UÇUN KUŞLARIM UÇUN...
Kuşlar Padişahı, her zamanki yerine geçmiş dinliyordu. Her ay yaptıkları toplantılarından birinde idiler. Toplantı her zamanki gibi kuşlar korosunun şarkılarıyla başlamıştı.
Bu seferki kuşlar korosunu mi-nik bir serçe yönetiyordu.
Toplantının yapıldığı vadiyi sa-ran kuş cıvıltıları, şöyle sesleniyor-du:
“ Bir masal anlatalım haydi,
Gelin katılın bize.
Kuşların, ağaçların masalı,
Gökyüzünün, yağmurun,
bulutların masalı,
Bir masal söyleyelim birlikte
Dağların, taşların
Şu yüce tepelerin
Şırıldayıp akan derelerin masalı...
Bir masal,
Bir masal,
Bir masal,
İnlerin, cinlerin, devlerin,
cücelerin masalı, olsun!
Olsun.. olsun da...
Masalı kim anlatsın?!
- Ben!.
- Sen!.
- Biz!.
Haydi anlatalım...
Benim masalım, böyle;
Senin masalın, şöyle;
Bizim masalımız, “ şöyle-böyle”
olsun!
Şöyle böyle bir masal olsun işte.
Kimse ölmesin,
Kimse ağlamasın,
Kimse ayrılmasın,
Kimse yoksul olmasın,
Kimse, ama hiç kimse...
Yaşamaktan bıkmasın!
- Bu, benim masalım işte.
- Tamam, güzel.
Herkes güzel olsun,
Herkes hayattan aradığını bulsun,
Herkes oynasın, gülsün,
Herkes mutlu olsun,
- Bu da senin masalın olsun.
- Ya bizim masalımız?
Bizim masalımız da;
Şöyle olsun:
Para, pul, altın, akçe
Olmasın hayatta.
- Olmasın!
Silah, tabanca, top, tüfek, tank
Olmasın dünyada.
- Olmasın!
Padişah, sultan, bey, paşa, ağa
- Olmasın!!
- Olmasın!
At, araba, uçak, füze olmasın yeryüzünde.
- Olmasın!
Olacaksa;
Huzur olsun,
Yüreklerde yerleşsin!
Günden güne gürleşsin!
Gözler, kalpler, gönüller
sevgiyle birleşsin!
Olacaksa:
Bahar olsun,
Çağlasın sular.
Cıvıldaşıp kuşlar, sürü sürü
Uçuşsun!
Kötülüğün, kötülerin kökü
Kurusun!
* * *
Böyle düşünüp, böyle söyleşirmiş iki kardeş serçecik;
- Cik, cik, cik!
- Cik, cik, cik!
* * *
Kuşlar korosu sustu.
Padişah, kartal bakışlarını bü-tün kuşlar üzerinde sevgiyle gezdirdi. Sanki bütün kuşlar onun öz yavrusuymuş gibi şefkat doluydu bakışları. Aynı zamanda babacan bir duruşu vardı.
Onun bu hâlini bütün kuşlar bilir, tanırlardı. Ona güvenmeyen yoktu aralarında. Bütün kuşlar ona bütün dertlerini, sıkıntılarını rahatlıkla anlatırlardı.
Çekinmeden, dostça, arkadaşça konuşurlardı onunla.
Zaten böyle olmasa kuşlara Padişahlık edebilir miydi? Bütün kuşların güvenini kazanmış olmasaydı, kuşlar sırlarını ona açabilirler miydi? Kuşlar, saklısı gizlisi olmadan akıllarından geçeni söylemezlerse, onlara nasıl yardımcı olabilirdi?! Padişah demek aynı zamanda sırdaş demek, dert ortağı demek değil miydi?
Toplandıkları vadiye hakim bir kayanın üzerinde akşam güneşini karşısına almış, sağında Bilge Baykuş, solunda Şah Kartal olduğu hâlde dinlemeye hazırlanıyordu.
Aslında, kuşlar, tabiatın en canlı-kanlı, şen-şakrak yaratıklarıydı. Sanıldığı kadar pek öyle dertleri, şikayetleri olmazdı.
