Küçük mucize
Saatin alarmı çaldığında genç kız yataktan kalkmaya hazır bile değildi. “ Ne çabuk sabah oldu” diye geçirdi içinden. Sıvası dökülmüş duvarda gözlerini gezdirdi. Kapalı perdelerin kenarından sızan ışıklar küçük odaya hayat veriyordu. Duvardan kopan sıvaların etrafını kalemle belirginleştirmiş, paltolu, fötr şapkalı elinde bastonu olan bir adam ve önünde yürüyen bir kedi bir kaçta çiçek oluşturmuştu. “Günaydın mösyö” dedi. “Kedinizi gezmeye mi çıkardınız?”Paltolu adam fötr şapkasını çıkarmış ve onu selamlamış ve göz kırpmıştı her zaman yaptığı gibi. Kedide ön patisini sallamıştı.
Genç kız yataktan kalktı. Kızım sen delisin diyerek gülmeye başladı. Yorganın altından çıkınca odanın soğukluğunu anladı ve üzerine montunu geçirdi. Bozuk paralarını alarak evden çıktı. Bir gazete, bir simit ve sallama çay alarak evine döndü. Esnaf dışında ona selam veren bir tek komşu bile olmamıştı. Ne garip bir yer olmuştu dünya…
Çaydanlığa su koydu ve masadaki gazeteleri yere itti. Bir sürü gazete birikmişti. Onları atamıyordu. Hem delicesine okumayı seviyor, beğendiği yazıları tekrar tekrar okuyor, hem de ileride eski bir soba bulursa onlarla ısınacağını hayal ediyordu. Her gün iş ilanlarına bakmak için gazete alırdı. Ama sadece o sayfayı okumaz, gündemi de takip ederdi. Ne olup bittiğinden haberdardı. Ülke ciddi anlamda krizin eşiğine gelmişti. Çoğu büyük olan birkaç firma ve banka batmıştı. Zenginken fakir olana daha çok üzülürdü. Kendini bildi bileli aynı durumda olduğundan onun için sorun yoktu. Ne bulursa onu yer, ne bulursa onu giyerdi. Bu yüzdendir ki parasızlık onun için hayatının sonu değildi.
Yeni gazetesini ve simidini masaya koydu. Kaynamış suyu sapı kırık fincana, sallama çayı da içine attı. Bir yandan simidini yerken bir yandan da gazetesini karıştırıyordu. İş ilanları bölümünü açtı önce güzelce inceledikten sonra birkaç adresi ve telefon numarasını aldı. “ Hayırlısı bakalım” dedikten sonra simidinden büyük bir parça ısırdı, arkasından da çayını yudumladı. Mahcup mahcup duvara bakarak “Ah mösyö. Bu deli kızın kusuruna bakmayın, sizi kahvaltıya çağırmayı unuttum. Buyurmaz mısınız? Kedinizi de kahvaltıya getirebilirsiniz.” Duvardaki adam şapkasını çıkardı onu selamladı ve göz kırptı. Kedisi de her zamanki gibi ön patisini kaldırdı ve salladı. Genç kız “ o halde yarın sabah kahvaltıya beklerim sizi zaten çıkmam gerekiyor, iş görüşmelerim var”
Simit kırıntılarını elleriyle temizledi ve kuşların yemeleri için pencerenin kenarına koydu. Fincanı çalkaladıktan sonra tezgaha bırakıp kırık aynanın önüne geçti. Gülümseyen yüzü aynada kendini görünce birden hüzünlendi. Gözlerini altında mor halkalar oluşmuştu. Yüzünün rengi solmuş, gözlerinin yeşili bile anlamını yitirmişti. Dişlerinin çoğu dökülmüş olan tarakla saçlarını taramaya başladı. Uzaklara daldı…
Aynanın önündeydi, saçları pırıl pırıl, gözleri ışıl ışıl, cildi yumuşacık ve kahkaha atıyordu. Bu kez tarak annesinin elindeydi. “Benim küçük meleğim, ne çabuk büyüdün” Diyordu annesi. İpek gibi saçlarını taramaya doyamıyordu. Saatlerce aynanın karşısında birbirlerine bakıyorlardı. Zaman nasıl geçiyor farkında bile olmuyorlardı. Birbirleriyle şakalaşırken tokası yere düştü. Kız tokasını almak için eğildi ve kalktığında aynada tek başına kendini gördü…
