- 1334 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Gülten KAHRAMAN ın "Adı Yok Bu Şiirin" isimli Şiiri üzerine
GÜLTEN KAHRAMAN’IN “ADI YOK BU ŞİİRİN” ŞİİRİ ÜZERİNE.
Gülten KAHRAMAN şiirlerini okumadan evvel şairin yaşama olan bağlılığı ve hayata olan bakış açısın görmek tanımak gerekir diye düşünüyorum. Mücadeleci bir ruh ile geçime endeksli hayat içerisinde kendi ayakları üzerinde kalıp başarıya giden yolda var olan mücadeleyle devam etmenin de onun için ne kadar önemli olduğunu göreceksiniz. Yaşama olan bağlılığı ondaki bu mücadele azminin her zaman var olan bir tutunuşun da gerçekliği halindedir. Yaşam şartları altında kazanmak kazanmak..,
Gülten KAHRAMAN şiirlerinde aşkı sevdayı doğayı, güzellikleri, kahırları ve birçok olayı kendine özgü üslubu ile şiirine nakşeder adeta. Keskin sivri diliyle de bunların içerisinde gördüğü haksızlıkları ve yanlışları da sert sözlerle de taşlamaktan imtina etmez. Yazdığı her şiirinde mutlaka insani değerleri işlemektedir. Mertlik aslında tüm konularında dikkat çekmektedir. Aşkı anlatan şiirlerinde dahi delikanlılıktan his verir. Açık yürekli olmanın erdemine inanmaktadır. Şiirlerinde çok sık rastlanan diğer bil özellik ise bölgesel isimlerin bölgesel lehçelerin de kullanılmış olmasıdır. Bu durum şiirlerine yük olmamakla birlikte ayrı bir gizem de katmaktadır. Derinlikten ziyade merak kazandırmakta araştırmaya yöneltmektedir.
Adı Yok Bu Şiirin dediği çalışmasında ise Gülten KAHRAMAN’IN bir aşk serüvenini ve bu aşk serüveniyle birlikte de bir kahramanın hikâyesinin bütünleştirilerek umutlarının heyecanlarının farklı bir şekilde yansıdığını görmekteyiz.
Şiirde geçen kahramanlar kendi doğum yeri olan ve ülkemizin belli bir coğrafyasında geçen yine yöresel isimlerle belirterek hikâyeleştirdiği bir aşk hikâyesinin dile gelmesi görülmektedir. Bu gibi yöresel lehçelerin kullanılması belki birçok okuyucu tarafından anlaşılmayabilir ancak bunlar şiire sığlık vermez aksine şiire ayrı bir özellik katar ki bence doğru bir davranıştır. Ülkemizin çeşitli bölgelerinde yazılımları aynı olsa da telaffuzları farklı birçok lisanmış gibi telaffuz edilen sözcükler vardır. Realitedir.
“Adı yok bu şiirin” umutsuz ve sonu olmayan ancak daima mücadele içinde geçen bir aşkın dile gelmesidir evet. Böyle bir yaşamın içinden gelen duyguların o yaşam içerisinde var olan kahramanlarından/kahramanından beklentilerinin olduğunu kimi zaman hayal kırıklığına uğrasa da içinde hep bir umudun olduğunun yansımasıdır bizlere gelen.
Bu yaşam içerisinde geçen sürecin aşk ile bütünleştirilerek hikâyeleştirilmiş olarak kaleme alınması aslında şairin şiirde olan başarısını da göstermektedir. Şiir pek çok mesajlarla doludur. İstediğini arzu ettiğini beklentilerini dile getirmektedir. Sosyal bir düşüncenin toplumsal bir gerçeğin de iz düşümü vardır bütünlüğünde.
Şiir belli bir coğrafya üzerinde geçse de farklı bölge isimleriyle de özdeşleştirerek duyguların ifadelerin betimlenerek pekiştirilmesini sağlamaktadır. Toros ve Erciyes buna örnek teşkil etmektedir. Diyarbakır etrafında geçen bir hikâyenin zaman zaman güney bölgeye ve İç Anadolu’ya kaydırılması böyle bir ifadenin ürünüdür.
