- 607 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
BABAMDAN HAYAT DERSLERİ (6)
Babam, nihayet SSK.’den emekli oldu.Çok sevinçliydi,kuşlar gibi.Günde iki paket içtiği sigarayı da bırakmış;yaşamının emeklilikten sonraki bölümünü daha rahat geçirmek düşüncesindeydi.Yeni bir sayfa açmışa benziyordu.Lekesiz bir sayfa!
Kendisine göre; bütün sıkıntılar, geride kalmıştı. Bu yaşına dek çektiği çileleri, nihayete ermiş gibi değerlendiriyordu. Onlarla içli dışlı olmayacaktı artık.
Arabalara binmeyecek, direksiyon sallamayacak, geceleri uykusuz kalıp, kör karanlıklarda; sürdüğü arabanın farlarının aydınlatmaya çalıştığı yollarda kendisine yön bulmakta zorlanmayacak, sisli ve dumanlı havalarda; korkunun, benliğinde yarattığı tedirginlik içerisinde olmayacaktı.
Gecenin bilmem saat kaçında hangi başı boş belanın, ansızın yanında peydahlayacağının kurgusunu yapmayacaktı. Başı ,dingin ve yüreği rehavet içerisinde olacaktı. En önemlisi de savcının damına girmeyecek, demir parmaklıklar arasında kahır çekmeyecekti..
Benim de; kahrolası o demir parmaklıklar arasında babamın solgun yüzü ile karşılaşıp, ileriye dönük pembe hayallerim yıkılmayacaktı. Korku ve tedirginlik nöbetleri geçirmeyecek, onlardan kendimi soyutlayacak,bir daha yakama yapışmamaları için defedecektim.
Bu yönden; ben de içsel huzura kavuşmuş;tedirginliğim, uçup gitmişti.
İşin en güzel tarafı; ”babam, nerede kaldı; hangi yolda arabayı devirdi; kime çarptı, öldü mü, kaldı mı?” diye içsel hesaplaşmaya girmeyecektim.
Emekli olunca; annemi karşısına almış, teselli etmeye çalışıyordu. Sanki kendisini devlet gibi görüyordu.Kırk beş yıllık eşine güven tazelemek istiyordu:
“ Hiç dert etme! Hastalansan bile sağlık güvencen var artık.Hastane,ilaç, parasız.Bundan sonra birlikte geçinip gideceğiz.Çocuklar da nasıl olsa kendilerini kurtardılar.Aylık maaşımı aldığımda ,istediğin ne varsa söyle,çekinme.” Böylece geçmiş yıllardaki yapmış olduğu eza, cefanın içinde hissettiği vicdan azabından kurtulmak istiyor gibiydi…
Anamın da ağzı var dili yoktu,açıkçası. Hep sükut ederdi. Babamın, bu konuşmalarına gülümseyip geçerdi sadece.Bu gülümsemelerinde; ”geçmiş yıllardakilerin acısını unutmadım” dercesine kinayeli bir ifade sezerdim. Gülerken, kahkaha atmazdı,gözleri yumuk yumuk olurdu.Yaşlanmıştı da.Yılların yorgunluğu vardı üzerinde.Onun varlığı,ayrı bir güven veriyordu bana.
Babam ,nihayetinde çok sevdiği kamyonlardan uzak kalmıştı.İlk zamanlar dönüp bakmıyordu bile onlara.Aradan zaman geçtikçe;arabaların modelleriyle ilgilenmeye başladı,farkında olmadan. Kendi kendine yorum yapıyor,mırıldanıp duruyordu:
“Man” arabaları, çok rahat ve güçlü arabalar,Leylant’ların devirleri de bitmek üzere.Benim Austin kamyonumum devri tükendiği gibi.”
Onun bu kendi kendine konuşmasına ortak olmaya çalışır,.”Ford kamyonları nasıl?” diye usulen sorardım.Daha ağzımdan soru çıkmaya görsün;”Bu kamyonların çok güçlü olduklarını,Türkiye şartlarına uyum sağladığını ve keçi gibi inatçı özelliklerini” vurgulardı.
