- 3754 Okunma
- 44 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİMİ DİNLEDİM BUGÜN
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
ÖLÜM
Ölümden korkmayan canlı yoktur. Yoktur ama her canlı ister istemez ölür.
Çeşit çeşit ölüm şekilleri vardır. Sonuçta ölüm yok olmaktır. Bazı ölüm şekilleri çok acı vericidir.
Ateşin dereceleri gibi ölümün de şekline göre acı derecesi vardır. En fazla acıyı verene 100 ve en hafifine de 1 dersek uygun olur.
Birinci derecedeki en hafif ölüm hiç hissedilemeyen ve yavaş yavaş gelen bir son olmalıdır. Yaşlanarak ölmek gibi.
Doğduğumuz andan itibaren yaş almaya başlarız aslında. Doğumla ölümümüz başlar. Ölüme doğru gittiğimizi geç anlarız meşgalelerimiz yüzünden. Çeşitli acı ve meşakkate katlanarak uzun bir ölüm süreci yaşarız. Yanlış yaşadığımız ve ziyan ettiğimiz bir ömrün pişmanlığı ile kavruluruz. Yapamadıklarımıza ve sonraya bırakıp vazgeçtiklerimize yanarız.
İşte böyle yavaş yavaş ölmek en hafif ölümdür.
Ölüm’ün derecelerini bir dairenin etrafına sıralasak; bir ila yüz yan yana gelir. Ve ben inanırım ki; Bir ile yüz eşittir.
Ve ben doğumumdan beri fark edemediğim, yavaş, sinsi gelen ölümü 45 yaşında hissettim. Yavaş yavaş üfleyerek öldürüyor beni. Her saat ve her geçen gün ilerliyor ölüm hastalığım. Hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını bile bile ben nasıl eski ben olayım?
Ölen yalan söylemez derler. En azından ben yalan demiyorum. Kendime güvenim yok. Değişmekteyim hızla. Bana güvenmeyin. Kötü bilin, az sevin. Sevmeyin.
Ben de ziyan ettiğim ömrüme yanmaktayım. Kıymet bilmezliğe üzülmekteyim. Bana bu saatten sonra hiç ama hiçbir şey Anormal gelmiyor.
Boşa yaşamışım sanki. Benimle birlikte her şey ölüyor ve ölecek. Yaşamaksa yaşadığım, senle ilgili anılarım ölmesin isterdim.
Dün zamanın, yarın senin. Sadece bu gün benim ve yanımda sadece ölüm var. Beni kucaklayan sadece ölüm. Mutsuzum. Yanımda olup bana sarılmanı tercih ederdim ölümle olmaya. Mutsuzum o yüzden. Aslında mutluyum sanmışım. Ben hep mutsuz olmuşum. Niye mi? “ Bir vefasız yavaş yavaş öldürüyor.”
KENDİMİ DİNLEDİM BUGÜN
Nafile çalışmaya son verip, kendimi dinledim bugün. Dinledim de ne oldu? Hep bir şeylerin peşinde ziyan edilen dakikalardan başka ne vardı elde? Kazansak da kaybetsek de zarardaydık. Her şeyin belirli bir süresi vardı bizde kalmaları için. Kazanımlardan artılar da kalıyordu tek tük. Pekiyi onlar kalıcı mıydı? Elbette kalıcı değildiler. Farz edelin bizden uzun ömürlü bir apartman dairesi aldık. Her hangi bir sebepten satmaz ya da elden çıkarmazsak eğer ölene kadar bizim olabilirdi. Demekki ölümle onu da kaybediyorduk.
Hiçbir şeyin bize ait olmadığı dünyada neden birçok şeyin gölgesinde yaşamak zorundaydık?
Neden bir dayatmaya diretemiyorduk?
Özgür irademiz neredeydi?
Her şeyi sistem mi belirliyordu?
Hani özgürdük?
İnsan hakları neredeydi?
Belki de İnsan’ın hiçbir hakkı yoktu ve her şey kandırmacaydı.
Çizilmeyeni çizmek, yazılmayanı yazmak, görülmeyeni görmek ne kadar zordu. Pekiyi izin verilmeyeni konuşmak veya yapmak daha mı kolaydı?
Aslında sadece sürü düzenine ve sürü kurallarına göre yaşama hakkın vardı. Ayranımız bu gerisi suydu. İyi bir işçi ve sermayenin maharetli, uysal kölesi olmak zorundaydın. Hak, adalet ve para söylemlerini ağzına almamalıydın. Pahalılıktan yakınmamalıydın. İş beğenemezlik yapmamalıydın.
Sefalet sınırında olanlar içindi bütün işler. Karın tokluğuna gel çalış deniyordu. Köpekçe bir yaşam için yetecek para verilirdi elemana. Kilit noktalara liyakatsiz şerefsizler oturmuştu her daim. Sendika ve devlet dahi onlardan yanaydı. İşçinin avukatı işçiyi kazıklardı.
Zaman sorunları çözmüyor, artırıyordu. Her düşünceden bir an sıyrıldığım çay molasında da zorlu nefsim damlıyordu içime. Zehir gibi acıtarak yayılıyordu kanıma.
Gölgesiz kalamıyordum karanlıklarda bile.
Kendimi dinledim bu gün. Her sıkıntı bir yana seni düşünüyordum ve seni istiyordu gönül. Sen sen diye atıyordu kalbim.
Bende biraz var herhalde?
Tepilmez fırsatları tepip imkânsızı neden istersin?
Sadistmiyim ben ki, kendime işkenceden zevk alıyorum?
Tek korkağın ben olduğumu düşünmüyorum.
Fakat eminim ki çoğu kayıplar korku yüzünden kendimize koyduğumuz engellerden kaynaklanıyor.
Şu an uzak bile olsa belirli bir süre sonra zaten öleceğiz.
Daha neden korkarız?
Yaşamakta olduğumuz dakikalar korktuklarımızdan değersiz mi?
Kendi sorularımıza kendimiz cevap verebiliriz ama eğer başkasının cevap vermesi gerekli olduğu halde yine kendimiz cevap verirsek çok yanılırız. Kendimizi kendimize engel kılarız.
İmkânlıyı da imkânsız ederiz.
Kendimizi dinlemekten daha da iyi belki de karşımızdakini ya da muhatabı dinlemek. Ya da fazla bir şey dinlememek gerek.
YORUMLAR
500 okuma
43 Yorum.
Busiteye girmeden önce bir öykümü bile en yakınlarıma okutamıyor, dinletemiyordum. Bir sürü behane ile dağılıp gidiyorlardı.
Bir okuyan bile benim için altın bulmuş gibi kıymetli.
Hele yorumlayan daha bir başka. Çünkü benim karanlıklara düşen yoluma yeri gelip fener tutuyor ve bana öğretmen oluyor her biri.
Övünmek değil asla; sevindiğim için 500 okuyan 40 yoruplayan diye yazıyorım.
Bu durum sitedeki yorum azlığını da ortaya serme davranışı olabilir. Nereden bakarsanız bakın yorumlar 0/0 10 da kalıyor.
__________________________________________________________________________________________
Güne düşen yazınızı kutluyorum Engin Bey. Yazınızın bir arasında kendiniz yorum eklemişsiniz: 270 okuma ve 13 yanıt ( rakamlarda yanılmış olabilirim ) Yazılarımdan birinde " Okunma sayınızı ve yorumları hesap etmişsiniz...Sizin gibi birinden ilginç bir davranış..." yorumu yapılmıştı, Aynur Engindeniz hanım tarafından. Siz şanslısınız ki size bu yorum yapılmamış. Bu görüşüm asla size yönelik değil. Beni tanıyor olmanıza güveniyorum. Sadece kişilerin görüşlerine aykırı yazılar yayınladığımız zaman ne denli haksız yorumlara maruz kaldığımızı vurgulamak istedim.