DİL:”Adı yok bu şiirin” içerisinde kullanılan dil genel olarak duru bir Türkçe kullanılmamıştır. Avam olarak adlandırılan ve sıradan herkesin anlayabileceği günlük konuşma dili kullanılmakla birlikte zaman zaman yöresel özel isimlere de yer verilmiştir. Özel isimlerin ise orijinal haliyle kullanılması doğaldır. Bu şiirin anlaşılırlılığına gölge getirmediği gibi aksini düşünürsek te araştırmayı da gerektirmesi nedeniyle öğreticiliğinin de olduğunu söylemek mümkündür.
YER: Şairin öncelikle yüreğidir. Kendi dünyası ve kendi yaşadığı mekândır. Şiir Almozin vadisinde ve Almozin deresi etrafında geçmektedir. Diyarbakır ve Mardin etrafında gerçekleşmektedir. Doğum yeridir büyüdüğü yerdir kendi ikametine ait yerlerdir. Şiirde şairin kahramanının da aynı yerde yaşamaktadır. Bu nedenle geniş bir mekânı kapsamamaktadır. Almozin Ovası ve Almozin deresi bulunduğu ortamdan rengini alan ve kızılımsı bir renge hâkim olan bir coğrafi oluşumun imgesel adıdır. (kırmızı ya da kızıl ova-veya kırmızı dere veya kızıl dere olarak düşünülebilir)
ZAMAN: Şiirde belli bir takvim ya da belli bir zaman dilimi belirtilmemekle birlikte şairin ve kahramanının yaşamı içerisinde bir kesiti kapsamaktadır. Uzunca bir dönemi anlayabiliyoruz ve bu dönemin içerisinde geçen anatomik olayların serüveninden de kısa zaman dilimi olmadığı kanaatindeyiz.
Genel olarak bakış:“Adı yok bu şiirin” girişinden finaline kadar baktığımızda okunası ve düşünülmesi gereken bir şiir olduğunu görmekteyiz. Gerek şairin akıcı üslubu ve gerekse konu bütünlüğünden kopmadan uzun bir şiir olması nedeniyle serbest normlar içerisinde seviyesi üst katlarda olan bir şiir olduğunu söylemek mümkündür.
Sonu gelmeyen bir serüvenin hikâyesidir aktarılan. Ancak hep umuda giden yolda bir bakışın içerisinde nelerin de gizlendiğini şiirin tamamını okumakla görmekteyiz.
Beklentiler var, hüzünler var, hayret uyandıran değişimler ve kahramana yakıştırılamayan duyuların arasında sitemler var. Satırların dipnotlarında ise hep bir aşkın hikâyesi var. Feridun’un beklentilere cevap veremeyip te nasıl değişip aşkı hayal kırıklığına uğratması var gözlerde akıllarda. Oysa bir kahramandan ne de çok şey beklenirdi?
O kahraman ki sarp kayaların ağrı dağı kadar yükünü omuzlayan bir yiğidin adıydı. Feridun olmak kolay mıydı? Gölge düşürmemeliydi şanına. Nasıl yakışırdı bu sana?
İşte ona âşık bir gönül öyle bir isyanla doludur ki hayal kırıklığı burada beslediği aşkı da dile getirmekte ve kahır yüklemektedir sevdasına.
Almozin deresinden akan sular bile aşk yüklüdür oysa. Ama bu öyle bir sitemdir ve baş kaldırıdır ki bu duruma akan dingin sular bile ortak olup coşmaya başlarlar. Rahatsızlık verir hali pürmelâli bunun için mücadele etmesini yılmamasını yıkılmamasını sağlamak gerek.
Mücadele bu noktada başlamaktadır. Feridun’un değişim geçirerek dingin bir suya dönüşmesi yatağında rahat bırakılmayan bir nehrin şekil değiştirerek farklı toprakları sular olarak değerlendirilmesi ondan umudu olanları da üzmüştür. Oysa nede çok şey bekleniyordu kendinden. Keşke değişmeseydi dedirtiyor etrafına.
