- 6348 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Kelebek Olmak
Doğanın cömert ve şefkatli kucağında hiçbir bedel ödemeksizin, yumurta, tırtıl ve koza çağlarını kapsayan üç aşamalı evrim sonucu, güzel bir gelinin cazibesini çok daha gerilerde bırakan süzülüşüyle gözlerimin önünde kanat çırpan bir kelebek; ruhumu okşadığı gibi, düşünsel dünyamda da fırtınalar estirmeyi hep başarmıştır.
Kelebeğin evrimini insana uyarladığımda ve tırtıl şirketlerinin dünyamızı yok edip sömürdüğü, özgürlüklerimizi kısıtladığı bu çağ; henüz tırtıl çağı evresindedir ve kelebek olmak için - ki; hiç mütevazı olmayacağım - biz aydınlar; kozalarımızda daha uzun bir süre asılı kalacağız.
Okuduğu bir el kitabının veya kutsal olduğu ileri sürülen bir propagandanın tesiriyle yaşayan insanların davranış ve yargılarını; kafasına çip takılmış, kurgu-bilim filmlerdeki o kahramanlara benzetirim. Çünkü herhangi bir misyona hizmet eden adamın asla kendi misyonu yoktur. Tanrının kendisine bahşettiği o gözleri çıkarıp atan ve hayata başkalarının gözleriyle bakan bir insan sadece kör bir tırtıldır.
Ya kelebekler! Kelebek olmak kolay mı? Bir kelebek insanın göremediği binlerce rengi ve boyutu görebilir. Ne yazık ki kendi gözlerini söküp kör olmayı tercih edenler, kendi gözleriyle görenlere hiç katlanamadıkları için bizim gözlerimizi de söküp atmaya çabalamışlardır yıllarca. 1970’li yıllarda evimde okul idaresince ve kanunsuz olarak yapılan aramalarda, annemin çeyiz sandığına sakladığım Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sı yüzünden direkt olarak komünist olmakla suçlandığım ve cezalandırıldığım çileli yıllar geçiyor gözlerimin önünden. Allahtan Karl Marks’ın “Komünist manifesto”sunu bir gün önce iade etmiştim arkadaşıma. Ama dolabımda buldukları Necip Fazıl Kısakürek’in “İdeolocya Örgüsü” savunmama yardımcı olmuş ve hayatımı kurtarmıştı.
Karl Marks’ın “Komünist Manifesto”su sadece bilimsel bir analizdi ve uygulanışındaki diktatörsel hatalar; genlerindeki o müdahil ve sömürgenliği söküp atamayan insanları değişik bir tür tırtıl yapmaktan ileri gidemedi. Kemirgenlerin ekmeğine yağ sürüldü.
Kelebek olabilmek için, kendi gözlerimizin yanında, bize binlerce göz gerekli ve kozamızdan çıkmak ta şart. Bizi hapseden koza; tırtıl çağının, üzerimize çelik hatlarla ördüğü ve dünyayı bize zindan kılan bir koza olsa da fikrimizin, gönlümüzün ve sevgimizin ışığıyla yok edeceğiz bir gün.
Bir futbol sahasına en az dört kamera yerleştirmezseniz, akşam olduğunda vicdanımızı rahatlatan bir maç ta seyredemezsiniz. Dünyaya tek bir mercekle baktığınızda ezberlediklerinizin, gördüklerinizin ve seyrettiğiniz haberlerin belki sadece onda biri doğrudur. Eğer Alexandre Dumas’ın “Kamelyalı Kadın”ını okumadıysanız sakın birilerini sevmeye kalkışmayın. Hata yaparsınız.
Eğer onlarca gözünüz yoksa, savaşları, kavgaları, borsa oyunlarını, aşırı sıcakları, birden artan fiyatları, insan haklarını, etnik kavgaları, insanların sevişmelerini, ayrılıkları, hasretleri anlayamazsınız.
