- 3784 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Mutluluğa Gülümsemek
İnsan her gün biraz müzik dinlemeli, biraz şiir okumalı, güzel bir resim görmelidir ki, dünyevi kaygılar Tanrı’nın insan ruhuna aşıladığı güzel duygusunu silip yok etmesin.
Goethe
Hızla yaşlanan bir dünyanın içinde yuvarlanıp gidiyoruz. Kendimizi dinlediğimiz, kendimizle konuştuğumuz ve yine kendimizi sorguladığımız anlar o kadar azaldı ki, bir yaşam düşünün, bir yaşamak keşmekeşinin içinde hızla iniyoruz ve beraberimizde götürdüklerimiz sanki bir çığ, sanki bir yok oluş, ya da tükeniş gibi bizimle birlikte geliyor.
Oysa yurdumun ücra köylerinde, kasabalarında ve kırsal kesimlerinde hayat sanki daha bir başka. Daha yaşanılır ve insanların birbirine sevgisi, saygısı daha farklı. İlkel bir yaşamdan esintilerle kaynaşmış bu insanların tek düşüncesi sağlıklı bir ömür sürmek, hayatı olabildiğince dolu dolu yaşamak, kendilerine çizdikleri bir yolda özgür ve mutlu yaşlılar olarak hayata veda etmek.
Düşünün. Bir köyde yaşıyorsunuz ve elinizdeki imkânlar sizi yıllarca yaşatabilecek düzeyde. Masraflarınız elbette var ve kazancınız bunları karşılar nitelikte. Kuraklık, susuzluk, sosyal yaşamdan uzak kalış, coşkulu eğlenceleri yaşayamamak, bir denizi doya doya izleyememek, siyasetteki hırçın gelişmeler, dünyadaki savaşlar ve ekonomik kriz, hiç biri yaşamanıza engel olabilecek bir bahane değil.
Sabah güne gözlerinizi açar açmaz, daha güneş yüzünü bile göstermeden buz gibi bir su ile yüzünüzü yıkıyorsunuz, ardından mis gibi yufka ekmekle içilen sıcacık bir tarhana çorbası ile güne merhaba diyorsunuz. Ağılınızdaki hayvanların yemini suyunu verdikten sonra, günlük rutin işlerinizi ezbere yaparak açıyorsunuz bağrınızı güneşe ve akşama kadar o doyumsuz havanın keyfini çıkarıyorsunuz.
Genel olarak bu kriterlerin içerisinde köylüm. O genellemelerin içerisinde akşam olunca dünyada ne olup bitmiş şöyle kısaca bir göz atıyor ve çayını kahvesini içerek yatağına atıyor kendisini. Bir sonraki günün getirileri, bir sonraki güne taşınan hayat dümeni onu çok fazla endişelendirmiyor ve mutlu insanlar sınıfında olabilmenin hazzıyla yaşayıp gidiyor.
Şehir hayatı daha asi, daha dirençsiz ve daha zorlu anlayacağınız. Kimilerinin özlemini duyduğu, yeni insanlar, yeni yerler görme düşüyle kendi kendini yiyip bitirdiği bir arena aslında. O arenada yer alabilmek, müthiş bir savaşın, mücadelenin sonrasında belirginleşiyor ve hayatta kalanların hikâyesi işte o andan sonra başlıyor ve asıl mücadele yaşam kılıcının bir tarafa fırlatıldığı, bu olumsuzluklara beyaz bayraklar çekildiği anda sona eriyor.
Çok şeylere bedeller ödeyerek, en küçük şeylerin mutluluğunu yaşamak için özümüzden fireler vererek ve yine aynı çelişkili atlasın içinde kimi umutlu, kimi umutsuz yolculuklar ederek yuvarlanıp gidiyoruz. Zirvedekilerin ve diptekilerin birbirlerini asla tanımadıkları, birbirlerine asla sevgi ve saygı duymadıkları bir yuvarlak haline dönüştü dünyamız. Günlük mutlulukları bile doya doya yudumlamadan, lezzetini tam olarak algılayamadan bilinmez bir rotada, bilinmez yolculuklara çıkmışız ve tek sermayemiz o ruhumuzu teselli edici düşler.
