KARANLIKTAKİ RENKLER
Sıcak bir bahar gününde okula gitmek için yola çıkmıştım. Okulum merkezden 40 dakika uzaklıkta bir ilçedeydi. Terminalden otobüse bindim ve arka beşliye oturdum. Yanımda bir kişilik boş yer vardı. Onun yanında bıyıklı, olgun denebilecek yaşlarda bir bay vardı. Hemen ön koltukta yetişkin yaşlarda sonradan bu amcanın hanımı olduğunu öğrendiğim biraz şişmanca bir pardösülü teyze ve yanında biraz açık giyimli -bana göre en azından- üniversiteli genç bir bayan öğrenci oturuyordu son derece hoşgörülü bir şekilde. Onların bir ön koltuğunda da yine üniversiteli olan yine açık giyimli bir kız ve bir erkek oturuyordu.
Kulağım istemeden de olsa bu iki koltuktaki arkadaşların konuşmalarına gitti. Arkadakiyle öndekiler arkadaşlarmış. Arkadaki telefonla konuşmakta ve öndeki kız dinlemek için onun mp3 çalarını istiyor. Bu bayan da veremeyeceğini çünkü kendisinin dinleyeceğini söylüyor öndekine. Öndeki kız da bu sefer sen zaten telefonla konuşuyorsun ver birazcık dinleyeyim diye ısrar edince bu sefer de veremem çünkü pilimi bitiriyorsun gibi sudan mazeretlerle vermek istemedi. Bunlar sözde arkadaşlar...
Buraya kadar her şey normal gidiyordu, her ne kadar çıkar meselesi olsa da aralarında bu şimdiki anlatacağımın yanında hiç kalır. Az ilerdeki bir durakta ‘çarşaflı’ bir bayan daha bindi otobüse arka kapıdan. Bayan ya hani bizim yanımızdaki yani beşlikteki boş yere oturması olmazdı etik açıdan. Muavin bey saygılı bir sesle iki öndeki bu genç üniversiteli delikanlının arkaya geçmesini oraya da son binen ablanın oturmasını söyleyince sanki kıyamet koptu. Az önce arkadaşından mp3 isteyen öndeki kız hemen itiraz ederek onun yanında oturamayacağını, ancak yanına arkadaşının oturabileceğini söylemişti biraz hiddetle karışık heyecanla. Öyle de oldu arkadaki kız öne geçince kıyafetinden ötürü bir ayrımcılık yapılan ablamız da arkadaki teyzemizin yanına oturmak zorunda kalmıştı. Az ilerde arkadaşları olduğunu tahmin ettiğim uzunca saçlı biraz sakallı erkek daha bindi. İki kişi oturan bu bayanlar yanına hiç zorlanmadan o bayı da aldılar çok normal bir şekilde.
Tehlike acaba hangisinde! Sadece çarşaf giydiği için soyutlanan bir bayanda mı? Ya da ahlâkî olarak hiç de hoş olmayacak bir şekilde davranan bu bayanlarda mı?
Burada anlayamadığımız bir husus var ki o da bir insanı giyiminden ötürü ikinci sınıf hatta üçüncü sınıf saymak nasıl bir insanlık. Bu kime kazanç getirir. Bu bayan da açık giyimliydi ve kimse onu giyiminden ötürü bir yere ayırmadı, halvete çekilmedi.
Renklerin kaosu yaşanıyor ülkemizde şu anda. Birisi diğerinin üstüne-başına bakacağına neden fikirlerine bakmıyor.
Bu resimde bir kaos vardı içimizi ürperten. “Kardeşlikten de eser yok maalesef, köklerimiz bir olmasına rağmen. “ Giyim-kuşam yüzünden kanlı-bıçaklı hâle geliyoruz. Sarı ortak renkse yanına kırmızı alan, lacivert alanı sevmez; aynı şey tam tersi içinde geçerli. Aslında bizim memleketimizde Osmanlı’nın hoşgörüsü olsaydı kimse kimsenin boyasına karışmazdı.
