- 895 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
SANALDI MANALDI AMA ÇOK GÜZELDİ… (Ah bir de o hayvan olmasaydı!..)
Yarın hastaneye gideceğim, yine berbat bir koşturmaca… Heyecanlıyım, korkuyorum… Neyle karşılaşacağımı bilmiyorum…
Belki ameliyat, belki yatarak tedavi, belki de ve inşallah müjde… En iyisini ümit de etsem en kötüsüne hazırlanmam gerek. Az bir iş kaldı, ev temizliğini bitirmeli, alışveriş yapmalı, yemeklerimi hazır etmeliyim ardımda iş bırakmaksızın. Müjdeyle de dönsem, bir iki gün kendime gelemem yine yorgunlukla, o nedenle, dönüşüme hazır olmalı her şey. Gerçek ortada, bir bardak su verenim olmayacak, o nedenle hazır etmeliyim her şeyi.
Az önce de yine TV de bir kanser programına takıldım, içim daraldı, kendi doktorumun da dediği gibi, yürüyüş şart denildi. Zaten içime de hafakanlar oturmuş, her işi bırakıp attım kendimi yollara, hem yürüyüş, hem de dönüşte alış veriş…
İstikamet sahil, eminim iyot kokusu ve dalgaların musikisi iyi gelecek… Beydağlarını beleyen kar Geyik bayırına kadar inmiş, üşenmeyip birkaç adım daha atarak karşımdaki çamları da beleseydi keşkesiyle temiz havayı içime çekmemle ciğerlerime dolması bir oldu kar kokusunun. Kaç yıldır, hep uzaktan, hep Beydağlarında izleyip bizzat yaşamanın hazzına özlemi giderdi yine de kokusuyla…
Bu defa kaldırımda değil, denizin burnunun dibine sokularak çakıllar üzerinde yürümeyi arzuladım, denizin kokusunu da duyumsamak ve dalgaları dinlemek adına, çakıllarda bata çıka, yalpalı yürüyüş ve çıkarttığı ses karda yürüyüşü anımsatınca da gözlerim kapalı devam ettim yürümeye…
Aman Allah’ım o ne büyük haz, o ne büyük mutlanış, olanağınız varsa mutlaka deneyiniz…
Burnumun bir yanından kar, diğer yanından iyot kokusu doluyor ciğerlerime… Ayaklarımın altındaki çakılları da kar var sayarak, bir yandan da dalga sesi duyumsamak büyük lüks, hele de Ankara’dan sonra…
Kâh Ankara’da gece yarıları, karın en temiz en güzel, yolların en ıssız olduğu yoğun kar yağışlarındayım, oğlum küçük ve elleri ellerimde, bata çıka karda yürüme hazzı yaşıyoruz, kartopu oynuyoruz… Boylu boyunca karlara atıyoruz kendimizi ve boy ölçüyoruz, kimi de ayak izlerimizi… Büyük haz duyuyor oğlum 33 numaralı ayak izimin kendisininkinin yanında küçücük kalışından…
Kimi de, kimdir, nedir, adı nedir hiç umurumda olmayan lakin nitelikleri özlemlerime uygun biriyle kol kolayım, kimi de elim o hep düşlenen ama hiç rastlanamayan sevgilinin elinde, yürüyoruz birlikte… Alışkınım tüm özlemleri sanal yaşamaya, gerçek olsa, bu kadar haz almam belki de…
Tevekkeli dememiş eskiler, “Hayal hakikatten güzeldir.” diye. Hele de “ Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.”
Kim bilir, yazar olmanın bir özelliği belki de ki en güzel en hazlı yanı, hayallerinizi, düşündüklerinizi bile gerçeğinden de öte gerçek hissedebiliyorsunuz. Hem öyle olmasa onca şey yazılabilir mi gerçekmişçesine?!
