- 1315 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
Sahilde tek yürek....
Hazreti Mevlana’nın bir sözü vardı.Arada sırada aklıma geldikçe tekrarlardım:
-‘Yaşamak direnmektir,sevmek güvenmektir.Unutma;’İnsan çoğu zaman dünyanın hakimi,Bazen de küçük bir kalbin esiridir.’
Ayaklarımı banktan uzatabileceğim yere kadar uzatmış,düşünüyordum.Daha 10 dakika vardı sevdiğim insanın gelmesine.Kafam karmakarışıktı.Hayatta yaşarken o kadar çok şeyin sahibi ve hakimi zannediyordum ki kendimi,küçük bir kalpte mutlu olabiliyordum.O küçücük kalbin içerisinde var olmaktan ve sonsuza böyle gitme ihtimalini hissetmekle,sadece mutlu oluyordum.
Ellerim bugünler de yine kurumaya başlamıştı.Yer yer,topraklarda başlayan güz çatlamalarını andırıyordu.Krem sürmeyi hep unutuyordum.İşin doğrusu,o yumuşaklığı sevmediğimden elimin üzerinde,sürmek için bahane uyduruyordum.
Akşama hazırlanan şehrin sokaklarında artık arabaların sayısı da artmaya başlamıştı.Mesaisi biten insanlar evlerine gidiyorlardı.Köfteci Cumali’de köfte arabası ile sahilde yerini almıştı.Zabıtaya yakalanınca,evde hazırladığı tüm köftelerin heba olduğunu söylemişti bir gün bana.Diğer yanımda ki lokantalarda’da akşam yemekleri için hazırlık başlamıştı. Banktan kalkıp,sevgilimin geleceği yöne doğru yürümeye
başlamıştım.İkindi’den sonra sahilde oturma fikri gerçekten kötüydü.Ancak bu zaman müsait olabilmiştim.Üzerimde uzun ve kalın palto olmasa,üşüyebilirdim de.Tüm sesler artık müzik olmuştu ruhuma ve gelenin heyecanı ile adımlarımı sıklaştırmıştım.
Üzerinde ince bir mont vardı.Elbisesi de fazla sıcak tutmayacak cinstendi.Onu böyle görünce moralim bozulmuştu.Zaten ikide bir hasta oluyordu;daha fazla rahatsız olmasını istemiyordum.Güneşin rengi gibi açmışken gülücüklerini karşımda,ben de dayanamayıp,gülücüklerimi hemen salıvermiştim.Zaman kavramını yitirtecek bir sevgide,ılık ilkbahar yağmurları gibi birbirimize sarılıp,banklardan birine geçmiştik.Çok tezat bir durumdaydık.Ben kışlık mont ile otururken,sevdiğim incecik üstüyle yanımdaydı.
Oturduğumuz an üşümeye başladığını anlamıştım.
-‘Kalk ayağa canım.’
-‘Ne oldu canım?’
-‘Al,şunu giy!’
-‘Yok,üşümüyorum ben.Hem sen üşürsün.’
-‘Nazlanma hadi canım,giy de içim rahat etsin.’
Koca montum içine sevgilim sarmalanmışken,rahat bir biçimde artık bankta oturacaktım.Uzun bir zaman sessiz kalmıştık.Dalgalar bize şiirsi rüzgarlarını nefeslerimize kattıkça,yüreğimi bıraktığım sevgilinin elleri de ısınıyordu ellerimde.Ancak rahat etmiyordum.Sevdiğimin sesi çok kötüydü ve de gözleri durgundu.Yağmurunu bekleyen kurumuş bir tabiat gibi bakarken bana,gönlüm yine rahatsız oluyordu.
-‘Çok mu kötüsün yine?’
-‘Yok…iyiyim canım gerçekten…’
-Emin misin güzelim?Sesin çok zor çıkıyor.’
-‘Sen öyle zannediyorsun..’
-‘Ciddiyim ben..’
-‘Senin yanında çok iyiyim canım,düşünme beni.’
-‘Yine yalan mı söylettireceksin bana?’
-‘Nasıl?’
-‘Düşünmeyeceğim dediğimde,düşünmeyecek miyim sanki!’
-‘Gıcık..’
-‘Başın ağrıyor mu?’
-‘Yok gerçekten,iyiyim ben.Az halsizim sadece.’
