Rüya ve Uyku
Vahiy gölgesizdir, sâfidir. Peygamberlere hastır. İlham ise gölgelidir, renkler karışır. İnsandan başka, melekler ve hayvanlarında mazhar olduğu bir keyfiyettir. İlham bir gaybi bilgi türüdür. Rü’yanın esrarı tam bilinmemekle beraber, insanoğlunun hayret ve merakını celbedip, beşeriyetin varoluşundan beri hep ilgi odağı olmuştur. Rüya, ahiret alemi ile de ilişkilidir.Bu ilişkiyi yakalama, temiz duygu ve ruh safvetiyle ancak mümkün olabilmektedir.
İnsan yaşamaya uykuda da devam eder, uyanıkken bir çok şeyi gördüğü gibi rüyada bazı şeyleri görür. İnsanın uyanıkken görmesine rü’yet, uyku halinde gördüğü şeylerede ‘’Rüya ‘’ denir.
Rüya uykuda bütün duygu ve bilinç hallerinin tamamen yok olmadığı bir sırada meydana gelir. Nitekim rüyâ, uykunun az olduğu sabaha karşı daha çok görülür. Salih rüyalar, o kişiye Hakk’tan gelen bir rahmet uyarısıdır.
Üç türlü rüya vardır:
a- Sadık veya salih rüya, Allah’dan müjdedir. b- Kazip yani yalancı rüya, şeytanın ver¬diği üzüntüdür. c- Kişinin kendi kendine konuştuğu şeylerdendir.
Bu tür rüyalar şu şekilde ele alınabilir:
1- Yoruma ve tabire ihtiyaç göstermeyecek kadar açık seçik rüyalar, Peygaberimizin Vahyin başlangıçından altı ay önce sabah berraklığı gibi gördüğü rüyalar
2- Kısmen yoruma, ihtiyaç gösteren rüyalar. Hz. Yusuf’un rüyası gibi...
3- Tamamen tabir ve yoruma ihtiyaç gösteren rüyalar. Mısır hükümdarının gördüğü rüya gibi...
Ebû Hüreyre’den, Peygamber s.a.v. Şöyle buyurmuşlar:
*‘’Zaman yaklaşınca müslümanın rü’yası hemen hemen yanlış çıkma¬yacaktır. Sîzin en doğru rü’ya göreniniz, en doğru söyleyeninizdir. Hem müslümanın rü’yası Peygamberliğin kırk altı cüz’ünden bîr cüz’dür. Rü’ya üç kısımdır: Biri sâlih rü’ya olup Allah’dan müjdedir, diğeri şeytanın ver¬diği üzüntüdür. Üçüncüsü kişinin kendi kendine konuştuğu şeylerdendir. Bi¬riniz hoşlanmadığı bir şey görürse hemen kalkıp namaz kılmalı, onu kim¬seye söylememelidir.’’Nesai, İbni Mace.
İnsan görmediklerini inkara kalkışmamalı. Ruhunu görüyormusun? Aklını görüyormusun? Göremiyorum diye inkar edebilirmisin? Görünmiyen varlıklar görünenleri idare ediyorlar. Bedenimizde ki azaları gördüren, işittiren ve yürüten kuvvet ve kudret veren ruh’dur. Ruh da Allah’ındır. Uyuyunca ruh insandan bağlantılı bir şekilde ayrılır, işte ovakit dalarsın renkli rüyalara o zamanda görüp işitsene, yanına yılan gelse haberin olmaz. Sen uykuda ve rüyadasın nerden bileceksin... Rüyanın mahiyetini ve gerçek anlamını Allah’tan başka kimse bilemez. Rüya ile ancak, rüyayı gören kişi amel edebilir. Başkalarını bu rüyayı kabul etmeye ona göe yaşamaya zorlayamaz. Allah, varlığını birliğini kuvvet ve kudretini yarattığı bazı şeyleri belge olarak açıklamak suretiyle ispat etmiştir. Uyku küçük ölümdür.Bu küçük ölüm insanları uyarmalı ve ölüm ötesi için hazırlığa davet etmelidir.
Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuşlar:
‘’Allah’a yemin ederim ki, uyuduğunuz gibi öleceksiniz, uykudan kalktığınız gibi de tekrar dirileceksiniz.’’
Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette geçen ve peygamberlerin üzerinde ehemmiyetle durduğu rüya ve mahiyeti, ayrıca yüzlerce Hadis-i Şerif’le ümmete kıyamete kadar açık bir kapı olarak rüyanın tavsiye edilmesi önemli bir ilim olduğuna işaret etmektedir.
İnsan öyle bir an gelince elinde olmadan uyuyor. Öyle bir anda geliyor ki, uykunuzu almış olarak uyanıyorsunuz. İnsan uykusu geldimi ne kadar uğraşırsa uğraşsın, uykusunu durduramaz. Ancak belki bir iki gün uyumayabilir ama ondan sonra uyumak zorunda kalır. Bir de uyandımı, tekrar uyumak için çalışsa uyuyamaz. İşte in¬sanın elinde olmayan bu uyku da, Allah’ın yarattığına bir işarettir. işiten kavimler için, yani hakkı duyabilen insanlar için ayettir. Bunlar Allah’ın varlığının delilleridir.
Şanı yüce büyük olan Rabbimiz buyuruyo ki:
‘’ Gecede ve gündüzde uyumanız ve Allah’ın lutfundan rızık aramanız onun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda işiten kavim için ib¬retler vardır. ‘’Rum Sur: 23
Bir vakit Yusuf babasına: ’Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki, onlar bana secde ediyorlar.’ dedi.
Babası: ’Yavrum, rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar; çünkü şeytan, insana apaçık bir düşmandır. Yusuf sur:4-5
Allah c.c, insanların Levh-i Mahfuzdaki durumlarına muttali olan bir grup meleği rüya işiyle görevli kılmıştır. Görevli melek Levh-i Mahfuz’dan aldığı durumları bir takım olaylar ve şekiller haline sokarak ilgili insanın rüyasında kalbine yerleştirir ki, o kimse için bir müjde veya uyarı ya da kınama değerinde olsun. İlgili melek bu gayret içinde iken şeytan da insana karşı duyduğu kin ve düşmanlıktan dolayı onu uyanık iken rahat bırakmak istemediği gibi, uyku aleminde de rahat bırakmak istemez. Ona bir takım hile ve tuzaklar kurmaktan geri durmaz. Şeytan insanın rüyasını bozmak üzere ya onu gördüğü rüya hususunda yanıltmak ister veya rüyasında gafil olmasını sağlamaya çalışır.
Ebû Katâde, Resûlüllah s.a.v. şöyle buyururken işittim:
‘’Rü’ya Allah’dandır. Hulm ise şeytandandır. Biriniz hoşlanmadığı bir düş görürse sol tarafına üç defa tükürsün bulunduğu taraftan öbür yana dönmeli ve onun şerrinden Allah’a sığtı sın. Çünkü o düş kendisine asla zarar verecek değildir.’’ Nesai.
Başka bir rivayette ise:
“Sizden biriniz hulûm görürse şeytanın uykusunda kendisiyle oynamasını kimseye söylemesin” buyurur.
Şeytanlar ışığı ve aydınlığı sevmez, aksine bunları uğursuz sayar ve karanlıktan medet umarlar. Zira Halk arasında söylenen “akşam şer olur” sözü, bu manadaki hadislerin enfes bir üslupla kendi dilimizdeki ifadesidir.
Ebû Hüreyre r.a. dan rivâyet olunduğuna göre: Nebiyy-i Ekrem s.a.v. şöyle buyurmuşlardır:
’Sizden herhangi biriniz uykuda iken şeytan ense kökünüze üç düğüm atar. Her bir düğümü bağladıkça: ’Sen yat yat, daha gece uzundur’ diyerek attığı düğümün üzerine eliyle vurur. Eğer bir kimse uykudan uyanır da Allah’ı zikreder, hatırlarsa bu düğümlerden biri çözülür, abdest alırsa biri daha çözülür, namaz kılarsa birisi daha çözülür ve zinde ve neşeli olarak ve tertemiz bulunarak, sıklet ve tembellik gibi şeylerden uzak olarak sabaha çıkmış olur. Böyle yapmayıp da güneş doğuncaya kadar gaflet üzere yatarsa vücûdu habîs ve tembel olarak sabaha çıkmış olur’. Buhari, Müslim, Ebu Davud.
