- 748 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NEVRUZ KARDEŞLİĞİNİ YAŞAMAK VE YAŞATMAK İÇİN DİYARBAKIRDA NEVRUZ ATEŞİ ETRAFINDA BULUŞMAYA VAR MISINIZ?
Bizler, birbiri üzerinde tuz ekmek hakkı olan insanlarız. Tuz ekmek hakkının anlamını, önemini ve değerini bilen köklü bir kültüre ve temiz bir inanca sahip insanlar olarak; Ülkemizin birliği ve beraberliği en kıymetli tarihsel mirasımızdır.
Bu topraklar üzerinde geçmişte ahenkli ve emniyetli yaşam tarzı geliştiren ataların yurdunda bugün kara bulutlar dolaştırılmak isteniyor.
Türkiye tarih boyunca dünya üzerindeki stratejik konumuyla aynı anda Balkan, Akdeniz, Orta-doğu ve Ön-asya ülkesi olması konumuyla huzurun, barışın, emniyetin ve medeniyetin en güzel ve temiz örnekleriyle yaşandığı bir buluşma ve kaynaşma coğrafyası olmuştur.
Dünya haritasına dikkatlice bakıldığında, bütün kara parçalarının denize doğru uzadığını yalnızca, bir güneş ülkesi olarak Türkiye’nin köprü görevi üstlenmişçesine doğu-batı doğrultusunda uzadığı görülecektir. Bu coğrafi oluşumun jeo-politik yönden önemli tarihsel sonuçları olmuştur.
Ülkemiz konumu gereği bir geçiş ve aynı zamanda bir buluşma mekanıdır. Bu topraklar gün gelmiş Mezopotamya, gün gelmiş Anadolu, gün gelmiş Diyar-ı Rum, gün gelmiş Selçuklu, gün gelmiş Osmanlı ve gün gelmiş Çanakkale duruşuyla ve İstiklâl Mücadelesiyle Türkiye olmuştur.
Tarihinde büyük badirelerin, kıtlıkların, yoklukların ve yoksunlukların üstesinden engin bir feraset ve dayanışma bilinci ile gelmeyi becerebilen ataların et-tırnak olan torunları olarak bugün neden birbirimizi yanlış anlayan bir düşünce iklimine doğru sürükleniyoruz?
Dün aynı siperde birbirinin yarasını saran Türk ile Kürt Mehmetçiğin torunları bugün bir birini yaralayamaz. Kalplerinde aynı imanı taşıyan ve aynı ekmeği paylaşanların akılları ve vicdanları bu dönüşü olmayan yanlışa seyirci kalamaz.
Birbirlerini yanlış anlayan insanlar çözüme değil soruna odaklandıkları için, birleştiren değil ayrıştıran unsurlara yoğunlaştıklarından en büyük zararı yine ülkelerine verirler. Korku dağları tuttuğu zaman insanlar el ele tutuşamaz, kucaklaşamaz, bayramlaşamaz hale gelirler.
Ülkemiz son yıllarda, sürekli olarak ayrılık gayrılık sancısı içinde kıvranmaktadır. Oysa Türkiye, bir İslam coğrafyası olarak imanlı insanların memleketi olması dolayısıyla vatanın her karış toprağı emniyet sahası olmak durumundadır.
İman, mümin, emin, amin, aman, emanet, emniyet, kelimelerinin kökü aynı anlam derinliğine sahip olup güven içinde olmak, korkudan kurtulmak demektir. Bu bağlamda üzerinde müslümanın yaşadığı her karış İslam toprağı, bütün insanlar için can, mal ve namus emniyetinin sağlandığı ve yaşandığı bir selamet coğrafyası olmak zorundadır.
İslam, müslüman, müslim, selam, selâmet, teslim, kelimelerinin kökü silm yani barış ve esenlik anlamına gelmektedir. İşte bunun içindir ki; islam peygamberi “Müslüman müslümanın kardeşidir. Müslüman müslümana zulmetmez. Müslüman müslümanı zalimin zulmünde bırakmaz. Bir Müslümana kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz.” demiştir.
“Bir insanı katleden tüm insanlığı katletmiş gibidir” ayetinin içinde yer aldığı Kur’an-ı Kerim gibi benzersiz bir Kutsal Kitabı olan toplumda merhametsizliğin ve muhabbetsizliğin ortak dili olan hiddetin ve şiddetin dili sorun çözme aracı olamaz.
Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde insanlığın ıstırabına sırt çevirmemiştir. İspanya’dan kovulan diaspora Yahudilerine, Kafkasya’dan yurdunu kaybeden Çerkeslere, Irak’tan katliamın eşiğindeki Peşmergelere kucak açan bir ülke olarak sicili temiz bir ülkedir.
Bizler, aslen Rum olan Mimar Sinan’ın inşa ettiği camilerde huşu ile namaz kılan, aslen Arnavut olan Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı İstiklâl Marşını coşkuyla söyleyen, aslen Hırvat olan Barbaros Hayrettin Paşa’nın heykelini diken bir milletin çocukları olarak farkındalık yaklaşımı ile ferasetimize ve dirayetimize güvenerek “Diyaloğun olmadığı yerde hayat yoktur” sözünün hükmü gereğince Türk ve Kürt kardeşliği anlayışı ile Nevruz Ateşi’nin sıcaklığında ve aydınlığında bir muhabbet köprüsü kurmak zorundayız.
Bu ülke ideoloji üzerine kurulmadı. Bizim tesadüflerimizin güzelliği ideolojilerin idrakimize cinnet gömleği giydirmek isteyen dar kalıplarına sığmaz.. Bir örnek vermek gerekirse; Kürt ve Türk iki kelime. Türk yazdığınız harflerle Kürt, Kürt yazdığınız harflerle Türk yazabilirsiniz bu iki kelime arasındaki tesadüfe bakar mısınız? Aynı harflerden ve aynı seslerden oluşan iki güzel kelime…
Bu duygu, düşünce ve ihtiyaç içerisinde, 21 Mart 2011 günü Diyarbakırlı kardeşlerimizin davetlisi olarak 81 ilden katılacak yurttaşlarımızla Nevruz Bayramı’nda bir gönül gönüle buluşma ve el ele tutuşma gerçekleştirilmesinin yararlı olacağını düşünüyorum.
Ateşten geçerek var olan herşey kendini sağlam ve temiz hale getirir. Ateş bir imtihandır. Demir sağlamdır çünkü ateşten geçerek var olmuştur. Su temizdir çünkü ateşten geçerek var olmuştur.
Nevruz’da biz de ateşten geçerek doğadaki dirilişin insandaki umut ve sevinç yansıması olan bu günün coşkusunu birlikte yaşayarak selamlaşalım, bayramlaşalım, kucaklaşalım ve hediyeleşelim…
Bu konuda sizlerin her türlü öneri ve eleştirinize açık olduğumu özellikle belirterek ve bekleyerek Mehmet Akif Ersoy ve Diyarbakırlı Said Paşa merhumların şiirlerinden üç beyitle sevgi saygı ve esenlik dileklerimle sizleri selamlıyorum.
Turhan Şahin
Sahipsiz kalan bir memleketin batması haktır
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır
Mehmet Akif Ersoy
Tefrika girmeden bir millete düşman giremez.
Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez.
Mehmet Akif Ersoy
Korkma düşmandan ki âteş olsa yandırmaz seni
Müstakiym ol Hazreti Allah utandırmaz seni
Diyarbakırlı Said Paşa
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.