- 2689 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
Ruhumun Duvarlarında Salınan Ama’lar
1990 yılının baharı karşılayan yorgun, umutsuz ve üşümelerinden yeni çıkmış günlerinden biriydi. Kayseri’de doğan, büyüyen her insanın içinde bir Erciyes saklıdır.
Bu tılsımlı dağ, beyaz duvağının ardında yangını ruhunda ekili savaşçı yaşam çiçekleri saklar ve bu çiçeklerin tamamı eteklerinden nefesini çalmış cesur salınışlardır. Erciyes kadar büyük, zirvesindeki karlar kadar güçlü, eteklerindeki düşler kadar hassastır topraklarında büyüttüğü soluklar.
Yine Erciyes dokulu düşlerimin kılıfından sıyrılırken yaşamsal devinimlerim, televizyonda sık sık tekrarlanan bir duyuru dikkatimi çekmişti. Verdikleri kelimeler ışığında kompozisyon hazırlayıp o dönemin Türkiye Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Tamer Levent’e gönderilmesi isteniyordu. Lise 1. sınıftaydım ve bu fikir bana biraz korkutucu gelse de o dönemdeki kendine özgüveni olmayan kişiliğimin ilk cesur adımı olacaktı. Seçtiğim kelime “sorumluluk” olacaktı.
Sorumluluk kelimesini alıp işlemiştim gençliğimin bana verdiği dün, bugün ve gelecek nakışıyla. Elbette tecrübe hırkası üzerimde olmadığı için biraz yalın ama içten doğal ve samimi bir kompozisyonun sahibi olmanın gururunu yaşamıştım o dönem. “Sorumluluk” konulu kompozisyonumu beğenen Sayın Tamer Levent beni Ankara’ya TRT stüdyolarına davet etmişti yaptığı bir gençlik programına konuk olarak.
Devamı bende güzel ve unutulmaz anı olarak kalacak dolu dolu iki gün geçirmiştim. Ve o iki günün sonrasında, kulaçları kendi nehirlerinde saklı bir yaşamın, küskün çiçeğini saran sessizliği olarak hafızamda kalacaktı ruhumun yetim susuşları.
Ve bu anıdan yola çıkarak diyorum ki… Sorumluluk; kendimize, başkalarına ve yaşamsal koşulların parçası olan oluşumlara karşı yerine getirmemiz gereken yükümlülükleri, zamanında yerine getirme zorunluluğudur. Bu tanımdaki en ince nokta “zamanında” kelimesindeki kapısı aralanmış sırdır bence.
İşte yıllar öncesinde topraklarına girdiğim sorumluluk kelimesinin hala şifrelerini çözmeye çalışan ve bu şifreleri çözerken yeniden yeniden kördüğüm olan kuşatmanın sınırlarındayım. Tek anahtar ise “zamanında “ gerçekleştiril/e/meyen sorumlulukların şimdiki an da karmaşalar sızdırması yaşamın dalları güz dokulu yollarına.
Sorumluluk bilincinin ya tam aşılanmaması ya da basmakalıp düşüncelerin gölgesinde kendisini aşamamasının sonucu hep başkaları tarafından güdülen sorumsuz kişiler cennetine dönmüştür şahit olduğum toplum aynası. İlk özeleştiriyi kendi adıma yapacağım. Dolayısıyla, anlatmak istediğimi en derininden nakşedeceğim cımbızın yaranın kabuğundaki iyileştirilebilecek yeri acıtmadan çekmesi gibi.!
Ömrümün şuan ki demine kadar, ruhumun dallarını en iyi sardığı dönemleri sadece kolayı seçip kabuğuma sığınarak geçirmek kendime, yüreğime ve ruhuma karşı yaptığım en büyük sorumsuzluktu. Ve bunun tortularını hala taşıyan bir geç kalma korkusunun oklarını barındırıyorum yüreğimde. Zamanında kendi adıma at/a/madığım adımlarımın sesini, şimdi kabuğumu kırdığım yaşam yarışında hüzün pencerelerimin can kesiği ikileminde bastırıyorum. Sabır etaplarını telaşlarımın kaldırımlarını kıra kıra geçiyorum ama!
’Ama’ derken bile geç kalmış bir devinimin sorgulu sarkacına takılı kalmış yağmurlar serpiştirmekte gönlüm.
Şimdi siz söyleyin, hangi sorumluluğunuzu yerine getirmediğiniz için ruhunuzun öksüz duvarına yaslıyorsunuz başınızı? ...
Mehtap Altan
05.12.2010
YORUMLAR
Sıkıldığımda bunaldığımda sığınacak bir liman gibidir
bacımın sayfası bana..