Uyuyan kimsenin gördüğü güzel düşlere rü’ya, korkunç ve çirkin olanlarına hulm denilmektedir.
Allah’u Teâla kullarının kalplerine uyanıkken veya uykuda bir takım sinyaller halkeder. Allah dilediğini yapar. Ona uyku veya uyanıklık mâni olamaz. Cenâb-ı Hak uykuyu, vücudun dinlenmesi için ihsan etmiştir. Uyku büyük bir nimettir. Uykunun kıymetinin ne olduğunu uykusuzluk hastalığına yakalananlara sormak lazımdır.
Yatmadan önce abdest alıp dua etmeli, uyanınca da Allah’a hamd etmeli ve dua etmelidir.
Yatarken sağ tarafa dönüp yatmalı, sağ eli sağ yanak üzerine koymalı. Böylelikle sünnet yerine gelmiş olur.
Yatarken yüzü koyun yatılmamalıdır. Peygamber Efendimiz s.a.v. bu yatış şeklini yasaklamıştır. Peygamber Efendimiz, mescidde bu şekilde yatan birisini uyandırmış ve ’Bu şekilde yatmak Allah’ın sevmediği bir yatış şeklidir’ buyurmuştur. Ebû Dâvud.
Uyuduktan bir müddet sonra teheccüd namazına kalkmak sünnettir. Bu sâlih kişilerin âdetidir. Bu namaz kabirde nur olacaktır. Uykudan uyanınca eli üç kere yıkamadan elleri bir kabın içerisine sokmamalıdır. Peygamberimiz buyurmuşlar ki: ‘’Alimin uykusu cahilin -nafile- ibadetinden hayırlıdır’’.
Rüya uykunun bir parçasıdır. Hemen her insan pek çok rüya görür. Kaadî lyâz diyor ki: ‘’..Güzel rü’yanın sevdiği kimseden başkasına söylenmemesine gelince bunun sebebi de şudur: Bu rü’yayı hoşlanmadığı bir kimseye ta’bir etti¬rirse çekemediği için kötüye yorabilir. Ve rü’ya o sıfatla zuhur edebilir. Gören dahî kötü te’vîli işitir işitmez üzülür, mahzun olur.’’
Hz. Aişe validemize Resûlullah s.a.v.Efendimiz :
‘’Bırak bu tür yorumları, sana bir Müslüman rüyasını yorumlamak üzere gelirse hayr ile onu yorumla. Çünkü rüya, yorumlandığı gibi olur.” buyuruyor.
Peygamberimizin s.a.v. Rüya hakkında şöyle buyurmuşlar. ’Salih kişi tarafından görülen rüya, peygamberliğin kırk altı parçasından bir parçadır. ’ Bir başka hadiste de şöyle der: ’Müminin rüyası, peygamberliğin kırk altı parçasından bir parçadır; Peygamberlik gitti ve mübeşşirat kaldı’.
Ebû Hüreyre’den r.a. Resûlüllah s.a.v.
‘’Her kim beni rü’yada görürse hakîkaten görmüştür. Çünkü şeytan benim şeklime giremez.’’ buyurdular. Buhari Ebu Davud.
