- 552 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Çay Berbena
*Zonguldak’ta sessiz sedasız açlıktan ölen Damla Bebek için
Minik bir emzik düşer yere ve başlar gerçeklerin anlatılmayan hikâyesi. Çok uzak diyarların yâda çok uzak zamanların hikâyesi değildir onlarınki. Dokunabilecek ve işitilebilecek kadar yakınlardır belki de.
Saklandığımız duvarların hemen dibinde kurulu varoşlardan bir çığlık yükselir. Ama duyan olmaz. Çünkü her varoş uzaktır yüreklerden ve vicdanlardan. Bir çığlık atılır ve minik bir emzik düşer yere. Minik bir beden ayrılır aramızdan. Minik bir emzik düşmüştür yere ve minik bir ölüm yaşanmıştır. Ve birde kefen lazımdır bu bebeğe. Minik birde mezar. Minik bir kefen dikilir ama üzerinde bulunmaz hiçbir çizgi filmin hiçbir çizgi karakteri. Minik bir kefen dikilir gözyaşlarıyla. Minik birde mezar açılır açlıktan ölen Damla Bebeğe. Ve hikâye burada başlar.
Hastaymış annesi sütü olmamış. Babasının da süt alacak parası yokmuş. İşte bu yüzden ölmüş ve ölmeliymiş Damla Bebek. (Hem de ölümü mikrofonlara yalan kusan “devlet büyüklerimizin” “Ekonomi gelişiyor” “ Bu sefer AB’ye giriyoruz” naraları attığı zamana tekabül etmiş.)
Pis hastane koridorları bunca sene nice acılara şahit olmuş. Neler görmüş bu koridor. Yoksulluk yüzünden helâda doğum yapanlar, parası yok diye tedavi olamayanlar ve hastane kapısından öylece geri dönenler…
Ve bu pis koridorda ve bu hüzünlü koridorda bekliyormuş bebesini anne. Önce doktor gelmiş ağlayarak. “Öldü” demiş. “Bebek öldü”. Sonra anası ağlamış sonra babası. Birde bu satırların yazarı.
Minik bir emzik düşmüş yere ve çoktan koyulmuş bu minik ölümün annesi ve babası yola. Ölüm yaş sormazmış bu düzende. Ve ölmek her yaş için uygunmuş. Oysa ölüme yaşı tutmuyormuş Damla Bebeğin. Ama bu düzende bebeklerin ölmesi hiç sorun olmazmış. Kucaklarında son defa sarıldıkları bebeleri düşmüşler yola. Son defa bebesinin kokusunu içine çekmiş anası. Yürümüşler. Minik kefen gelinlik olmuş Damla Bebeğe. Minik adımlar atarak yürümüşler mezara doğru. Attıkları her adım yoksulluğun, eşitsizliğin, adaletsizliğin mührü olup basılmış yeryüzünün sokaklarına, kaldırımlarına mezarlarına.
Minik mezar topraktan kollarını ana kucağı gibi açmış Damla Bebeğe. Anası son defa bakmış yavrusuna. “Ölüm hiç yakışmıyor çocuklara” demiş. Ölüm hiç oralı bile olmamış. Sonra Damla bebeğin anası şöyle demiş: “Bize toprak anadır dediler. Öyle bellettiler. Toprak doğurgandır. Şefkatlidir. Besleyendir. İyi bak bebeme toprak ana. İyi bak. Ben iyi bakamadım sen iyi bak bebeme.” Ve ana toprağa bırakmış yavrusunu. Ve toprak olmuş dokunulmayacak kadar güzel olan Damla Bebek. Toprak olmuş yanakları, elleri, avuçları, saçları… Yaşıtları topraktan kaleler yaparken o toprak altında çürümüş gitmiş. Şimdi hangi dua avutur Damla Bebeğin anasını?
Ve bu satırları yazanın aklına bir anısı düşmüş. Ne çok kızarmış ona annesi küçükken toprak oldu diye üzeri, saçları, yüzü, elbisesi… Oysa şimdi. Yerin altında bir bebe. Her yanı tozlu, topraklı. Bu satırların yazarı koşmak istemiş varoştaki yoksul mezara. Damla Bebeğin toprağa belenmiş bedenini silmek istemiş. Ama uzak olmuş varoşlar. Belki dokununca üzerimize hüzünlü, yoksul ve acı hikâyeler yapışmasın diye uzak etmişiz kendimize oraları.
Sana gözyaşlarından kolye getirdim Damla Bebek. Taşı onu boynunda. Görsün sağırların, dilsizlerin, körlerin dünyası. Aç mezarı mı olur derler bizim burada. Taşı onu da görsünler açlığın yürüyen mezarını.
Damla Bebek toprağa karışır ve ağlar anası yanı başında. Bir gazete parçasında bir haber görür Damla Bebeğin anası. Üst sınıfın çocuklarının şezlong üzerinde yaptığı rezilliklerin haberidir. O an göğe kaldırır başını.“Ey Damla bebeğime bir damla sütü çok gören. Peki ya onlar… Peki ya biz… Tek suçu yoksulluk olan biz. Peki ya adalet” susar sonra. Ağlar yeniden.
Ve bir kadın yaklaşır yanına. Sorar sorusunu “Çay Berbena”
Yoktur bu sorunun herhangi bir dilde cevabı. Çünkü “Neden Ağlıyorsun” demiştir kadın. Ve hangi dilde hangi kelimelerle cevap verilebilir ki bu soruya.
Bir aç mezarının yâda açlığın öyküsüdür bu. Gerçek ve hüzünlü bir hikâye. Şimdi toprağa karışırken Damla Bebek bir türkü söylenir umuda, eşitliğe ve kardeşliğe dair. Bir ezgi takılır dillere. Umut bitmemiştir daha. Çünkü daha söylenmemiştir kızıl notalı türküler. Minik bir emzik düşer yere. Ve varoşlardan harekete geçer insanlar. Minik emzikler düşmesin diye yere. Kızıl şiar dolar bir ülkenin tüm varoşları. Kavgalar verilir. Damla Bebeği asla unutmasınlar diye. Damla bebeler asla ölmesin diye.
“Damla bebeği asla unutmayın”