ZİKİR ve ADABI
ZİKİR ve ADABI
ZİKİR ve ADABI
“Tez erişti seherler canların meclisine
Yürek hala yanıyor halde maşallah kaldı
Şifalar sundu zikir, bir garip dertlisine,
Unutuldu kelâmlar dilde bir ALLAH kaldı...”
Aziz kardeşim;
Her varlık ister istemez,
yaratılış gayesiyle orantılı zikir etmeye programlanmışken,
insanoğluna, sınırsız bir yelpazede,
dilediği sıfatta,
dilediği esma ile zikir yetkisi verilmiştir.
Kelimenin tam anlamıyla, Cenâb-ı Hakk’a halife kılınmıştır.
Yani evrende,
belli sınırlar içinde kalmak şartıyla,
insanoğluna hüküm yetkisi verilmiştir.
Âdemoğlundan, bu yetkiyi kullanırken beklenen,
hayatın bekasına,
adalete, bütünlüğe halel getirmemesidir!
Çünkü yapacağı duanın, yani zikrinin,
sıfatullâh’ta (mutlaka) kabul edileceği bildirilmiştir.
Kuran-ı Kerim,
Yapacağımız zikrin nasıl olması gerektiğini,
bizzat Allah Teâlâ’nın kelamıyla belirtmiş,
birliği ve tekilliği korumamız istenmiştir.
Usulüne uygun zikrin yollarını kâmilen göstermiş,
düzenli zikri (az da olsa sürekliliği) tavsiye etmiş,
adil olmayı,
olmazsa olmaz kural olarak ortaya koymuştur.
Hem zikri yapanın bekası,
hem de sıfatullâhın,
yani tecelli mekânının haksızlığa maruz kalmaması için,
esmalarından,
Esma-i Hüsna’sının zikri önerilmiştir.
Esma-i Hüsna’dan murat;
hayatın devamlılığına uygun isimlerin zikredilmesidir.
Yokluğa ve zulme, kahır ve gazaba neden olacak isimlerinden uzak durulmasıdır!
İsimler; anlamlarına göre tecelli edeceğinden, kahır ve gazabı, yıkım ve ölümü davet edecek isimlerin zikrinden uzak durulması gerekir.
Bu nedenle; İslam’da beddua yasaklanmış, “Mü’min ya hayır konuşsun ya da sussun” buyurulmuştur.
Özetle,
Anlamlarına göre,
olumsuz esmâların zikrinden uzak durulmalı,
hayata ve hidayete davet dururken, ölümü davetin haksızlık olacağı
ve zikri yapanın sorumlu tutulacağı unutulmamalıdır...
Allah ism-i celâli,
her zaman ve her yerde,
herkes tarafından zikir edilebilecek bir esma değildir.
O isim bütün esmalarını camiğ olduğundan zikrinde,
adaba eksiksiz riayet gerekir.
Arada bir hatırlamayı kastetmedik tabii…
Düzenli zikirden bahsediyoruz.
Öyle insanlar var ki
günde binlerce kere Allah ism-i celâlini okuduğunu söylüyor.
Allah ism-i celâli,
“ayaklar hareket halindeyken zikir edilemez”.
Edilirse fayda yerine zarar hâsıl olur.
Yürüyen bir insan,
içinde Allah ism-i celâli olan bir ayeti okuyamaz.
Okursa mesul olur.
Çünkü dünyada ve kendi nefsinde şiddet,
olumsuz her şey yani celâl tecelli eder.
Literatüre girmiş birçok zikir şekli,
Kur’an’ın özüne muhaliftir; ne yazık…
Maalesef;
Kuran-ı Kerim;
“Göbekten aşağıda azalar hareket ederken OKUNMAZ!” hükmü
“Göbekten aşağıda tutulmaz!” şeklinde çarpıtılmıştır.
Tıpkı;
“Temiz olmayanlar bu kitaba yaklaşamazlar” hükmünün
“Abdestsiz Kur’an okunmaz” şeklinde çarpıtıldığı gibi…
Çarpıtmaların kasıtlı yapıldığı şüphe götürmez bir gerçektir…
Birincide yanlış zikirle şeytana fırsat tanınırken,
İkincide Kur’an-ı Kerim’in düzenli ve sürekli okunması önlenmiş
Ve hükümlerini hayatımıza taşımamız engellenmiştir…
Azizim;
Namazın adabı,
her konuda bize ibret olmalıdır.