Hep bir gerçek en güzel yerinde düşlerinizi böler ya; “Kör müsünüz Hanımefendi, koca adamı görmüyor musunuz?” sesiyle kendime geliyorum bir şeye çarptığımı anladığım an. “ Hayır, kör değilim gözlerim kapalıydı.” diyorum. Şaşırıyor taburesine oturmuş belki de saatlerdir balık gelsin diye olta elinde bekleyen Bey. Ama yüzündeki ifadeyi görmenizi isterdim, ben ilk kez görüyorum birinde bu ifadeyi. Kesin deli zannetmiştir beni. Sahilde gözü kapalı yürüyen bir kadın… Hiç umurum değil, bende onun deli olduğunu düşünüyorum, kovası boş, saatlerce iki balık için elinde değnek kıpırdamadan beklemek de bana delilik gibi geliyor çünkü.
“Ya siz, siz kör müsünüz, siz koca kadını görmüyor musunuz, hadi görmediniz, ayak seslerimi de mi duymadınız?” diyorum, içimden de gülüyorum, “Neren koca kadın, yaklaşık ortalama bir buçuk metrelik boyun ve uzaktan bakışla İlköğrenim öğrencisi görünümünle…” diye kendimi tersleyerek. O da “Görmedim, oltanın ucundaydı gözlerim, duymadım dalgaları dinliyordum, dalmışım da ayrıca.” diyor. “Ben de karda yürüyordum, o nedenle görmedim.” diyorum, bu defa ürküntü gelişiyor gözlerinde, büyük ihtimal deli oluşuma kesin gözüyle bakmakta ama bu gün mutluyum… Belki son defa, olsun hiç umurum değil, bu gün çocuğum, bu gün deliyim, bu gün kendi kendime şımaracağım biraz, o nedenle biraz da eğlenmek istiyorum sanırım.
Ama yine de ilk özür benden gelmeli, sen koca adamın neredeyse üstüne çık koca sahilde, balığını kaçırt, devir adamcağızı oturduğu tabureden, yetmezmiş gibi bir de dalga geç adeta… Olmaz, yakışmaz çocuk da olsam. Özür diliyorum, Allahtan zarif ve olgun bir Beyefendiymiş, özrüme özürle mukabelede bulunuyor, Rast gelmesi dileğime uğurlar olsun diye yanıt veriyor. O balık hayallerine, kim bilir daha ne hayalleri katık etmek üzere, yeniden oltasını savuruyor denize, ben karaya yönelip gerçeklerime…
Bir an önce alışveriş yapıp eve gitmeliyim… Her defasında yol boyu bir sürü şey yazarım kafamda lakin bu defa hemen bilgisunarın başına geçmeyeceğim, hemen mutfak talimatı versem de kendime, olmuyor beceremiyorum. Ama bu defa olacak. Elimi yıkayacağım, üstümü değişip, mutfağa gireceğim, yemekler ocağa ben banyoya… Sonra saçlar sarılacak, manikür pedikür, ojeler yarınki giysiye uygun olmalı…
Gören de beni gezmeye bir yerlere, ya da özel bir buluşmaya hazırlanıyor zannedecek. Varsın zannetsin, ne yapayım huyum bu, can çıkmadan huy çıkmıyor, kemoterapiye bile özel hazırlanıyordum. Kanser olduğumu öğrendiğimde ilk iş çeşit çeşit şapkalar almak oldu, ardında çeşit çeşit bereler ördüm.