Engin gökyüzünün masmavi boşluğunda özgürce uçar, yeryüzünü yükseklerden seyredip mutlu bir şekilde yaşarlardı.
Aylık toplantılarında genellikle küçük dertlerinden kısaca bahseder, sonra herkes yoluna giderdi.
Bu gün de öyle olacağı sanılıyordu. Daha doğrusu Kuşlar Padişahı öyle olmasını bekliyordu.
Ama yanılmıştı.
Sığırcık söz alarak boyundan büyük laflar etmeye başlamıştı.
Şöyle diyordu:
- Efendim, ben de bütün or-manda olduğu gibi barış ilan etmenizi istiyorum. Bütün kuşların kardeş olduğunu hatırlatmanızı, büyük kuşların küçük kuşları yemelerini yasaklamanızı diliyorum!.
Kuşlar Padişahı sığırcık kuşunu şöyle bir süzdükten sonra sordu:
- Ormanda, barış mı ilan edildi? Kim ilan etti? Biz neden duymadık?!
Sığırcık, Serçe ve Sakayı da şahit tutarak gördüklerini, duyduklarını büyük bir heyecanla anlatmaya başladı.
- Padişahım, Serçe de oradaydı, Saka kardeş de anlatacaklarımı görüp duydu. Bir gün, sanırım, bir, on gün kadar önceydi, ormanda Kral Aslan’ın bazı hayvanlara bir konuşma yaptığını gördük. Merak bu ya!.. Biz de yaklaşıp bir ağaç dalına konarak dinledik.
- Eee! Bak sen şu işe!? Ne diyordu Kral Aslan?
- Diyordu ki:
“ Bundan böyle hiçbir hayvana saldırmayacağız. Ormanımız, tam bir güvenlikli bölge olacak. Herkes bizim gibi dilediğince özgür yaşayacak. Kimse kimseden korkup kaçmayacak. Kovalamaca, can yakmaca yok artık! Ancak hastalanıp ölen hayvanların etini yiyeceğiz. Ölen olmadıkça biz de ceylanlar gibi; bu nazlı, şirin, güzelim ceylanlar gibi otla besleneceğiz! Hepinizin huzurunda buna söz veriyorum ve kardeşliğimizi ilan ediyorum!”
Akbaba söz aldı.
- Padişahım, izninizle bir soru sormak istiyorum.
- Sor!
- Kral Aslan bunları anlatırken dişi aslanlar neredeydi, gördünüz mü?!
Bu soruyu ben cevaplayabilir miyim? dedi, Saka.
- Evet, tabi, seni dinliyoruz.
- Dişi aslanları daha sonra gördük. Kral Aslan, konuşmasını bitirince, bütün hayvanların gidebileceklerini söyleyip her zamanki dinlendiği yere doğru yürüdü. Bütün hayvanlar tarif edilemez bir sevinçle birbirlerini kutluyor, Aslanın saldırılarından kurtulmalarının onuruna neşeyle sağa sola çılgınca koşuşuyorlardı.
Bizler; Serçe, Sığırcık ve Ben, Kral Aslan’ın yakınında olmak, bu yüce ruhlu, asil hayvanı daha yakından görmek istiyorduk. Barış ilan etti diye ona büyük bir tutkuyla sevgi besler olmuştuk. Sevgimizi birkaç küçük sözle ifade edebilmek için bir fırsat arıyorduk aslında.
Kral Aslan bir ağacın gölgesine uzandı. Az sonra, büyük bir gürültüyle beş tane dişi aslan geldiler.
Bir ceylanı yakalayıp öldürmüşlerdi. Hayvancağızın cesedini sürükleyerek getiriyor, korkunç, ürkütücü naralar atıyor, homurdanıyorlardı. Kral Aslan ayağa kalktı büyük bir öfkeyle dişi aslanları azarladı.
“ - Nasıl, acımadan kıydınız bu güzelim hayvana?!” diyordu.
Sonra, ceylanın başına geçerek:
“ - Şimdi ben bunu yemesem, çürüyecek, boşa gitmiş olacak. Yazık olur, bu mis kokulu et ziyan olmasın!” dedi.