Bu sitede farklı görüşlerden kişileriz. O yazıma sizin görüşünüz de oldukça sert olmuştu. Sebebi de sadece Erbakan için yazdığım ( ki sahnelediği görüntü de bana katıldığınızdan son derece eminim ) bölüm dü.
Ama siz ve ben, düşünce dünyamızda bazı şeyleri aşmış insanlarız. Saygınlıkla belli konularda ki görüş farklılıklarını ayrı tutabiliyoruz. Siyasi görüşlerimiz açısından çok uyuşmasak da genel anlam da uyumu yakalayabiliyoruz.
Bu mesajı neden yazdım? Bilmiyorum. Olmadığım kişiliğimle çok haksız hakarete uğradım. Tek bir yazı ile tüm kişiliğim silindi ve adeta recm edildim. Üzgünmüyüm? Hayır. Yine aynı konu gündeme gelse aynı şekilde yazarmıyım? Evet yazarım.
E.
_____________________________________________________________
Mesajınızı geneli ilgilendiren ve özel olduğunu düşünmediğim bu bölümünü birlikte çözümleyelim.
Öncelikle üzülmenize üzüldük bizde.
İş sandığınız kadar basit de değildi.
----------------------------
Bu sitede farklı görüşlerden kişileriz. O yazıma sizin görüşünüz de oldukça sert olmuştu. Sebebi de sadece Erbakan için yazdığım ( ki sahnelediği görüntü de bana katıldığınızdan son derece eminim ) bölüm dü.
----------------------------
Vatan sevgisinden başlayıp ihanet vari asiliklere itirazla devam eden yazınız aniden başka bir ruha bürünerek kanat ve suçlama yazısına dönüşmüştü.
Kaleminizin çok güçlü olması ve sizi seviyor olmamız yoruma açık yazınızın eleştirilmeyeceği anlamına gelmezdi.
Fakirliğin sonucunu aniden kesin bir yargı ile türbana bağlamnız da diğer bir hataydı.
Hükümetteki insanları hayinmiş gibi görmek paranoyadır. Bunlar 0/0 50 oyla seçilip yasal yolla iktidara gelmiş ve bşarıları herkesce kabul gören insanlardır.
İnsanlara temelsiz karalama da vardı.
Yazınız kızgınlıkla yazılan bir karalama yazısıydı. Belki de yaralanan yürekle. Çünkü; yazınızda ilk kısımlarda değindiğiniz ve haklılık payı yüksek konular da vardı.
Bu yazınızda sapla saman karışmıştı.
O nedenle çok tepki aldı.
İsmi önemsiz lidere yaptığınız benzetme asla ona yakışmayan ve hakaret içerdiğini düşündüğüm bir durumdu.
Her şeyi düşünebiliriz. Ama yazarken çok dikkatli olmalı kişisel kanaatlerimizi yaparken da hakaret olarak algılanacak laflar etmemeliyiz.
Bu gün de aynı görüşte olmanız üzücü.
Demek ki eleştirilere menfi yönde olunca fazla itibar etmiyorsunuz.
Neden linç girişimi yapılsın sizin gibi değerli bir yazara?
Buna en başta ben karşı çıkarım.
Ama öncelikle önyargılı olmamayı öğrenmeliyiz.
Değişime de açık olmalıyız.
Kanaat yazısıda yazsak delilsiz suçlama ve daha vahimi hakaret diye algılanacak laf söz etmemeliyiz.
Hepimiz için geçerli.
Bir öz eleştiri yapalım mı?
Siteden biri sizin için aynı lafları sarfetse idi bu durum normal olurmuydu.
Tarafsız kalmamızı istermiydin?
Ben aslında yazınızın dibine ya da yoruma eklenmiş bir özür yazısı beklerdim sizden.
Sıkıntılı bir anda yazılmuş, maksadını aşan ve benimde üzüldüğüm bir yazı derdim.
Özür dilemek aslında; erdemli insanların çok kolayca yaptığı ve asla pişmanlık duymadığı, gönüllerini ferahlatan bir durumdur.
Oysa halen aynı şeyi yapardım diyorsunuz.
Demek ki aynı durumdasınız.
Sizden ricam çok daha sonraları yazınızı bir daha okumanız. Bir değil bir çok hata bulup geri adım atacaksınız.
Sizin özürden kaçacak biri olduğunuzu düşünmüyorum.
Menfi eleştiri beyanı linç mi?
Asla.
Yollarımız ışıksız kalmasın.
Saygı, sevgi ve selamlarımı sunarım.
Linççi arkadaşın Engin. ::)))
Engin Tatlıtürk
Sizi gücendirdi isem özür dilerim.
Sanat adına çabalıyoruz. Şahsınıza saygım büyüktür.
Hakkınızı helal edin lütfen.
Hata kullara mahsustur. Kaldı ki makineler dahi hata yapıyor.
Saygılar ve sevgiler.
Engin Tatlıtürk
Sakın kaybolmayın.
sizin yeriniz de doldurulamayacaklar arasında.
Özgün kişiliğiniz ve asil duruşunuzla sitenin en güzüde renklerindensiniz.
Sizi sayfamda ziyaretçi olarak görmek beni ziyadasi ile bahtiyar kıldı.
Saygı, sevgi ve selamlar.
Ve ölmeden önce öldüreceğiz bize ait ve bize yakın ne varsa... Anlarımızı sonraya terkedip hep bir önceki anı öldürmekle meşgul olacağız mesela. Çocukluğumuzdan bahsetmek istemiyorum çünkü çocuk katili yanım daha çok midemi bulandırıyor mesela. Mesela ufacık bir yalanla kaç gerçeği öldürdüğümüzü düşünüyorum da; tıkanıyor nefesim. Sonra sevdiklerimiz, sevmediğimiz halde bizi sevenler... Ortam arkadaşlıkları, dostluklar, mesailer... Anılarımız... Ve aşklarımız... Gün gibi doğup batan aşklar... Bir tatlı söz bir tebessüm bir yara... Öldürdüklerimizin kokusu siniyor önce üzerimize. Sonra kendi kokumuzla karışıyor yavaş yavaş. Yavaş yavaş çürütüyor bizi. Yavaş yavaş kokuşmuşluğumuz su götürmüyor artık. Makyajlı ölümlüler olarak diri durup aynaların tokadınyla siliyoruz boyaları üstümüzden. Kabuk kabuk dökülen yaralar onlar. Döküldükçe etimizden tükeniyoruz biz. Önce yaşamımıız sonra kendimiiz öldürmek bu. Tülketmek ya da. Ya da her ne ise adı; öylece. Toprağa düşen bir damla gibi belki de...
Engin Tatlıtürk
Sizin ki de hoş bir bakış açısı.
Özellikle şair kardeşlerim çok ilgi gösterdi.
Konusundan olsa gerek.
Sayfama ziyaretiniz beni mutlu etti.
Teşekkür ederim.
Selam ve saygılar.
her gece yastığa başımızı koyduğumuzda mezara uzanmış gibi hayatımızı kendimizi geçirseydik gözden her sabah cennette uyanırdık ...:))
kutladım hayata insanlığa kattığınız eşsiz güzellikleri sevgili Engin Tatlıtürk ...
sevgim saygım tebriklerim günün yazına çok değerli yazarına...:)
Engin Tatlıtürk
Beğenmenize sevindim.
Sevgi ve selamlar.