Fahri Kainat Efendimiz s.a.v. Sabah namazını ashabıyla kıldıktan sonra mübarek Cemalini Ashabına döner şöyle derdi: Rü’ya göreniz varsa tabir edeyim, Cenazeniz varsa namazını kıldırayım derdi. Bir defasında da görmüş olduğu rü’yasını ashabına anlattı:
Semüre bin Cündüb r.a anlatıyor:
‘’Resulullah s.a.v. sık sık: ‘’Sizden bir rüya gören yok mu? ’’diye sorardı. Görenler O’na Allh’ın dilediği kadar anlatırlardı. Bir sabah bize yine sordu: ‘’Sizden bir rüya gören yok mu? ’’ Kendisine: ‘’ Bizden kimse bir şey görmedi.’’ Dediler. Bunun üzerine: ‘’Ama ben gördüm’’ dedi ve anlattı.’Bu gece bana iki kişi geldi. Beni alıp haydi yürü dediler. Yürüdüm. Yatan bir adamın yanına geldik. Yanında biri, elinde bir kaya olduğu halde başucunda duruyordu. Bazen bu kayayı başına indirip onunla başını yarıyordu. Taşda sağa sola yuvarlanıp gidiyordu. Adam taşı takip ediyor ve tekrar alıyordu. Ama başı eskisi gibi iyileşinceye kadar vurmuyordu. İyileştikten sonra tekrar indiriyor, önceki yaptıklarını aynen yeniliyordu. Beni getirenlere: Sübhanellah! Nedir bu? Dedim. Dinlemeyip: ’ Yürü! Yürü! ’ dediler. Yürüdük, sırtüstü uzanmış birinin yanına geldik. Bunun da yanında, elinde demir kancalar bulunan biri duruyordu. Adamın bir yüzüne gelip, çengeli takıp yüzünün yarısını ensesine kadar soyuyordu. Burnu, gözü enseye kadar soyuluyordu. Sonra öbür tarafına geçip, aynı şekilde diğer yüzünün derisini de ensesine kadar soyuluyordu. Bu da, yüz derileri iyileşip eskisi gibi sıhhate kavuşuncaya kadar bekliyor, sonra tekrar önce yaptıklarını yapmaya başlıyordu. Ben burada da: Sübhanallah, nedir bu? Dedim. Cevap vermeyip: ’ Yürü! Yürü! ’ dediler. Beraberce yürüdük. Fırın gibi bir yere geldik. İçinden bir takım görültüler; sesler geliyordu. Gördük ki, içinde bir kısım çıplak kadınlar ve erkekler var. Aşağı taraflarından bir alev yükselip onları yalıyordu. Bu alev onlara ulaşınca çığlık koparıyorlardı. Ben yine dayanamayıp: ’Bu nedir? ’ diye sordum. Bana cevap vermeyip: ’ Yürü! Yürü! ’’ dediler. Beraberce yürüdük, nihayet kan gibi kırmızı bir nehrin kenarına geldik. Nehirde yüzen bir adam vardı. Nehir kenarında da yanında bir çok taş bulunan bir adam duruyodu. Adam nehirde çıkmak isteyince diğeri elindeki taşı ona atarak adamı geri çeviriyordu. Her ne zaman çıkmak istese diğer adam elindeki taşı ona atarak bulunduğu yere döndürüyordu. Yine dayanamayıp ’Bu nedir? ’ diye sordum; bana ’ Yürü! Yürü! ’’ dediler. Beraberce yürüdük. Çok çirkin görünüşlü bir adamın yanına geldik. Böylesi çirkin kimseyi görmemişsindir. Bunun yanında bir ateş vardı. Adam ateşi tutuşturup etrafında dönüyordu. Ben yine: Bu nedir? Diye sordum. Cevap vermeyip, ’ Yürü! Yürü! ’’dediler. Beraberce yürüdük. İri iri ağaçları olan bir bahçeye geldik. İçerisinde her çeşit bahar çicekleri vardı. Bu bahçenin içinde çok uzun boylu bir adam vardı. Semaya yükselen başını neredeyse göremiyordum. Etrafında çok sayıda çocuklar vardı. Ben yine: Bunlar kimdir? Dedim. Cevap vermeyip, ’ Yürü! Yürü! ’’ dediler.Beraberce yürüdük. Ulu bir ağaçın yanına geldik. Ne bundan daha büyük nede daha güzel bir ağaç hiç görmedim. Arkadaşlarım: ağaça çık! Dediler. Beraberce çıkmaya başladık. Altun ve gümüş tuğlalarla yapılmış bir şehre doğru yükselmeye başladık. Derken şehrin kapısına geldik. Kapıyı çalıp açmalarını istedik. Açtılar ve beraberce girdik. Bizi bir kısım insanlar karşıladı. Bunlar yaratılışça bir yarısı çok güzel, diğer yarısıda çok çirkin kimselerdir. Sanki böylesine güzellik böylesine çirkinlik görmemişsindir. Arkadaşlarım onlara: Gidin şu nehre banın! Dediler. Meğerse orada açıkta bir nehir varmış. Suyu sanki safi süttü, bembeyaz.. Gidip içine banıp çıktılar.Çirkinlikleri tamamen gitmiş olarak geri geldiler. İki taraflarıda en güzel şekli almıştı.