Dikkat edilirse;
Namazda tekbir kulaklarda “Allah” ve “Ekber” sözleri getirilir,
uzun kıraatler, sol el, sağ el tarafından sıkı sıkıya bağlıyken okunur.
Celâl esmaları,
hareketsiz durumlarda,
kıyam halindeyken
yahut vücudun baş bölgesinde okutulur.
Tekbir getirilir getirilmez, el bağlanır.
Rükûda,
kemal esması olan “El-Aziym” esması zikredilir.
Secdede,
sırf cemal olan “El-âlâ” ismini tespih ederiz.
Otururken bütün azalar sabittir.
Göz dahi hareket ettirilmez, secde noktasından ayrılmaz.
İhtiram ve dikkat, ciddiyet hat safhadadır.
Otururken;
Sağ ayak başparmağı dik olarak yere sabitlenirken,
Sol ayaküstüne oturulur.
Bütün bunların bir anlamı olduğunu açıklamak üzere;
Resulü Kibriya Efendimiz aleyhisselâm
“Namazda sol elinizi sağ elinizle bağlayın,
sol ayağınızın üstüne oturun ki, şeytan vuslat bulmasın” buyurmuştur.
Bu sırdan da anlayacağımız üzere vücudumuz bir hakikat kimyasıdır.
Sol yanımızla Allah’ın celâlini,
Sağ yanımızla cemâlini temsil ederiz.
Sol el ile iş yapmak en aza indirgenmiş, çoğunlukla sağ elin kullanılması istenmiştir.
Sol elle tespih çekmek kesin olarak yasaklanmıştır. “Kitabı sol tarafından verilenler, hüsrandadır” denilmiştir.
El işte göz oynaşta zikir yapılamaz…
Özellikle; namaz dışında, toplu zikir olmadığı bilinmelidir.
Geşmiş günahlarımızdan ve halen içinde bulunduğumuz sıkıntılardan;
ARINMA DUASIDIR......
Geçmişimizden kaynaklanan her ne olumsuzluk varsa tamamından kurtulmak,affedilmek,kutsanmak,arınmak için aşağıdaki dua tarif edildiği şekilde, en az kırk gün aralıksız her namazın ardından okunmalıdır…
Sağ el şehadet parmağı ile tespih taneleri teker teker çekilir. Eğer yanımızda tespih yoksa sağ el sağ diz üzerine konur, şehadet parmağı sürekli aşağı yukarı inip kalkarak hareket ederken,acele etmeden okunur. Bu efâl(hareket), yalnız esmâlara başlandığında başlar, iş bitinceye kadar kesintisiz devam ettirilir.
Niyet;
Öncelikle niyet edilir...Niyetsiz dua hedefsiz atılan ok gibidir.Tavsiye edilen niyet şöyledir.
“Ya Rabbim, okuyacağım esmâların ve yapacağım efâllerin zatımda ve sıfatımda tecellisiyle, zatımı ve sıfatımı korumanı niyet ve talep ediyorum.Arş-ı âlâ’ndan, Mucip sıfatınla dua ve dileklerimi kabul buyur.
İstimdat ya Resulullah, istimdat ya Habibullah, istimdat ehl-i beyt-i Güzin, istimdat ashab-ı kiram ve’l istimdat cümle ruhaniyat...” dedikten sonra;
Dokuz kere istiğfar getirilir.Tavsiye edilen istiğfar ise şu şekildedir...
’Subhanallhu ve bi hamdihi subhanalahul azıym,estağfirullah’
Dokuz kere salavat getirilir. Tavsiye edilen salavatı şerife şu tertip ile olanıdır..
’Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed.’
Ve bir kere euzü besmele çekildikten sonra dilediğin sayıda, zamanın el verdiğince ve kalp ile dil birliği sağlandığı süre;
“Ya latıfün ya latıyf. Bi lutfikel hafiyyü bil kudretilletiy isteveytü biha alel arş” esma tertibi okunur.
