Ruhumdaki Kodes
Burnumun dibinde bir çit, onun ardı bozkır sarısı.
Gidemem istesem de gidemem, geride kalır gönlümün yarısı.
Nedense bir kız belirdi gözlerimin önünde. Buralı değilmiş gibi halleri ve ekose etekliğiyle hulahop çeviriyordu. Saçları örgülü, uçları eğlenceli tokalı bu kız bana anlatmaya başladı.
—Hayat olduğun an kadar değil, sen yaptıkların kadar değilsin, yarın tahmin ettiğinden daha da eğlenceli olacak bunu bilesin.
Yeşil bir buğday sapı kopardım hemen yanımdan, dişime sıkıştırdım. John Wayne gibi şapkamın ucuyla hizalanmış mavi gözlerimle baktım kıza. Korkması değildi amacım, havalı olsun diye işte, öylesine bir bakıştı bu. Birden kayboldu hatta oyuncağı da gitti peşinden. Ben yine yapayalnız kaldım tek odalı hücremde.
Dişimin arasını çizmiş kalem ucuna küfür etsem ne yazar.
Ne vardı şimdi kızı kaçıracak, ne güzel vakit geçiriyorduk işte. Ben böyleyim ne yapayım, elimde değil. Tüm güzellikleri kovalarım etrafımdan. Tarla, bozkır, ova düşünürken bile çit koyuyor insan hayallerine, kim bilir belki de normaldir bu durum, benim gibi on yılı aşkındır tutsak olunca.
Neyi yasakladılar bana, nedendi bu yasak hatırlamıyorum. Gezmeye geziyorum kalem sayesinde, gülmekse yasak olan, fırsat buldukça gülüyorum. E o zaman yasak olan ne, kadınlarla sevişmem mi, gün aşırı vapura binebilmem mi?
Elleri o pis elleri kilitledi kapıyı, gözleri o nefret dolu gözleriyle nöbet tuttular, çürümeye direnen bedenimin başında. Yanmadım batırdıkları çivilerin pası yüzünden, yaktı beni yârimden gelmeyen…
Kötü yemekleri dert etmedim hiçbir zaman. Hobilerimize izin verilmemesi, spor yapamamaktı sorun. Hani nerdeyse içeriye kâğıt kalem sokmayıp, aklımı kaçırmamı istiyorlardı. Yoldaşlar sağ olsun buna izin vermediler. Dışarıdaki korku imparatorluğuna direnen, göğsü aydınlanma aşkıyla çarpan dostlar kalmış halen demek ki.
Koğuşlarda bir yatakta iki bazen üç kişi yatanları düşününce; hangisi daha iyi seçmek zor oluyordu. Benim gibi yalnızlıkla terbiye edilmek mi, koğuşun pis yanlarıyla baş etmek mi?
Nefesim taze nane kokmuyor artık
Her yanım ücra sana gönlümden gayrı
Ne ettiysem benden nefret etmesini sağlayamadım, biricik sevgilim halen beni bekliyor. Bir af çıkar bir şey olur diye ümit ediyor. Hayat dolu sağlıklı bir kadının yaşamı ıskalaması olasılığına yataklık etmek bana ağır geliyor. Ona sorsanız bu onun hayatı ve durumundan şikâyetçi değil. Yaşanmış ‘biz’, yaşayamadığı ‘ben’ ile baş etmesini sağlıyor sanırım.
Bak gülüşüm de eskimiş
Öyle diyor komşunun karısı
Gülüşü kırışır mı insanın, elleri gibi. Şişmanlıktan kaybolan gamzeler duydum, ağır ilaçlardan donuklaşan ifadeler de gördüm. Bana ne olmuştu ki gülüşüm değişmişti. Sistematik yapılan her şey, benim farkında oluşum sayesinde etkisi azaltılmış sinek ısırığı değil mi yoksa. Küçümsüyor muyum ben, bana olanları. Bak neler çekmiş adamlar, o zamanlar ne işkenceler varmış, ‘dur oğlum dua et haline’ edebiyatı bir yanılsamadan mı ibaret.
Hani utanmasam romantik olmaya
Çiçek alıp dayanacağım kapına
Hesap sormak için tüm yıprattıklarının adına
Beyin o denli hasar görmüş ki demek, koca Kereste Rıfat bile çiçek alıp diz çökmeye hevesleniyor. Bir yandan da içinde saklanan cevval devrimcinin gönlünü almak için, hesap soracağını düşünmek istiyor. Bırakalım o da koca vücudunu öyle avutsun, zira yokluğun her türlüsünü bir arada yaşamak her babayiğidin harcı olmasa gerek.
Dönüverir günün birinde, içine ettiğimin şansı
Duyamam istesem de duyamam, düşmüş içime gülüşünün yankısı
Af çıkacak diyorlar ya kulak asmıyorum.
Çok duyduk bu duvarlara çarpıp ölen yalanları.
Ellerim başka taze tutmuyor artık
Her yanın yasak bana gönlünden gayrı
Bak bebeğimiz de büyümüş
Öyle diyor yumuk ellerinin yazısı
Hani korkmasam mahpusluğu yakmaya
Kaçıp geleceğim bu gece yanına
Affetmen için yalvarmaya, yapamadıklarım adına
02.12.10
Nadir