Beni dolaştıran arkadaşlarım açıkladılar: Bu gördüğün And cennetidir. Şu da görkemli metin makamındır. Ben Cebrail’im, bu Mikâil’dir; başını kaldır. Dediler. Gözümü çevirip baktım. Bu bir saraydı, tıbkı beyaz bir bulut gibi. Beni gezdirin, içine bir gireyim! Dedim. Şimdilik hayır! Amma mutlaka gireceksin dediler. Ben: Geceden beri acaip şeyler gördüm, neydi bunlar? Diye sordum. Sana anlatacağız, dediler ve anlattılar:
Taşla başı yarılan, o ilk gördüğün adam, Kur’an-ı atıp redden, farz namazlarda uyuyup kılmayan kimsedir. Ensesine kadar yüzünün derileri, burnu, gözü soyulan adam, evinden çıkıp yalan uydurup, etrafa yalan yayan kimsedir. Fırın gibi bir binanın içinde gördüğün kadınlı erkekli çıplak kimseler, zina yapan erkek ve kadınlardır. Kan nehrinde yüzüp ağzına taş atılan adam faiz yiyen adamdır. Ateşin yanında durup onu yakan ve etrafında dönen adam, cehennemin ateşin bekçisidir. Bahçede gördüğün uzun boylu adam İbrahim a.s. idi. Onun etrafında ki çocuklar ise, fıtrat üzere buluğa ermeden ölen çocuklardır.’’
Cemaatten biri hemen atılarak: ‘’Ey Allah’ın Rasulü! Müşrik çocuklarıda mı? Diye sordu. Resulullah s.a.v. evet, dedi, müşrik çocukları da’’ ve anlatmaya devam etti.’’Yarısı güzel yarısı çirkin yaradılışlı olan adamlara gelince, bunlar iyi amellerle kötü amelleri birbirine karıştırıp her ikisinide yapan kimselerdir. Allah onları affetmiştir.’’ S. Buhar. S. Müslim.Tirmizi.
Görülüyor ki Peygamber Efendimiz s.a.v. kendisine tahsis edilmiş Makam-ı Mahmud’da oturacağına dair Meleklerden söz almış olduğunu belirterek rü’ya’sını sona erdirmekte. Şu apaçık bir gerçektir ki, Nebilerin rüyası vahye uygundur. İki cihan güneşi, kurtarıcımıza yol göstericimize, Salât ve selâm olsun, aline ashabına etbaına..
Ey Rabbimiz! Habibinin nuru kalplerimizi süslüyor, bizlere Rusulü Ekremi Rüyalarımızda görmeyi nasip eyle. Muhammed gülüne dal eyle bizleri. Habibinin sevgisini doldur kalbimize.
Yüceliğinde sınır olmayan AlIah’ım! Bizlere öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür kalmasın, hakkımızda vereceğin hükümde lütfunIa kurtuluş istiyoruz, yerleri ve gökleri örten nuruna sığınarak. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşalım AlIah’ım!
Konya /2002
Kaynaklar...........................
Kuran-ı Kerim... Enfal suresi:43, Yusuf sur: 4-5, 36, 43,44,46,100-101 Enbiya sur:5 Saffat sur:102,105 Fetih sur:27Muteber Hadis Kaynakları... M. Kapçı.Ahmet A.
Ali Kılıç Kakiz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.