‘Ne olacak bu memleketin hali?’ ya da ‘nereye götürecek bizleri bu yaşam meşakkati?. Bir veya iki soruya verilebilecek tek cevap kalmamış, insanlar kendi göbeklerini kese kese duygularını yitirmişler ve karanlık bir dehlizin içerisinde yol arıyorlar durmaksızın. Gündemdeki haberler, kimler kime ne demiş? Kim kimin tavuğuna kış demiş. Gücü ve parası olan zaten çok önceden yaşama hakkını kazanmış ve kaybedenlerin kanını eme eme yeni zaferler düşlüyorlar, yeni hamleler yaparak servetlerine yığınlar eklemeyi diliyorlar.
Yalnız kendimiz için var olduğumuz, yaşamasına hükümlü olduklarımız, varlığından mutluluk duyduklarımız için yaşamak belki de en doğrusu. Bir şarkıyla, bir türküyle ve belki de içimizdeki bir şiir dizesiyle çıkıp hayat yolculuğuna, özenti yaşamak ülkümüzü bir tarafa koyarak biz olarak yaşamayı seçtik mecburen. Ayrıldık değerlerimizden, unuttuk sevdiklerimizin birçoğunu ve kalanları da sıraya koyduk, birer birer unutmak için.
Ne düşlerimiz sahici, ne gülüşlerimiz sıcacık artık. Yokluklarla boğuşan, kendi saltanatını asırlardır harcayan ve avuç açtığı mutlulukları asla yakalayamayan insanlara dönüştük.
Yaşamı sil baştan teraziye koyup, yeni dengelerle kendimizi tartıp hayata bakir düşünüşlerle merhaba demek için hala vaktimiz var. Bu sorguların kayıp kentlerinden kendimizi özümüze çekip, kendimiz için yaşamayı seçip sevgiyle kol kola, yaşam denizlerindeki o umuda tekrar heyamola demek için o kadar da geç değil dostlar.
Ruhunuzdaki yaşam aşkının mutluluğa dönüşmesi için en geçerli formül kararlılığımızdır ve bizler ona dünden daha çok sarılmalıyız.
Sevgi, mutluluk ve hoşgörülü bir yaşam dileğiyle…
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Ne düşlerimiz sahici, ne gülüşlerimiz sıcacık artık. Yokluklarla boğuşan, kendi saltanatını asırlardır harcayan ve avuç açtığı mutlulukları asla yakalayamayan insanlara dönüştük.
Yaşamı sil baştan teraziye koyup, yeni dengelerle kendimizi tartıp hayata bakir düşünüşlerle merhaba demek için hala vaktimiz var. Bu sorguların kayıp kentlerinden kendimizi özümüze çekip, kendimiz için yaşamayı seçip sevgiyle kol kola, yaşam denizlerindeki o umuda tekrar heyamola demek için o kadar da geç değil dostlar.
Ruhunuzdaki yaşam aşkının mutluluğa dönüşmesi için en geçerli formül kararlılığımızdır ve bizler ona dünden daha çok sarılmalıyız.
Sevgi, mutluluk ve hoşgörülü bir yaşam dileğiyle…
Selahattin Yetgin
-----------------------------------------------------------
Sosyal yaraları tespit eden yazarımız; oya işler gibi kadife zemine bilgiler aktarıyor.
Ders desek ders.
Sanat desek sanat.
Yol desek yol.
TEBRİK EDİYORUM.
Sevgi ve Selamlar.
Şehir ve köy hayatı, beklentilerin boyutu, ruhumuzun istedikleri buna mukabil imkanlarımızın elverdikleri arasında umut kapısının hep aralık olduğunu unutmamak gerek..
Ne kadar güzel yazmışsınız. Karamsarlıktan uzak aydınlığa doğru.. Tebrik ederim. Saygı ve selamlarımı sunuyorum.