Okumak Üstüne
"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?!"*
İnsanlığın atası, ilk peygamberimiz Adem (A.S)’a Her şeyin sahibi, eşyaların adıyla birlikte lisanları, yazı yazmayı ve okumayı da öğretti. İnsan olarak, atamızdan bize tevarüs eden mizaç, diğer alışkanlıkların yanında okumayı da içermektedir. Bir yerde, okumak ve yazmak insanın genlerinde taşıdığı; ama ayrımına varmak noktasında farklılıklar sergilediği bir davranıştır denilebilir. Okumaktan kasıt, hurufatla aşinalıktan, harfleri tutuşturmaktan ibaret değildir elbet. Bu anlamda okumak ancak, asker mektubu yazmaya ve okumaya yarar. Yahut bir sokak ya da cadde adını ki bu bile küçümsenmez…
Okumanın önemine binaen, ilk insana okumayı öğreten Allah(cc); Vahiy Meleği aracılığıyla Efendimiz (SAV)’e ilk defa “oku” emriyle hitap etmiştir. Aslında bu emrin muhatabı, onun şerefli şahsında tüm insanlıktır. Böyle, şerefli bir hitabın muhatabı olup da bigane kalmak ancak echellere özgü bir davranış olur. Ebu Cehil, Ebu Leheb ve avaneleri bu cümleden bahtsızlardır. Bu bağlamda okumanın, harcıalem işlerden olmadığını kayıtsız şartsız söylemek gerekir. Okuyan insan bahtlı insandır. Çilesinde bile ayrıcalık olan etkinliktir okumak. Aklı olanın sorumluğu da olduğundan her akil kişi, muhatabı olduğu yüce emre kayıtsız kalamayacaktır. Elifin inceliğini, Vav’ın mahfiyetini , Güzel He’nin göz yaşlarını hakkıyla hissedebilmek için okuyacaktır… Yaratıcının hitabına muhatap olmanın tadına varıp şerefine nail olacaktır.
Şüphesiz, temelini böyle ilahi bir emrin teşkil ettiği medeniyetin mensupları olduğumuzu kabul ediyoruz. Bu şeksiz şüphesiz kabulün ardınca okumak ve okuduğun anlayıp yorumlamak geliyor. “Bu yetiyor mu?” Diyecek olursanız. Anlama ve yorumlama kavramını açmamız gerecek: Okuduğumuz eserlerden kendimize , muhitimize ve insanlığa yarar sağlayacak kazanımlar elde etmek gibi bir külfete katlanmak boynumuzun borcu olmalıdır.
Söz konusu okumak ise, “Seni yaratan Rabbi’nin adıyla oku” ilahi emrinden mülhem , okuyup sonra eline kalem alma yiğitliğini gösterebilen kalem erbabını da muhatapsız bırakmamak gerekir. Kitap da bir nevi , yazarın okuruna mektubu olarak düşünülebilir. Mektupta da mutlaka muhatabına selam vardır. Bizim inancımıza göre de selama selam ile karşılık verilir ve yazılan mektuba cevap yazılır. O zaman, yazılan mektupları cevapsız bırakmayalım. Okuyalım, okuma fiilini A,B,C olarak algılamaktan kurtulalım ki muhatabı olduğumuz hitabın özünde arınalım. Bir adım daha atıp hurufatla olan aşinalığımızı dostluk noktasına taşıyalım.
Belki o zaman "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olurmu." ifadesi ile verilmek istene mesaja duyarsız kalmaktan kurtarırız kendimizi. Fani âlemden baki âleme geçiş güzrgâhında, güzide çağrıya muhalif yaşamaktan bir parça daha beri oluruz. Gönlümüze taktığımız görünmez ipek kanatlarla öte alame daha gürültüsüz, daha suhuletle yolculuk etme bahtlılığına erişiriz. Kim bilir...
Ankara,13.12.2010 İ.K
* Zümer Suresi 39/9
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.