Bu insanlık dramı sadece bu otobüste olanlardan ibaret değil. Her gün binlerce genç kızlarımız üniversitelerin kapılarında bu tazyiki görüyor. Sonunda onların tabirince sentinize oluyor, paklanıyorlar. Unutmayın ki bu ülkede rahat ve huzurlu yaşayabiliyorsanız bu, cepheye mermi taşıyan Nene Hatun annemiz gibi ‘başörtülü’ daha nicelerinin sayesindedir.
İlhan KAPLAN
YORUMLAR
Yazınızın bir hikaye olmadığını söyleyerek başlamak istiyorum eleştirime müsaadenizle.. Bu yazı sadece görülenin kısa ve özetle anlatıldığı bir durum yazısıdır. Söylemek istediğim bir başka şey ise otobüste bulunan 'size göre açık giyimli' ve 'ahlaksız davranışlarda bulunan bayan' o çarşaflı hanımları dışlamış olabilir ama şu var ki bu yazıda sizde onlara karşı aynı tavrı gösteriyorsunuz ki bu da sizin onlardan farklı olmadığınızın göstergesidir.otobüs minibüs vs. yerlerde erkeğin yanına kadının oturmasının uygunsuz yada ahlaksız hangi tarafı olduğunu buna hangi düşünceyle karar verdiğinizi anlamlandıramıyorum. Son olarak da Nene Hatun'un başörtüsüyle kara çarşaf ve türbanı bir tutmamanızı tavsiye ediyorum.Saygılar...
gencadam
Kendi bünyemizde henüz İslam olgusunu sindirememiş insanlarız, mesela muhafazakar giyimli bir bayana, sözlü yada fiili agresiflik yapanlara sorsanız ; kendilerininde İslam mensubu olduğunu söylerler..Oysa İslam yada herhangi bir fikir akımı, kendi tanımını mensuplarına net bir biçimde yapar..Yani siz müslümansanız müslümanca düşünmek, giyinmek ve yaşamak zorundasınızdır..Başınızı açmak veya günah işlemek sizi Gayrimüslim yapmaz, lakin çelişkili yapar..Kendini Müslümanlıkla adlandıran her birey, bunun gereğini yapmalıdır gücünün yettiği kadar..Örneğin '' ben çok şükür müslümanım ama başın örtünmesi bana biraz gereksiz geliyor'' diyemezsiniz..İman hakikatleri açısından ilk emir başı örtmek değildir ama, Al-i imran suresinde bu konu netlik kazanmış ve olay yorum kapanmıştır..Yani İslam bireylere göre esnemez..İslam şeriattır ve kendini Müslüman olarak adlandıran herkes bunu istemek , bu doğrultuda çalışmak zorundadr..Müslüman olmayanların bu zorunluluğu yoktur..Müslümanlar , dünyada bu nizamın yayılması için gayret sarferderler ve etmeleri gerekir.Kendini bu tanımın dışında tutanlara lafım yok..Toplumun kanayan bir yarasına değindiğiniz için tebrik ve teşekkür ederim..Allah sizi salihlerden eylesin..
gencadam
Siyahi Irk'ın Amerika'daki 3. sınıf insan muamelesi görmesini doğru bulmayan aynı zihniyet maalesef kendi hemcinslerinin taktıkları başörtüsü ile daha çok ilgililer ve daha da kötüsü yazık ki başörtülü bir kadını aşağılamak konusunda kendilerini haklı buluyorlar.
Acıklı olan nedir biliyor musunuz bir zamanlar "başörtülü birilerini gördüğümde ellerimle öldürmek istiyorum, kendimi zor tutuyorum" diyen kadınlar şimdilerde "ya bize mahalle baskısı uygulanırsa" diye endişe ediyorlar. Ama kesin olarak demokratik! ler değil mi? Şaka gibi.