Gene okudum gene karmaşık duygular vede sıkıntılardan sıyrıldım..
Sorumluluk kişiye göre değişen bir olgudur, ben o olguyla yedi yaşında
tanıştım yoksulluğun kara elleri beni sarmalarken..
Güzel vede anlamlıydı, okuduktan sonra okuyucuyu derin düşüncelere itmesi
her kesin şapkasını önüne koymasına neden oluyor kutlarım bacımı TEBRİKLER..
Selam vede muhabbetlerimle Allaha emanet ol.. yunus karaçöp..yudumyunus
Herkes gibi ben de son satıra takıldım. Başımızı ruhumuza mı ruhumuzu başımıza mı yaslamalıyız bilmiyorum ama sorumluluk sahibi olmamız gerektiği kesin.. Güzel bir yazı olmuş. Selamlar
Mehtap ALTAN
Güzel bir manifesto olmuş, ikinci okuyuşum. :) Saygı ve sevgilerimle...
Mehtap ALTAN
Bu..ruhu bahar temizliğine çağıran pek değerli, biricik yazının sonundaki soruya, toparlayıp da bir cevap verebilmek pek zor görünüyor bana..ama
çünkü taa elest bezminin ruhlar anaforuna dek uzanan bir sızıyla nisyanı çatırdatan o ilk soruyu hatırlatıyor bu soru..
değil mi ki "Bela" yı unuttuğundan beridir başı beladan kurtulmaz insanın..
değil mi ki hala hatırlayan yanık pervanelere düşmanlıkta Prozac Medeniyeti de, nefs de lain şeytan da birbirleriyle yarış etmektedir..
değil mi ki fıtratındaki toplumsallığı bozup bencilliğe doğru modern bir hızla metamorfozlanan sahte maneviyat, popülistliğiyle empatiyi bize sempatik, gelişimi kişisel, başarıyı gayri ahlaki de olsa Makyavelistçe mubah yutturmaya çalışır..bizim dünyamızda yaşatma ideali adına bırakın kendini muhatabının yerine koymayı, onun için hayat feda edilirdi..
sorumluluk demiştik değil mi? hani şu dağların bile üzerine almakta titrediği o mukaddes yük..insan olmak sorumluluğu
ki feryadıyla cihan tutuşturulur..
inanmayı, sevmeyi, güvenmeyi unuttu insan..tıpkı o ilk verdiği sözü unuttuğu gibi...
düşündürdükçe kanatan yazınız için teşekkür ve saygılarımla..
sonsuz selamlarımla...
Mehtap ALTAN
Evvet insan olmayı unutmanın gölgesinde büyüyor sorgusu ruhumuzun dehlizlerinde saklı olan cevaplar...
Çok çok teşekkür ederim...
“Şimdi siz söyleyin, hangi sorumluluğunuzu yerine getirmediğiniz için ruhunuzun öksüz duvarına yaslıyorsunuz başınızı?...”
O ki sordunuz; sorumluluk veya yerine getirmediğimiz sorumluluklarımız adına bir tek; taa okul çağlarımdan “sorumlu” geçmediğim yıllarım adına vicdanen müsterihim.
Amma velâkin, bir nevi ekmek elden su termostan sayabileceğim o cicim yıllarının ardından gelen her yıl itiraf etmek gerekirse hayat adına bir sürü “ahh keşkem” diyebileceğim kırık ve ikmallerle dolu maalesef. Yoo yo “kara bahtım kem talihim” şeklinde arabesk bir serzenişte bulunsam hâşâ huzurdan Allah adamı çarpar, kendim ettim kendim buldum diyelim.
Dönülmez akşamın ufkunda olsak ta, tesellimiz vaktin geç olmadığıdır. Yoksa geç mi?
“1 yıl 1 ay 2 gün 47 dakika 11 sn” dir içerisinde bulunduğum Edebiyat Defterinin şiir, nesir, forum sayfalarından gıyaben tanıdığım “Mehtap Altan” hakkında, bu güne kadar ortaya koyduğu duruşu, konumu, stili ile sorumluluk ve gereği adına “sorumsuz” ve “pekiyi” derece ile geçmiştir diye yemin etsem başım ağrımayacağıma eminim.
Tebrikler
Saygılar, selamlar
Mehtap ALTAN
Ayrıca hakkımdaki anlamlı düşünceleriniz ve verdiğiniz PEKİYİ derecesi emin olun günümün bana kattığı en anlamlı artısıydı ...
