....
" Bir yerde fısıldıyor hayat, sesine yabancı olduğum daha önce duymadığım, kırıldığım incindiğim…"
Hayat beni seviyor mu diye papatya falları bakıyorum, son iki yaprağı tahmin edip hile karıştırıyorum falıma. Hani küçükken ebe olmaktan kaçmak için yaptığım hilelerden, anneme saklandığım, evimin kapısını örtüp kendi oyunumu kurduğum, hileler…
Ya şimdi?
Kaçamıyorum hayattan, annem de koruyamıyor eteklerinin arkasında, hiçbir kapı örtülmüyor, örttüğüm kapılarsa şeffaflaşıyor ya da birileri hep hayata beni ispiyonluyor, oyunuma hile katıyor…
Kırılıyorum en ince yerimden, kopuyor hayatla aramdaki halatlar… Düğüm atıyorum gözüme çarpıyor, her defasında hatırlıyorum nedenlerimi, incindiklerimi… Sabır diyor bilmediğim bir ses kulağıma, bıkıyorum…
Dün gece küçük bir sandık yaptım düşlerimde… Düşlerimi saklamak için, kendimin sığmadığı kadar küçük ;ama düşlerimi sığdıramadığım kadar büyük… Başında nöbetler tutuyorum, benim olan sınırlarımı koruyorum, benim memleketim düşlerim diyorum…
Kaçıyorum…
Nereye gideceğini bilmeden, yalnızlığında sırılsıklam olmuş, öfkesinin terine yalnızlığı karışan mahçup ve kimsesiz kaçıyorum…
Oysa her sabah kimsenin duymadığı zil sesiyle uyandırıyor kapımda hayat; hadi diyor ve cezasını kabullenmiş bir mahkûm gibi boynu bükük yaşıyorum istemediğim hayatı, Hayat tarafından istettirilerek… “Senin payına da bu düşmüş ,kabullen” diyor her sabah sırtımı sıvazlayarak, susuyorum…
Dün gece bir sokak kurdum kendime. Kırılmış düşlerimi kaldırım taşı yaptığım ve sonbahar yaprağı diyerek acılarımı düşürdüğüm yerlere… Yürüyorum tenimi kesen rüzgâra karşı, hınzır bir çocuk gibi ellerimi ovuşturarak ve garip bir hazzın tebessümü ile…
Dün gece seni koydum düşlerime,hayattan kaçtığım,acılarımı unuttuğum,yalnızlığımı gömdüğüm,yüzüne her sabah yüzümü sürdüğüm seni ...
Bir şarkı çalınıyor kulağıma, sözlerini bile bilmediğim çözemediğim ama iki damla yaş düşürdüğüm uğruna…