Nafiya...
Buğday başakları güneşin sarısında... !
Bıraksalar Güneş´i, ışıkları ile en serin ağaç gölgelerini bile yakacak hiç umursamadan. Çekirge sesleri olağan keskinliğinde çınlatıyor ortalığı...
İki katlı ahşap binanın önünde ürkek, ürkek olduğu kadar da heyecanlı bir ceylan gibi sekiyor.
Duda´nın dibinden fındıklıklara doğru hızlı adımlarla bayır aşağı giderken dönüp arkasına bakıyor.
Kimse yok...
Derin bir nefes...
Sık ağaçların altın varınca, ahşap evin görüş alanından çıkıyor. Patıka yolu takip ederek, bahçe sınırı taş duvarın üzerinden atlıyor.
İşte orada...
O küçük taş kovuk. !
Kalbi daha bir hızlı çarpmaya başlıyor. Son bir kez etrafını kolaçan ederken elini kovuğa sokuyor.
Evet aradığı şey orada.
Gülümsüyor...
Eline aldığı kağıt parçasını ellerinden alacaklarmış gibi hızla koynuna sokuyor. Taş duvarı takip ederek, fındık bahçesinin yanındaki dere kenarında kendine kuytu bir köşe buluyor.Serin çimlerin üzerine çöküveriyor.Hiç vakit kaybetmeden koynundan kağıdı çıkartıp okumaya başlıyor..Yüzünde güller...
Yanakları entarisinin renginde...
Pespembe...!
Kazım´ı, "onu çok sevdiğini yazmış"...!
Cebinden çıkardığı sonuna yaklaşmış kalemle, yazının altına sadece "bende" yazarken, utangaç bir ifade kaplıyor yüzünü...
Aynı yoldan hızlı adımlarla geri dönerek, kağıdı küçücük kovuğa koyuyor...
Hızla bayır yukarı, işte ev...
Evin alt katındaki ahıra tam girerken;
-Nafiyaaaaa, Nafiyaaaa neredesin kız.?
-Burdayım anaaaa...
-Çabuh yuhari çıh.! baban tarladan su istiyor...
-Tamam anaaa...
Elinde su dolu güğüm, elma ağaçlarının altından ekin tarlasına doğru tarta tarta yürürken, yerde kabuğu kararmış, kara bir ceviz görüyor.
Bir elinde kara ceviz, diğer elinde güğüm elma ağaçlarının arasında usul usul kayboluyor...
..................
Buğday başakları Güneş’in sarısında...
Hendek´te bir köy.Tek katlı taş caminin avlusunda bir cenaze var.
Son taktığı eşarp tabutunun başında. Hala o kokuyor. Öğlen ezanı okunurken, kalabalık alalacele abdest alıp camiiye koşuşturuyor.
Tam yanındayım...
Başucunda...
Sessizlik...
Cami bahçesinde bir ceviz ağacı...
Hiç yaprağı kalmayan en uç dalında tek bir kara ceviz...
Hafif bir esinti...
O tek bir kara ceviz yan bahçenin çimenlerinin üzerine düşüyor.
Cenaze namazı...
Helal ettik diyorlar hakkımızı, hepsi bir ağızdan.
Artık İkiside toprağa girmek için hazır...
Pembeler giymiş
pembe bir kız
bir elinde
kararmış kara bir ceviz...
Selvi ağaçlarının arasından usul usul kaybolurken, dönüp bana el sallıyor...
Teyzeme....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.