Teşekürler...
sırtımı yasladığım ,
başımı omuzuna koyduğum hep keşkelerim
dünü yarına taşırken bile ağır gelen yük , ne zaman ne gelecek bilmediğimiz bir dünya içinde tek taraflı yaşıyoruz.
kime karşı neyi yaşıyoruz, neyi koruyup kolluyoruz,
kiminle çıktığımız yolun adımları tek , göğü ısrarla bulutlu.
ben büyüdükçe sonumda benimle büyüyor...her şey yaşında yaşanıyor...
neyse; kutlarız efendim...etkiliydi..
Mehtap ALTAN
Sabrın ilmeğinden geçer iyikiler ...
Teşşekkürler sevgili Emine ...
sorumluluğu bilen onu ilke edinen kişilerde sorun olmaz...dolu kalem bir kere daha bize o eşsiz ifadesiyle anlattı.....saygılar
Mehtap ALTAN
Erciyes de başlayıp bu güne gelen bir yazı.
"Sorumluluk ?"
Yaşamın her anında sorumluluk. Ekonomik ve sosyal bireysel çalkantılar arasında yaşayan bir toplum içinde sorumluluk.
Yanıt yazmak isterdim ama..
Şairin görüşlerini okumak ve bilgilenmek bana daha kolay geldi :))
Yani sorumluluktan kaçtım galiba.
Takdir ve saygılar benden.
Mehtap ALTAN
Sorumluluk ve zamanı sırtından ayrı ayrı mühürleyen çok önemli ve güzel bir yazıyı okumuş oldum. Tabi uzun aradan sonra Erciyes'in kokusunu yeniden almış olmamında yazıya kayıtsız kalmamamda payı var. Bu yazı ayrıca bir İstanbul dönüşü ilk okuyacağım ve okuduğum yazı olma özelliği taşıyacak. Zamanı kullanmak ve sorumluluk aslında içiçe geçmiş,sarmaş dolaş bir belik gibi. Eğer bir sorumluluğunuz yoksa, böyle bir duygu taşımıyorsanız sizin için zamanında çok fazla önemi olmaz. Toplumumuzla ilgili genel yargım; kısmen sorumluluk duygumuz gelişme eğrisi göstersede, zamanı kullanma bilincimizin ileri toplumlardan çok gerilerde4 olduğunu söylemeliğim. Oysa zamanla ilgili ne çok değerler barındırır bu toplum. Bu varlığına birtür sağır olma durumudur. Halinin adını koyamama, varlığından endişe duymama gibi sorumsuzlukların ürünüdür.
Zaman iyi de birde zamanında sözcüğü eklenmişki bu hepimizi için sanırım iç acıtan bişey...Geçirdiğimiz onca alt üst oluştan sonra, çokta haksız olmasakta hepimizin sanırım derin bir ah çekecek kayıpları vardır. Yazık ki, zamanı kullanma bilincimiz geç gelişiyor, geliştikten sonrada zaman yine yazık ki geçmiş oluyor...Hayıflandığım onca şey varki !...
Kutladım efendim.Selam,saygı...
Mehtap ALTAN
teşekkürler...
Varlık dengesini kuran ve bu dengeyi aile çatısı, çevre, olarak insana sunan yaratıcı bile ilk önce sorumluluğu yükledi insana bu manada düşünüp yaşamak içinse sorumluluklarımızı yerine getirmemizin gerekliliğini inandık, sorumsuzluklarımızdan sebep ise ya çevremiz veya aile cezasını ödemiş oldu....
İyi seçilmiş bir konu, güzel bir anlatımla unuttuklarımızı hatırlattınız...
Sevgiyle kalın..
Mehtap ALTAN
Artılarımızı da eksilerimiz de içimizdeki aritmetiğin çabası karşılamıyor mu zaten...
Teşekkürler...
Sorumluluk bze yüklenen mi, yoksa bizim üstlendiklerimiz yada üstlenmek zorunda kaldıklarımız mı?
Sorumluluk, kişinin kendine ve başkalarına karşı yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerini zamanında yerine getirmesi zorunluluğudur diyor kelime tanımında. Sorumluluğunu yerine getiremiş bir kurumun, bir sürücünün, bir kişinin size yüklediği sorumluluk mudur? Mecburiyet dayatma mıdır?
Düşünceleriniz ne ise hayatınızda odur. Kısa samimi bir anı paylaşmış ve yanına kendi öz eleştirinizi eklemişsiniz. Elbette geçmişte bize keşke dedirten, oysa dedirten pek çok anlarımız olmuştur. Ama bunlarında yaşanması gerekıyormuş ki; bugünkü güne gelebilmişiz, ve bugün ki bakış açıısndan değerlendirebiliyoruz.
