- 486 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aiti Eştirme 49
49-] Bu tek tek özellikler bağımsız oluşla değil de girişmiş bir yapı olacakla hep denizde vardır. Ama denizin özelliği; kolektifti, bütünsel belirirdir. Unutulmaalı ki gerek toplumsal özgürlük, gerek uluslar arası toplumsal özgürlük; karşılıklı diyalektik yüküm eşilen (bağımlaşılan) zorunluluğun bilincidir.
Buna istinaden üretimseklerin ferdi eşen serbest özel ve kendi sınırları içinde ve kendi anlamalarınca özgürce tüketilmesidir. Toplum bir süreçtir. Ayrık duran süreçlerle, denizin (toplumun) gücünü ve deniz düzlemini sağlayamazsınız. Toplumsal özgürlük girişimsek bağıntılı bütünlüktür.
Ve bu ayrık duran süreçler bütünü, sistemi değil de ancak kendilerini işleşir ve tartışır olacaktırlar. Ayrışmalar tekil bir özellikle denizde yayılma, çökelme, yer tutunma gibi iç yarıştı olan çatışmaları başlatırlar. Oysa deniz sınırlıdır. Sınır içinde etnikti olmak (ırmak) gibi bir sınırsızlıkla davranılmaz. Kulübe işlev, olgu ve süreçleri ana hattı; bina olgu süreç ve işlevlerine yansıyacakla kendi süreç referanslarını tüketmiştir.
Benzerlerin benzemezlikleri ortaya çıkmıştır. Kulübe yansır, yansıdığı an da kulübeye dek karekteristik yansıma binada kulübe olma özelliğini de yitirir. Kulübe bina olan sürece kaymıştır. Artık binadaki kulübe özellliği bir öznel analizce süreçtir. Toplumsal güç (özgürlük)mekanik bir birlik gücü olmayıp ilişkindik eytişimli, bağıntıcı, sağlayıştı yüküm eşilmedir.
Toplumsak yapılarda ayrımcı oluş ki, hem birinci evrensel, hem de ikinci ve üçüncü evrensel olgu ve olay yasalarına aykırıdır. Tekil davranışlar (etnikti) tikelleşir (ittifaklar), tikel davranışlar tümelleşir (toplumlar gibi). Her aşama zorunlu istisnalarını (tesadüflerini) içerir.
Tümel olaylar da, yeni zaman zemin düzlem referanslarının doğumu olan, tekil, tikel, tümel süreçlerini verecektir. Esasen de deniz gibi bir denizin (evrenselin) içinde de, bu tür ayrıktı bağlantısız soyut işleyişler mümkün de değildir!
Özneliler toplumda talep kar da değildirler. Derişikti faz farklılıkları, toplumda (denizde) daima sıfır olmayan ve sıfıra yakın bir alan düzlemde var kalacaktır. Var kalmalı da. İşte bu tür, sınırlı derişim farklılıkları sürüp gitse de, deniz gibi denizde; bağımsız öznellikler geçer akçe değildirler. Böylesi bir özneci bağımsızdı olacak uyumsuzluktu parçanızı sürece katamamaniz ise ancak toplumunuzun bir basiretsizliğidir.
İyi çalışmayan, siyaseten günü gün edinmiş: ’halk her şeydir’; ’halk ne yaparsa iyisini yapar; (deli ne yapsa yeridir der gibi)’ denişti toplumlarda, bu tür çatışma ayrılıkları ve bilinçsizlikleri vardır. Hem de insan hakkı denişin yutturmasıyla; kültür hakkı denişle, kimlik hakkı denişle, demokrasiler, yan yana yaşama hakkı denişle, icracı olmak isterler.
Yine unutulmamalı ki toplum olmanın süreçti kararını halk almamıştı. Toplum zorunlu yasalardan hareketle vardır. Ve bu zorunlu hareketle de devam eder. Bu zorunlu oluşun öznel yanı, bu zorunluluğun baımlı bilincine varan, yine bağımlı çevre ilişkilerini de gözetişle; insandan yana, insansal kullanım yararıdır. Konusuna vukufiyeti olmayanların iyisini yapma becerileri, deneyde bağıntılı istidlaller çıkarma yetileri, dar ve sınırlıca oluşlarla gericidir.