En azından kendinizin bir koza olduğunuzu bari kabul edemiyorsanız sakın şiir yazmaya falan da çalışmayın. Yüksek bir tepeye çıkıp olan gücünüzle bağırın. İnanın içiniz boşalacaktır ki; bugünlerde yazılar, şiirler bir ezinç içerisinde. Bazılarının da artistlik ruhu genlerine yapışmış. Sırf uç görünebilme kaygısıyla sövgüler icat ediyor. Şiir mi sövünç mü anlayamıyorum. Üstüne üstlük sözüm ona bazı çavuş-ahbap ilişkili sanatsal dergilerde, editörlerce yayımlanan seçkilere bakıyorum da; seçki mi – sıçkı mı? ikileminde kalıyorum maalesef.
İnternetin sağladığı popülizm; arabesk kültürümüzü de taşıdı şiire ve sonuç olarak, vıcık vıcık bir ajitasyon aldı başını gidiyor. Hepimizin acıları var. Doğanın cömert ve ekolojik koşulları içerisinde kurtların, kuşların ve kelebeklerin beş kuruş bile ödemediği o ekmek ve sevdalar için ne hayatlar harcadık.
Uzun lafın kısası
Ben bir kelebek olmak istiyorum dostlarım
Siz de istiyor musunuz?
C.Çalık
Kelebek resmi: httpwww.loadtr.com156052-kelebek.htm
YORUMLAR
Kelebek olmak istemem,çünkü hiçbir kozaya sığacağımı sanmıyorum.Ki insan olarak bile ömrürüm hiç bir şeye yetişmeyeceği fikri beni düşündürürken kelebek ömrü hiç yetmez bana.Kelebeğin gözlerinin bu kadar keskin olduğunu bilimsel olarak bilmiyordum.O konuda birşey diyemem.Gerçek sanatçıda çok boyutlu bakış açısının olduğunu dahası olması gerektiğini hep söylerim .Var olduğuna da inanırım.Bilmenizi isterim ki belki çok şey yaşamadım ama gördüm.Olaylara tüm boyutlarıyla bakarken canım yandı.Dünya adına dünya da yaşayan bir insan olarak sanatçı olarak bir damla ışık olmak için çaba harcadım.Sizde bilirsiniz ki sanatçılar karanlıkta bile görür.Tabi ki bunu bir abartı olarak tanımlayabilirsiniz.O durum da bile öyle hissetmediğinizi bilirim.Sizin anlattıklarınız çoğuna katılıyorum.Sizin üç şiirinizi okudum.Güzel şiirler.
Ben burda editörleri savunmayacağım (Zaten çogu benim şiirleri yayınlamıyor bile)Yine de içlerinde güzel şiir yayınlayanlar vardır.Bir tanıdık beni arayıp bir yazar Türkiye de şiir bitti diye yazı yazmış sen şiir kitabı çıkarma roman yaz diyor.O kadar da değil bir ülkede şiirin bittiğini söylemek hiç var olmayacak anlamına gelir.Ben kendi şiirimi aradan çıkararak söylüyorum.Çünkü ben yazarım şiirim kendi yapar savunmasını.İnternet sitelerin de yayınlanmış öyle şiirler okuyorum ki şaşırıyorum.Bence şartlar sanatla ilğili sorumsuzluklar iyi şiiri gizledi.Çoğunca şairin suçu yok.Zaten o söylediğim güzel şiirlere çok yorum yok.Derğilerdeki şiirleri internettekiler beğenmiyor
internetteki şiirleri derğiler.Genel olarak.Bence çok uzattım lafı.Kıcasa ve açıkça kelebek olmak istemiyorum.Kelebeğin gözleri bile olmak istemiyorum.Sanatçı gözleri kalsın istiyorum.