Önündeki saç yığını görünce kendine geldi. Aynadaki geçmişini eliyle temizledi. Gözlerindeki hüznü silmeye çalışarak aynanın önünden katlı. Evden çıkarken ne eski neşesi nede umudu vardı…
Büyük bir binanın önündeydi. Derin bir nefes aldı. Kâğıttan adresi doğruladıktan sonra içeriye girme cesaretini bulmuştu. Ofis Beşinci kattaydı. Binanın girişindeki aynanın önünde üzerine çeki-düzen vermek için durdu. Elleriyle saçlarını geriye doğru attı. Yeşil gözlerinde bilinmezlikler doluydu. Hareketsiz biçimde birkaç dakika öylece durdu. Yüzünün rengi gerçekten solgundu. Yanaklarını elleriyle ovarak renk vermeye çalıştı. Annesinden yadigâr kalan kolyesini öptü. Kolyenin ona uğur getireceğine inanırdı. Merdivenleri çıkmaya başladı. O kadar dalgındı ki ancak dördüncü kata geldiğinde bir asansör olduğunu fark etti. Beşinci kata çıktığında nefes nefese kalmıştı. Bekleme salonunda görüşme için gelen on kişi daha vardı. Bir köşeye yarım yamalak ilişti. Hala hızlı nefes alıp veriyordu. “Merhabalar… Hepinize bol şanslar…’’ dedi ama bir kişi dışında yanıt veren olmadı. Ne sinirler diye geçirdi içinden, kendilerini ne sanıyorlardı ki… Sırf kıyafetleri yeni diye, sırf paraları var diye böylemi davranmaları gerekiyordu. Artık insanları tanıyamıyordu. Sehpanın üzerinde duran dergilerden birini aldı ve sayfaları çevirmeye başladı okurken vakit daha çabuk geçmiş ve sıra ona gelmişti. Sıranın kendine geldiğini de ondan önce odadan çıkan kız hatırlatmıştı. Kapıyı çalarak içeriye girdi. “ Merhaba” dedikten sonra otur işaretini beklemeden koltuğa oturdu. İçerde geçen on- on beş dakikalık zaman diliminde ne ve nasıl konuştuğunu adamın ona hangi soruları sorduğunu hatırlamıyordu bile. Tek hatırladığı “biz sizi ararız” olmuştu. İçerde geçen süre uzun muydu, kısa mıydı, onlardan önce çıkanlar ne kadar içerde kalmıştı bilmiyordu. “iyi günler” diyerek odadan çıktı. Elindeki adres kâğıdına baktı. Görüştüğü ilk iş yeri adresinin yanına “bence olumsuz!” Yazdı…
İkinci adrese doğru yöneldi, vitrindeki kıyafetleri incelemeye başladı. Çok hoş bir etek-buluz gözüne takıldı. Kendini o kıyafetin içinde düşledi. Bir çizme ve çanta da ayarlayınca süper olurdu. Ayakları onu mağazaya sürükledi. Kıyafetin parasını bile sormadan tezgâhtar kıza kıyafeti denemek istediğini söyledi. Kabine girdi. Üzerindeki eskileri çıkardı, iç çamaşırlarıyla kalmıştı. Kendini incelemeye başladı. Çok düzgün vücut hatları vardı. Aynı annesinin gibi…
Annesi aklına gelince boynundaki kolyeye gitti eli. Kolyeyi okşamaya başladı. İlk evlendiklerinde babası annesine hediye almıştı. Daha sonra babasının işini kaybetmesi ve edindiği kötü arkadaşlar yüzünden babası içmeye, içmek ne kelime kendini her geçen gün kaybetmeye başlamıştı. Babasını içmediği, sarhoş olmadığı zamanlarda severdi. Aslında sakin sessiz bir adamdı. Ama içtiği ve annesine vurduğu zamanlarda ondan hiç hoşlanmaz, nefret ederdi.