Almanca freiheit, Fransızca liberté, İngilizce liberty, freedom, Latince libertas olarak tanımlanan ve siyasal, toplumsal, felsefi ve gündelik yaşam alanlarında çeşitli anlam boyutlarında kullanılan kavram ya da kategori.
kaynak: GeldiK http://www.geldik.com/felsefe-sosyoloji-psikoloji/4965-ozgurluk-nedir-ozgurluk-tanimi-ozgurluk-hakkinda-ozgurluk-kavrami.html
En genel haliyle, özgürlük, bağlı ve bağımlı olmama, dış etkilerden (etkenlerden) bağımsız olma, engellenmemiş ve zorlanmamış olma halini dile getirmektedir. Buna paralel başka bir gündelik tanımı, insanın kendi kararlarını kendi istemine ve düşüncelerine göre belirleyebilmesi, kendi seçimlerini kendi iradesiyle yapabilmesi olarak belirir. Burada özgürlük bir irade özgürlüğüdür.
kaynak: GeldiK http://www.geldik.com/showthread.php?t=4965
Türk Dil Kurumu, Güncel Türkçe Sözlük'de özgürlük sözcüğünü şöyle tanımlamaktadır:
1. Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî.
2. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet.
Özgürlük bir "hak"tır; fakat bütün haklar özgürlük değildir. Özgürlük herkese tanınmış bir insan hakkıdır. Hukukça yasaklanmamış olan yasal ve serbesttir. Özgür olmak, başkasına karşı öne sürülebilen haklara sahip olmaktır. "Hak" biçimi sağlar; bununla özgürlük ifade edilir, dışa vurulur; onun varlığı anlaşılır. Hak daha çok özgürlüğün, usulü güvencesi ve gerçekleşme aracı olarak nitelenebilir. Özgürlük, fiili durumu ifade eder. Kişi şu ya da bu biçimde karar verme ve davranma, iradesi doğrultusunda yapma ya da yapmama yetkisine sahip olduğu zaman "özgür"dür. Bununla birlikte haklar normatif alanda yer alır. Hak’ta, doğru addolunan davranış meşruiyet kriterine vurulduğundan, özgürlük ve haklar aynı düzlemde bulunmazlar.
Özgürlük, tekil olarak kullanımında saf bir fikir olmaktan öte başka bir şey değildir. Hukuk alanında birey ancak "özgürlüklerin" öznesi olabilir. Özgürlükler, bireyin sahip olduğu olanaklar kendisine tanınan "yetki" "bağımsızlık" ve "iktidardır". Bireye bireysel güç ve ayrıcalıklar veren özgürlük, haktan çok bir "erk",üzerinde kimsenin yetkiye sahip olmadığı bir bağımsızlıktır. Başkasına bağlı olmama, serbestlik biçiminde de ifade edilebilir.
Özgürlük, bütün hakların ortak kökenidir; haklar ise, özgürlükleri sağlamak için kişiye hukukça tanınan meşru yetkilerdir. Hakkın mahkeme önünde de öne sürülebilme özelliği bulunmaktadır. Örneğin seyahat özgürlüğünün kullanılması ilgilinin iradesine bağlıdır. Hak ise ancak bunun uygulanmaya konmasında bir dış engelin ortaya çıkmasında -pasaport isteğinin reddi gibi- gündeme gelebilir. Burada öznel hak, özgürlük önündeki engelin aşılmasında kendini gerekirse zorla kabul ettiren erktir. Daha çok uygulama aşamasında gündeme gelen hak özgürlükler üzerinde etkiler yaratır, güvenceleşmesine katkıda bulunur, hatta sınırlayıcı ögeleri de kapsar. Her özgürlük ihlalinde hak doğar. Hak arama özgürlüğü işte bu durumda özgürlüğe yönelen saldırı ya da sınırlamayı kaldırma aracı olma işlevini görür.
Özgürlüklerin "aracı" şeklinde gündeme gelen "hak" kavramı, daha geniş ya da özerk anlamda gelebilir. Kısaca özgürlük "yapabilmek", karar vermek ise hak "istemek”tir; bireyin sahip olduğu yeti, yetki, bağımsızlık ve iktidar olarak özgürlük -öznesi etken, muhatabı ise edilgen olduğundan- devlet ve toplum müdahalesini dışlar. Hakta ise özgürlüğün tersine,"alacaklı" birey, istemde bulunandır; özgürlüklerde "en az" devlet özelliği, bir hizmet veya olumlu edim sağlamayı amaçlayan "sosyal haklar"da refah, koruyucu veya en çok devlet konumunu alır. Bu anlayış, birbirinden kopuk bireylerden oluşan toplumda karşılıklı bağımlılık ve dayanışma ekseninde iktidar kavramının "derinleştirilmesi"ni ifade eder. "Alacak" hakları, asgari beşeri "gereksinimler"in devlet ve toplum tarafından "karşılanması"nı gerekli kıldığından, iktidar kavramının derinleştirilmesi, bir yandan "sosyal devlet”te, öte yandan "insan hakları ideolojisinin işletilmesi"nde anlamını bulur. Gerçekten, sosyal güvenlik hakkı ve sağlık hakkı gibi "isteme hakları"nın karşılanması, kişiyi özgürlüklerinden yararlandırmanın temel gerekleri olarak düşünülürse haklarda özgürlüklerin bir varyasyonu olarak değerlendirilebilir.(alıntıdır)
dost kalem yazın baştan sona günümüzü ve günümüz insanının geldiği konumu ne de güzel özetlemiş, irdelemiş ve de sorgulamış.Çok yerinde tesbitlerle bizlere aksettirilmiş.Burada unutulan ise üste de örnekle açıklamaya çalıştığımda budur.Eğer ki insanlar hakkının ve hukukunun başladığı, b,tt,ği ve kapsadığı noktaları bilseler ve ona göre davransalardı eğer, bunların hiç biri olmazdı.Usulsüzlükler hep üstünlük savaşından ileri gelmektedir.
Birlikte yaşamının ne demek olduğunu kavrayamadığın anlardan kaynaklana bir sancılı süreçtir.Örneğin;
-hani senin doğal hakkın ya, yüksek sesle müzik dinlemek...Ve dinliyorsundurda.Ben de kafamı dinlemek istiyorumdur.O anda belki de benimde en keyifle dinlediğin müzikte olsa başım götürmüyordur, rahatsız oluyorumdur. gibi...
İş ki; insanlar ÖZGÜRLÜĞÜN asıl anlamının bir başkasının özgürlüğünü kısıtladığın yerde bittiğini bilmesidir.Yani hakkında hukukun da, toplum bilinci ile gelişip serpileceği de unutulmamalıdır.
Ne zaman ki;
***Yaratandan dolayı yarattıklarını sevmenin ulviyetini kavrar ve ona göre davranırsak, çözümüde buluruz bence.***
İşte o zaman, ölümü bile sever insan, arzular, bekler..
mükemmel bir sorgulama ve iç hesaplaşması idi...ttebrikler.
Engin Tatlıtürk
Değer biçemedim.
Sayfama şerefler getirdiniz.
Alla'a emanet olunuz.
Sevgi, selam ve teşekkürler.
Temel, akşam karanlığında kestirme olsun diye, sarp arazideki patika yoldan evine dönerken, birden ayağı kayar ve yüzlerce metre derinlikteki uçuruma yuvarlanır. Can havliyle, uçurumdaki bir ağacın dalına tutunur. Aşağıya bakar, metrelerce derinlikte ve dibinde de sivri kayalar. Başlar avazı çıktığı kadar bağırmaya;
- Kimse yok mu, kimse yok muuu
Bir kaç kere daha bağırdıktan sonra, gaipten bir ses duyar
-Ey kulum Temel! Düşüp ölsen ne var ki? Seni cennetime koyarım. Eğer emirlerimi yaptıysan, yasaklarımdan kaçındıysan, kul hakkı yemediysen hiç korkma, bırak kendini.
