- 1152 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Çocuğa Benzer Gönlümüz
Bir kız çocuğu resmi var evimin çeşitli yerlerini yıllardır süsleyen. Bazen salonda görürsünüz bu güzel kızı, bazen mutfakta, bazen de oturma odasında. Gezinir durur sessizce, kimseye bir kötülük yapmadan evin dört bir yanında.
Kim ağlattı bilmem onu? Gözleri neden ıslak? Hiç söylemedi. Yusyuvarlak ve biçimli yanaklarıyla neden güldüğünü de anlayamadım. Anlatamadı ki. Konuşabilseydi eğer, sükûta mahkûm bir fotoğraf olmasaydı; belki de söylerdi derdini, anlatırdı neşesinin kaynağını. Fakat bu hâli bile yeterli, görenlerin ağlarken gülebilmenin ne mübarek bir meleke olduğunu öğrenebilmelerine.
Islak gözlerine rağmen, açılmış iri güller gibi gülümseyen esmer tenli güzel kız, evin girişinde duruyor bugünlerde. Vestiyerin bir şeyler asmak için tasarlanmış askısında… Gelenlere “Hoş geldin!”, gidenlere “Güle güle!” demek onun vazifesi.
Gönül binlerce kapılı bir saray… Kalp ülkemizin mücerret adı… .Sevdamız, korkumuz, inancımız, ümidimiz, ahde vefamız hep onda gizli. Bu yüzden çok değerli… Yanarsa bir insan onla tutuşur, sönerse onla söner. Dalgalandığında fırtınalı bir denize eş olur, bizi de sarsıntılara atar yarını hiç düşünmeden. Durulduğunda kâinatın en masum, en anlayışlı, en zararsız mahlûkuna döndürür bizleri. Kararmaya görsün, hele kirlenmesin bir kez; sahibini Nemrut eder, firavunlaştırır. Her türlü güzelliğe kör, her türlü iyiliğe gafil kılar. Sözün doğrusunu söyletmez; lâl eder dilleri, hayr dedirtmez. Hep şer söyletir, hep şer işletir.
Dikkat etmek gerek gönlümüze, sahip çıkmak. Paha biçilmez, sırlı bir aynayı temiz tutarcasına temiz tutmalıyız onu, parlatmalıyız. Ki kararmasın göğsümüzün sol yanındaki cevher. Duyarsızlaşmasın bize rengârenk ufuklar gösterecek, taş bağırlı dağlar aşıracak rehber.
Çoğu zaman bir çocuğa benzer gönlümüz. Neşeli tebessümlerle bahtımızı aydınlatır. Yaz yağmuru kadar geçici yerleşir onda keder. Kin, kibir, haset ve cehalet eğreti durur onun güzeller güzeli gözlerinde. Yakışmaz tertemiz çehresine. Gezin dolaşın uçsuz bucaksız sandığınız âlemi gücünüz yeterse. Bulabilecek misiniz duru bir insan günlünden daha parıltılı bir nesne? Henüz hiç günah işlememiş bir çocuktan daha kıymetli bir mahlûk.
Hangi damar, hangi kan bu kadar lâl kılabilir ki kalp ülkemizi eğer kıpkırmızı, âteşin bir harla yanmazsa? Sevmezse herhangi bir kulu ya da o kulun Sultanını. Sevemeyen bir insana acımak lazım ısıtamadığı için gönlünü bir başka gönlün ateşiyle. Dışarıdan bir ışık ya da ısı kaynağına da ihtiyaç duymayan bir ocak olduğu halde bağrında bu ocağı canlandıramadığı için.
Hilkatte boş yaratılmış gönüllerimiz. Onu değerli kılan da başlangıçtaki bu boşluk. İlk haliyle o, saymakta güçlük çekeceğimiz erdemlerle, aşkla ve inançla dolmaya adaydır. Fakat aynı zamanda yine saymakta güçlük çekeceğimiz kötülüklerle, nefretle ve şirkle dolma tehlikesiyle de karşı karşıyadır. Çok büyük oranda tılsım bizde gizlenmiş. Elimizdeki anahtarla onu öyle mühürlemeliyiz ki ağyar girmesin. O kadar temiz ve yerleşime hazır tutmalıyız ki yâr başka yerde eylenmesin.
Sakın fena ülkesiyle eş değer tutmayın kalp ülkemizdeki boşluğu. Sahibi ezelden nurlu bir nazarla bakmış ona, kolay kolay ağyara yurt olmaz. İyiye, güzele ve doğruya meyyaldir yârin bakışı sayesinde. Dünya adını verdiğimiz; alçak, riyakâr ve yalancı bulduğumuz bu mekânda kirletmezsek elbette. Bana tuhaf gelen bir çelişki de burada gizli. Hem çekiştirip hem de çok sevmemizde yani dünyayı. Terk etmekte güçlük çekmemizde, mecbur kalmadıktan sonra ondan hicret edemeyişimizde…
Çocuklar da tıpkı gönüllerimiz gibi yazılmamış bir defteri anımsatır. Tertemiz ve bembeyaz sayfaları olan, hiç mi hiç yıpranmamış bir defteri. Ne yazarsanız onların kalplerine, dimağlarına kalıcı bir süs ya da leke olur orada. Doğuştan getirdikleri, kalıtıma aitmiş izlenimi veren sayısız özelliklerini biçimlendiren genellikle bizleriz. Her ne kadar kuzuyu kurt, kurdu kuzu yapmaya gücümüz yetmese de. Ehlileştirmeye ya da kendisini korumayı öğretmeye gücümüz yeter her halde.
