Kavafis Gülüyor ..
"Bu şehir arkandan gelecektir."
Kavafis
ormanda saklanan bir Japon askeriyim.
Adı olmayan kimliğimle,
şehri çoktan terk ettim..
Kavafis haklı çıkmaz ümidi ile..
babasını kaybeden, küçük Alâra’nın acısına mola vermek için yeşilin kucağına atıyoruz kendimizi..ona da öğretmeliyiz, hayat devam ediyor gerçeğini...
yolumuza köyler çıkıyor..köylerin meydanında kahveler,tahta sandalye sohbetleri..sarmaşıklar dolanmış ağaçların bellerine..açmışlar çiçeklerini..
acem borusu,mor salkım,hanımeli..
köylü çocuklar ellerini sallıyorlar..elleri beş yapraklı çiçek..
illâ, meraklı gülen kocaman gözleri...
asfalt yolda ağıla dönen inekler,öküzler..arkalarında,
okulların kapanmasıyla,küçük çobanlar..
ayaklarında lastik ayakkabılarıyla...
bekliyoruz geçmelerini..hiç öfkelenmiyoruz,küfür etmiyoruz..
hem nasıl bilsinler, trafik kurallarını..onlar dört ayaklı..
aramızda konuşurken birimizin aklına,Alâra’ya köy sütü içirmek geliyor..
soruyoruz,temkinle..rahsız mı ederiz endişesiyle, yoldan geçen güleç genç kadına..
genç güleç kadın,bizi hiç yabancılamadan,
eliyle işaret ediyor..köşedeki evi..evin önünde duruyoruz..
iniyorum arabadan..açık bahçe kapısına yürüyorum..
arkamdan sesleniyorlar..kapıda yatan çoban köpeğine dikkât..
aldırmıyorum..hayvanlarla oldum olası aram iyi..onlar beni sever,ben onları..
yanılmıyorum,köpek de beni yabancılamıyor..
evin sahibi yok..dönüyorum..ilerideki evin önünde yaşlı bir kadın ve iki inek
çarpıyor gözüme..yürüyorum..
bekliyor yaşlı kadın..ya da bana öyle geliyor..yaklaşıyor,selâmlıyorum..
alıyor selâmımı..
soruyorum,süt satıyor mu ?
kadın yeni geldi hayvancıklar,daha sağmadım .
.ama beklersen ya da geri döneceksen uğra,sana ayırayım diyor..
samimi..sanki beni çok öncelerden tanıyor...
doğrudan gözlerime bakıyor..gözleri,ellerimin ojeli parmaklarına kayıyor sonra,çıplak kollarıma çıkıyor..
ben onun ellerine,avuçlarına bakıyorum..
kına arıyorum..yok...belinde kuşak ve sırtında cepken de yok..abartıyorum diyorum kendime ..ninesinin,dedesinin doğduğu toprakları hiç görmemiş..
neden taksın kuşağı,giysin cepkeni..
beni altatan,taşıdığı aksanlı dili,yaşına göre düzgün vücudu,neşeli sesi..
renkli gözleri,rengini kaybetmeye başlamış ,çevresinden taşan sarı saçları..
o da belki, kollarımda hint kınasından yapılmış döğme arıyor..bende de hint kınasından döğme yok..
en son ayak bileğimdeki halhala takılıyor gözleri,sanki hoşuna gidiyor..
o bir balkan göçmeni..takmaz,bilmez halhal..o gümüş yüzük,gümüş küpe takar..
bir de mekik oyalı beyaz çevre..
beyaz çevrem yok..ama gümüş küpe ve yüzüğüm var..
aramızda bağ kuruyoruz kadınca..gülümsüyor,gülümsüyorum..
gözleriyle o da bana, yabancı değilsin diyor..
gözlerimizin konuşması bitince.. olur,diyorum..alırım sütü dönüşte..
arkamı dönüp çıkarken bahçeden,asma altına hazırlanan masayı görüyorum..üzerinde çay bardakları..burnuma haşlanan mısırın kokusu geliyor..
otursam masaya,yarenlik etsem..anlatır mıydı bana gençliğini,nereden,nasıl geldiğini anasının,babasının,ninesinin..