Tamamlamaya karar verildiğinde dokuz kere daha salavat-ı şerife getirilir.
Zamanın yetersiz olduğunda zikir sayısı azaltılır, yeterli vaktin olduğunda artırılır, ancak her namazdan sonra en az dokuz kere zikredilmesi uygun olur. Yani zikirde kopukluk, ara vermek olmamalıdır.İbadetin ve zikirin az bile olsa devamlı olanı makbuldür..
Umulur ki geçmişe dair her tür olumsuz tecelli varsa tamamının ifnası bu zikirle gerçekleşir. Tecrübe edilen ve sık müracaat edilen bir zikirdir. İstiğfar ve salavatlar dışında kalan bu bölüm yürürken dahi okunabilir... Namazlarda düzenli okunduysa,istendiğinde namaz aralarında da bu bölüm okunabilir.Bu zikiri samimi şekilde okuyup tecelli etirenler,rüyalarında sağ önlerinden bir kitap yahut temiz sayfa aldıklarını görürler..’Kitapları sağ önlerinden verilenler,kurtuluşa erenlerdir’ayetinin muhatabı olurlar.
BU şekilde zikiri tamalayan kardeşlerimiz,ihtiyaç halinde,telep eden yakınlarına verilebilirler..
Yani herkesin okuyabileceği bir cemâl duadır. İçinde celâl esması yoktur… Kalp gözünün açılmasına, okuyan kişinin aelmi melekut ile temasa geçip nûr görmeye başlamasına vesile olur.
Bu arada zikire başlayan kardeşlerimiz,günde bir defa zikrini tamamladıktan sonra,aşağıda tarifi yapılan sağ devrini yaparlarsa yerde ve gökte negatif güçleri bağlamış,nefsani ve şeytani baskılardan,düşmanlarından gelecek her türlü tehlikeden kandilerini korumuş olurlar...Sağ devri hacıların Kabeyi muazzamayı tavaf etmiş gibi sevap kazanaırlar..Kabe insan kalbini temsil eder..Sağ devri ile kişi kendi kalbi üzerinde tavaf yapmış,allahın celalını temsil eden sol yanımızı daire içine alarak bütün celalullahı hapsetmiş,cemalullaha sığınmış olur...Bu devir kesretle yapılmaz..günde bir defa yapılması yeterlidir..Daha fazlası ancak ileri derecede bir olumsuz tecelliden haberdar olunursa yapılır ki,ihtilaç namede hangi hallerde sağ devri ile savunma yapılacağı yazılır..Aşağıda ihtilaç name de mümin kardeşlerimizin hizmetine sunulacaktır...Yüzyıllar boyu halktan gizlenmiş bu efaller ve ihtilaçname günümüz insanının içinde bulunduğu zorluklardan dolayı açık edilmiştir..
Dünya döner, ay döner, güneş döner galaksiler döner, evren döner... Allah’ın bir ismi “devvar”dır. Ve bir gezegen dışında tamamı saat yönünün tersine yani soluna döner. Bu dönüşe ilm-i ledün dilinde sağ devri denir. Bedenin so yanını içeri alır, hapseder. Sol Allah’ın celâl sıfatlarını, sağ Cemâl’ini temsil eder. Celâl yıkıcı güç, cemâl yapıcı güç demektir. Ve evren düalite üzerine var edilmiştir. Varlık cemalden, yokluk celaldendir.
O nedenle Hz. Mevlana, “her şey döner ben neden dönmeyecekmişim dedi” semaya başladı. Ama kesrete gitti. Günde bir keresi yeter. Ehli şartlarına uyarak üç kere de devir yapabilir. Ancak üçten ziyadesi zarar-ı muciptir. İşte o mucize dönüşün nasıl yapıldığına dair yazımız;
Tam da Kâbe’de hacıların yaptığı farz ibadet şekliyle;
SAĞ DEVRİ:
Sağ devri efâl sırrında en büyük korunma efâlidir... Her türlü tehlike anında yapıldığı gibi, günlük olaylarda olması muhtemel olumsuzluklardan Allah’a sığınmaktır. Allah tealanın gazabından lutfuna sığınmaktır.
