- 592 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
El
Çocukken “El üstünde kimin eli” diye bir oyun oynardık. Birimiz ebe olur yere kapanır, diğerlerimiz ellerimizi ebenin üzerinde üst üste koyardık. En üstteki elin kime ait olduğunu sorardık ebeye sonra da. El birimizden birimizindi. Bilme ihtimali sayımızcaydı.
Bir de gömleği arkasından yırtılan Yusuf(a.s) vardı değil mi? Mısır melikeliğine giden yolun başlangıcında gömleği arkasından yırtılmıştı ihtiraslı bir el tarafından Yusuf’ un. Züleyha’ nın eli ile.Çileli günleri böylece devam etmişti.
Yazmak da ne çileli bir süreçmiş meğer!
Bir hayaletle arkadaş oldum karalamalarımın kağıtlara dökülmeye başladığı günlerde. Her şeyi o hayalete yazıyordum. Aynada gördüğüm bakışların sahibi olması kuvvetle muhtemel bir hayalete. Yani kendimi karşıma almış yazıyor, yazıyordum.Konuşarak anlatamadığım ne çok şey varmış. Yazdıkça kalemimin bir okyanus mürekkebe aç olduğunu görüyor ve ürküyordum. Ellerim titriyor, kollarım tutmuyor, ne yazabiliyor ne de yüzebiliyordum. Sadece çırpınıp duruyordum kelimeler denizinde.
Hayatımın neresinden tutsam elimde kaldı ilk yazılarım. Kendimden çaldığım hayatı yine kendime satıyordum üç kuruşa. Rotası belirsiz kelimelerim satırlara gelişi güzel saçılmaya devam etti durdu bu zamana kadar. Bu arada yazı yazanları daha bir dikkatle okumaya başladım. Tıpkı ellerimle sazımın tellerine vurduğum günden sonra türkü dinlemeyi öğrendiğim gibi karalamalarımın sonunda kitap okuma eyleminin nasıl bir eylem olması gerektiğini öğrendim. Ve yazarlar hayatıma girmeye başladı peşpeşe. Bildiklerim, bilmediklerim, unuttuklarım, hatırladıklarım, sevdiklerim, sevmediklerim. Onlarla yeniden tanıştım. Bir yandan da o elin sahibini aradım durdum. Beni yazı dünyasının içine atan el o kalem tutan ellerden biri olmalıydı.
Sonra bazı cümleler kurmaya başladım cümleye benzemeyen. O cümlelerin etrafında kimbilir kaç kez tur attım. Yazdım, sildim, yazdım, sildim… Benim yazamayacağım kadar güzel cümlelerim bile oldu bazen. Bir çocuk doğurmuş gibi sevindim, sevdim o cümleleri kelime kelime, harf harf.
Dünyayı gören, duyan, koklayan, dokunan ama muhakkak bir kalbi olan yazılar yazmaya çalıştım. Nasibimce yaşadığım bir hayat, nasibimce cümleler sundu bana.
Çokca karaladım hayatı. Sonra karalamalarım kağıda düşmeye başladı. Yazı yazmak ise gönlümde olanı kalemle buluşturma çabalarımın acziyetinin bir göstergesi oldu. Ulaşılmaz bir sevdaydı. Ama galiba beni ömür boyu peşinden koşturacak. Kavuşup kavuşmamak bana ait değil.
Geçmişi, geleceği, yıldızları, ayı, dünyayı, kainatı, varlığı, yokluğu yazan bir el vardı. Beni de yazıyordu. Defalarca tutup bıraktığım halde O el’ in beni hiç bırakmadığını, hayatı yazarak daha iyi öğrenmemi sağlamak için beni kelimeler denizine ittiğini biliyorum artık.
Ve, O el’ e sıkı sıkı tutunuyorum…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.