Terli Soluklar...
Darbeler geldi geçti, savaşların biri başladı, biri bitti, şehirlerimiz milyonlar oldu. Yediğiniz, içtiğinizi sizin olsun, söyleyin şu dünyanın yükünü kim çekti ?
Annelerin yumuşak başlı kızları, anneleriyle bir evde çürüyen kızlar. Annelerinin kuzuları. Annelerin goca günlleri. Annelerinin kudurmuş ahlaklarının kurbanları.
Bir ömür eve kapatılmış kızlar, bugün de bir işi olmayan kızlar, en şanslıları meslek yüksek, açık öğretim okuyan kızlar. Kızların namusuna sıkı sıkı yapışmış, kireç badana odalar, ahlak namus karantinası odalar.
Artık, dışarıda hayat başka oyunlar oynuyor, şimdi kızlar, yılları, yaşları, sokakları, baharları, ip atar gibi atlıyor. Anneleriyle apartman önlerinde fasulye kıran, annelerinin yumuşak başlı, beyaz gözlü kızları, iki adımda geçerdim önlerinden. Eteklerini toplar, gözleri iri iri açılırdı. Sevinçli bir gülümseme ikimizi de cehennemlik katil ederdi, enseme yapışırdı, annesini suçlu küfürlü sözleri... Sokağı dönerken bir daha bakardım, çoraplarından etleri taşardı. Evler-evler... Akıl hastanesi evler, Polis, gardiyan anneler, kızlar-kızlar kapatılmış kızlar. Anneleriyle çarşıya, anneleriyle komşuya giden kızlar.
Odaları, sehpaları, kanepeleri, pencereleri, televizyonlara lanet okurdu. Sesler, gürüntüler, temizlik, akşama kadar bir başına olmak, dehşet saçardı. Sokak pencere dışarısı, insanın yüzüne tükürürdü.Yüzleri eller adımları, konuşmaları, didik didik edilirdi. Niyetleri, düşünceleri, etrafa sokaklara binbir rezillikle saçılırdı. dedikdedik dedikodu edilirdi, bit gibi ezilirdi.
Akılları ermeden, akılları başlarından alınan kızlar. İnce, gül yaprakları gibi dudakları, yanakları istiridye kabukları gibi parlak. Annelerinin yere bakarak konuşan beyaz gözlü kızlarını hangi ahlak çürüttü?
Kaç kez altı üstüne geldi dünyanın, gecenin izlerini silen, bir sabah rüzgarı bu sokaklara uğramadı. Ne zaman eski mahalleme uğrasam, birinin daha kafayı yediğini görüyorum.
Ben ne yapıyorum, aklımı kaçırmışım, kitaplarla çıldırıyorum, kitapların içinde kaybolmuş kara kuru bir çocuk. Onlar... Onlar, parmak uçlarına basıp ellerinde bir kase çorbayla kapıya dikilirlerdi. Terli solukları aklımı başımdan alırdı. Her gece binbir renkli düşler görürdüm.
Bir çorba uzatmayla ne mutlu olurlardı. Hangi gençlik, hangi irade dayanabilirdi bu arzulara. Dört nala, dolu dizgin uçarak koşan arzularımızı, ancak aşkla bastırabilirdik. Pinokya’dan bozma kahramanlıklarımızı aşklarda denedik.
M.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.