Ayet el Kürsî ile yapılan devire “devri âlâ” denir. Kişinin kendi kalbi etrafında tavaf etmesi demektir. Kâbe’nin tavafı ile eş anlamlıdır. Hz İbrahim Halilullah zamanından bu yana ehli tarafından bilinen bir ibadet şeklidir. Allah’ın celâl sıfatından, cemâl sıfatına sığınmak demektir.
Evrende her ne olursa Allah’ın sıfatlarının tecellisinden ibarettir. Gerek kaderin cilvesi, gerekse yine kader sırrının gereği olarak yaptığımız işlerin, söylediğimiz sözlerin sonucu olarak bize geri dönen olumsuz tecellilerin etkisinden korunmak üzere yapılır... Ayet el Kürsî’nin koruyucu etkisine sığınmaktır. Cenabı Hakk’ın bir sıfatı diğer sıfatını izale eder. Saniğ kudret ezelde böyle hükmetmiş... Açlığı, nimeti izale eder; hastalığı, şifa sıfatı iyileştirir.
Geçmişte bilmeden veya irademizle hayır zannıyla yaptığımız efâl ve dualarımız hikmette belli işlemlerden geçtikten sonra beşeriyete intikal ile bize mükâfat veya ceza olarak döner. Ceza olarak dönenlerden Allah’ın af ve koruyuculuğuna sığınmak üzere bu sağ devri seçilmişler tarafından yapılagelmiştir.
Her ne hikmetse hep gizlenmiş. Bu zamanda Mü’min’lerin imdadına yetişmek üzere bildirilmesinde bir sakınca görülmemiş, beyanına Hakk Teâlâ izin vermiştir. Bu efâli düzenli olarak yapan bir Allah yolcusu hem içten hem dıştan gelen saldırılara karşı korunmuş olur. Hasta ise şifa bulur, dertli ise deva bulur, süluku sırasında karşılaştığı engelleri kolay aşar. Kendisini emniyette hissedeceğinden Allah’a yolculukta cesareti artar. Şeytanın tuzaklarından, aklî yanılgılardan, vesvese ve evhamlarından arınır.
Günde bir defa yapılır...
Namaz kılanların herhangi bir vakit için bunu adet edinmesi ve her gün aynı vakitte yapması tavsiye edilir. Yirmi dört saatte bir yapılması yeterlidir.
Sağ devri besmeleye eklenecek ihtiyaca göre eklenen iki esma ile de okunur. Ancak bu esma bilgisi gerektirdiğinden daha zordur. En iyisi Ayet el Kürsî ile korunmaktır.
Her duada olduğu gibi niyet etmek gerekir. Niyetsiz ibadet olmaz. Abdestsiz ibadet olmadığı gibi niyetsiz ibadet de olmaz.
Niyetsiz ibadet hedefsiz ok gibidi,denilmiştir.
Bana bütün dualarımda şöyle niyet etmem emredildi:
“Allah’ım; okuyacağım esmâların ve yapacağım efâllerin sırrı mucibince(hikmeti gereğince)zatımı ve sıfatımı korumanı niyet ve talep ederim. Dostuma dost düşmanıma düşman, zaman içinde an serian ve gariben mucip sıfatınla Arşı alandan tecelli buyur” derim.
Sonra; “İstimdat ya Resulullah
İstimdat ya Habibullah,
İstimdat ehli beyti güzin,
İstimdat ashabı-ı kiram,
ve’l istimdat cümle ruhaniyât” diyerek yardım dilerim.
Ve üç yahut dokuz kere salâvat-ı şerife getiririm.
“Allahumme salli âlâ seyyidina Muhammedîn ve âlâ âlihi ve sahbihi ecmain”
Veya
“Allahumme salli âlâ seyyidina Muhammedîn ve âlâ âli seyidine Muhammed”
Ellerini namazdaki gibi bağlar,
Bir Fatiha okur, ardından besmele çeker, Ayet’el Kürsî’yi bir defa okursun. Kırk beş derece, bir çeyrek daire soluna, ayaklarını yerden kaldırmadan, sağ ayağını ileri atarmış gibi sürükleyerek döner, sol ayağını yeni durumuna adapte eder, vücudun duruşunu düzeltirsin.