severek mi evlenmişti..torunları,oğulları,kızları var mıydı..gelinini sever mi..
ya kocası..yaşıyorsa..hala yolunu bekler miydi akşamları bahçe kapısında..
yaşamıyorsa cevabını alamadığı soruları kalmış mıydı aklında...
iki yanımda uzanan sebze bahçesinin, mor çiçekli patlıcanları,beyaz çiçekli fasulye ve biberler,henüz yeşil domatesler,burnunun ucunda sarı çiçekli salatalıklar,acı baklanın nazlı pembe çiçekleri, gülümsüyorlarmış gibi geldi..maydonozlar,naneler,fesleğenler ardımdan,o güzelim kokularını bırakıyorlar..
bahçeden çıkıp arabaya biniyorum,koyuluyoruz yeniden yola..
köylerde almancılar belli ediyorlar kendilerini..eski evlerinin büyük bahçelerine kondurmuşlar eğik çatılı villalarını..branda gazebolarını..
aklımda asma altı,kulağımda çay kaşıklarının şıngırtısı,ağzımda çayın buruk tadı...
arabada aramızda konuşuyoruz..doğa harika..yeşilin her tonu..
evler...tek katlı..en çok iki..en yüksek olan camiler.. onların da minareleri..
düşünüyorum köylerin ılık anız kokulu sabahlarını..o içe işleyen,insanın içini yıkayan,
sabâ makamlı sabah ezanlarını..
konuşmaya devam ediyoruz ,sütü almaya dönerken..Alâra’ya açıklıyoruz,bize öğretilen,öğrenirken kirlendiğimiz ekonomi bilgimizle.. diyoruz ki,
kimbilir ne kadar önemli bizden alacağı üç beş kuruş..ihtiyaçları var belli..bize süt yok demedi..üşenmedi..
geliyoruz kapıya..bizi bir delikanlı karşılıyor..çakır gözlü bir balkan yakışıklısı..elinde sıcak süt şişesiyle geliyor yanımıza..
borcumuzu soruyoruz..verilmeden ,alınmaz alışkanlığımızla..
çakır dalyan,yaşından beklenmeyen bilgelikle,
eşime, allah razı olsun de,geç git ağbey diyor..
arkasından bize bakarak,gözlerini kaçırmadan;
Ünv.sınavına girdim,şans dileyin yeter diyor..
zorluyoruz,olmuyor..etme delikanlı,ayıptır sözlerimizi dinlemiyor..
hızla uzaklaşıyor..bahçede mısırların arasında uzaklaşırken,çakır delikanlı daha da heybetli görünüyor...
çaresiz arabaya binip yola devam ediyoruz..kimse konuşmuyor..kimse,kimseye bakmıyor..
özellikle Alâra’ya...
Alâra sessizliği bozuyor..para almadılar,ihtiyaçları yok mu ?
Alâra’ya söylediklerimizden,ihtiyaç öğretilerinden utanıyoruz..
"yüzümüz al al oluyor"...
çok bilmiş şehirli kirlenmişliğimizle ,alınmadan verilmeyeceği bilgimizden vazgeçip,ne yapsak temizlenemediğimiz alt yargımızla cevaplıyoruz Alâra’yı;
zorunda değil ama...
oysa,onların aklına gelmiyor,zorunda olup olmamak,ihtiyaçları olan,
üç beş kuruş...
onlar, gönüllerinden kopup geleni veriyor sadece...
ne onlar bize yabancı..
ne biz onlara..
biz en çok kendimize yabancı...
aklımdan hızla geçiyor, Nietzsche’nin sözleri .."unutun,unutun bütün öğrendiklerinizi"..
keşke unutsam..unutabilsem bütün öğrendiklerimi..
sonra, soruyorum kendime felsefenin ilk sorusunu.. kimim ben ?..aklım dalgalanıyor..
sanki almanyada doğmuş çocuk psikolojisi.. yok biraz daha farklı..
hiç bir yere ait olamama,ya da her yerliymişim sanki..
korna sesi, aklımın salıncağından ,dünyaya indiriyor
şehrimize dönüyoruz,kalbimiz kırda kalıyor..
Sakarya /Haziran 2009
şebnem
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.