eğ-ri-ce
Suna hiç görmedi eğricesini.
Neresine neden “Eğrice” dendiğini de bilmedi.Doğrusu epey eğriydi eğricesi ama eğreti değildi hiç.
***
Sessizce hayatımıza sokulan “Eğreti Öğretiler” farkında olmadan bizimle dolaşıp durdu kuyruğumuzun ucunda. Herkes devenin doğru yerini ararken, “Eğrice”’ nin simetrik ve masum eğrisini hiç fark edemedi.Tüm masum eğretiler gibi.
***
Buz dolaplarının kapağına mıknatıslanmış solgun yemek menüleri kadar eğretiydi onlar.Hiçbir yemek kendi gününde pişmedi ama kendi listesinde hep kayıtlı durdu.
Telefon ahizeleri üzerindeki dantel işlemeli örtülerin daha büyükleri sehpalara kuruldu,sehpalar baş köşeye.Birinci sınıf porselen tabaklara ölçülü dizilmiş meyve dilimleri kadar sıkıcıydı onlar da. Pirzolayı çatal bıçakla yeme mecburiyeti kadar dayatmaydı hepsi. Kabuklu elmayı ısırmak kadar özgür değillerdi üstelik.Ekmek banmak gibi rahat olamadılar.
Eldivenle tokalaşma nezaketsizliği(!) belki tokalaşmanın kendisinde gizliydi. Ne eldivenle tokalaşan,ne de tokalaştığı elin gözüne bakmayan ,anahtarları tuttuğu eliyle tokalaşan adam kadar kaba değillerdi.
Bir dostun doğum günü yaklaştığında ıkınan zoraki kutlama duygular, sevgililer gününü kazasız belasız atlatan “Sevginin” içine düştüğü rehavet kadar rahat olamadılar.
……………………………………….
……………………….
Şair ;”Dürüst Kaba Ol,Eğreti Kibar Olma” derken kaba olmayı öğütlemiyordu şüphesiz.Fıtrata uygun davranmayı doğal olmayı önerirken;ha yine de eğreti kibar olmaktansa samimi kaba olmayı tercih edebileceğini işaret ediyordu.En evlası samimi kibar olmaktı şaire göre ve aynı şaire göre bunun zorluğu da ortadaydı.Çünkü kibarlığın kendisi zaten, sosyal kaygılardan doğmuş asimile bir davranış montajıydı.”Kibar “;kibarlık beklentisi yüzünden kibardı.Doğasında bencillik gizleyen “Kibarlık”sa diğergam bir posta büründüğünde orda eğreti duruyordu işte.”Riyanın “soydaşıydı kibarlık.O yüzden hep sentetik kaldı.Hiçbir zaman “Saygı”’nın ayakları sağlam basan yerini alamadı. Kana hiç direk karışamadı.
***
Bebeklerin emdiği “Şefkat”,hayvanların topladığı “İlgi”,delilerde var olan “Sempati”,sarhoşların sergilediği samimi sendelemelerdeki “Aymazlık” temelinde doğallığı barındıran ,aynı hanedanın asil şehzadeleriydi.Eğreti durmadılar hiç.Çünkü onlar bütün törenlerden,şölenlerden,ayinlerden,yortulardan,statü dayatmalarından,sosyal kaygılardan,çevresel etkenlerden arınmış çırılçıplak oradaydılar.
“Aşkım!” ünlemi kadar emanet duran aşklar , her an yuvasından fırlayacak vidalar kadar kopuk girdi içimize.
”Canısı” demenin bayağılığı çamura buladı aşkı.
Aylık muhtasar vergi beyannameleri gibi ,günlük seni seviyorum deme mükellefiyeti,beyan etmeden seni sevebilme serbestisine ağır kısıtlamalar getirdi.Vizeli sevmelerin eğreti klişeleri altında,ilansız sevmelerin toprak kokan sadeliği gönüllü olarak toprağa düştü.
Kocasına adı ile hitap etmekten hicap duyan “Masumiyet”,karısına nasıl hitap edeceğine karar veremeyen “…Cığım” ların düştüğü kararsızlığa düşmedi hiç.
Fatoş’un “Oş” u,Fatma’nın “Ma” sı altında nasıl ezildiyse “…Ciğim” ler de peşine takıldıkları küçültülmüş sahiplenmelerin arkasında sürüm sürüm sürüneceklerdi.Tek başlarına hiçbir işe yaramadan.
***
Her şeyi bilme bilgiçliği, “Bilmiyorum “ kadar dik duramadı hiç. Aperatif bilgi aşırmalarının müsebbip olduğu obez çıkıntılar;azıcık ucundan kesilen ahkamların ön yargılı hüküm fıkralarında her şeyin “Gereğini Düşündüler.” Bütün hükümler “Bence” ile başladı bundan sonra.
“Bence”; ürkek bir çocuk gibi ateşe cıs durdu hep.”Yalan söylüyor olabilirim” ihtimali gizliydi bütün “Bence” lerde. Hiçbir Bence adı gibi emin olamadı hiçbir hükmünde.
“Ukalalığın”’ istenmeyen gebeliğinden olma çocuğu “Eyyam” kulaktan beslenerek büyüdü ve serpildi.”Aklın” onaylamadığı,”İspatın” göremediği,”İnsafın” tartmadığı hüküm kırıntıları dilden dile volta attılar.Oradan buradan aşırılmış çalıntı bilgiler spot piyasada bedavadan daha ucuza dinleyici buldu.
O kadar herkes her şeyi bildi ki “Her şey” kendini bilemez oldu.
Çok sayıda ilaç ismi ezberlemiş olma ayrıcalığı,doktora ilaç önerme bilmişliğine dönüştüğünde,”İhtisas” bir noter gibi malumu onaylamaktan öteye geçemedi.
Ömründe sadece bir kez,o da yalancı tanıklık yapmak üzere,adliyeye uğrayan “Kompleks” yargıç koltuğuna oturuverdiğinde,mevcut kanunları uygulamakla kalmayıp,her şeyin kanununu yazmaya koyuluverdi. “İmrenmeyi” tepeleyip geçti.
Avukata danışmaya gelen müstakbel davacı “Ben Bilirim”, cebinde getirdiği cevapları vermekle başladı önce. Hazır cevapların sorusunu alma fırsatı vermeden kendi çalıp kendi oynayarak bildiğini okumak üzere ayrıldı oracıktan.”Ben bilirim” efendi inşaat mühendisiyle kolonları tartıştı sonra.Tereciye tere satamadı belki ama terenin tere olduğunu bilmekle övündü.
Bir kez de olsa;”bunu bilmiyordum işte..” derken bile ;”bunun dışında her şeyi biliyorum” demek istedi..
Farklı olabilme hevesi ,”şekersiz açık çay” içme alışkanlığına dönüştüğünde o bardak gibi tepsinin üzerinde ayrı durmayı başardığına sevindi.Zamanla çaycının kendisine sormadan şekersiz açık çay getirdiğini görmekle ;bir kez daha doğdu farklılıklar içerisinde.
***