Uzunca bir süredir kabinden ses çıkmamıştı. Tezgâhtar kız endişe ile “ iyi misiniz, umarım bir sorun yoktur?” diye sormuştu. Genç kız “özür dilerim. Biraz başım döndü sadece’’ demişti. Kıyafetleri giymiş bir şekilde dışarıya çıktı. Tezgâhtar kız ve birkaç müşteri hayran hayran kızı incelemeye başlamıştı. Gerçekten de çok hoş olmuştu. Kıyafeti o kadar yakışmıştı ki her kes gibi oda şaşkın şaşkın kendine bakıyordu. Tezgâhtar kız “ bu kıyafet hiç kimseye bu kadar yakışmamıştı, fiyatı da çok uygun bana kalırsa bunu kaçırma ve al’’ dedi. Müşterilerde evet çok haklı diyerek onay verdiler. Gerçektende haklıydılar. Kızda bunun farkındaydı. İş görüşmesine bu halde gitseydi “ Biz sizi ararız” lafından daha fazlası aklında kalırdı ve adresin yanına “bence olumlu!” yazardı. Ama maalesef ki bu kıyafeti alacak parası yoktu. “Siz beğenmiş olabilirsiniz. Ama ben bu kıyafeti kendime yakıştıramadım” dedi ve çıkarmak için kabine geri döndü. İçeri girer girmezde yere yığıldı…
Bir ara gözlerini açtı hayal gibi silik görüntüler içinde anne ve babasını gördü. Galiba babası gene içkiyi fazla kaçırmış ve annesine vuruyordu. Oysa olay olmadan önce ne güzel aynanın karşısında anne kız gülüşüyorlardı. Tokasını almak için yere eğilmiş, kalktığında ise aynada babasının ona bakan gözleriyle karşılaşmıştı. Babası körkütük sarhoştu…
Annesi adamın kıza bakışlarından hoşlanmadı ve ürperti ile irkildi. Kız adeta aynanın karşısında donmuştu. Kımıldamak bir yana sanki nefes bile almıyordu. Adam kadını önünden çekilmesi için itti. Yere düşen kadın kafasını sehpaya çarpınca odadaki şaşkınlık ve donmuşluğun üzerine birde ince çizgi halinde akan leke eklenmişti. Kız hepten soluksuz kalmıştı. Kalkıp annesine bakmak istiyor ama bunu gerçekleştiremiyordu.
Tezgâhtar kız kabinden ses gelmemesi üzerine bu kez içeri girdi. Genç kız yerde yarı baygın yatıyordu. “Annemi o öldürdü “dedi. Tezgâhtar kız hiç bir şey anlamamıştı. Genç kıza biraz su getirmek üzere dışarı çıktığında kız çoktan üzerini değiştirmişti bile. İçindeki öfke ve acı ağlamasına neden oldu. Kabinden, mağazadan, sokaktan, geçmişinden olabildiğince uzağa kaçtı…
Hava biraz kararmış ve serinlik çıkmıştı. Ayakları onu deniz kenarına götürmüştü. Ölmek için mükemmel bir gün diye geçirdi içinden. Denizdeki dalgalar amaçsızca kayaları dövüyordu. O dalgaların içine kendini attıktan sonra hiçbir sorunu kalmazdı. Ne ölen annesini düşünürdü o zaman ne sarhoş babasını ne işsizliği ne de açlığı. “ Kimi en çok özlerim ?” sorusuna yanıtı gene kendi yarattığı mösyö ve onun tembel kedisi olurdu. Kendi yarattığın bir kahramandan başka özleyeceği olmayan biri ölümden başka ne düşünebilirdi ki…
Denize bir adım daha yaklaştı içinde garip bir huzur vardı. Dalgalar daha da hırçınlaşmış sanki bir an evvel hayattan bezen genç kızı içine almak istercesine yükselmişti. Hırçın dalga sesleri arasında silik bir ses duydu. Dikkatlice dinleyip kulak kabartınca sesin yavru bir kediye ait olduğunu anladı ve sese doğru yöneldi. Kayaların arasına sıkışmış yavru kediyi gördü. Ayağının biri kayaya sıkışmış olan kediyi dikkatli bir şekilde kucağına aldı. “ Üşüdün mü pisicik, açsındır da sen” dedi ve kediyi montunun içine aldı. O kadar hoş bir sıcaklık hissetmişti ki az önceki o karamsar halinden eser kalmamıştı. Eve doğru yöneldi. Büfeden kedi için ufak bir süt aldı. Eve girer girmez kediye sütünü verdi ve onu mösyö ile tanıştırdı. Bak Mösyö bu yeni dostum hımmm “Şanslı”, “ evet evet şanslı” dedi ve gülümsedi. Mösyönün kedisine isim koymayı bile düşünmemişti. O sadece Mösyönün kedisi olarak kalmıştı. “ Bak! dedi bu şanslı artık canın evde sıkılmaz sana arkadaş olur, ben işteyken güzelce oynarsınız” sana da arkadaş olur. Adı da şanslı, ben onu gördüğüm için şanslıyım, o da beni gördüğü için şanslı.
Hayatın kendisi bir mucizeydi. Annesinin de sürekli dediği gibi “Büyük bir derdin olursa Rabbine dönüp benim büyük bir derdim var deme. Derdine dönüp benim büyük bir Rabbim var de’’ Azimli ve kararlı olduktan, inandıktan sonra başarılı olmamak için hiçbir neden yoktu. Kedinin ayağını bir bez parçasıyla sardı. Saatin alarmını kurdu. Yarın daha fazla koşturması gerekiyordu. Bakmakla yükümlü olduğu bir kedisi vardı artık. Kedisini de yanına alarak yatağa uzandı…
.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.