Paragraf başına dönecek olursak; Düşüncelerimizin değişmesi ile kişinin hayatıda değişmektedir. Ve dolayısı le sorumlulukları da... Dün bir aşamaya geçmek için kapısını çaldığımız insanlara. O noktayı geçipte günün birinde onlar bizim kapımıza geldiğinde zorunda olduklarında nasıl davranıyoruz. Yetkiyi elimize alınca hangi güçün, heni düşüncenin esiri olupta sorumluluklarımızı unutuyoruz.
Zamanında kavramına gelince Kapıtalıst bir söylemın, tuketıcı düsturun dayattığı bir anlam butunluğü kazanmaya başladı son zamanlarda. Oysa zamanında doğallığı ile eş değerdi. Herşey zamanından önce olmaya başladı. Mevsimler öyle, doğanın nimetleri öyle, insanın yaptıkları öyle. Dün 40- 5o yasında ben ustayım demeye utanırken ınsanlar, bugun 20 yaslarında ben ustayım dıyebılıyor hKatılmak baştan aşağı olurken, şimdilerde çırak ustasına katıldığını söylüyor. Uzun lafın kısası zaman değişiyor, zamanıda...
İnsanın kendisini tanıması, önce çevresinden, sona bulunduğu coğrafyadan ayrılıp tekrar oradan kendisine bakması ile mümkündür. Aynı toplumun kuralları içinde pekişenler, başka kurallara, başka yaşamlara hoş görü gösteremezler. Onları anlamaya çalışamazlar, anlamazlar. Anlamak için önce dokunabilmek gerekir. Gerek söz ile gerek göz ile dokunmak gerekir.
İnsanlar korkak, insanlar sahtekar, insanlar ikiyüzlü, insanlar acımasız... Ve bizler anne babalarımızın değil, korkuların çocuklarıyız. Korkuların ve yok edilmiş yaşamların çocukları...
Ama eğer başarabilirsek yüzleşmeyi, acıyı aşıyabilmeyi ve acıyı aşarak yeniden varoluşumuzu kabul edecek dönüşümü gerçekleştirebilmeyi... İşto zaman öğrenebiliriz anlamayı, anlaşılmayı...
Öyle anlar geliyorki, bizimde özlediğimiz oluyor geçmişe ait düşlerimizi...Bece sizde bizim gibi yine de özlüyorsunuzdur erciyesin düşünü... düşlediklerini...
_Chieftain_ tarafından 12/6/2010 4:37:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mehtap ALTAN
Özlemediğim ise zamanında kendi ruhuma veremediğim o cılız susuşlarım...
Yüzleşmeyi eğer başarabilirsek demişsiniz...Evvet, yüzleşmeyle başlıyor ya her şey...
Korkuların çocuklarıyız belki de ama o korkuların içinde büyüyen külleri inancında saklı onurlu çocuklarıyız yaşamın...
Çok çok teşekkür ederim düşünce desteğiniz için...
yaslayacak bir duvarı kalmadıki ruhun dayasın başını o soğuk taş duvarlara
her "ama" bir tuğlayı devirdi ömürden şu kısacık hayat yolculuğunda
aslında geriye dönüp baktığımızda bir dakikalık bir zaman dahi ne büyük kayıptır ve ne çok kızarız kendimize neden yaptım veya yapmadım diye.
bazan olduğumuza yanarız bazanda hiç olmayana ağlarız.
olduğumuzdamı mutluyuz yoksa o amaların ötesinde bıraktığımız olmayanlarımıza mı..
her ne olursa olsun gerçekte her an daima kayıp içinde yaşamaktayızdır.
acaba her şeyi ile dört dörtlük tek bir insan varmıdır "amaların" ve "keşkelerin" pençesine düşmeden hayatını kazanan..
sanmıyorum...o vakit hepimiz muhakkak kayıptayız demiş olsak mübalağa sayılmaz değilmi?...
kutluyorum...
dua ve sevgimle....
Mehtap ALTAN
ve sorumluluklarımızın "zamanında" akışının geleceğe aktaracağı en yeni en güçlü renkleri,
yaşamsal kıpırtılarımıza ekleyecek fırçayı korumak değil mi adaşım...
Teşekkürler...
Mehtap Yıldız
renkli renkli...(:
aslında her insan kendi tuvalinde renksiz bir kökkuşağı ve bizler yeterki akıl fırçamızla o gökleri boyamasını bilelim değil mi...
daha çok yazmalısın sevgili Mehtap Altan...sevgiler...