Karnını doyurdu. Köşesine çekildi. Kalan etleri de avı yapan dişi aslanlar paylaştılar.
Sonra biz oradan ayrıldık. Kral Aslan uykuya daldı. Ne yazık ki O’nu kutlamaya bir fırsat bulamadık!
Serçe, şöyle konuştu:
- Yüce Padişahımız, siz de Kral Aslan gibi bütün kuşların kardeşliğini açıklar, barış ilan ederseniz size minnettar oluruz. Büyük kuşlara yem olmak korkusundan kurtu-luruz sayenizde!
Kuşlar Padişahı, kanatlarını gererek kaşındı, düşündü!..
Bilge Baykuş, Padişahın kulağına eğilerek ancak onun duyabileceği kadar alçak bir sesle:
“ - Efendim, bu kuş türünün küçük yaratıkları, barış, dostluk, kardeşlik sözlerini duyunca akılları başlarından gider, kendilerinden geçer, hiçbir şeyi düşünemez olurlar. Ne yazık ki bu, onların en büyük zayıflıklarıdır!.”
Kuşlar Padişahı:
- Hımmm... etti. Bilgiççe başını salladı.
Güvercin, kanat çırparak söz alma isteğini belirtti.
Kuşlar Padişahı:
“ - Ne oldu, Güvercin kardeş? Bir isteğin mi, sözün mü var?” diye ona yöneldi.
Güvercin:
- Padişahım, ben de üç beş gün kadar önce arkadaşların anlattıklarına benzer bir olaya şahit oldum. Müsaadenizle anlatmak isterim.
- Buyur, anlat! Dinleyelim!
- Tilki var ya?
- Evet, ne olmuş Tilkiye?!
- O da tavuklarla, dostluk, saldırmazlık antlaşması imzaladı.
- Nasıl oldu bu iş?! Anlat bakalım. Öğrenelim şunu.
- Biliyorsunuz, ben köylerde, insanlarla iç içe yaşarım. Köylüler, bu Tilkinin tavuklarını yemesinden oldum olası şikayetçi olmuşlardır. Yakalasalar hiç affetmeyecekleri hayvanlardan biridir Tilki.
Bir gün, köyün tavuklarına bir haber salmış.
“ - Tavuklara söylemek istediğim çok önemli sözlerim var. Bir kere lûtfedip beni dinlesinler, köyün harman yerinde beni gündüz gözüne beklesinler demiş!.”
Tavuklar, horozlar çok merak ettiler Tilkinin söyleyeceklerini. Bir öğle vakti, harman yerine toplandılar. Ben de.. hani az buçuk tavuklarla akrabalığımız var diye, işin doğrusu bu meraka kaptırdım kendimi. Tavuklarla beklemeye ko-yuldum. Ama tabii ki yüksekte bir ağaç dalındaydım.
Çok fazla beklemedik. Ufuktan Tilki göründü. Köyün arkasındaki tepeden çıkageldi. Hem de ne gelişti o bir görseniz. Tilki, iki arka ayakları üzerine kalkmış tıpkı insanlar gibi yürüyordu. Başında bir kasketi, sırtında bir paltosu eksikti. Bunlar da olsa uzaktan görenler onun bir insan olduğundan asla şüphe etmezlerdi.
Uzatmayayım efendim, Tilki, bütün tavukları içtenlikle selamladı. Gözlerinden işlediği cinayetlerin pişmanlığı okunuyordu. Tavuklara karşı son derece mahcup, üzgündü. Adeta, onların yüzüne bakamayarak titrek bir sesle konuştu.
- Ne dedi?!
- Ne dedi, hatırlıyor musun?!
Bütün kuşlar meraklanmışlardı. Demek, son derece acımasız, kurnaz bildikleri Tilki bile yaptığı işlerden pişmanlık duyacak kadar merhametli, yürekli bir hayvanmış diye geçti pek çoğunun aklından.
Güvercin, konuşmasına şöyle devam etti:
- Tilkinin sözlerini kelimesi kelimesine hatırlıyorum. Nasıl unutabilirim ki?!
