taht kuran! Gönülcüğünü hâlden hâle kalbeden ey!
Bir ney sesinden daha hüznengizânedir dile değdirmek kalpteki terennümâtı.
Ey aşk iklimini kalbindeki hüzün mevsimine kurban eyleyen kavgam!..
Gökyüzü bilmişken ben seni. Toprağa düşen ne kadar yağmur tanesi varsa hepsini sana râm eylemenin niyazıdır bu ağıt...
Her ağıt kendi sesleminde taşır sürûrunu. Ve ben sükûnete muteber kıldım sana mecz eylediğim ne kadar harfim saklıysa gecenin rahlesinde. Bu ağıt, ellerimde büyüttüğüm yıldızlarla ismine şerhettiğim bir parantez ol diyedir sevda şerhime. Bir sözdür bu sana, ilelebet göğsümde muskalanan. Söz ki Nûn'a değer Elif olmaya meylederken kalbim. Anlasana sevdegâhım. Sende cüzlensin istiyorum yüzünün ayetlerinde huzur sûrelerine mâtuf olan aşk.
Gece ve düş adına..
Ateş ve kül adına..
Huruf makamının esrârına mahkum kalıyor işte dil-i efgânım...Oysa sana seslenmek isterdim zemheri aylarında. Sen ol diye haykırmak isterdim; güneşin ellerime değen parıltısının üstündeki.....
Sen ki; mesrûr gecelerin mahremiyetine musâddık eylediğim rüyaların menekşelerce yorumlanan nağmesisin içimde...
Bir kelebek kanadında sakladığım hayatın; yusufçuk kuşlarının rehberliği eşliğinde kalbime vehmettiğim tercümesisin...
Kör gecelerin esaretiydi beni sana kalbeyleyen. Yusuf'un düştüğü kuyuydu belki de lâmekan gönlümün sende bulduğu. Her Züleyha yırttığı gömlekte taşır aşkının değerini bilirim. Ben bu yüzden yağmurdan bir libas giyindim üzerime. Ki gözyaşlarınla yırtasın diye haya perdemi.
Ferhat ve Şirin adına
Kerem ve Aslı adına
Leyla ve Mecnun adına
Ey çöl yalımı saçlarında hüznün şarkısını mırıldanan kulbe-i âhzân'ım!
Ey karanfil yanığı gözlerinde aşkın cilbâbını kuşanan sûret-i efkârım!
Aşk Sadece Sende Mecnûn Eyledi Beni
Hıtayiye han geldi
Ölü cisme can geldi
Yakub-ı zar olmuşam
Yusuf-I Kenan geldi
Hakikati sevmek, sevgilerin en güzelidir.Çünkü hakikat, Mutlak Güzellik'ten doğar ve bütün güzellikler O'nun güzelliğinden bir ilham taşdıkları için sevilirler.Hakikati ayırt etmeyi bilirsen sevgiliye karşı sevgide ortak edinmemiş olursun.Sevgiliyi sevmek, sevgilinin sevdiklerini sevmek , sevgili için ve sevgili yolunda sevmek, sevgiliyle birlikte sevmek, bunların hepsi insanın tabiatına uygundur.Sevgiliyi bir su farzet.O'na ulaşmak zevk, ayrı kalmak acı verir insana!
Bir madde tabi olan merkezinden ayrıldığında sevgiyle ayrılır ve oraya yine sevgiyle dönmeye çalışır.Göklerde , yerlerde ve ikisi arasında ne varsa sevgi ile vardır.Bu yüzden dış yerine içi , suret yerine ruhu sevmek gerekir.Hayat ancak sevgiyle tatlıdır ve sevgilisiz dünyada hayat sürmek beyhudedir.
Sevginin,karşılıklı oturup birbirinin yüzüne bakmak değil,aksine yanyana oturup aynı noktada ortak bir hedefe bakmak olduğunu sende öğrendim, seninle yaşadım dostum.(Fotorafımızda olduğu gibi) Senin gibi bir dostu nasipettiği için Rabbime her zaman dua ettiğimi bilmeni isterim.Senin gibi bir kalem ustası olmadığım için kırık dökük cümlelerle ve içimdekileri tam da ifade edemiyorum ama biliyorum ki dostum her halukarda beni anlamıştır anlayacaktırda.Rabbimin her iki cihanda bizi ayırmaması dileğiyle Seni Seviyorum Candostum
zafer17 tarafından 12/27/2010 2:05:18 PM zamanında düzenlenmiştir.
mürsel emre doğan
''Göklerde , yerlerde ve ikisi arasında ne varsa sevgi ile vardır.Bu yüzden dış yerine içi , suret yerine ruhu sevmek gerekir.Hayat ancak sevgiyle tatlıdır ve sevgilisiz dünyada hayat sürmek beyhudedir.
Sevginin,karşılıklı oturup birbirinin yüzüne bakmak değil,aksine yanyana oturup aynı noktada ortak bir hedefe bakmak olduğunu senden öğrendim, seninle yaşadım dostum.''
