- 1871 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HİÇ MÜZİKSİZ KALMADIM BEN!
(Bitirmiş olduğum) 23 yıllık müzik öğretmenliğimin yanı sıra ondan önceki amatörce çalışmalarımı da sayarsak epey süredir sanatla iç içeyim.
Hatırladığım; daha küçücüktüm,”söyle” dedikleri anda şarkılara başlar, filmlerde izlediğim bütün sanatçıların sahnesini taklit ederdim. Okuma yazmayı öğrenmemle birlikteydi şiir yazmam. Ve yine okulla birlikte, “o yılların modası” mandolin kursuna başlamam. Ortaokuldaydım, hayatıma girdiği zaman akordeon. Flüt ve org’sa henüz “o yıllarda” yok! Piyanoyla tanışmam film ve resimlerden olmuştu da, ona dokunmam ise lisede. Yani, duygularımızla düşüncelerimizin kavgalı olduğu, dengeyi bir türlü tutturamadığımız, işte o devre!
Henüz hiçbir şeyin bilincin de değiliz. Zaman bize dost, biz “resim ve müzikte ki” renkliliğe. Sevdiğimiz şey, “derslerin bunaltıcı havasından kurtulmak mı ,yoksa resim ve müzik dersinde duygularımızla baş başa kalmak mı?” Onu da bilmiyoruz. Alışılmışın dışına bir ortamımız vardı lisede, eminim, “arkadaşlarım” kimse farkında bile değildi, “bizi kendimiz yapacak” temellerdi hepsi de.
Şimdi bakıyorum da, meğer Lise hayatımın o “müzikli, resimli” ortamlarında, ne tohumlar ekilmiş yüreğime.
Resim derslerinde, suluboya ve pastel, en sevdiğimiz araçlarımız… Renk renk renk. Öğretmenimiz asla resimlerimizi “bitirmeden” bize teslim etmez,”ev de başka çalışın” derdi. Bizi izlediği kadar da dinler, duygularımızı seyrederken(!)ne düşünerek resim yaptığımızı da anlatmamızı isterdi.”Bak ve anlat, anlatır gibi resmet” derdi!
“Müzik derslerinde” ise genelde dinleyen konumundaydık. Müzik öğretmenimiz, ders boyunca piyano çalar, arada da sınıfa dönerek, çaldığı eserin kime ait olduğu ve nasıl oluştuğu ile ilgili küçük bilgiler verirdi. Vivaldi’nin dört mevsimini, yeşilin ve mavinin seslerle nasıl değiştiğini, o dinlemelerde yaşadık!
Öğretmenimiz, “bir dönem boyunca” üç kez adımızı okuyarak ayağa kaldırır, yüzümüze bakarak da notumuzu söylerdi. Bir kez tanıştıktan sonra da, asla unutmaz, öğrencilerini ismiyle çağırırdı.“ Öğrencilerinden” iki isteği vardı; birincisi, müzik sınıfına gelirken, yanlarında ”kitap defter” getirmemeleri, ikincisi, ders saati boyunca, sadece, kendisini dinlemeleri. Nasıl bir inanç nasıl bir duygu alışverişi bilmiyorum. Belki de, sınav yapmamasının memnuniyeti ile “biz”de onun bu isteğini fazlası ile yerine getirirdik.
“Dinlerdik”. Sadece dinlerdik.
Dinlemedeyken de, ancak gözlerimizle konuşabilir, en güzel sohbetlerimizi de “gözlerimizle” yapabilirdik. Bu yüzden olacak, bir müddet sonra, çok anlamlar üretebilir olduk gözlerimizle, zenginleşti dili… Dudaklarımıza yansıyan keyfi ise “Dört mevsim gibi(!)ydi”!
Dinlerken, dinlerken… Kendi sesimizi de keşfettik. Sesle/rimizle konuşmayı ,”seslerle” neler yapılabileceğini nasıl düşünebileceğini öğrendik Dinlerken duygulanır, duygunun düşüncesiyle hayaller kurardık.
Piyanodan akan sesler, ki duygular yeşertirdi içimizde. Ve o duyguları “paylaşma ” isteği ile “bizler nasıl ifade edebiliriz acaba?”düşüncesi girerdi beyninize. İnsana dair her şey yeniden şekillenir. Belki de bu ses/sizlik başka bir doğuş/u hazırlıyordu, biz/d/e!
Sanat eğitimi “müzik” buydu işte!
Yıllar sonra öğrendim, “dinleyerek” neler kazanmışım ve neler kazanabileceğini!. O günlerden kalma… En çok “dinlemeyi” severim. Dinlerken sevmeyi öğreniyorsunuz, severken daha bir hissediyorsunuz güzelliği. Bu yüzden, sevmelerime hep, “sanat eserlerim” diye özen gösterdim. Ancak “dinlediğim an” duyabilirim kalp seslerini. Ve ancak, “dinlerken” görebiliyorum gözlerin ifadesini.
“Dinledikçe” hiç müziksiz kalmadım ben. Dinledikçe sevdim, sevdikçe şarkılar yükseldi yüreğimden… Renkler döküldü gözlerimden.
Sanatım herkes içindi ve herkes de “dinledikçe” sanatımı sevdi. İnsanlar “dinlemeyle gelen sevmenin” sanat olduğunu bilmeliler ve yaşamı sanat inceliğinde ve güzelliğinde sunmalılar dinleyenlerine.
Teşekkür ederim öğretmenim, “dinletmeyle” oluşturduğun sanatla verdiğin güzelliğe.
N.Yazıcı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.