Temel şöyle bi düşünür, tekrar başlar bağırmaya
-Başka çimse yok muuu!
Sevgili Temelciğim, pardon Enginciğim yazını okuyunca yukarıdaki fıkra geldi aklıma. Yazın ile alakalı yazsam, yazsam bu yorumdan ala yorum yapamam herhalde. Gel de yanma dedim kendi kendime; neye mi boşveer.
Başka kimse yok muuuuuuu. Varmı ki ?
Tebrikler, selamlar
Engin Tatlıtürk
Sen baa pişe mi dedun?
Gülmekten kırdın yine.
Keşke etkili yorum her ontanede bir tane olsaydı.
Birtane veriyorler.
Atayisun bitiyo. :))
Günüm şenlendi.
Sevgi ve selamlar.
Engin Tatlıtürk
Kadim dort; Allah'a emanet ol.
Sevgi ve selamlar.
Engin Tatlıtürk
Teşekkür ederiz.
Kendiyle/yüreğiyle/yaşanmış-yaşanmamışlıklarıyla yüzleşmiş, iç hesaplaşma yapılmış/yapmış yazar.
Tema hüzünlü olsa da, yaşam/ölüm adına yapılan sorgulama güzeldi. Büyük keyifle okudum güne düşen yazınızı. Kutlarım.
Ölmek.. Ölüm: Doğduğumuz günden itibaren hergün bir adım daha yaklaştığımız, ne zaman nerede olacağını bilmediğimizsin sen...
Der ki Hayyam.. Paylaşmak isterim izninizle.
'Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!'
Daim olsun yüreğiniz/kaleminiz.
Saygımla...
Engin Tatlıtürk
Teşekkürler.
Selam ve sevgiler.
hiçbir şey bize ait değil
kabullenişin sancıları
oturup dinledim kendimi..
saygımla
Engin Tatlıtürk
Çok çok teşekkür ederim.
Engin Tatlıtürk
Nazik yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Selamlar.
ABİ GÜNE SENİ OKUYARAK BAŞLADIK BUGÜN.
SEN KENDİNİ DİNLEMİŞSİN YA ..
BENDE SENİ DİNLEDİM VE DİNLENDİ RUHUM...
SAYGILAR...
Engin Tatlıtürk
Allah gönlün gibi bahtını da açık etsin.
Sevgi ve selamlar.
Engin Tatlıtürk
Kimse gitmek istemediğine göre güzel de olsa gerek.
Hoşsafa geldiniz.
Teşekkür ederim. Selamlar.
ÖLÜM
MADEM VAR NİYE GELDİK ..GELDİK AMA NEDEN GİDECEĞİZ
OYUN OYNUYORUZ SANIRIM BU DÜNYA BİR TİYATRO
BİZ OYUNCULARI
İYİ OYNAMAK GEREK
KÖTÜ OYNARSAN KAYBEDERSİN
AMA KAZANSAN DA KAYBETSEN DE MUTLAKA ÖTEKİ DÜNYAYA GİDİLECEK
HERKESE MUTLU ÖLÜMLER , HUZURLU YAŞAMLAR
AMA ÇOK ERKEN ÖLÜMÜ DÜŞÜNMEK İÇİN
KUTLUYORUM, BAŞARILAR...
Engin Tatlıtürk
Sayfama şerefler verdiniz.
Saygılar kardeşim.
Bu yazınızı okuyan diğer sayın okuyucularda nasıl bir etki bıraktı bilmiyorum...
Ama rahatsızlığım nedeniyle hiç aklımdan çıkmayan ölümü bana unutturdu..
Sağ ol var ol Engin kardeşim....
Engin Tatlıtürk
:))
Aman öyle kalsın.
Sizi görmek güzeldi.
Sevgi, saygı ve selamlar. Ben teşekkür ederim.
Yine de ne kadar mesafeli dururuz ölüme. Ölümü tefekkür etmek ise ne kadar da hayata bağlayıcıdır. En etkili terapidir. Zaman ölümü vurmadan çözülmeyecek yine de hayatın sırrı. Bu yönüyle garip garip heyecanlandırırda. Ruhumuz ve bedenimiz birbirinden ayrı düştüğünde öleceğiz ne kadar zorlansak ta inanmaya...Zaman zaman bir kaza ya da bir hastalık nedeniyle Azrailin nefesini ensemizde duyarız. Korku ve yaşanmamışlıklardır ilk algıladığımız. İnandığımız gibi yaşar inandığımız gibi ölürüz bir gün. 45 yaş ise inanın ki madde ve mana boyutunda ölümle yüzleşmek için çok erken. Bununla birlikte erken mi geç mi gelirse ölüm daha iyi bilemiyorum. Belki yaşanmamışlıklarımızın miktarınca iyi ya da kötü olacak. Ölüm anında arzu ettiğimiz ama yaşayamadığımız bir hayata, bir sevdaya daha doğrusu, hoşçakal demek zor gelecektir.
Düşündüren kaleminize sağlık...
darbe tarafından 12/3/2010 10:05:33 AM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Fakat son cümle çok manidardı ve ilk defa dillendirildi sanırım.
Sayfama şeref verdiniz.
Selam ve sevgiler.
Engin Tatlıtürk
Sizleri burada görmek ne güzel.
Saygı ve selamlar.
Tebrik ediyorum Engin Bey. Güne düşmeyi fazlasıyla haketmiş bir yazıydı. Selamlar
Engin Tatlıtürk
Ziyaretinizden bahtiyarluk duydum.
Saygı, sevgi ve selamlar.
eeee dün okuduk yazınızı uzunca bir düşündük
sizinle birlikte bizde kendimizi dinledik , ölünce neler
olabileceğini düşünüp , aslında yaşarken ölü gibi olmanın
gereksiz olduğu kanısına vardık ve hayatımızı renklendirmeye
karar verdik ki en azından ben şahsım adına böyle birşey düşündüm
ben düşünürken bunu çevremdeki insanlarada hissettirebilirsem yazınızı
sadece 200 kişi değil milyonlar okumuş olacaktır.
sonuca gelirsem tebrik etmeye geldim tekrar yazınızı can-ı gönülden
tebrik ediyorum...
yüreğinize tekrar sağlık
li_la tarafından 12/3/2010 9:21:39 AM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Şerefler getirdiniz.
Hoşsafa geldiniz.
Saygı ve selamlar.
270 defa okunmuş.
23 eleştiri gelmiş.
Okuyan ve sayfaya değerli yorumlarını bırakan bütün arkadaşlarıma, dostlarıma ve bana özel mesaj gönderip görüş belirten hatta yorumları dahi yorumlayan kardeşlerime ayrı ayrı teşekkür ederim.
Bir kişinin bile okuması ya da beğenisi çok önemlidir.
Müspet yada menfi her eleştiri benim işin etüt kadar kıymetlidir.
Eleştirilerinizle yoluma ışık tuttuğunuz için bahtiyar oldum.
Saygı, Sevgi ve selamlar.
Bence insanlar ölümden çok, kendileri gitmişken başkalarının geride kalmasından korkuyor.
Ölümün iyisi olur mu? Doğumun iyisi (ya da kötüsü) ne kadar olursa, ölümün de o kadar olmalı.
Tırtıllar da muhasebe yapıyorlar mıdır kelebeğe dönüşmeden önce?
Bunlar gibi çeşitli fikirler geldi aklıma yazınızı okurken. İlham vericiydi. Hatta sonrasında, yirmi yıldır aklımın çekmecelerinde tuttuğum bir öyküyü yazmaya bile karar verdim.