Yönün doğuya olur.
Yeniden aynı ayeti besmele ile birlikte okur, bir çeyrek daire dönüşle, yönün kuzeye gelir.
Yeniden aynı ayeti besmele ile birlikte okur, bir çeyrek daire dönersin, yözün batıya dönmüş olur.
Yeniden okuyarak kıbleye dönersin ve devir tamamlanır.
Kendini ve sıfatını okuduğun esmâların(Ayet’el-Kürsi’nin) anlamıyla daireye aldın demektir.
Burada dilersen bir kere daha ayeti kebiri okur gökyüzüne nefes edersin.
Yeniden okur yere yönelerek üflersin.
Yeniden okur ve yutkunursun, yutarsın.
Böylece yedi yönden kendini korumuş olursun. Bu son üç okuyup üfleme iş her zaman şart değildir. Sıkıntı duyulduğunda yapılır. Ancak yapmakta bir sakınca da yoktur, pek güzeldir.
Eller yanlara bırakılır..Üç veya dokuz salâvat getirilerek devir tamamlanır.
Bir kere de;
“Lâ ilahe illallahü vahdehu lâ şerikeleh lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve âlâ külli şey-ün kadir” okursun.
İşin tamam olur…
Daireden sol adımını ileriye,çizdiğin dairenin dışına atarak çıkarsın.
Sol ayakta kendi zatın vardır. O nedenle solla çıkarsın, kendini daireden çıkarmış olursun. Buna çok dikkat etmelisin. Aksi halde o dairede kendin dahi hapsolmuş olursun ki bu hikmette yasaktır; zarar görürsün. İptilaya uğrarsın. Bu yaptığın efâl ile hem kendini hem yakın çevreni, sevdiklerini, Mü’min’leri koruma altına aldın demektir. Tecellisi halinde seni üzecek her tecelli Allah’ın izniyle mahviyete gidecek, affedilecektir.
Sağ Devri bu demektir.
Hikmet ilminden haberdar olan Azizim;
Normal olarak günde bir defa bu devri Zühre saatinde yaparsan CELÂL sıfatını kontrol altına alırsın. Herhangi bir ihtilaç almamışsan bu şekilde yaparsın. Eğer bir ihtilaç varsa o ihtilacın gerektirdiği esmâlardan ikisini besmeleye ekleyerek sağ devrini yaparsın.
SOL DEVRİ
Soldan devire gelince;
Azizim;
Bilirsen, çok değerli bir bilgi aşağıya alınmıştır. Efendimizden sonra gelmiş geçmiş en büyük âlim, hikmet ilminin kâşifi zatın, el yazması eserinden tercüme edilen bilgi faydanıza sunulmuştur...
Eğer zat soldan devir eder ise semada ve yerde celâl kuvvet bulacağından rahmet yağar.
Bu devir sadece zata mahsustur. Ki onda tevhit tecellisi mevcuttur. Bu efâl rahmeti davet eder. Bu demektir ki; Hikmetullâhta celâl kuvvet bulur, hava yükseklerde soğur, su buharı ağırlaşmaya başlar semada bulutlar oluşur. Beşerin bu işte nasibi yoktur. Nur-u tevhide mazhar olmuş, Zata ait ilahi yetki ve salahiyetin tecellilerinden birisidir.
Bu devir, zat evliyası tarafından bile olsa günlük üç defadan ziyade yapılmaz... Şiddet oluşur, tebdil edilmesi çok güç olur. Beşer için bir defası bile, akıl edilemeyecek kadar zararlara sebep olur. Kişi her yönden savunmasız kalır. Yerlerde ve göklerde ne kadar cemâl kuvvet ve kudreti (hayırlı gelişme) varsa bağlanır, bütün celâlî (olumsuz) güçler harekete geçer.
Celâlî güçler deyince her türlü olumsuzluklar akla gelmelidir.
Bu hareketle sağ ayak ve vücudun sağ tarafı tamamen devrin içinde mahsur kaldığından, yerlerde ve göklerde cemâl mahsur olur. Mahlûkatı koruyan melekî güçler esir alınmıştır. Bu efâl celâlin en muazzam kuvvetidir. Genelde hayatı cehenneme çevirir. O nedenle rahmet kapısı açıkken çok kazalar ve zararlar oluşur.