Taa o zamanlardan eve günlük gazete girerdi. Dikkat ederdim,gazetede araba ile ilgili bir reklam gördüğünde; sineğin pekmeze yapışması gibi gözlerini,ayırmazdı oradan.Sonra kendi kendine bir şeyler mırıldanıp dururdu.Anlardım ki;beyninde arabaların mukayeselerini yapıyordu.
Çok geçmeden emeklilerin yoğun olduğu bir kahvehaneye gitmeye başladı. Onu gizliden gizliye takip ederdim. Alıştığı oyun ,damaydı. Kendisi gibi emeklilerle çayına kahvesine oynardı.Dikkat ederdim,kaybeden kişiye; masadaki hesabı öderken renkten renge girerdi.Bazen babam da olurdu,aynı durumda.
Sigarayla ayrılığı fazla sürmedi.Dayanamadı yokluğuna.Dudaklarının arasına tekrar aldı,o mereti.Eskisinden de daha etkili çekmeye başlamıştı dumanını ciğerlerine. Günden güne, derin bir boşlukta gibi hissetmeye başlıyordu kendisini.
Bazen bir bira, masasında saatlerce duruyordu. İkinciye cesaret edemezdi.Emekli maaşını denk getirmeye çalışıyordu.
Günlerden bir gün, eve bir ton kömür getirmem gerekti . Arkası açık Ford kamyonet kiraladım.Şoförü genç bir delikanlıydı.Ben,kömürü taşımakla uğraşırken,babam da delikanlıyla sohbeti koyulaştırmıştı. Kömürü, arabadan indirme faslı bitti. Şoför,ücretini aldıktan sonra çekip gitti.
Ben, alnımın terlerini silerken ikili diyalogda ilginç sohbetler geçmeye başladı.Babamın bilinmeyen bir yönüne tanıklık ediyordum.Romantik esmeye başlamıştı,bu sefer…
- Baba, sanırım şoförün kullandığı Ford kamyonet üzerinde fikir yürütüyordunuz?
- Biraz öyle, biraz da…
Konuşmasını yarım bıraktı. Yüzüne baktım. Bakışları, çok farklılaşmıştı.
- Hayırdır,ne oldu baba?
- Boş ver oğlum ya!..
Latifeyle karışık ısrar ettim.
- Şimdi boş vermem işte. Eğer söylersen sana bir otuz beşlik aslan sütü ısmarlayacağım
Dayanamadı. Nihayet çözüldü.
- Bu delikanlının babasını falan sordum.Tanıdık bir arkadaş çıktı.Hatta…
Yine sustu. Gizemli bir şeyler sakladığını sezinledim.
- Evet baba!
- Hatta annesi de benim ilk aşık olduğum kadın çıkmaz mı!
Bende merak, hat safhasındaydı.
- Ee!
- Esi işte öyle.Delikanlının gözlerinin rengi,aynen annesinin ki!.
Bu kez,ısrarcı olmadım. Duygularıyla baş başa bırakmayı yeğledim.Dudaklarının arasından bana ders verir gibi bir cümle mırıldandı:
- İnsan, ilk aşkını unutamıyor, oğlum.İLK AŞKLAR ASLA UNUTULMAZ!
Babamın romantik yönüyle ilk kez karşılaşıyordum. Ben de duygulandım.Elli yıl öncesi yaşanan bir aşk, küllenmemiş,hala tazeliğini koruyordu.Saygı duydum.
- Bu pazar lokantada kafaları çekelim, baba!
- Çekelim oğlum!
BİTTİ.
YORUMLAR
Ne garip değil mi? Anne - babalarımızın evlenmeden önce ki hayatlarını hiç düşünmeyiz. Sanki onlar hep evlidirler ve hep bizim anne ve babamızdırlar. Çok eskilerde kalmış olsa da onlar da bir zaman gençtiler. Sevdiler, sevdalandılar. İlk aşk, her zaman masumdur, narindir. Ve saftır.
Yazan yüreğinizi kutluyorum. Selamlar, saygılar.