Hasretlikten Gurbete
Hasretlikte geçirdiğim anlarım insanın gözlerini Dünya’ya açıp kapadığı an gibi gelip geçiyor. Hasretliğime daha doyamadan kendimi tekrar o garlarda buluyorum. İlk geldiğim günkü mutluluğun yerini yoğun bir hüzün alıyor içimde. İlk gördüğüm o mermer alan şimdi bana duvarları kirlenmiş, koltukları çürümeyi bekleyen acı ocağı gibi geliyor.
Yanımda koca adam duruyor. Dim dik tıpkı o ilk gün ki gibi. Dünya’ya gözlerimi açtığımda beni kucağına aldığı gün gibi, çok zor günler geçirip de hiç zor gün geçirmemiş gibi hep ona ters giden hayatın karşısında dosdoğru eğilmeden bükülmeden taş bir duvar gibi durmuş ve o taş duvarın arkasına da bizi koymuş koca adam. Aslan yürekli, kalın sesli, taş bakışlı ve pamuk yürekli, delikanlılığı öğrendiğim, kansızlığa karşı gelmeyi bilen o koca adam BABAM duruyor.
Her şeyden çok onun için ‘’İşte ben böyle bir çocuk yetiştirdim.’’ diyebilmesi için elimden gelen her şeyle savaştığım kahraman. Koca cüssesini gar ortasına dikmiş, omuzları dimdik şekilde duran adam. Bana veda etmeye tek gönüllü olan, en çok onun gönlü acısa da tıpkı diğer acıları gömdüğü gibi bunun da üstesinden gelebileceğini düşündüğü için yanımda gelen adam.
Hırçın haykırış uzaklardan kükrer bir şekilde duyulduğu anda içimdeki tarifsiz sızı bir kat daha arttı. Koca adamında öyle sanırım. Kalın kaşlarının arkasından bakan o çakır gözleri birden nemlendi. Özgürlük kuşu diye tanımladığım o güzel şey, şimdi benim kan düşmanım gibi gelmeye başlayıp yanaştı önümüze doğru.
Döndüğümde nemlenen gözlerden akan yaşları gördüm. İlk trene bindiğimde duyduğum mutluluğun yerini kocaman bir kin ve nefret almaya başladı. Sıkıca sardı beni o koca adam. Çekildi ve alnımdan bir kere öptü. ‘’Gönderdiğim yere git ve oradan tıpkı gönderdiğim gibi dön OĞLUM.’’ dedi. Gurur kelimesinin anlamını da o zaman anladım. ‘’oğlum!’’. Gözlerimden akan yaşlara aldırmadan eline sarıldığım o koca adam, yılların verdiği o büyük depremlerde yıkılmamış o büyük insan karşımda şimdi yıkılıyordu. Yıkılıyordu ve yıkıyordu. Hemen ardından kocaman bir sarılış daha ve veda cümlelerini hiç sevmeyen o koca adamın ben merdivenlerden çıkarken garda yankılan o kalbi yerinden kopartıp atan sesi. ‘’ Allah’a emanet ol OĞLUM.’’ … Sen de ol baba sen de ol.
Yerimi aldığımda o şefkatli koltuk bile o sözcüklerin yarasına merhem olamadı ve o koca adamın ‘’BABAMIN’’ uzaklarda durup bana el sallaması.
…
Yola bu sefer hasretliğimden başladığımdan gelişimde olan heyecan yok içimde. Haykırışları ta derinde yüreğimin… Işıklı memleketime son bir veda bakışı aydınlık, buram buram karbondioksit kokan ama o kokuyu da hiçbir oksijen kokusuna değişemeyeceğim hasretliğime derinden son bir veda bakışı. Doğum günü hediyemin en büyüğü de bu olsa gerek.
…
İlk uyandığım ve son uyanacağım yer gurbetliğim. Uzun bir uyku arasından sonra trenden inip kurak yeşilliğin ortasına atıyorum kendimi. İçimde büyük bir sıcaklık, gurbetliğe olan özlemden mi yoksa hasretliğe ettiğim veda sancısı mı tam bilemesem de bir sıcaklık işte. Yüreğim buruk bir şekilde dümdüz ovaya bakarak ‘’Hoş Bulduk!’’…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.