Mertliğine delikanlılığına sığınılan bir kahramanın sevgisi aşkı da böyle olmalıydı elbet ve öylede bildi. Ancak değişmek ve beklenilmeyen bir hal içerisine girmek ona beslenen aşkın değil de ondaki aşkında bir yalan olduğu hissi uyandırmaktadır. Bu aşkı canlandırmalı ve yaşatmalıydı burada başlamaktadır diğer bir mücadele evresi de.
Gün gelmiştir artık intikam zamanıdır. Kazanmak ve aşkı kazanmak için bu uğurda yitirilenler artık yitirilmiştir umurunda değildir geçmiş. Geleceğe bakmalı ve bunun için tüm çabaları kullanmalıydı böyle bir inancın serenadı tüm şiir boyunca rahatlıkla görülmektedir.
Etrafındaki insanların gözlerinde bu nedenle buruk bir hüzün vardır umutları boşa çıkmıştır da kendine ait bir ceza olması gerekirken neden tüm insanlara bu ceza yüklenilmekteydi. Oysa senin benim değil bizim insanlarımız onlar tek günahları aynı toprağın insanları olmak mıydı? Hâlbuki ceza kişiseldi ve şair gönlü bu cezayı kendinin tek başına çekmesi gerektiğini bunun için diğer insanlardan da uzak kalınmasını onların rahat bırakılmasını yansıtarak vurgulamaktadır. Bunun için Feridun’un umutları boşa çıkarmaya da hakkı yoktur.
Kâinat durdukça duyulan bu aşk bitmeyecek gibi görünüyor. Aklına her düştüğünde sönmeye yüz tutmuş ateşlerin küller arasından yeniden alevlenmeye başladığını görüyoruz.
Ancak umutsuz bir vakadır bu aşk bunun farkında olmasına rağmen hiçbir zaman yarına olan umutlarının da yitirilmesini kaybolmasını istememektedir. Bu nedenle her zaman canlı tutulması fikrindedir.
Kim istemez ki aşk ile yaşayıp aşk ile ihtiyarlamayı aşk ile ölmeyi işte böyle bir duygunun ürünüdür tüm bu hikâyenin gelişimi.
Kafada her zaman yanıtını bulmayan soruların çokluğu can sıkmakta çaresizliğin ise tüm ezikliğini damarlarına kadar hissetmektedir. Ardı arkası kesilmeyen sorular. Sorular. Ancak yanıtı olmayan nice soru vardı. Bedirhan yiğitliği ile nam salan kawa (kawa: güç ve otoritenin simgesi, bir ailenin devamı niteliğindeki soydan ibaret özel bir isimdir. Sanatkâr bir ve kapsamcı bir yapıya sahiptir) ile bir mücadeleye girecek miydi? Yoksa tüm bu olanları bilse meşhur Rus klasiklerinde önemli yeri bulunan Dostoyevski bunlardan dersler çıkarıp yeni eserler verebilecek miydi?
Yâda dünyada her şey değişirde bu değişim sürecinde yüklenen yükün altında ezilir miydi insanlar? Sorular sorular hep aklı zihni oyalayan cevapsız sorular allak bullak etmekteydi dimağları. Şairin değil tüm bu olanlar şiirin kahramanlık timsali Feridun’dandı aslında tüm bu beklenenler.
Şiir bir aşk serüveninin sosyal bir yapı içerisindeki mücadeleci bir ruh ile hikâyeleştirmesiydi kısaca. Sonu belli olmayan olmayacak bir hikâyeydi onun için “Adı yok bu şiirin”
Akıcı bir üslupla sürüklemekte şiir. Kendine almakta içinde yaşatmakta duyguların. Gülten KAHRAMAN şiirlerin ide hep bir hikâyenin varlığı onun şiirdeki yerini de sabitlemektedir.
