Terzi...
Mevsim ilkbahar...
Az önce bırakmış bulutlar yağmur tanelerini. Kutsal görevlerini yapmış, çekiliyorlar yavaşça sahneden.
Mis gibi toprak kokuyor, toprak...
Sahneye çıkma sırası serçeler de. Cıvıl cıvıl ötüşüyorlar. Yerdeki küçücük su göletini okyanus yapmışlar kendilerince.Hem su içiyorlar okyanuslarından kana kana, hem de kıyısında yüzüyorlar. Kanatlarını çırparken şımarıkça konuşuyorlar kendi dillerince. Damlaları, damlacıklara parçalıyorlar havada rengarenk...
Gök kuşağı beliriyor karşı tepenin üzerinde...
Altından geçen martılar sarhoş olmuşlar mutluluktan. Bir başka çağırıyorlar denizde kalanları renk cümbüşünün altına sanki.
Ayaklarım ıslak.
Yürürken özen gösteriyorum su sıçramasın diye pantolonumun paçalarına. Daha bir dikkatli atıyorum adımlarımı.
Geldim...
İşte burası...
Ahşap vitrinin camının üstünde "terzi" yazıyor. Yağlı boyalarının yarısı dökülmüş " t" harfinin. Kapı kolu pirinçten. İtiyorum , kapı gıcırdayarak açılıyor. İçeriye giriyorum. Tam karşımda, eski bir ahşap sandalyede oturan zayıf ve yaşlı bir adam, teellemekte elindeki astarsız ceketi. Başını kaldırıyor hafifçe, gözgöze geliyoruz bir an. Yakın gözlüğünün üzerinden işaret ediyor, işine ara vermeden;
-şu mavi poşet diyor.
-ne kadar? diyorum.
-beş lira yeter.
Parayı uzatıyorum. Para üstünü, önündeki çekmeceden sayıp tek tek uzatıyor.
Bozuk beş adet bir lira.
-bereket versin
diyor
-bereketini gör diyorum.
.......................
Kar yağıyor lapa lapa...
Soğuk içime işlemiş. Burnum kıpkırmızı, ellerim cebinde paltomun aynı zamanda poşeti tutmakta sağ elim.
Ahşap çerçevenin önü, bacadan kopan karlarla kapanmış neredeyse. Camı buğulu. Prinç kapıya elimi sürmek üşütecek beni az sonra, hiç tutmak istemiyorum. Kapıyı itiyorum açılmıyor... İkinci kez itince kilitli olduğunu anlıyorum.. Kapı camına alnımı dayayıp
dikkatlice içeri bakıyorum. Karanlık...
Ütü masanın üzerinde bir pantolon. Bir paçası ütülü, diğeri aşağıya sarkıyor. Az sonra gelir, yakın bir yere gitmiştir diyerek kendimce bir tahmin yürütüyorum. Bu karda tekrar gelmeyi göze alamayacağım..Kapının önünde beklemeye başlıyorum..
Arkamdaki ses;
-terziyemi baktınız diye soruyor.
dönüyorum
-evet...bir pantolon verecektim de paçası..
diyemeden...
-dün vefat etmiş dükkanda
ben yan komşusuyum sabah farkettik.Ambulans çağırdık götürdüler allah rahmet etsin ....
-elbiseniz mi vardı?
Donup kalıyorum öylece...
Adını bile bilmediğim zayıf ve yaşlı terzinin yakın gözlüklerinin üstünden bakışı canlanıyor o an hafızamda. Garip bir duygu çöküyor içime .
Uzaklaşıyorum...
Bu en son ilkbahar, o’nun son baharıymış meğer...
Karda yürüyorum...
Ellerim üşümüş...
Yanımdan geçen hiç tanımadığım birine;
-bu yakınlarda bir terzi var mı?
diye soruyorum...
Geldiğim yönü gösteriyor . Ondan başka diyorum içimden. Çünkü o artık yok...
Kar yağıyor...
Önümüzdeki ilk bahar, bizim hangi baharımız olacak düşüncesi, yağan tüm karları eritiyor saçlarımda.
Saçları karla kaplı kalabalığa karışıyorum...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.