Güzel ölümlere (Madem kaçınılmaz, bize de tadını çıkarmak düşüyor o zaman). Saygılarımla.
Engin Tatlıtürk
Yirmi yıl çekmecede bekleyen öykü de şarp gibidir.
Valla okumam lazım.
Bana yazınca mesaj atıp okumaya davet edersen sevinirim.
Rastlarsam zaten ben okurum.
Tırtılın kelebek olurken muhasebe yapıp yapmaması ortada. Bizim doğup doğmama kararını alışımız gibi birşey.
Soran kim kardeşim. Ölürken de sorulmayacak.
Sayfama ziyaretiniz e teşekkür ederim.
Sevgi ve selamlar.
kendimizi dinlemek çoğu zaman acı verir.dürüst olabiliyorsak kendi iç sesimize eyvallah.çoğu insan düşüncelerinde bile hatalarına kılıf uydurur ve başkalarını suçlar,acısını hafifletir kendince,ne büyük yanılgıdır halbuki.bir dahaki sefere katlamışdır acısını,üzüntüsünü,kendine olan güvensizliğini ikiye.kendini dinlemeyide bilmek lazım bence.mertçe,tarafsız hatta pervasız olmalı kendini sorguya çekişler.
yaşama gelince;evet kuralları hep başkaları koyar bizler uyarız,böyle yaşamaktan sıkıldığımızda ise yasaklı bahçeler yada elde edemediklerimiz gelir aklımıza,isyan ederiz.
isyanın arkası ölüm düşüdür.günahlarımızın verdiği korku,yaşama doyamamanın üzüntüsü,yapamadıklarımız birleşir ve bu korkuyu oluşturur.ne varki tek gerçek ölüm...
li la nında dediği gibi,yazınızı okuyunca bir şeyler yazma ihtiyacı hissettim.kimbilir, belkide bu konuda kendi yazımı yazmaya cesaretim olmadığı içindir?
saygı ve sevgiler hocam.bu güzel yazı gereken değeri görmüş.
Engin Tatlıtürk
Yazı kadar değerli bir yorum bırakmışsınız.
Sizizn de sorgulayan bir mantığınız var.
Şiirleriniz de ilginç. Farklı ve itirazcı.
Sevgili Nez Hanımefendiye benzer.
Olaya yaklaşımlar yazıdan da önemlidir.
Bu yazıyı siz yazsanız çok daha farklı ve aykırı yazardınız. Şiirinizle de destekleyerek daha güzelini ortaya koyardınız.
Şairlerimiz nesiri biraz ihmal ediyor.
Sizleri bu sayfalarda görmek beni ziyadesi ile mutlu ediyor.
Şair kardeşlerimin yorumunu özellikle bekliyorum nesir kısmında.
Ziyaretinizi eksik etmeyin.
Nesircilerde sıkça şiir yazıp eleştiri yapıyor.
Bazen bu bölümü üvey evlat gibi görüyorum.
Kitaplar sizde, neşterler sizde, birlik beraberlik sizde, sesli ve müzikli anlatım sizde.
Bize de gelinde renklenelim.
Ziyaretiniz ve diğer şair kardeşlerimin ziyareti bize ve bana şeref verdi.
Teşekkür ederim.
Sevgi,saygı ve selamlar.
oldukca manidardı dizeleriniz .ödülü hak eden yazarımı selam ve saygılarımla kutluyorum .
Engin Tatlıtürk
Keşke dize de yazsaydım.
Dememe bakma şiirde vasatım bayağı.
Sayfama şeref verdiniz.
Teşekkür ederim.
Selamlar.
ENGİN ABİCİĞİM ŞUAN BEN KİRADA OTURUYORUM SONUÇTA HEPİMİZ BU DÜNYADA KİRACIYIZ YAŞADIKLARIMIZ YANIMIZA KAR KALIYOR MADDİ OLARAK NE VARSA GİDERKEN GERÇEK DÜNYAMIZA GİDİYORUZ ELİMİZ HİÇBİR ŞEY OLMADAN YANIMIZA BİR KİRLİ ÇORAP DAHİ GETİREMİYORUZ TEK GETİRCEKLERİMİZ İŞLEDİĞİMİZ GÜNAHLAR VE SEVAPLAR RABBİM HERKEZE HAYIRLI ÖLÜMLER VERSİN BEN ÖLÜMDEN KORKMUYORUM YETERKİ SESSİZ SEDASIZ ÖLEYİM .RABBİM HATALARIMIZI AFFETSİN BİZLERE HATALARIMIZI DÜZELTME ŞANSI VERSİN TÖVBELERİMİZİ KABUL ETSİN İNŞALLAH .ENGİN ABİM GÜZEL KALEMİNİZİ KUTLUYORUM KURDELERLE DOLU SAYFALARIN OLMASI DİLEĞİMLE KONUNUZ DÜŞÜNDÜRÜCÜ VE DERS VERCİYDİ KUTLARIM SİZE SONSUZ TEŞEKKÜRLERİMİ EDER SAYGILARIMI SUNARIM KALEMİNİZ DAİM YOLUNUZ AÇIK OLSUNNNNNNNNN
Engin Tatlıtürk
Ölüm belki tek başına korkunç değil ama geliş şekilleri ve sonrası da var.
İşte onları düşününce; hazırlıklı olmak ve onu daha sık düşünmek gerek.
Sayfama ziyaretinizden mutluluk duydum.
Sevgi ve selamlar.
Ben de hem evimde hem dünyada kiracıyım.
Evet
"Her nefis ölümü tadacaktır" kaidesince
-Ki Ademden beri her gün 300 bin vefatla bu kaide tasdik ediliyor-
Derecesini bilemem ama, bir şekilde kucaklayacağız hepimiz ölümü
Hazırlıksız yakalanmayız umarım...
Fikrimce güne gelmesi gereken değerli bir yazı
Kutlarım Engin abi, selamlar.
Engin Tatlıtürk
Allah her şeyin hayırlısını versin.
Sevgi ve selamlar.
Ölmek mesele değilde,sonrası önemli.Çünkü sonrasında en ufacık şeylerin dahi hesabı sorulacak.
Konu güzeldi,yazı dağınıktı.Aynur hanıma verdiğiniz cevabı okudum ama yine de aynı eleştiriyi yapacağım.Çünkü sizin kaleminizden çok daha iyileri çıkmıştı(Koyun Nasya'yı hala hatırlıyorum mesela) :)
Muhabbetle efendim.
SelamiSevinç tarafından 12/2/2010 11:41:52 PM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Ziyaretiniz her zaman şeref verir.
Bütün menfi görüşleri dikkate alırım.
Bundan sonra daha sıkı bağ kurmaya özen göstereceğim.
Saygı ve selamlar.
Çok teşekkür ederim.
paylaşmak güzel....bazan rüzgarlara konuşmak lazım belki zamana ve belki kulağı kör delik dünyaya...
ölümü en sadık arkadaşım ve dostum olarak görüyorum çünkü,
beni en çok gözeten, beni en çok bekleyen ve bana kollarını ve hanesini daima açık tutan,beni benden çok seven
ve beni en sevdiğime ulaştıran bir ebediyettir o yaşam...
güne düşmeli ve düşsün dilerim...adil bir puanlama olsun inşaAllah...
kutluyorum ve 10 ile ayrılyorum sayfanızdan....dua ve esselam...
Mehtap S.Hümeyragül DALLI tarafından 12/2/2010 10:15:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Biraz insani birazda ölüme hazırlıklı olmakla ilgili bir durumdur.
Ben derim ki; ölüm mutlak. Kacak yerimiz yok.Doğarken mat olmuşuz.