Kemotarapi günleri ise, saçım yoktu şükür, o dert kalkmıştı ortadan ama olmayan kirpiklerimin yerine takma kirpikler taktım, dökülen tırnaklarımın yerine takma tırnaklar, süslenip püslenip, buluşmaya gider gibi gittim her defasında…
Moral oluyordu hem bana, hem de doktor ve hemşirelere, bıktık diyorlardı hasta kılıklı hasta görmekten, sizi görünce içimiz açılıyor, siz her gün gelin, keşke tüm hastalar sizin gibi olsa. Ama tek kötü yanı, beni de pek hastadan sayıp gereken hassasiyeti de göstermiyorlardı, diğer hastalar ve yakınları da öyle…
Yol boyu zihnimde yazarken bir yandan da içimde ne mutlanası sanallıklar yaşamaktayım sormayın. İlk kez eve dönüşümde güzel ve mutlu şeyler yazacağım çünkü her çıkışımda mutlaka bir pislik, bir iğrençlik bozar düşlerimi, ben oturup güzel şeyler yazmayı düşlerken bir hayvan ya da hayvan ötesi o güzelim sanal dünyamı yer ile yeksan eder ve ben de bambaşka şeyler yazar bulurum kendimi…
Çünkü ya biri ayağımın dibine tükürür en okkalısından, üzerime gelmiş gibi tiksinir ve ürperirim ya da sümkürür, ya bir trafik ihlali, ya yere çöp atan biri veya kesilen ağaçlar, testere sesleri… Çocuğunu döven bir kadın, karısını döven bir erkek ya da avaz avaz aşağılayan… Adam gibi konuşmak varken, birilerine küfür eden birileri, hatta sıradan sohbetlerini bile küfür sözcükleriyle bezeyen… Sözüm ona hayvan sever ama zavallıların doğalarına aykırı yaşamalarına sebebiyet yanı sıra doğaya, çevreye ve insana diğer bir saygısızlıkla yol ortalarına köpeklerine ihtiyaç gidertenler veya tasmasını bırakıp çoluk çocuk herkese saldırışını keyifle izleyenler…
Çok şükür bu gün hiçbirine de rastlamadım, şanslı günüm olsa gerek…
Karşıya geçeceğim, bana yeşil ışık yanıyor ama o hani kırmızı ışığı umursamayan ya da kırmızı yanınca kendini boğa sanıp durmak şöyle dursun, daha bir gaza basarak insanların üzerine saldıran hayvanlardan biri üzerime geliyor son sürat. Kendimi zor atıyorum kaldırıma, zangır zangır titriyorum, sıyırdı adeta, kalbim yerinden çıkacak sanki.
Yoo hayır bozamayacaksın bu günkü güzel duygularımı ve sanal dünyamı diye umursamamaya çalışıp onu hayvanlığıyla baş başa bırakmayı yeğliyorum.
İşte bilmez miyim kendimi, gene beceremedim kararlarımı uygulamayı, eve girer girmez kahvemi aldım yazıyorum, diğerleri sonra da olur nasılsa…
Yazmalıyım öncelikle, en büyük gıda ve mutlanışım çünkü, hem diğer işlere dalarsam bu duygum azalabilir.
Hepinize, sanal değil, gerçek güzellikler ve mutlanışlar diliyorum efendim, hayvanlara da daha az rastlamanız temennisiyle, çünkü tümden yok olmaları mümkün değil!
Selam ve saygımla efendim…
Dualarınızı esirgemeyiniz lütfen…
p.r.alkan
YORUMLAR
Sevgili Perihan Hanım'cığım, geç de olsa yazını bir solukta okudum. Ne iyi etmişsin, şöyle bir hava almakla. Ama ne yazık ki bu dünyada güzelliklerin yanı sıra sabrımızı taşıran olumsuzluklar da var. Bunu anlamak çok zor biliyorum ama yapılacak da çok fazla bir şey yok. Buna ya da bunlara rağmen ayakta durabilmeyi başarmak sanırım yaşamak...Güzel haberlerini bekliyorum. Allah yardımcın olsun. Dualarımdasın....Çok sevgim selamlarımla...
Merhaba sizi tanımıyorum ama dua etmek için de tanımama gerek yok zaten. Hayat çok değerli
bunu sizin durumunuzda olan bir çok kişiden duyuyorum, keşke hep farkında olabilsek ve keşke
sizin için elimden bir şey gelebilse ben de tek geleni yapıyorum.
Allah size düşlerinizdeki gibi bir hayat
arzu ettiğiniz kadar ömür nasip etsin....
Yazınızı çok beğendim, ben de çok hayal kurardım hala da kuruyorum
dilerim hepimizinki bir gün gerçekleşir
Allah herkese her şeyin hayırlısını versin...
saygı ve sevgilerimle...
başlayınca bırakamıyorsun....bir çekim alanının içindesin....yaşadığını yazıyor.....allamadan pullamadan....içinde varsa sıkıntıların....işte çaresi bu sayfa.... terapi uyguluyor.....ben kayboldum satırlarda ve neden çok geç bulduğum için çok kızdım kendime ...tebrikler usta kalem saygılarımla