DÜŞÜMDE BİR ADAM
Bir adam; bakışları buz kesmiş, elleri ateştendi.
İsmini söyledikçe dudaklarımı yakan; “gel” dedi bana “ya da çağır ben geleyim. İzin ver düşlerinden çıkayım, yüreğini, ömrünü ve yıllarını yakayım.”
Bir düş gördüm; düşümde bir adam, hava alaca karanlık, hafif bir sis, yüzü belli belirsiz.
Uzun boylu, saçları asi. “Bırak” dedi “çağırma, azat et düşlerinden”.
Bir düş gördüm; düşümde bir adam, elini tutmuş bir kız çocuğu, sarı saçlı masum ve güzel. “ Baba, kim bu?” dedi.
Adam; başı önde cevapsız, sessiz durakladı bir an. Öyle ya anlatamazdı küçük kıza bir zamanlar bu kadını nasıl da sevmişti.
-“Yok; kızım gerçek değil ki o bir düş.”
- “ Düş nedir baba?”
-“ Güzel ama kısa, uyandığında tek aklına kalan sol yanındaki sızıdır kızım.”
“ Hadi baba gidelim. Ablam okuldan gelmiştir. Annem bizi bekler.”
O an kalbimden hançer yemiş, kendimden utanmıştım. Gözyaşlarım inadıma akıyordu gözlerimden. Titreyen bedenime hâkim olamıyordum.
Sordum kendi kendime; kimdim, ne işim vardı zemheri bakışlarında?
Haddim olarak girdiğim, düşüm sandığım düşlerinde utanarak kaldırdım öne eğik başımı.
Baba kız uzun bir yolun sonuna doğru ilerliyordu. Küçük kız neşeli şarkılar söylüyordu.
İçimde sessiz çığlıklar kopuyordu “Gitme” diyen. Adam duymuş gibi durakladı. Ardına son bir kez baktı ve ellerini uzattı; “gel artık, kır zincirlerini” diye seslendi.
Ürperdim.
O an bir ses duydum arkadan, derinlerden, tanıdık ve yumuşak.
-Nasya Nasya. Gel, senin yerin benim yanım. Sen benim dünya ahret düşümsün.
O an zaman durdu, kalbim durdu. Çöktüm olduğum yere.
Nereye gitmeliydim?
Kalbim ileri git dedikçe mantığım geri git diyordu.
Mantık pusuya yattı.
Söküp kalbimi ayaklar altına attı.
Kalbimi düşte bırakıp uyandım. Her sabah olduğu gibi; yanağımda sıcak bir öpücük, yanı başımda hayat arkadaşım.
-“ Günaydın aşkım. Nasılsın?”
Anlattım uzun uzun; düşümdeki adamı yanımdaki adama:
Bir düş gördüm düşümde; Bir adam…………….