- 769 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SAKIZ SATAN ÇOCUKLAR/ ARDAHAN ÖYKÜLERİ 144 (kitap)
Her yaz geldiğince; geldiğinde.
Ardahan çocukları çok sevinirdi.
Yaz bahar neşesi miydi? Mektepten sokaklara boşalmanın dizginsizliği mi?
Parlak açılmış turuncu yağışında gün orta şehir sevilmeyecekte ne?
Ardahan Hatırası aile fotoğrafında bilcümle herkes yaşama dalgasındadır.
Sakız satan çocuklar: Ayakkabı boyacıları, pasta satanlar... limonatacılar sayılmaz, esnaftı onlar.
Hizmet sektörü, öğrencilerin eğlencesiydi. Çocuklar ne bilsin ara elemanı vesaireyi.
Hayat, meşgale, biraz oyalanmayı yaşamasını bilir birce... çocuklar!
Melek sakızı: şekerli, avuç yarısı kare kadendi. Beyaz folyoya rebiteli sarılıydı. İki geniş kenarından çıkarılırdı. Folyo ile kapak arasına eş kare şeklinde sinema ve ses sanatçıların fotoğrafları olurdu.
Resimleri çocuklar aralarında satardılar. Resimlerin kıymeti artistin değeri üzerinden biçilirdi. Yılmaz Güney en pahalısıydı.
Kendi pozlarından; sıklıkla sakızdan çıkardıysa kıymeti azalırdı. Sema Özcan, Orhan Aksoy, Zeki Müren, Oya Peri, Sadri Alışık, Göksel Arsoy, İrfan Atasoy, Arzu Okay...
Havalar altınlayınca Bingöl tarafından kenger sakızcıları rücah ederdi.
Çocuklar rakiplerinin satışı düşüreceğinden akıl kestiremezdiler. Eee!... çocuklar işte.
Sakız kutuları tenekelisi, kartonlu, avucunda satan; ne arasan!
Tenekeli sakızların tercih edilmesi. Satıcıların analarınca teşvik edilirdi. Kadın kısmı boncuk, iğne- ipliği yığşırır renk cümbüşlü kutuya basırırdı.
Çeyiz sandığının uydusuydu mübarek kutu. Elini atsan "şak" eline gelirdi. Oracıktaydı aradığın an: Her daim.
"- Sakız!"
"- Sakız" diye bağırır gibi ses ederdi çocuklar: Seslenerek!
Kenger sakızı satan adam elinde bir dıbılğhaya; çeçile benzer halli üşük beyaz kengeri sarmış gelerdi.
Sakızcı çocuk yirmi dakikadır alt yapısını hazırladığı müşteriye sakızı satmak üzereydi.
Alıcı: " - Tipi tip sakızı mı diyersin ne... ver bakayım bir tane!"
Kengerci ayakabısının tabanını kırmış, üstüne basmıştı. Başında siyah şapkası, belinde kurşağı, beyaz göyneğin üstüne sipsiyah yelekleydi. Pantolonu tabii de siyahtı.
- Kenger sakkızııı! diye bağırdı.
Tipi tip’i elinde kaldı alıcının. Kengere baktı dıbılğanın ucunda üşük bir beyaz sakız çeçili. Çocukken dayak yemişti kengerciden... onun bilinçaltı etkisi mi mabalı boynuna. Çocuğun sakızını parende attırarak geri, kutuya attı. Kengerciye yöneldi. Sakızcı çocuğu tercih etmemişti. Dayak yediğine gidiyordu: İnsanoğlu..!
" VIIJJJT!" diye ses çıkardı sakız düşünce. Sakız boşa düştü!
Alıcı kengercinin olmuştu. Çocuğun boynu buruldu. Gururu kırıldı.
Göz kapakları kepenk çekilir gibi ’hırt’ indi.
İki damca, iki pınardan ileri yaşına değin aktı. Kesilmeden aktı senelerce çeşminden..
Neleri olmadı ki çocuğun sonradan sonraları seneler: Hanlar, hamamları.
Fakat hala o ümitsizlik ihtiva eden: Tercih edilmemeyi hatırladıkça... yıldönümünü yaparcasına kapıyı kapar ofisinde gizlin gizgili.
Söylemesi ayıp...
İçin için şöyle: Ağlar da ağlar!
"Vay avradını sattığımın dünyası!.." diye diye!
yalçıner yılmaz
05-12-2010
gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.