Tavuklara dedi ki:
“ - Ey güzel, şirin kardeşlerim! Ben ne yazık ki şimdiye kadar büyük bir yanılgı içinde yaşamışım. Sizi kendime düşman etmişim. Ne büyük bir hata işlemiş olduğumu artık anlıyorum. Şimdiye kadar sizin kıymetinizi bilemedim. Hepinize karşı suçluyum. Ben sanırdım ki, dört ayaklı hayvanlar bana dost, iki ayaklı yaratıklar ise düşmandır. Halbuki öyle değilmiş. Bunu çok geç anladım. Hepinizden af dilenmeye geldim. Gördünüz gelirken ben de tıpkı siz, sevgili tavuk kardeşlerim gibi iki ayak üzerine yürüyerek geldim.
Bundan sonra geriye kalan şu kısacık ömrümü sizinle, sizlerin arasında, tıpkı sizler gibi iki ayak üstünde geçirmek istiyorum. Bilmem, bu günahkâr kardeşinizi affedebilecek misiniz. Yüreğiniz buna elverir mi?! ”
Tilki, bu sözleri söylerken gözlerinden akan yaşlar yağmur gibi boşanıyordu. Tam bir pişmanlık içinde olduğunu görüyorduk. Dök-tüğü gözyaşlarıyla günahlarından arınan bir günahkâr gibiydi.
Tavuklara, daha doğrusu iki ayaklı hiçbir canlıya saldırmayacağına binlerce yemin etti.
Bütün tavuk ve horozlar çok şaşırmışlardı. Tilkiden bunu hiç beklemiyorlardı.
Aralarında kısa bir konuşma yaptılar. Tilki, ile barışık yaşamanın faydalarından uzun uzadıya söz etmeye gerek olmadığını hepsi de gayet iyi biliyorlardı.
Tilkinin önerisini kabul ettiler.
Tilki, sevinçle hoplayıp, zıplamaya, dostluk, kardeşlik şarkıları söylemeye başladı. Onun bu sevincini hepinizin görmesini ne kadar çok isterdim, bilemezsiniz.
Harman yerinde toplanmış olan tavuklar, horozlar onun çevresinde bir çember oluşturdu, uzun süre onun bu coşkun sevinç hâlini seyrettiler. Onlarda şarkılara eşlik etmeye başlamışlardı az sonra...
Sonra, orta yerde dans eden tilkinin koluna bir horoz girdi. Bir müddet de bu şekilde tilki ile horoz birlikte dans ettiler.
Herkes o kadar sevinçliydi ki kimse ne yaptığının, belki de farkında değildi.
Herkes, şarkılar söylemeye oyunlar oynamaya öylesine dalmıştı ki bir de baktık, tilki ile dans eden horoz, kalabalıktan uzaklaşmışlar, güle oynaya kırlara doğru dans ederek gidiyorlar!
İşte bütün bu olanları ben şu gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim, efendim.
Serçe ve sığırcık kardeşler gibi ben de, aramızda barış ilan etmenizi rica ederim. Tilkinin tavuklara gösterdiği dostluğu büyük kuşlar da biz küçük kardeşlerine karşı gösterirler herhalde!
Kuşlar Padişahı, her zaman sağ yanında oturan Bilge Baykuş’a anlamlı anlamlı baktı. Şah Kartal’ ın gözlerini süzdü.
Serçe, Saksağan ve Güvercin’in konuşmalarından cesaret alan Bıldırcın ile Keklik de, söz istediler.
Kuşlar Padişah’ı:
- Söyle Güzel Keklik! Sen de mi barış istiyorsun?
- Şeyy! Şayet müsaade ederseniz, evet efendim. Hatta, ben de kurt ile kuzunun dostluğuna şahit oldum. İzin verirseniz..
- Tabi, tabi. Buyur anlat! Burada her derdimizi birbirimize karşı açık yüreklilikle söyleyebilmeliyiz, değil mi!? Buyur, seni dinliyoruz.
Keklik, sözlerini kısa kısa sürdürdü:
Bir kurt sürüsündeki lider kurdun çoban köpeklerinden nasıl özür dilediğini anlattı.
