- 624 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ALEVLER İÇİNDEN GÜL TOPLAMAK
“Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek
Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın?
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!”
ARİF NİHAT ASYA
Olumsuzlukları, karamsarlıkları, bedbinlikleri yazmak istemiyordum aslında. Kadınlarımızın, erkeklerimizin, gençlerimizin ve çocuklarımızın yaşadıkları hayatın yüksek kalitesinden bahsetmek, istikbalde milletler ailesi içerisindeki hedeflediğimiz muhteşem zirvenin tasvirini yapmak isterdim. Ancak yaşadığımız tecrübelerle şahit olduğumuz gerçekler, bize bu imkânı vermemektedir.
Milli kaderimiz çocuklarımızın ve gençlerimizin alın yazılarıdır. Onların taşıdıkları/taşıyacakları milli ülküler ve gördükleri/görecekleri ulvî rüyalarda gizlidir. Çocuklarımız ve gençlerimiz, tahminlerin de üstünde çok mühim varlıklarımız ve birinci meselemizdir. İçinde bulunduğumuz şartlarda çocuk yetiştirmek ise, alevden gül toplamak gibidir. Bu gülün havasını, suyunu, güneşini ve toprağını alevler içerisinde verebilmek ve o şartlarda yetiştirmek çok çetin bir iş doğrusu. Halilullah gibi alevden gül toplamak istiyorsak; güçlüklerle pençeleşmek aşkını yüreğimizden eksik etmeyeceğiz. Her Nemrudun ateşini güle kalb edebilmek mümkündür. Yeter ki, İbrahim Peygamber gibi teslimiyet ve azmin aşkını kalbimizde yaşatabilelim.
Çocuklarımız/ gençlerimiz birer “av”durumunda ve mayınlı bir arazide gözleri kapalı yürümektedirler. Onları, aşırı televizyon seyretmekten, internet salonlarından, evlerdeki ve sair yerlerdeki bilgisayarların “uygunsuz“ sitelerinden, kahvehanelerin oyun ortamlarından ve yanlış arkadaş ve arkadaşlıklardan uzak tutmanın ciddi mücadelesi verilmelidir. Zira büyüklerin tecrübeleri ancak gençlerimizin işine yarayacaktır. Mevlana’nın dediği gibi: “Gençlerin aynada göremediklerini, yaşlılar bir tuğla parçasında okurlar.” Bulunduğumuz çevrelerde bu güne kadar alışık olmadığımız “uyuşturucu madde bağımlısı gençler”in, evvelki, şu andaki ve gelecekteki mesuliyetini kim tekeffül edecek? Bulundukları ve yaşadıkları çevrede oluşturdukları/oluşturacakları tehlikenin farkında mıyız? İnternet marifeti ile tanışarak ve nasıl tanıştığını, nasıl sevdiğini, nasıl “aşık”olduğunu bilmeyerek kaçan genç kızlarımız ile kız kaçıran delikanlılarımızın çürüttüğü aile yapımızın yakın gelecekteki vahametini düşünebiliyor muyuz? Soğuk gerçekle yüzleştikten sonra hemencecik dağılıveren mukavvadan kurulu bu ailelerin geriye bıraktığı çocukların kazandığı sıfatın sonuçları biliniyor mu? Bu çocukların sıfatı “Parçalanmış aile çocukları!..”dır. Bunlar için tedbir düşünen varsa beri gelsin. Bu durum, bir fasit dairedir; parçalanmış ailenin çocukları(kız olsun-erkek olsun), parçalanmış aile ortamında veya ailesiz ortamda yetiştikleri için kendi evliliklerinin sonucunda ekseriyetle yeni bir parçalanmış aile meydana getirmektedirler. Ve bu böyle birbirinin sebebi ve sonucu olarak sürüp-gitmektedir. Zamanında bunun önüne geçilmediği ve tedbir düşünülmediği taktirde, cemiyetimizin süratli bir çürüme sürecine girmesi engellenemez. Çocukların sadece biyolojik anne ve babası olmak, aile olma hususiyetini kazandırmıyor. Ailenin “rahmaniyeti” ortadan kalkınca, orası şiddet ve maraz üreten bir müessese olmaktadır. Onun için Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in feryadını ödünç alarak seslenmek geliyor içimden:
“Haykırsam kollarımı makas gibi açarak:
Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak!”
Şiddete meyilli olarak yetişen küçük çocukların birinci sorumlusunun, çocuğunu meşgul etsin diye bilgisayarda oyun programları açan veya televizyonların çizgi filmlerini seyretmeye programlayan anneler olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Düğmeyi baştan yanlış düğmeleyince aşağıya doğru hepsi yanlış gelecektir. Cemiyet hayatımızda şikâyetçi olduğumuz, can, mal ve namus emniyetimizi tehdit eden bütün davranış ve fiillerin temelinde küçük zannettiğimiz aile, eğitim, arkadaş v.s hataları ve ihmalleri yatmıyor mu? “Çok türkü biliyorum ama sesim yetmiyor…”
Bizler, istesek de istemesek de; değerlerimizi, tecrübelerimizi, malımızı, mülkümüzü, dünyamızı ve vatanımızı mevcut gençliğimize emanet ederek terk-i dünya edeceğiz. Ev inşa ederken dikkat ettiğimiz sağlamlık kıstaslarına çocuklarımızı ve gençlerimizi yetiştirirken neden dikkat etmeyiz akıl erdiremiyorum. Bu ülkenin yöneticileri, ilim adamları, eğitimcileri, anne-babaları, zenginleri, emniyetçileri, yatırımcıları ve akl-ı selim sahipleri şapkalarını önlerine koyup, başlarını iki ellerinin arasına alarak ve bütün ciddiyetleri ile bir kere daha düşünmelidirler. Dünyada olup-biten olayları iyi takip etmelidirler. Dünyada insan potansiyelinin, genç nüfusun, yetişmiş insan kalitesinin ne anlama geldiğini çok iyi okumalıdırlar.
Devletinizin, şirketinizin, iş yerinizin ve ailenizin istikbaldeki kalitesi; o birime en son katılan ve en genç olan üyenin kalitesine bağlıdır.
Söze Bayrak şairi Arif Nihat Asya’nın “FETİH MARŞI”’nın ilk mısraları ile başlamıştık, son mısraları ile bitirelim.
“Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...
Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın?
Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın.!”
Allah(c.c)’a emanet olun.
Mustafa ÖZARSLAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.