Yaşarken ceset gibi bir hayat sürmemek.
Kendimizi dinlemek ve kendimizi kavramak.
İlahi aşka ulaşmak.
Dünyadan sovumadan ölüme hazır olamaz insan.
Dünyadansovumak ama nefse eziyet etmemek.
Nerfsi ezdirmeyim derken nefsi azdırmamak.
Dengeli yaşamak. Dengeyi gözetmek.
İsabetli yorumlarınızla sayfama şeref verdiniz.
Selam ve sevgiler.
Allah'a emanet olunuz.
Engin Tatlıtürk
Sevgi ve selamlar.
Ölüm göz ardı edilmesi gereken bir ‘musibet’ değil kuşkusuz. Ölüm yaşamın gerçek anlamını hatırlatan ve yoğun düşünülmesi gereken önemli bir olay. Yaşamdaki tek kesin ve açık gerçek. Yok sayarak sanal bir dünyada yaşamayız. Ölümü ciddiye almalı, ciddi düşünüp, ciddi hatırlatmalıyız.
Ölüm Sevgiliye kavuşturan köprü. Nefsimizi hastalıklardan kurtarmaya çalışarak yaşamışsak korkulacak bir olay değil... Güzel hatırlatma; teşekkürler.
Engin Tatlıtürk
Sayfama ziyaretinizden şeref duydum.
Saygı, sevgi ve selamlar.
Ölümden korkmayanlardan biriyim ...
Sadece günahlarımın hesabını verememektir tek korkum ...
Yoksa biliniz ki ölüm, yaşamdaki gölge oyunlarından çok daha delikanlı ve gerçektir bizi en gerçeğe en gerçek rengiyle götürecek olan...
Günüme değdi yazınız teşekkürler...
Engin Tatlıtürk
İnsan yaşarken de ölebilir. Ölümü arıyor olabilir. Ruhen hatta karakter olarak ölü olabilir.
Ölüme hazırlığı tam olmayabilir.
Kendini daha tam dinleyememiş ve çözememiş olabilir.
Yaşadığı hayatın aslında yaşamak istemediği hayat olduğuna karar vermiş ve değiştirmek kararı almış olabilir.
Kolay mı ölüme hazır olmak?
Kaç kişi hazır. Ne hazırlığı var?
Yazımın amacı sadece düşündürmekti. Herkes eksiğini kendi bulmalıydı.
Siz de bir şeyler buldunuz İnşallah.
Selam ve sevgiler.
Sayfama şeref verdiniz.
Yazı kendi felsefesini çember üzerinde sıralanan yüz eş paçalık birimleri, rakamla eşlediğimizde yüz ve bir sayısı aynı noktaya denk gelir diyerekten yazar felsefesini oturtmuş.
Yani çember üzerinde baş ve son aynı noktadır diyor sevgili Tatlıtürk. Biraz daha açarsak evren bir yuvar oluşum olduğuna göre evrende yaşam ve ölüm aynı anlatımı ifade eder diyen güçlü bir sav ortaya koymaktadır.
Aslında konu bu noktadan ele alınıp okurlaca tartışılmalı. Yani okurun yazıya katılımı bu ana tema noktasında kaoslarını vermelidir. Değilse yazarın sublime ederek (yüclten bir yükseltimin kristalizesi) yoğuşturduğu konuyu en basit duruştan alıp yazarın durduğu noktaya gelerek haklısınız deyişle kişinin kendisini onatması olmamalıydı.
Yazarın geçtiği, aştığı ve elediği düzey ve düzlemi ; yazarın değinim noktasına getirip haklısınız demek, garip bir okur tavrı olmakta.
Kalemin sesini çok beğendim.
Mutlulukla...
Aynur Engindeniz
Engin Tatlıtürk
Selam ve sevgiler.
Atarcan
Yazıda ele alınacak elbetsomut örnek lemeler var.
Mecaz ölüm anlatımına kaçmadan smut ve nesnel olan, hatta bilimsel olan bir örneği: " Yani çember üzerinde baş ve son aynı noktadır diyor sevgili Tatlıtürk. Biraz daha açarsak evren bir yuvar oluşum olduğuna göre evrende yaşam ve ölüm aynı anlatımı ifade eder diyen güçlü bir sav ortaya koymaktadır" vermekle kalmayıp bir savlama yaptığını da söylemekteyim.
Gözden kaçmış olmalı. daha örnek çok ama bu yazıyı eni konu incelemek olurdu.
Sygıyla...
Engin Tatlıtürk
Ziyaret ve temenninize teşekkür ederim.
Selam ve sevgiler.
Benim en cok önemsedigim bir seydir kendini dinlemek.
Dogru ile yanlis arasindaki farki görmek icin bir seylerin kararini vermek icin düsündüklerim konusunda kesin sonuca varmmam icin kendi yürek sesimle basbasa kalmam lazim.
Icime sinmeyen fikrime uymayan bir seylere bir karsi durusum oluyor kendi icimde.
Böyle olunca bazi seyler icin sadece detayli bir düsünme disinda beyin yorusum ya da bir kaybim olmuyor.
Aklima yatmayan ve rahatca evet diyemeyen ic sesim karsisinda kapatirim o konuyu.Her ne olursa olsun.
Kendimi dinlemesem ne istedigime emin olmadan birseye karar verirsem yüzdeyüz pisman olurum bunu da kaldiramam.
Yanlislarla hatalarla dolu bir ömür sürmek de bir yerde yasarken ölmektir bence.
Her insanin bir yasam bicimi var yasam sartlari var emeksiz ekmek de yok bu sözü de düsünmeli.
Is kücümsenmez kücümsenmemeli kim nekadar kazanirsa gideride okadar.
Yüregin sesini dinlemek ile vicdanin sesine kulak vermek ayni sey yürek ve vicdanlari sagir insan cok
o yüzden haksiz kazanc ile iki üc gün rahat sürülen bir yasam ardindan yedikleri burnundan gelenler oluyor.
Nasil ve nerde ölecegimizi biz bilemeyiz ömrümüz nekadar bilemeyiz.
Ecel bu yasliya gence bakmiyor ama nasil ve ne sekillerde hayatin icinde ilerleriz bilebiliriz.
Hic kimsenin bir eli yagda digeri balda degil.
Ve akli fikri bu olanin zaten gönlünde deger verdigi biri de zor olur nekadar yasasa ben güzel yasadim dedigi günüde yoktur
hep sikayet hep sikayet.Hep yasamadim diye feryad.
Epeyi düsüncelere iten bir yaziydi.
Yüreginize saglik
Saygilarimla
hicbitmez tarafından 12/2/2010 4:20:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Fakat yazarlar sırça saraylardan yazı yazarsa bir gün batağa saplanır.
Halkın içinden ve halk gibi olmalı yazar. İleri bakarken geride görmeli. İhmal etmemeli.
Varları yok, yokları var etmemeli. Tarafsız değil, haklıdan taraf olmalı.
Fakirliği ve kölelik düzenini eleştirirken bazıları gibi sadece işbaşında olanlara atmam çamuru.
Eleştirimi kapaklı yapmışsam herkes öz eleştiri yaparak kendi payını alır.
Sizin eleştirilerinizden çekinenler olabilir. Çünkü; eğilip büzülmeden hakikati çarparsınız.
Ben ise ziyaretinizle mutlu oluyorum. Hatam varsa bilmek ürkütmez beni.
Yoksa da cevap yazarım.
İnce yorumunuza çok teşekkür ederim.
Selam ve sevgiler.