Sonra, koyunlara bundan böyle saldırmayacağını, yazılı olarak garanti ettiğini anlattı.
Lider kurdun köpekler ve koyunlarla anlaştığı saatlerde sürünün arkasına dolanan birkaç kendini bilmez kurdun yine birkaç koyunu aşırıp dağlara kaçırdıklarını gördüğünü de anlattı.
Dağlara, kurt sürüsünün arasına dönen lider kurdun tıpkı Kral Aslan gibi koyunlara saldıran kurtlara çok kızdığını söyledi.
Lider Kurt da .. dedi, Kral Aslan gibi madem bu hayvancıkları öldürmüşsünüz bari boşa gitmesin, çürümesin, yazıktır diyerek yedi.
Sözlerini şöyle tamamladı Keklik heyecanla:
Bıldırcın da bütün bu anlattıklarıma şahittir Padişahım.
Madem ki ormanda her yırtıcı hayvan barış ilan ediyor, saldırmamazlık anlaşmaları imzalanıyor efendim!. Bunlar çok önemli gelişmelerdir. Biz kuşlar da bu güzel gelişmelerden nasibimizi alalım.
Bıldırcın adeta uçarcasına söze daldı:
- Evet, evet! Dünyamızda ne güzel gelişmeler oluyor!. Yaşamak bundan sonra sanırım daha anlamlı olacaktır. Keklik kardeşe canı gönülden katılıyorum. Ve.. hepimiz adına barış, dostluk, kardeşlik diliyorum bütün kalbimle!.
Kuşların toplandığı vadi birden; ama saygılıca, bin bir çeşit kuş sesiyle doldu. Öyle ki, kimse kimsenin ne dediğini işetemez olmuştu. Bu durum beş dakika kadar sürdü. Kuşlar Padişahı, bu beş dakikayı yardımcılarıyla konuşarak geçirdi.
Konuşmaları bitip, Şah Kartal, yüksek sesle öksürünce bütün kuşlar sustular. Kuşlar Padişahı kararını açıklamadan önce neredeyse bütün vadideki kuşlarla göz göze geldi. Bu o kadar şaşılacak derecede çabuk yapılmıştı ki, buna insanların inanması pek kolay olamaz.
Ağır ağır, yine bütün kuşların gözlerinin içine bakarak sürdürdü konuşmasını. Sesi gür, ses tonu her zamanki gibi babacan, güven verici bir biçimde önce kayalara çarpıp yankılanarak, bütün vadiyi sarıyordu.
- Kardeşlerim! Sizi çok iyi anlıyorum! Barış, dostluk, kardeşlik son derece hoş sözler! Bütün bunları kim istemez ki?! Ama, sizin kendinizin anlattıkları olaylarda da belirttiğiniz gibi, dostluk gösterisi yapan Kral Aslan da, Bay Kurt da, bizim, hatta bütün canlıların bildiği şu meşhur Kurnaz Tilki de sonunda kurbanlarını parçalayıp yemişlerdir. Bunu sizler anlattınız!..
Ben, dostluk, kardeşlik ve barışa karşı çıkacak değilim!. Ama aldatmaya, sahtekarlığa, göz boyamaya da müsaade edemem!. Hilekârlığa, düzenbazlığa sığınamam!!
Açık söylemek gerekirse, yaşamak bir nimet, yeryüzü ve bütün şu güzelim mavi gökyüzü de büyük bir sofradır. Herkes, her canlı, bu sofradan nasiplenmeye hakkı olarak doğar, yaşar ve ölür! Kimin nasıl ve nerede öleceğine, kimin kimi yiyeceğine de bizler karar veremez, sınırlar, yasaklar getiremeyiz!
Kardeşlerim! Benim size acizane önerim şudur: “Başkalarının aldatıcı sözlerine değer vermeyin! Yaşamanıza bakın! Hem nasıl olsa ölüm kaçınılmazdır! O hâlde onun ürkütücü yüzünden korkarak, bir takım süslü sözler peşinde koşmayın. Gerçeğe, şu güzelim mavilikteki sonsuz gerçeğe doğru uçun!.
Uçun kuşlarım uçun!
Muttalip Taş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.