...geçen onca yılı cümlelere sığdırmak bu olsa gerek..şimdi ben bunların üzerine ne söylesem,laf-ı güzaf olacak..yaşadığımz güzellikler,hatıralar elbet satırlara sığmayacak kadar çok...
insan dostlarıyla,sevdikleriyle hayata daha sıkı tutunur,daha fazla bağlanırmış..hayatta sevgisiz,dostsuz hiçbir eylemin tadı tuzu olmaz ki ..senden öğrendiğim o kadar güzel hasleti az çok yukarıda anlatmaya çalıştım..senin de benden bir şeyler öğrendiğini duymak onur verici..bir dost dünyalara bedeldir hakikaten,bunu belki hakkıyla sende yaşadım ben..sağolasın tüm kalbinle dost olduğun için..
...geçen günler ömürdendir ve ömür hızal akıp geçiyor kardeşim..Rabbim ebediyyen bizleri ayırmasın...
...baki selam ve muhabbetlerimle...
sevgli dost hepimizden kareler vardı hayata dair küslükler mücadeleler
şiirli mesajlar neler yoktuki
ve tabiki kalemini uzun zamandır okuyamamanın üzüntüsü ve bu özlemle budugum bu yazın
tam anlamıyla doyurdu beni ...
içine sıkıştırılmış ince mesjları güzel kaleminden hatırlamak ayrı bir tat verdi gönlümüze.
iyiki varsın daha çok görüşmek adına hoşça kal
varol sevgili dost
mürsel emre doğan
Değerli Ağabeyim,
Bir harman yapıyorsun en halisane meyveleri ve başakları topluyorsun. Bir harman yapıyorsun ortalık adeta bir cümbüş ve düğün yeri. Bir harman yapıyorsun ki kuracağın sofrada en leziz taamlar dizilmiş ve geçmiş her bir lezzet adeta imbikten. Lakin bir harman yapıyorsun ki hava biraz bulutlu ve fırtınalı... Adeta gök ağlayacak ve bardaktan boşanırcasına dökecek rahmetini. Bir harman... Öyle, bir mevsimlik değil bu harman! Yılların birikimi ve belki de bir ömrün daha da ötesi ömürlerin, asırların harmanı. Sanki bütün insanlığın yaşadığını yaşamışlık var bu harmanda. Sanki bir o kadar yalnızlık... Sanki en derininden duyulan dostluğun methiyesi, hatimesi, özeti, özü... Yalnız başına bir harman yapmak ne kadar zor. Ama sen almışsın asırların en yiğitlerini yanına ve onlara dayanmışsın, onlarla bezemişsin sözlerini.
Yalnızlık, dostluk, yıllar, mekanlar, değişen zamanlara yayılmış insan yığınları, günden güne ve içten içe büyüyen iç yangınları, burunların sızlaya sızlaya bir hıçkırığı araması, adeta vecd halinde tüm dürülü defterleri yazısıyla dillendiren kalem, sevse dert sevmese olmaz, gitse olmaz kalsa mümkün mü hali, hem yaşadığı hali kabullenmek hem de ona sitem etmek... Sadece kendini anlatmamışsın, sadece kendinle sınırlandırmamışsın güzel yazını. Her an muhasebene tezyinler koymuşsun, en büyüklerin en lal ü güher sözlerini, hayat ölçülerini bir sırma gibi inceden inceye işlemişsin yazına.
İmrenilecek bir dostluk... Zamanımızda hakikaten bulunması mümkün olmayan bir kıymet... İnsanların sadece maddi ve materyal düşündüğü şu asırda sürdürülmesi adeta (benzetmek doğru değil belki ama) imanı kor ateş misali elde tutmak gibi. Ne güzel!.. Rabbim iki cihanda dostluğunuzu aziz eylesin ve bize de böyle dostluklar nasip eylesin. Rabbim bu dostluğun gerçek harmanına elbet bir gün gelecek olan mukadderat içinde ulaşmayı nasip eylesin.
Allaha emanet ol. Baki dostluklar...
mürsel emre doğan
...bugün takvimler göre doğum günüm..hayat sayfasından koskoca bir yaprağı daha mazi denilen denize emanet ettik..hasenat adına belki de pek semereler elde edemediğim hüzün dolu yıllar su misali akıp geçiyor ellerimin arasından..yaş 40 a doğru ilerlerken insan heralde biraz daha yaşlılık psikolojisine giriyor..ömür geldi bir günlük süstü,nefsim doyamamaktan küstü ,diyarya Necip Fazıl,aynen öyle işte..insan ne kadar yaşarsa yaşasın,bu dünyada isteğini hakkıyla alamayacaktır,çünkü bu dünya numuler yeri ,hakiki lezzetlerin alınacağı alem öte alem..Rabbim,nimetlendireceği kullardan eylesin bizleri...
...Rabbim bereketini artırdığı ve kendi yolunda hizmet ettirdiği bir hayat yaşatsın bizlere..halimi yansıtmaya çalıştığım,bir anlamda ruhumu kelimelere döktüğüm satırlarımı hakkıyla anlamış olman beni ziyadesiyle mesut etti..anlama ,ikliminde yol alan gönlün dert görmesin kardeşim..o kadar güzel ifadelerle özetlemişsin ki yazdıklarımı..okurken hissiyatıma tercüman olduğunu görüp o kadar duygulandım ki..Rabbim ebeden razı olsun...
Rabbimizin selamı ve duası ebediyyen üzerine olsun kardeşim...