kardanadam
Sevgi ve saygımla
"herhangi bir misyona hizmet eden adamın asla kendi misyonu yoktur. Tanrının kendisine bahşettiği o gözleri çıkarıp atan ve hayata başkalarının gözleriyle bakan bir insan sadece kör bir tırtıldır."
ne güzel tesbit..:)
kutladım hayata insanlığa kattığınız eşsiz güzellikleri onurlu erdemli duruşu Celal dost..
iyi ki varsınız...
sevgim saygımla hep...selamlar..
egolarımıza sahip olamıyor....hep kolayı seçiyor gündemde kalmaya koşuyoruz.....elde edince hiç bir şeyi düşünmüyor.....işte bu kadar diyoruz....ve hep ucuza ilkesize koşuyoruz hocam......yorulmadan....sahip olmayı seviyoruz.....ders verir gibi.....mesajlar var anlayana yoksa davul zurna hazır....saygılar
Sevgili kardeşim. Senin öykülerini izliyor, çok önemli ve özgün buluyorum. Sıradan vasat karalamalar değil hiç birisi. Nasıl tanrı canlıları yaratırken ayıplarını kuyruklarıyla örterek bir estetik yarattıysa, yazılı edebiyatta da ayıplar, dikkatli bir yazılımla estetik hale dönüşebilir ve sen zaten bunu yapıyorsun zaten. Yazımda kasdettiğim hiçbir sanat vasfı taşımayan eserlerde küfürler çok ortada ve açıkta duruyor. Ama ondan daha önemli olarak vurguladığım kelebek gözleri idi. Ki; o gözlere sahip olamazsak asla bütünü göremez ve olayları gözden kaçırırız.
Çok sevgimle
Teşekkür ederim
Değerli hocam doğru tespitler ve görüşler...
Bir toplum neyse edebiyatı da odur diye düşünüyorum...
İlişkiler, şiirler, yazılar ve ortaya çıkan eserler...Biz her şeyi çok iyi biliriz hocam...Hele bir de Üniversite diplomasına sahip olduk mu bir de memur olduk mu artık bizi kimse tutamaz...Değil batı edebiyatı veya felsefesi babamızı tanımayız...Alınan maaşın, mevkinin hatırına bu sistemin yılmaz savunucusu oluruz...Ekmeğe ihanet olur mu?..Arabesk onun istiklal marşı olur...
Zaten kendimize inancımız olmadığı için de bir ideolojiye inandık mı gel keyfim gel..Sırtımızda sağlama alınmış olur..Ondan sonra karşı fikre, önüne gelene söv, say posta koy..Kelebeği sinekten farksız görür bu güruhlar...
Yazınızda bende kendime bir şeyler çıkartım hocam...Yazılar da sövme küfür gibi...Benimde bir çok yazımda bunlar oluyor tabi ki, ister istemez...Bunu izah etmek isterim...Biliyorsunuz öykülerimin büyük çoğunluğu yeraltı edebiyatı kategorisine giriyor..Bir edebiyat sitesinde O kategoride yazıyorum...Konuların büyük çoğunluğu da sokaklar, suçlular, cezaevleri vs...Bu yaşantıyı sahneye koymaya kalktığımda bu insanların diyaloglarını gerçeğiyle aşırıya kaçmadan doğal bir şekilde yansıtmak zorunda kalıyorum...Çünkü olayın özüdür bu..Bu insanlar kibar konuşamaz biliyorsunuz...
Ama bunun yanı sıra sokakla alakası olmayan milli, maneviyatçı ödün vermeyen tiplerin bazı sövmelerini duyduğumda şok geçiriyorum...Ve diyorum ki sokakta ki acaba bundan daha mı?
O ruh hocam öyle elli altmış sene de kolay kolay ıslah olmaz...Siyaset, toplum, insan, edebiyat vs..Tabi ki benim düşüncem..Ben yazıdan kendi özeleştirimi yaptım...Çok teşekkür ederim..
Saygımla, selamlıyorum..