- 918 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Umutsuzluğa Düşmenin Anatomisi
“Yasaları her yerde güçlüler yaptı ve zayıfları ezdi.” - Turgot-
Anne Robert Jacques Turgot, 10 Mayıs 1727 tarihinde doğmuş bir Fransız iktisatçı. Döneminde ülkesinde reformlar yapmak istemiş ama ayrıcalıklı sınıflarca yapmak istediği bu reformlar engellenmiş. 18 Mart 1781 yılında ölen Turgot’tun fikirleri ölümden dokuz yıl sonra 1790 yılında değerlendirilmiş ve uygulanmış. Turgot, yaşadığı dönemde donanma bakanlığı ve maliye genel müfettişliği yapmış. Ülkesinde çeşitli reformlar yapmak üzere çeşitli fermanlar yayınlanmış. Ayrıcalıklı sınıfların ve bankerlerin muhalefeti üzerine görevden alınan Turgot’un çıkardığı tüm fermanlar iptal edilmiş. Bunları neden mi anlattım? Elbette Turgot’un bu meşhur sözü niçin söylediğini anlatmak için. Turgot’u anladınız mı bilmiyorum. Ama anladığınızı varsayıyorum. Çünkü ben okuyucularını aptal olarak gören o küstah yazı erbaplarından değilim. Eğer yazılarımda anlaşılmayan bir taraf varsa bu benim kabahatimdir diye düşünüyorum. Elbette okuduğunu anlamayan ya da okuduklarını yalnızca kendi fikirlerine göre sübjektif değerlendirenler hariç.
Turgot’u anlamakta güçlük çekileceğine inanmıyorum. Çünkü dünyanın hemen hemen her ülkesinde Turgot’un bahsettiği durumun yaşandığını biliyoruz. İnsanlar insanları binlerce yıldır eziyorlar ve kendi çıkarları için kullanıyorlar. Özellikle çağımızda bu hat safhada. Erich Fromm; ‘’ Geçmişin tehlikesi esir olmaktı, geleceğin ki ise robot olmak!’’ diyor. Haklıdır da. Çağımızda cebinizdeki ya da banka hesabınızdaki meblağ kadar insansınız. Bu meblağ kadar adaletli davranılır size ve bu meblağ kadar haklarınız vardır. Parasız ve işsiz insan haksız insandır. Kanunlar ve yasalar bile parasız ve işsiz insanın aleyhine işler. Hâlbuki toplum içinde bireyleri parasız ve işsiz bırakan da sistemin kendisi değil midir? Ayrıca kanunları yapanlar da güç sahibi değiller midir? Yok canım ne alakası var diyebilirsiniz. Bizler nasıl çalışıyoruz, nasıl para kazanıyoruz diye sorabilirsiniz. İşsizlik korkusuyla çalışan kimselersiniz çünkü siz. Toplumumuzdaki efendiler bir kamçı gibi taşıyor ellerinde işsizlik ve açlığı. Bu yüzden hepimiz Erich Fromm’un bahsettiği gibi tehlikeye dünden razıyız. Hatta çoğumuzun hayalini robot olmak süslüyor. Robot olsak ne hoş olurdu öyle değil mi? Tüm ihtiyaçlarımız karşılanırdı ve bize verilen emirleri yerine getirirdik. Öncelikle düşünmemize gerek kalmazdı. Nasıl olsa birileri bizim yerimize düşünürdü. İhtiyaçlarımızı düşünmek zorunda da kalmazdık, koşulsuz hizmet ederdik sahibimize. Bir robot hayatı yaşardık yani. Sahibimizin ya da sahiplerimizin hayatımız hakkında karar vermelerine izin verirdik. Ömrümüz boyunca nelere sahip olup olamayacağımıza onlar karar verirlerdi. Her şeyden önce geçim derdimiz olmazdı. Yani her şey ne kadar da hoş olurdu öyle değil mi? Öyle de oldu çoğu zaman. İnsanlar robotluklarıyla övündüler. Çocuklarının da kendileri gibi robot olmaları için çok uğraştılar. Amaaan birileri zengin olsundu işte. Birilerine daha çok pay düşsündü sanki ne olurdu? (Bu düşünceler size tanıdık geliyor mu bana gayet tanıdık geliyor da) Popüler bir şarkıda bu durum çok güzel anlatılıyor; ‘’Kuzunun kurda bile bile tav olması’’ durumu.
İşte yazının tam da bu noktasında insanlığa olan inancımı yitiriyorum. Ben ne yazarsam yazayım, insanlar ne okurlarsa okusunlar sanki hiçbir şey değişmeyecek gibi. Gözümün önüne uğradığım adaletsizlikler geliyor birdenbire. Uğradığım adaletsizliklerinse sistemden kaynaklandığını düşünmüyorum. Uğradığım adaletsizliğin siyasi iktidarlarla ya da hükümetlerle hiçbir ilgisi yok. Uğradığım adaletsizliklerin tamamı bireylerden ve bireylerin bencilliklerinden kaynaklanıyor. Devlet bir makama yardıma muhtaç insanlara yardım etsin diye birisini oturtmuş, bu kişiye çeşitli yetkiler vermiş. Ama bu adamın kendinden başka hiç kimseye faydası yok. Aksine zararı var. Şimdi devletin suçu ne bu durumda? Tamamıyla o kişinin bencilliği değil mi? Devleti örnek verdim ama otoritenin insanları görevlendirdiği her yerde bu oluyor. Sanırım asıl sorun insanın kendisinde. Ömrüm boyunca iyilik yapmak isteyen, samimi ve dürüst birisine rastlamadım. Sanırım rastlamayacağımda. İyimser düşünmekten bıktım usandım…
Not; Yukarıdaki deneme, bir deneme yazısı yazma safhasında düştüğüm umutsuzluk anını cümle cümle anlatmaktadır. Bu samimi bir paylaşım olup yazma serüvenimin yalnızca karalamalar kısmında yer alacaktır.
YORUMLAR
Güzel başlamışsınız aslında Mesut Bey. Son iki paragrafta çok öznelleştirmeseniz başarılı bir deneme çıkabilirdi. Özellikle ilk iki paragrafın derinliğinden kendi boyutunuza akışınız insan zihninin ne kadar kolay harekete geçtiğinin ispatı.
Sosyolojik anlamda insanları incelediğinizde aslında vahşi yapılarıyla karşılaşmak ürkütüyor sahiden. Genellemeleri doğru bulmamakla birlikte yazıkki buradaki çıkarımlara yanlış yaftası geçiremiyorum. Kişisel yaklaşımlar bir toplumu büsbütün ifade etmediği gibi bozuk bir toplum tablosu içinde arkadaşıyla oyuncağını paylaşan bir çocuğun toprakla oynayışı da tüm toplumu aklayamaz doğrusu.
Keşke elden geçirseymişsiniz eklemeden önce, iyi bir çalışmayı pas geçmişsiniz.