Sanırım en önce kendimize karşı olan sorumluluklarımız gelmeli. Kendimizi kişilik yönünden besleyip sevip büyütmeliyiz ki, etraftakilere de bir hayrımız olsun.
Yazıda bir an değil, bayağı bir zaman kendimi gördüm. Hiç "önemlilerimin" arasında ilk on'a giremedim. Ben nasılsa bendim. Kaçmıyordum ya. Hep elimin altındayım, bana küsmezdim ben...Hele şu olsun, sonra bu olsun, şundan sonra...Derken bakmışım kendim diye bir şey kalmamış. Dolayısıyla başımı yaslayacak öksüz bir ruh duvarı da...Şimdi kimseye güvenemeyen, insanları layıkıyla sevemeyen, sanki bütün bir ömrünü saman tadında geçirecekmiş hissine sahip bir varlık var...
O yüzden önce "ben" demeyi bilmeli insan. Elbette sınırları aşmadan çok fazla abartmadan "ben"
Evet zamanında...Sorumluluklar hele hep zamanında...Birgün anneme bir krem aldım. Şöyle en kalitelisinden. Kutusu ışıl ışıl parlıyor, kokusu muhteşem...Annemin elindeki derin çatlaklar ve nasırlar düzelecek ya...Sonuç hüsran...Meğer o krem ellerin çatlayıp nasırlaşmaması içinmiş, olmamış olana önlem yani...Olmuşa yapabileceği bir şey yokmuş...Annem mutfak masraflarından bir şeyler kırpıp ellerine krem alabilseymiş, şimdi her dokunuşunda elleri acı içinde kalmayacakmış.
Uçakta bile demiyorlar mı, önce kendinizin oksijen maskesi...
Çok anlamlı ve bir o kadar da kaliteli bir çalışma. Son cümle ise tam on ikiden vuruyor okuru. Düşünceye sevk ediyor.Bu yazının neresindeyim diye sorguluyorsun kendini.
Şiir tadında. Galiba konunun parlaklığı nedeniyle çok fazla kullanılmış imgelere pek takılmadım bu kez. Nesirde aşırı imgeyi sevmesem de bu yazı farklı geldi bana. Şair yürek yüreğini de konuşturmuş sanatını da...
Tebrik ediyorum.
Sevgilerimle.
Mehtap ALTAN
bu cümleniz sanırım kendi ruhumuza dokunamadığımız yanımızın duvarlarından akan ıslaklıklar... Birşey var ki ben yazdıkça umudumun en delikanlı duruşunda büyüyorum yeniden yeniden...
Ki geç kalmak diye birşey olmadığını düşünerek işliyorum yaralarımın kabuğuna kıvrılan minik mavi umut tanelerini...
Teşekkür ederim düşünceleriniz için...
Aynur Engindeniz
Mehtap ALTAN
umudun rengine dokunabilecek cesareti olanın, yaşarken karşısına çıkan her türlü engebeyi de aşmaya cesareti vardır...
ayrıca yorumunuz yazıma katkı sağlayan düşünce desteğiydi ben teşekkür ederim...
ne ilginçtir
herkese karşı sorumluyduk hayatımız boyunca..
evde anne babaya
okulda öğretmene
mahallede arkadaşlara...
verilen görevleri bir ödev bilerek yerine getirirken herkesin memnuniyetini mi
yoksa görevin bir sorumluluk olduğunu mu düşündük bilemiyorum..
amaları çoğaltarak vardığımız yerde dönüp geriye baktığımızda bir şey var
herşeye herkese karşı sorumluluk taşıdık da kendimizi unuttuk...
düşüncelerimize
yüreklerimize
duygularımıza karşı da bir sorumluluk bilincimiz olmalıydı ve asla es geçilmememliydi
ama geçmişiz
kendimizi unutmuşuz...başkalarına karşı duyduğumuz sorumluluğun yanında ruhumuzun dalları içinde bir sorumluluk duysaydık belki daha farklı olacaktı hereşy...
velhasil bana göre ruhsal anlamda her şey bir mecburiyet
biraz adanmak gibi
tükenmek gibi işte...
geçmişin amalarını çöpe atarken geleceğin ümitlerini hala canlı tutuyorum ben
çeltik tarlasına tuz ektim gitti desem ve hasatı beklesem..işte bu kadaR...
sevgilerle kalınız...
Mehtap ALTAN
Şimdi göğe dokunan umudun ipinden tutup yaşam uçurtmasına yeniden sarılma zamanı....
teşekkürler..