- 928 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Divan Edebiyatı İle İlgili Birkaç Düşünce
Edebiyat, bir toplumun yaşayışını, kültürünü ve o dönemin askeri ve siyasi özelliklerini yansıtan bir sanat dalıdır. Divan edebiyatı da bizim toplumumuzun birçok kültürünü içinde barındırarak, toplumumuzun bir yansımasıdır. Ancak günümüzde, atalarımızın yarattığı bu edebiyata gereken önemi vermek yerine, onun hakkında dedikodular dönmektedir. Lisedeki kitaplarda, 600 yıllık bir geçmişi beş altı maddeyle geçiştiriyoruz ve kabul edilmiş yanlış birkaç kuralı çıkararak, gerçekten divan edebiyatının böyle olduğunu düşünüyoruz. Hazırcı bir yaklaşım sergiliyoruz ve bu gerçekten üzücü bir durumdur.
Divan edebiyatına karşı sanki bir düşmanlık duygumuz varmış gibi davranıyoruz. Onu anlamadığımızı, yüksek zümrelerin edebiyatının dilinin ağır olduğunu ve genellikle aşk ve şarap gibi konuların işlendiğini söylüyoruz. Ancak bu bilgilerimizi araştırmıyoruz, körü körüne inanıyoruz, ne yazık ki. Divan edebiyatını anlamak için öncelikle o dönemin dilini bilmek gerekmektedir. Ancak biz, şimdiki Türkçeyi bile tam anlamıyla bilmiyoruz. Üstelik bu durumlarla da yetinmiyoruz, başkalarının dilini ve kültürünü öğrenmeye çalışıyoruz. Sokaklarda dikkatlice bakarsanız, neredeyse çoğu tabela başka dillerdedir. Peki, neden kendi dilimiz yok? Neden o güzel Türkçemizin bu şeylerin Türkçesi yok? O güzel Türkçemiz, onların yerini tutmuyor mu? Bu neden böyle?
Ulu Önder Atatürk, Türkçenin önemini şu güzel sözleriyle vurgulamaktadır: "Türk milletinin dili Türkçe’dir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yüceltmek için çalışır." Atatürk, Türk dilinin Türk milleti için kutsal bir hazinedir olduğunu da belirtmiştir. Çünkü Türk milleti, geçirdiği sayısız felaketler içinde dilinin sayesinde ahlakını, geleneklerini, hatıralarını, çıkarlarını, kısacası milliyetini koruduğunu görmüştür. Türk dili, Türk milletinin kalbi ve zihnidir.
İşte toplumu toplum yapan da dilin kendisidir. Günümüzde, maalesef bu gerçekleri yaşamaktayız. Nereye gidiyoruz? Bu ne yazık ki toplumumuz için bir gerçektir ve gerçekler acıdır. Bir şeyi anlamanın ilk şartı dilidir. İletişimi sağlayan en önemli araç dilidir. Şimdi kendimize soralım, divan dilini ne kadar biliyoruz? Divan edebiyatı dönemi hakkında ne biliyoruz? Divan edebiyatını anlamak, iyi bir tarih bilgisiyle mümkündür. Ancak ne yazık ki bunu da bilmiyoruz. Bu yüzden şiirde anlatılan olaylara yabancı kalıyoruz. Anlatılanların derinliklerine inemiyoruz ve şiiri yüzeysel bilgilerle anlamaya çalışıyoruz. Atalarımızın dediği gibi, "Yarım bilen hoca dinden eder, yüz yarım bilen de edebiyattan." Divan edebiyatını anlamak için önyargılardan arınmak, araştırmak ve öğrenmek gerekmektedir.
Divan edebiyatı, sadece aşk ve şarap gibi konuları işlemeyen oldukça zengin bir edebiyat geleneğidir. Bu dönemde aşkın yanı sıra doğa, tasavvuf, toplumsal konular, tarih, ahlak, felsefe gibi birçok konu işlenmiştir. Divan edebiyatı, sanatsal bir ifade biçimi olarak dilin güzelliğini ve inceliğini vurgular. Şiirlerde kullanılan dil, zengin bir kelime hazinesine, benzetmelere, teşbihlere ve ahenklere dayanır. Bu dilin anlaşılması, zaman ve çaba gerektirir.
Divan edebiyatıyla ilgili önyargıları yıkmak için, divan şairlerinin eserlerini okuyabilir, açıklamalı ve yorumlu divanlarla çalışabilirsiniz. Edebiyat tarihçilerinin ve araştırmacıların divan edebiyatı hakkındaki çalışmalarını inceleyebilirsiniz. Ayrıca, divan edebiyatıyla ilgili yapılan konferanslara, seminerlere veya edebiyat etkinliklerine katılabilirsiniz. Bu şekilde, divan edebiyatının derinliklerine inerek, o dönemin kültürünü ve sanat anlayışını keşfedebilirsiniz.
Unutmayın, geçmişimize ait olan kültürel değerlere sahip çıkmak ve onları anlamak, kimliğimizin bir parçasıdır. Divan edebiyatı da Türk edebiyatının önemli bir köşe taşıdır ve bu mirasa sahip çıkmak, onu anlamak ve değerini bilmek toplum olarak sorumluluğumuzdur.