Gönül köşkü sırçadan, ne de tez kırılır. Tıpkı o fotoğraftaki güzel kız çocuğu gibi aciz ve naiftir kötülerin karşısında. Elinden bir şey gelmez, karşı çıkamaz kırıp dökenlerle bir arada olunca. Çoğu kez çekip gidemez de üstelik. Ancak ağlayıp sızlayabilir, hâlini kendine yakın hissettiği yârana anlatabilir en fazla. Gönül acizdir aciz olmasına ya akıl ve irade sahip çıkmalı ona, velisi olmalı onun. Tutup kolundan “Haydi!” demeli “Dünya senin sandığın kadar dar, insanların hepsi kötü değil bu kadar. Kötüleri kovalamayı yakıştıramıyorsan kendine, çekip gitmeyi bil bari!”
Aklı erenler, kalbi kararmamış olanlar küçücük bir çocuğa zulmetmezler. Onun gücünün yetmediğinden ilham alarak onu ağlatmazlar. Asıl gücün, aciz bir çocuk karşısında değil, haksızlık karşısında meydana çıkması gerektiğini bilirler. Ağlatmanın değil güldürmenin esrarına inanırlar.
Çiğ insanlar, cehlin pençesinden kurtulamayanlar açıkçası, kendilerinden zayıf olanlara karşı güç gösterisinde bulunmayı pek severler. Kalp kırmak, gönül yıkmak onlar için günlük iş kabilindendir. Söyledikleri sözlerle, eyledikleri işlerle birçok insana zarar vermek meslekleridir. Asla doğruya vakıf olamaz bu türden insanlar. Yalan yaşayıp yanlış ölmeye mahkûmdurlar.
Özümüzü çile ya da neşe sacında pişirelim fark etmez. Pişmek lazım ille de, insana ve kâinata doğru bir bakışla bakabilmemiz için. “Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim” diyen herkese bizden selam olsun bu satırlar öyleyse.
Ne kadar da masumdur bir çocuk. Masum olduğu için de güzel. Kâinatın en etkileyici tablosu tecelli eder onun susmalarında. Binlerce filozofun bulamadığı hikmetler âyan olur onun basit fakat katışıksız konuşmalarında. Çocukları seyretmeyi, dinlemeyi en asli görevlerimden sayarım bu sebepten.
Tasasız bir kuş misali şakır, tertemiz bir dere gibi çağlar çocuklar. Dedikodu, çekiştirme bilmezler. Daha doğrusu henüz öğrenmemişlerdir. Onları dinlediğinizde kalbinizin kirlendiği vehmine de kapılmazsınız. Her sözlerinin altında onlarca tariz yoktur sizin kafanızı yoracak. Çoğu yetişkin meclisinde kulaklarımı tıkamak isterim, söylenen sözleri duymamak. Bazen de “Susun!” diye haykırmak gelir içimden.
Yakın bir akrabamız vardı yıllar önce Hakk’ın rahmetine kavuşan. “Hakkın rahmetine kavuşmak” deyimini kullandım. Hakikatte bizler ölmekle kavuşmayız Hakk’ın rahmetine, yaşarken de bu rahmetin içindeyiz. Neyse en azından Rahmet-i Hüda’yı hatırlayıp şükretmiş olalım. Bu akrabamız mecliste hoşuna gitmeyen bir konu olursa şöyle derdi: “Bu meselemeyi kepetin!” Elbette ki meramı şuydu garibin: “Bu konuyu kapatın, rahatsız oluyorum çekip gideceğim yoksa” Bulunduğum ortamda kalbe zarar bir konuşma başlarsa ben de onun gibi yaparım bazen. “Bu meselemeyi kepetin!” derim. Benim gönlüm de bir çocuk gönlü kadar temiz kalsın isterim.
Art niyetten azadedir çocuklar, hata işleseler de günah kabilinden değildir işleri. Neşe saçarlar, huzur saçarlar her köşesine âlemin. Ey gönlüm olgunlaş fakat sakın büyüme. Oldu mu? Sen de masum kal bir çocuk kalbi kadar!
YORUMLAR
Bu soğuk kış gününde üşüyen gönülleri ısıtan yazınıza umutla selam olsun..
Bütün dünyanın ne kadar ihtiyacı var çocuk kalbine..duru zihinlere, vicdanlara..
Manevi cihazatımıza öyle çok bahar temizliği gerekiyor ki..
Yazılarınızın daim olmasını diliyorum..
Kış diyarı, dar-ı gurbet şu dünyada kaleminizden baharlar eksik olmasın...
Saygılarımla..
hatice eğilmez kaya
selamlar...
Gönül acizdir aciz olmasına ya akıl ve irade sahip çıkmalı ona, velisi olmalı onun.
Evet aynen bu dediginiz gibi düsünüyorum.Aslinda irade sahibi insanlar gönlü en temiz insanlardir.
Hakimdir diline kendine tavrina insanliga yakismayan herseye karsi duruslari vardir.
Irade olmayinca nefse yeniklik an meselesi.Her nefse yenilis gönüle düsen bir gölgedir benim gözümde.
Her kötülügün temelinde hemen hemen nefse yeniklik yatiyor.
Güzel bir yaziydi yüreginize saglik
Sevgilerimle
hatice eğilmez kaya
selamlar...