Şiiri hep bir futbol ligine benzetirim nedense ama bana doğru bir tespit gibi gelmektedir. Nasıl mı: Şiire yeni başlayanlar var acemiyim derler tıpkı futbol oynayan yeni çocuklar gibi. Amatörlüğünü bilir ve okuyanlar da bunun farkındadır. Tıpkı mahalle takımını seyreder gibi gelir bana bunları desteklemek teşvik etmek yeni yetenekleri kazanmak gerekir.
Bunları amatör üçüncü lig olarak görüyorum. Belki sizlere yanlış gelebilir ancak bu benim kişisel bir görüşümdür.
Bir de artık bazı kuralları ve bazı özellik isteyen hareketleri gereken bir takım futbol oyunları vardır. Bunları yapabilen becerebilen ikinci lig oyuncusu olmaya hak kazanmıştır da kendi aralarında da a-b-c gibi ayrılırlar. Bilgisi az ama becerisi var. Becerisi var ama bilgisini yansıtamamaktadır. Hep bir mücadelenin içindedir. Çok zaman kimseyi beğenmez ancak kendisinin de iyi olmadığını bilir. Bunlar işte ikinci ligin içerisinde oynayan ancak –A-kategorisine giremeyin oyunculardır. Şiirde de bu durumu görürüm. Bir takım yetenekleri olup ta bu yeteneğini geliştiremeyen ve bilgiyle donatamayan bir takım kimselerin kendilerini şair sanmalarıdır ki en vahim olanı budur. Müteşair olduklarını bilmezler. Sözümüz bunlara yoktur çünkü zaman içerisinde herkes bir takım yerlere gelebileceği gibi zaman içerisinde yine kategori yükseltip –A- kategorisinde ilerlemeye mücadele etmeye emek sarf etmeye başlayacaklardır. Bıkmadan usanmadan çalışacaklardır artık birinci lige ulaşmak için.
İşte işin en önemli yanı budur. Kendisinin üst seviyede bir şair değil ama bu uğurda mücadele veren bir gönüllü bir emektar olduğunu bilirsiniz görürsünüz. Başarıp zirvede yerini almaya gayret gösteren bir anlayışın ve çalışmanın hep içerisindedir.
Birinci lige gelenler ise artık tam anlamıyla profesyoneldirler. Tanınmış ve meşhurdurlar. Herkesin hedefi de burasıdır aslında.
İşte Gülten KAHRAMAN Şu an şiirde ikinci lig –A-kategorin de bulunan güzel kalemlerden birisidir. İleride bir üst basamağa çıkmaya en yakın adaylardandır. Her geçen gün şiire olan emeği ve şiire olan hizmeti devam etmektedir. Bunun için mücadele etmekte bunun için eserler üretmeye çalışmaktadır. Okumasından haz alınmakta şiirlerinde hep bir yeniden farkında olmanın da duygusunu yaşamaktasınız.
Serbest nazım biriminin lirik, epik, didaktik gibi diğer kollarında da eserlerini başarıyla sergilemektedir. Her bir şiirinde yeniden içerisinde olacağınız güçlü ve güzel bir kalemin sahibidir.
Şiir adına verdiği bu mücadelede bizlere düşen destek olma ve bizlere düşen onun bu güzel eserlerini okumak takip etmektir.
Bu nedenle Sayın Gülten KAHRAMAN hanımı tebrik ediyor başarısının artarak devamını ve gönlünün coşkun sularından okuyucusunu serinletmesini diliyorum.
Saygılarımla. 18.06.2009
Süleyman KARACABEY
Eğitimci Şair Yazar
Kayseri Yazarlar- Şairler ve Sanatçılar Derneği Başkanı
ÇINGI Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi Sahibi.
YORUMLAR
Sıkı bir şiir tahlili mi
yoksa şairin bu şiiri üzerine analiz mi denir bilmiyorum ama çok değerli bir emeğin olduğunu görmek mümkün...
Elbette kutladım sizi NEŞTERCİLER arasında de sık sık görmek isteriz...
Tebrikler değerli hemşerim...