Hâlbuki, salt ve değişmez olan, her zaman ve zemin üretim ilişkisine göre yeniden ve yeniden düzenlenmeyen; bir kimlik, bir kişilik isteklenmesi, bir kültür oluşturması, asla yoktur. Tüm bunlar zaman zemin koşullarında geçici sahiplenilmedirler.
Siz şimdinin dışında, neyin hak talebini, nereden istiyorsunuz? Ve nasıl mümkün olacak? Bir sütannelik, bir berdel, bir kan davası gibi etnikçi kültür ve kişilik, kimlik duygu ve hissedişini, şimdiki toplumlarda zemini ve anlamı olmayışla, toplumun cari işleyişine göre, işlevsel kılmanın demokratik olmasını nasıl beklersiniz!
Efendim bizde onları istemiyoruz, yazmak, çizmek, dili konuşmak istiyoruz denici kısırlıklara sapılabilir. Bir etnik tavır, kendi özgün zaman zemin düzlemi içinde; hem kan davası ile hem dili ile özgün zemininde meşrulaşmış yaptırımlaşmıştı.
O kimlik özellikleri ile etnik yapının tavrı olmuştur. Eğer kan davası bu çağda ve bu hukuki zeminde; battal olmuştur diyorsanız; bir etnik tavır olan dilin de, güncel toplumsak ve evrensel (küresel) gelişmeleri içinde zorunlu bir battal oluşunu bilmeniz, görür olmanız gerekirdi. Siz onu yaşatmak için enstitülerde kursanız, halkın zeminine de yaysanız , bu kaçınılmazdır. Gelecekte, bu günkü çoğu toplumun dilleri de, caride olmayacaktır. Bundan tabii ne var ki.
Siz bunları görmeyip, süreci açıktan uyuşmazca etnikti olan bir yanından tutup atıp, diğer (nötr gibi görünen yanından da) yanında tutup meziyet gibi topluma kakalamanızın tahribatı ile ötelediğiniz etnikti tutumların tahribatı arasında pek bir fark olmayacak ki.
Biri insan cinayetini öngörürken, diğeri de toplumun ve insanın iletişememelik, anlayamamalık, öğrenmeyi ve bilgiyi yayamamalık, kısıtlı bilgi yayma cinayetini öngören,kıt sağlayıştılı sömürme ve sömürülme aracı olmaktadır. Etnik dil hangi toplumsal gereksiniminizi karşılayacaktı. Söz gelimi Rieman geometrisinin öğrenilmesini mi, ya da Rieman geometrisini keşfettiniz de yaygınlaştıracaktan oluşla mı, etnik dile candan sar ılınmaktadır?
Yukarıda da dedik, çağdaş kültür ve birikimleri içsin ilememiş; olay ve olguların, nereden gelip, nereye gittiğini dahi iç sinememiş geniş yığınların, eş deyişle inorganik süreçlerle hücreye gelip, oradan etnik yapılar içinde geçip, toplumsal yapı ile evrensele gittiğimizi bilmeyen bilmezliklerimiz: ’halk her şeyi iyi bildiği’ için bir gen haritası, ya da otomobil icat olunmamıştır! ’Halk her şeyi iyi bilir’ diye, güya baş tacı edilmekte! Böylece halkın yanlışta, bilmesinlercilikte birleşmesi, yapılmaktadır.
En vahimi de, ’halk her şeyi en iyi bilir olur’ denerekten, halksak olandan, halksak tavır ve objektif olmayan sübjektifliklerden, halksak objektif geriliklerden; toplumsal olanın da doğrulanması ve onaylanması istenmektedir! Ne kadar acı.
Böyle toplumlar, geçmiş siyasetlerin halk dalkavukluğu kurbanıdırlar: Toplumun yöreleri orta çağda çıkmış bir feodal düzen ve ilişki içindedir. Ve siyaset etnik aidiyet farklılığı taşır olmanın, hiçte karın doyurur olmayışındaki rahatsızlığını bunlara göstermemek telaşı içindedirler.
Cılız etnik argümanların, toplumsala dönüşülememesini de, yok insan hakkı, yok efendim mozaiklik, yok ebruli oluş zenginliği, bağlamında yürüttükleri anlamsızlıklardır. Bu etnikti geçmiş kültürü yok saymak değil de, bir kar gibi doğal oluşumun işlevini yaptıktan sonra, zamanı gelince erime sürecine girmesini, görmenin bilincidir.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.