- 1669 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ÖĞRETMENİN GÜCÜ
ÖĞR
Yıllar önceydi. Öğretmen Okulu 5-B sınıfı’nın ufacık boylu öğrencilerinden biriydim. Bu boysuzluk avantajıyla sınfta en önde, yazı tahtasının tam karşısındaki sırada oturmaktaydım.
O gün ilk teneffüste iyice küçülen kırmızı kurşun kalemimi uçlamaya çalışıyordum.Ama çöp kutusu üzerine değil de oturduğum sıradan hafif yana dönerek dersanenin orta yerine.
Bilmem kalemim mi çürüktü, kalemtraş mı adiydi? Ben uçladıkça kalemim kırıldı. En sonunda kullanılamayacak durumda olan son kalan parçayı da hırsla yere fırlatarak çarçabuk okul kooperatifinin yolunu tuttum. Kendime başka bir kurşun kalem alarak sınıfıma döndüm. Yerime oturdum.
Az sonra edebiyat öğretmenimiz derse girdi. Herkesi ve her yeri en ince ayrıntısına kadar gözden geçirdikten sonra tam önümde durdu. Ayaklarımın dibindeki kalem parçalarını görmüştü. Bir yüzüme, bir oraya bakıyordu. Bu hareketini birkaç kez tekrarladı. Ben durumu fark etmiş, çok kötü şeylerin olacağını hissetmiştim. Öğretmenimin her yüzüme bakışında vücudum ateşleniyor, yüzüm kızarıyordu.
Sonunda öğretmenimin dudakları kımıldadı ve sordu:
- Oğlum niçin döktün?
O andaki şaşkınlığımın içinde nerden esti bilmiyorum. Sivri zekamı çalıştırdım. Kendimden emin bir şekilde:
- Ben dökmedim öğretmenim. Bakın benim kalemim siyah. Diyebildim.
Böyle bir cevap alacağını tahmin edemeyen öğretmenim de şaşkınlık içindeydi. Ne diyeceğini bilememenin verdiği suskunlukla yüzüme bakıyordu. Biraz sonra kürsüye doğru yürüdü ve sandalyesine oturdu.
Ben büyük bir zafer kazanmışçasına oturuyordum. Suratımın az önceki kızarıklığı da yavaş yavaş yerini normal bir tene bırakmıştı. Öğretmenimi atlattığımı sanmanın rahatlığı tüm bedenime yayılmıştı.
Öğretmenimiz o derste sıfatları tanıtacaktı. Oturduğu yerden kalkarak yazı tahtasına doğru yürüdü. Eline yarım boy bir tebeşir alıp yazmaya başladı.
“Kırmızı kurşun kalemim iyice küçülünce kendime siyah bir kurşun kalem aldım.”
- Bu cümledeki sıfat olan sözcükleri hep birlikte bulalım diye söze başladığını biliyorum ve gerisini hatırlamıyorum.
Bu cümlenin bana neler anlatmak istediğini düşündükçe başım döndü, alnım terledi, içimi tarifi olanaksız bir sıkıntı kapladı. Yüzüm, öncekinden daha beter kızardı. Nasıl kızarmasın ki; hem dökülmeyecek yere çöp dökmüş hem de yalan söylemiştim. Üç katlı okul binası sanki üzerime çökmüş beni eziyordu.
Bu ağır yükten kurtulmak için bütün gayretimi toparlayarak ayağa kalkabildim. Öğretmenimin yüzüne zar zor bakarak:
- Özür dilerim öğretmenim! diye kısık ve utangaç bir cümle çıkardım. bir yandan da konuşmamın verdiği rahatlıktan olacakki gözlerimden sıcak sıcak yaşlar boşandı. Artık hüngür hüngür ağlamaktaydım.
Canım öğretmenim yanıma geldi. Saçlarımdan boynuma doğru elleriyle okşadı.
- Aferin oğlum. Özür dileyerek çok iyi bir başlangıç yaptın. Örnek bir davranış gösterdin. Artık ağlama, üzülme. İnanıyorum ki bundan böyle yanlış yapmayacaksın diye teselli etti.
O günden sonra değil yerlere çöp atmak, her gördüğüm uygunsuz atılmış çöpü eğilir alırım, çöp kutularına atarım. İlerlemiş yaşıma ve bel ağrısı çekmeme rağmen.
Öğretmenimi, canım öğretmenimi ne kadar çok özledim.