Zaman zaman hepimizde başlar yok olma korkusu. Bu sanırım yaşımızla alakalı. Her nedense ölüm hep yaşlılara yakıştırılır ve gençlikte çocuklukta hiç düşünülmez.
İşte hatamızda tam bu noktada başlar. İnancımız gereği ertelediğimiz bir çok şey için pişmanlıklar sarar bizi ve geç kalınmışlık duygusu.
Sizde de başlamış gibi kendinizle hesaplaşmanız.
Yazınız konu olarak dağınıklık gösterse de nedemek istediğiniz ve düşünceleriniz anlatıyor özetini.
Yanlız ben "Sonuçta ölüm yok olmaktır" cümlenize takıldım. Bu oldukça derin bir konu ve iyi bir bilgi birikimi gerektiriyor. Ben sadece ölümün bu dünya için yok olmak olduğunu ve asıl amellerimiz doğrultusunda gerçek mekanımızın öbür taraf olduğunu söylemek istedim.
Engin Tatlıtürk
Ölüm aslında yeniden doğmaktır.
Lakin ölünce bu dünya ile bağımız kopar. Burada yok oluruz.
Kabir ve ahiret hayatı ayrı olaylardır. Bir de araf vardır.
Ahiret halini de katsa idim yazıdan çokmak zor olurdu ve okunacak uzunlukta kalmazdı.
Nazik yorumnuza çok çok teşekkür ederim.
Saygı ve selamlar.
''ölümden korkan birinin ya sığınacak bir ALLAH ı yoktur ya da bu dünyaya bağlılığı çoktur. '' hz. yusuf.
hepimiz belli dönemlerimizde ölümü özleriz , halbuki ölüm nasıl özlenir ki ?
ölüp gitmek kolay da yazdığınız gibi duygularımızın yok olması asıl mesele...
duygularımız tükendiğinde de sadece beden yığını olmuyormuyuz ?
kendinizi dinlemek , en son ne zaman dinlediniz ya da ne zaman kendiniz
için birşey yaptınız.
bir şarkı dinleyip bağıra bağıra ne zaman söylediniz ?
ne zaman kendinizi için bir çikolata yada şeker alıp ödüllendirdiniz ?
ne zaman baş başa kalıp kendinizle bir sigara yakıp geçmişi konuştunuz
güldünüz , ağladınız efkarlandınız...
ölümden korkmayınız yaşayamamaktan korkunuz bence dolu dizgin , deli dolu
yaşayamamaktan korkun.
bir dosta elinizle birlikte yüreğinizi katamamaktan korkun ve kendinizi dinlediğinizde
vicdan azabı duymaktan korkun...
ben ne saçmaladım farkında değilim yazınız böyle ellerimi çalıştırdı yazıyorum sürekli
yazınızı beğeni ile okudum ve çok uzun yorum yapmam hiç bir zaman ama bu yazıya yaptım :)
finali ve alınması gereken not güzeldi tebriklerim çokca.
Engin Tatlıtürk
Amaç kafalara ve kalplere ayna tutmaktı.
Herkes birşey bulmuş olmalı ki; okudu ve yorum bıraktı düşündüğü ve hissettiğince.
Güzel yazdığım için değil beğeninizi kazanıp zananınızı ziyan etmediğim için sevindim.
Bence zaman paradan da değerlidir.
Ne varki en kolay onu harcarız.
Saygılar ve selamlar.
li_la
benim için yazının güzelliği değil mesajı önemlidir zaten
yazının güzelliği gözü , içeriği kalbi aydınlatır.
yüreğinize sağlık yazınız bitmesin.
Yıl dönümlerini anlaşılmazlıklarla ve anlaşılmamazlıklarla kutladığımız bir ömrün sarı coğrafyasına yeni umutlar serperiz, gece uykuların en hasını, en alasını sararken. Der şair; 'neyin çabası kalmak, gitmek ki, nereye kadar ah'.. Kapanır perde, bürünür kızıl bir çaresizliğe ve vurur kapıları aşkın zincirleri kopmuş yalın bir elim/sendeliğe...
Rüzgârlarla bağladığımız gönül sızılarımızın karanlık deltasında bir ışık çarpar gönlümüzün yorgun gözkapaklarına, aralanır düşlerimizin virane köşeleri ve sarılırız o ışıktan sızan hayat belirtilerine...
İnsanın kendi iç sesini dinlemesi kadar doğal bir davranış olamaz. Bazen yürek beyinden, kimi de onu dinlemeyerek parmaklardan alır emri ve dokunur tuşlara, mantıklı, mantıksız, doğru, yanlış ve bir dolu yaşanmışlık ve yaşanmamışlık kurgusuyla içer kendi yapayalnızlığını. Ardına bakmayı pek sevmez, baktığı anlarda da gülümsemeyi seçmez. Doğru olan ne, ya da hangi açı bizi mantığa taşır bilemeyiz.
Netice olarak anlatı serüvenimiz her daim kişinin varmak istediği, duyumsamak istediği, ya da olmak istediği an'dır.
Bu vesileyle yazılanlardan haz almak da kişinin kendi özel isteği oluverir. Bu açıdan baktım ben ve beğendim dost. Ne anlayıp ne anlamadığım da bana kalsın istedim.
ENGİN yüreğini kutluyorum.
Sevgimle.
LABİRENT tarafından 12/2/2010 1:27:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Yorumunuz dahi sanatlı. Nezaketli. Bir eser edasında.
Bir defa daha takdir ettim.
Sayfama şeref verdiniz değerli dost.
Selam ve saygılar.
Aslında korkardım çok fazla ölümden...Şimdi kendi ölümümden değil,ölürsem kaçıracaklarımı düşündükçe üzülüyorum sadece..
Bir de Allah sevdiklerimiz acısını göstermesin diyorum...
En büyük korkum ÜZÜMKARASI ile ortak endişemiz..Ölmeden Gömülmek...Anaaammm.N eolur o zaman?
Bir açacaksın gözlerini mezardasın!!!
Ama canlısın...
E hadi öl bakıyım !!!
Korkularımı Efendimizin "İnsanlar uykudadır,çldüğünde uyanır" hadisiyle yıkayıp temizledim zihnimden..
,Hazırım..
Ölebilirim..
hayatımı adadığım düşünce uğruna..
insanlar adına...
yol için...
ölüme hazırım..
1 den 100 e kadar her aşamasıyla..
Ben hazırım..
Ya ölüm hazır mı bana kavuşmaya !
Engin Tatlıtürk
Zamansız ve emirsiz almaz kimseyi.
Korkular genelde ortaktır.
Mühim olan kabullemebilmektir.
Sayfama şerefler verdin.
Sevgi ve selamlar.
haklısın enginciğim arada bir kendimizi dinlemek gerek....atta hüner çokta dizde derman kalmadı .....her şey ekonomiyle ilgili...var ise güzellikler elinin altında yok ise düşüncede kalıyor.....ve daha çok girdaplara giriyoruz....dünyayı kim düzeltmişki biz düzeltelim...geldik gidiyoruz işte....kimimiz insan gibi kimimiz insancıklar gibi yaşadık...bizden sonrakilere çok şeyler bırakmasakta öğünecekleri.... temiz bir ad mirasları olacaktır...yazınla çok şeyler öğrettin sağol...
Engin Tatlıtürk
Tacettin kardeşim yazmasa da bizimleymiş.
Her güzel ziyafetin başında sana rastlıyorum.Kıskanç değilim ama istihbaratını takdir ediyorum.
Tespitleriniz doğru kardeşim.
Aslında en değerli şey zamanımız.
Ona dahi hakim değiliz.
Belkide yazılarımın hepsinde ana veya yan fikirdir bu söylem.
Teşekkürler eder, sıhhat ve mutluluklar dilerim.