Yeterli rahmet yağar yağmaz zat hemen cemalde efâlini yapar, sağ devriyle önceki tecelliyi karşılar.
Sağ devri yapmak hayatı davet eder. Vücudun, aklın, ruhun ve nefsin kemali, sağ devri ile yerinde olur. Sol devir hemen her şeyi olumsuz etkiler. Kişi enfüsünde sıkıntıya maruz kalırken diğer yandan sıfatların tamamında (afakta) olumsuzluklar, aksilikler peş peşe gelir. İnsanı darlığa düşürür.
Hayat cehenneme döner. O nedenle ev içinde ve trafikte düzenli olarak sağ devrine uygun hareket edilmeli, sağ yanımızı içeriye alacak davranışlardan,kısıtlamaktan kaçınmalıyız.
Şimdi konumuza dönerek yeniden tembih ediyoruz ki asla sol devrine girilmemeli. Sıradan hareketlerimize dahi dikkat etmeliyiz.
Şeriatta farz ibadetlerin hikmetlerinden yaralanmak lazımdır.
Şöyle ki;
Namazda sağ el sol eli tutar. Buna günlük davranışlarımızda da uymalıyız. Aksini asla yapmamalıyız. Melekî âlemi kontrol eden bu efâl, celali melekleri efâlden mahrum eder ki zararları kişiye dokunmaz.
Sol ayak üzerine oturulur. Sağ ayakla yürüyüşümüze başlarız.
Hacılar sol kollarını içeri alarak tavaf yaparlar.
Kamet sağ el sağ kulağa götürülerek yapılır.
*Sol el sol yanakta tutulursa esef olur, insan sürekli kötümser senaryolar yazar. Olaylara umutsuzluk penceresinden bakılır.
Namaz kılmak sanıldığından daha fazla hayırlı,sağlık afiyetimiz için faydalı bir ibadettir. İnsanın kurtuluşunun vesilesi olduğundan ilahi emirdir. Yoksa Allah’ın ilahlığını tatmin için değildir. Namaz cennete açılan kapı, Allah’a ulaştıran Miraç merdivenidir. Ve asla vakit aksamasına sebebiyet vermemek, kazaya bırakmamak gerekir.
Beş vaktin üstüne kuşluk ve gece namazları ile takviye bile gerektiren bir zincirleme yükselme aracıdır.
Sol el ceza meleklerine davetiye çıkarır; sağ el lütuf, kerem meleklerini harekete geçirir. O nedenle sağ yanına yatarken sağ el baş altına konulur öylece uyunur. Sol yanına yatılırken el yanağa konulmaz.
Fahri Âlem Efendimiz bunları bile ümmetine bildirmiş,işlerinizi sağ eş ile yapın,sol el ile yiyip içmeyin buyurmuş,şeytan sol eli ile yer içer demiştir. ama öğrenip uygulayacak akıl sahibi nerede…
Maalesef hayat bilgilerinden insanımız bî-haberdir. İlmihal bilgisi yetersiz veriliyor. İslam sağlıklı ve hür yaşamanın sistematiğini on dört asır önce gündeme yerleştirdiği halde zamanla birçok has bilgiye hurafe gözüyle bakılmış, hikmetleri üzerinde yeterince düşünülmemiştir.
İnsan vücudu yaratılırken hakikat kimyası ile donanmıştır.
Yerleri ve gökleri harekete geçirecek marifetullah insanın melekelerine yerleştirilmiş.
Ağzımızdan çıkan esmâlarla vücudumuzdan meydana gelen hareketler hikmet efâllerini oluşturur.
O hareket ve sözler melekleri Hikmetullâh’ın san-i kudret iktizasınca göreve davet eder.
Başımıza gelenler hep kendi hareketlerimizin ve sözlerimizin zahire çıkan sonuçlarıdır.
Biz talep etmişizdir, Kudretullâh (mucip sıfatının gereği olarak) icabet etmiştir. “Siz talep edersiniz, biz icabet ederiz” ayetinin sonucudur...