Saygılar.
Selamlar.
Ben ölmekten değil, daha çok öldü sanılıp gömülmekten korkarım. :) Başkalaları içinde aynı endişeleri taşırım. ( O yüzden çocuklara vasiyetim en az 24 saat bekletsinler beni. Bunu demedim onlara ölmeden ilk fırsatta hemen akşama demeliyim.)
Aslında ölümden korkmamızın nedenleri olarak bitmemiş işlerin olduğunu düşünürüm. Belirli bir süre için ve kendimizinmiş gibi oturduğumuz haneden ayrılacağız da ah ah şu yarım kalan işler... Oysa daha ne çok yapacak işlerimiz vardı. Yolculuğa hiç bir hazırlıksız çıkılmaz. Tam olarak bir hazırlık yapamadık daha ...
Korkunun ikinci bir nedenide inançlılar için, kendinden emin olamamak günahkar olduğumuzu düşünmek olabilir...
'' Sonuçta ölüm yok olmaktır '' demişsin. Sevgili Dostum buna inanarak söylemediğini biliyorum. Bize giydirilen elbiseleri bırak hafifle ve adımnı at bir anda sonsuzluğa, farklı boyuta geç. Ne muteşem şey bu Yarabbim!
İyi ki de kendini dinlemişin bugün. Güzel bir deneme olarak gönül sayfanda yerini almış. Aşkı da eksik etmemişsin :)
Daha çok yazacak şeylerim vardı ama başını daha fazla ağırtmayım . Bende bu konu ile ilgili yazarım belki. Sağlıcakla kal. Saygılarımla
.
ÜZÜMKARASI tarafından 12/2/2010 11:05:07 AM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Yazınızı okumaktan şeref duyarım.
İnşallah zaman bulur ve yazarsınız.
Ölüm elbette son değildir ama dünyada işlerin bittiği gündür.
Doğmak gibi.
Doğunca geldiğimiz yerle olan işlerimiz bitmez mi?
Ölüm yeniden doğmaktır.
Sayfama şerefler verdiniz.
Saygı ve selamlar.
Evet...Nereden başlamalıyım eleştirmeye...
Bir kere sizin yazılarınızda görmeye pek alışık olmadığımız bir karamsarlık hali var yazıda. Bana göre güzel. Çünkü bir çalışmada ya güldürecek, ya da ağlatacak bir şeyler olmalı bence...Düşündürmek işi zaten her yazarın harcı değildir. Çünkü sıradan yazarların düşünmeye sevk ettiği şeyler genelde zaten herkesin bildiği şeyler oluyor. (Öğreti yazılarını buların dışında tutmak gerekir elbette)
Bir okur hikayenin ya da cümlelerin içinde kendinden bir şeyler bulmalı. "Evet bu beni anlatıyor, ama benim asla ifade edemeyeceğim bir dilde" diyebilmeli. Bu düşünce öyküyü kuru bir kurgu olmnaktan çıkartır, canlı hale getirir. Sizin okuduğum pek çok çalışmanızda bu durum var. Ütopyalara, ya da abartılı sözcüklere dayalı değil edebiyatınız." Aşkı" bir alışveriş dakikasını anlatır gibi kaleme alıp, aynı zamanda okunası bir hale getirebiliyorsunuz. Cümle yapınız karmaşık değil bir kere, son derece basit. Herkesin anlayabileceği bir şekilde, fazla düşünmeye mahal veremeyen bir sitiliniz var. Okuyan "Acaba ne diyor bu adam" diye kara kara düşünmüyor. Bu da bir artı...
Ama, bu yazınız nasıl desem, biraz karışık olmuş. Konu dağılmış pek çok yerde. Yazılarda konu dağılabilir elbette. Ama yazar dağıttıklarını okuyucuya çaktırmadan toplayabilir...Bunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Ama bu sefer toplamamayı tercih ettiniz.
Bir de kime hitap ettiğiniz de karışmış arada...Bazı yerler "sen"e, bazı yerlede "siz" e hitap ettiniz.
Ama sizi okumak keyifli mi, evet keyifli...Orjinal cümleleriniz var çünkü. Hele ince nükteleriniz...Ben yorumlarınızı okumayı dahi seviyorum.
Ama ölümü kendinize yakıştırmayın daha şimdiden.
Ayrıca kafamdaki pek çok sorunun cevabını buldum yazınızda. Hani şu yaşlanmak ve insan hakkında merak ettiklerim.
Size, uzun sağlıklı hayırlı ve imanlı bir ömür diliyorum, ve de her anlamda güzel bir ölüm...
Saygılarımla.
Engin Tatlıtürk
Dağınıklık olabilir. Düşünceler dağınık olur. O havanın da yansıması gerekliydi. İçe dönüp kendini dinleyen biri neler neler; ne alakasız konular yaşıyor içinde. Ben yine de fazlaca toparlamışım.
Bütün yorumlar fevkalede güzeldi ama sizin yorumunuz sadece bu yazıya yönelik değil genelde ki yazılarım içindi.
Yerinde gözlemlerdi.
Alakanıza ve sayfama bıraktığınız güzel yoruma çok teşekkür ederim.
Sevgi ve selamlar.
Aynur Engindeniz
Herkes eleştirilemiyor biliyorsunuz. Bu açıdan bakarsak eğer, benim size teşekkür etmem lazım.
Teşekkür ediyorum.
Ölüm, hepimiz için, tek ve mutlak gerçek. Pek çoğumuz, ne yazık ki, bu gerçeğin farkındasızlığı ile yaşıyoruz. Siz de, ben de. Farkındasızlığımızın baskın olduğu günlerde, yazınızda tariflediğiniz kişiler oluyor, onlar gibi yaşıyoruz. Dünya nimetleri için kan, revan içinde, yıkarak, dökerek, yeri geldiğinde kırarak, ezerek yaşıyoruz. Yanlış mı? Ölümü düşündüğümüzde, yanlış. Ama hayatı düşündüğümüzde, doğru.
Ölüm kadar değiştiremeyeceğimiz ikinci gerçeğimiz de yaşıyor olmamız. Yaşarken ölümü düşünmek. Yazarken bile sırtım ürperdi. Kabus gibi sanki. Her gözümüzü açtığımız güne " az sonra ölebilirim " diye başlamak. Yaşamak nerede o zaman?
Yarın ölecekmişiz gibi yaşamak. İşte başarmamız gereken bu, bence. Kabul görmesi gereken felsefe de bu olmalı çünkü içinde her iki mutlak gerçek de var: Yaşam ve ölüm.
Teşekkür ediyorum. Saygılarımla.
Engin Tatlıtürk
O nedenle ilk iki eleştiri bu vakte kaldı.
Size hak veriyorum. Hiç değilse yaşarken ölmeyelim.
Sayfama ziyeretinizden mutlu oldum.
Teşekkür ederim.
Selam ve sevgiler.
Aslında arada sırada kendimizi dinlemeli ve yeniden proğramlamalıyız.
Yoksa monoton bir hayattan hiç kurtulamayacağız.
Hep sormuşumdur " acaba hayatımı kendim mi başkaları mı yaşıyor" Her halde çok çok az bir kısmını kendimiz yaşıyoruz.
Hayata dair okadar çok şey vardıki yazıda.
Okadar güzel sorgulamalardı ki.
Doğru diye kesin yargılarla inandıklarımı çek etmem gerekecek.
Kafamdaki her şeyi sirkelediniz.
Şimdi fuzuli işleri bırakıp ben de kendimi dinleyeceğim.
Kutlarım.
Selamlar.
Engin Tatlıtürk
Güldürdünüz beni.
Teşekkür ederim.
Selamlar.