Kaderimizin büyük bir bölümü irademizle yahut istemeden yaptığımız efâllerimiz ve sözlerimizin tecellisi ile oluşur. Şeri yasaklar ve emirleri anlayabileceğimiz kadar kolaylaştırarak , dünya ve ahirette huzurlu yaşamamız için düzenlenmiştir. . Anne babamızı, cinsiyetimizi tayin edemeyiz ama iyilik ekerek iyilik biçebilir, hayır konuşup, hayırla karşılaşabiliriz.
İnsan ister ilahi yasalara inansın ister inanmasın her hareket ve sözüyle dua halindedir.
İnananların dua ve dilekleri nispeten düzenlidir, inanmayanlarınki ise daha düzensiz ama Hikmetullâh’ta hep geçerli (hareketler) dualardır
Unutmayalım ki ya allaha tapınıp,emir ve yasaklarını yapıyoruzdur,yahut şeytana tapınıp nefsimizin ve şeytanın emirlerini yerine getiriyoruzdur..Allahın emir ve yasakları cennetin yolu üzerindeki işaret taşları,şeytanın emir ve yasakları ise cehenneme giden yolun işaret taşları gibidir.Dileyen cennete dileyen cennete gitmekle ancak kendisine hizmet eder..Allah tealanın kimsenin ibadetine ihtiyacı yoktur..O cehennemin de sahibidir...Kullarına karşı adildir..dileyeni cennete sevk eder,dileyeni cehenneme sevk eder..Tercih nefis sahiplerine aittir...selam ve dua ile..
İSİM /esma
I .
Bilesin ki, azizim
Allah yar ve yardımcın olsun
İsim denilen: kelam
Vara / yoğa ad olan şeydir
Öyle ki
Fehim / varlığı isimle görür
Hayal / suretlere bürür
Vehim / yakınlaştırır
Fikir /düşündürür
Akıl bilir / hüküm yürür
Ve
Şey
İsmiyle / eşleşir
Şüpheye yer bırakmadan
Özleşir
Zatın bilincinde / söz
Var /ve yok’un yerini alır
Her halükarda
Bilinçli / bilinçsiz
Gerektikçe
Şey / ismi
İsim / şeyi çağırır
II .
İsmin kemali
Bilinmeyeni bildirmesidir
Şeyle aynileşmesidir
Böylece
Demiş olduk ki
Azizim / bi iznillahi teala / anla
O öyle bir kudrete sahiptir ki
Varı bildirmekle kalmaz
Batına dahi / bağırır
Gayrından yardım almadan
Masallardaki dev gibi
Anka gibi
Yoğu varlık mertebesine çağırır
Hatta varı yokluğa gönderen de odur
Öl demek yeter /ölür
Bu yüzden / mahluk olan akıl
Halık karşısında aciz
Hem /ebedi hayrette kalır
Ol emriyle
Batın / elle tutulur gibi çıkar da/ zahire
göz görür
çift / çift /âlemler
gümansız / külliyen yer ile yeksan
Kimi celaline /kimi cemaline
halen / topyekun secdeye varır
Cehennem gibi /cennet gibi
Sevgi gibi/ nefret gibi
Her var ve yok / nefsini
O kadir-i mutlak
Bir’den alır
III.
İşte
Azizim
O nedenle
Kendi hükmünce
İsim ve sıfatlarla
Bilinen
Sırf varlık olan Hakk’a
Yakin için
Allah adından başka yol yoktur
Nebiler tespihinin imamesi
Kâinatın efendisi
Muhammet s.a.v
Diliyle
Kitabullah bildirdi ki
Var ve bir olan
Allah
Var’a yok’a hükmetmiş
İblis müstesna /melekler
Halef Ademe secdetmiş
IV.
Mümküne ol de / bak
Hemen oluyor
Azizim
A canım
Aymalısın
Hakk’ı her nefisle bir saymalısın
V.
Duymalısın ey nefsim
Kur’an sana seslendi
Cennet, cehennem / sende
Bütün âleme halife sen
Duy /duy çağrıyı lütfen
Sensin muhatap dendi
Maksat sensin
Ya sin