-‘Can,biliyorsun ki ben senin iyi olduğunu hissettikçe mutlu oluyorum.’
-Haklısın.Neyse benden bahsetmesek!’
-‘Başkasından bahsederken de,bizden neden bahsetmiyorsun diyorsun?’
-‘Öyle de meeee ya!’
-‘Evvvetttt…’
-‘Ne oldu yine canım?’
-‘Bir daha desene.’
-‘Neyi canım ya,bilmece çözdürme yine bana.Fazla duramayacağım zaten.Az yanında durup,sarılayım dedim.’
-‘De me diyorsun ya,içimin yağı eriyor.’
-‘Ya..’
-‘Öyle öyle!’
-‘…..’
Yine sessizlik başlamıştı.Yanımda ki poşetten,aldığım bereyi canımın ellerinin üzerine koydum.Gözlerini kapatmıştı o arada.Bir bebeğin masumiyetinde gözlerini açarken bana,ellerinin arasına koyduğum yumuşaklığı hissetmişti.
-‘Aaa!Bu ne canım?’
-‘Havalar soğuyor,sen de kendine bakmazsın,biliyorum.’
-‘Öyle de meee!’
-‘Dur yardımcı olayım.’
-‘Güzel oldu mu?Kendimi kardan adam gibi hissettim birden.’
-‘Bunu seçene kadar 3 saat düşündüm.’
-‘Nasıl yani, mağazada üç saat bunu almak için düşündün mü?’
-Hayır canım,gitmeden rengini düşündüm.’
-‘Ya gıcıksın sen.’
-‘Onu geç de,çok güzel oldu.Tam sana göre.’
-‘Öyle mi?’
-‘Gözlerimden kendini görebilirsin.Bak istersen.’
-‘Karardı ama hava.Göremiyorum o çirkini.’
-‘Dilini keserim bak.Ona çirkin deme.’
-‘Çok mu seviyorsun niye onu?’
-‘…’
-‘Sevmiyor musun,niye sustun?’
-‘Sevmekten daha güzel bir kelime aradım.Ama bulamadım.Tabi ki çok seviyorum.’
-‘Canımsın..’
Ufuk,yine kötü bir cadının eteğinde siyahlara bulanmışken,yüreğimi bıraktığım eller,kurumuş ellerimi tutup,bana güç veriyordu.Bu güçle beraber gerçekten büyüyordum ve göğe doğru erişiyordum.
Kırk dakika boyunca bankta oturmuş ve denizin dalgalarıyla beraber,günün en güzel şiirini beraber dinlemiştik.Kalkmaya yakın,birkaç martı görmüştük.Akşamleyin,artık son seferlerini yapıyorlardı gökte.
-‘Dikkat canım,martıları gördün mü?’
-‘Gördüm canım da,neye dikkat edeceğim anlamadım.’
-‘Yüreğimi diyorum,ellerine koymuştum,görüpte yemesinler.’
-‘Yaaaa,bırak şu gıcıklığı.’
-‘Ya yerlerse!’
-‘Onlar leş yer canım.Senin kalbini iyi koruyorum ben.Korkma sen!’
-‘Peki!’
Ayrılma vakti yine gelmişti.Bari balık ekmek yiyelim demiştim;ancak evde akşam misafirler gelecekmiş ve de sofrada olmazsa ayıp olacağını söylemişti.Gocunmamıştım.Bu kadar zaman bile olsa,yanımda durup,sevdiğini gösterircesine,hasta ve yorgun haliyle yanımda olması beni gururlandırmıştı yine.Hak etmiyordum aslında sevgilimin sevgisini.Ama ona bunu söylemenin ne kadar zor olduğunu da biliyordum.Çünkü,bu kadar sevilecek kadar değerli miyim bilemiyordum.
Başında sevimli yemyeşil beresi ve de yüreğime ayna olduğu gözleri ile son kez sarıldıktan sonra,koca montu üzerinden almıştım.Ayakta iken daha komik duruyordu.Güldüğümde de anlamıştı ve de o da bu duruma gülmüştü.Evinin olduğu sokağa kadar beraber yürümüştük.Karanlıkta yalnız bırakmak istememiştim.Tekrardan parmak uçları ile sahile doğru inerken,yüreğimi verdikten sonra ona,geri almayı hiç istemediğim sevgilinin kendisini özlemeye başlamıştım.Oysa 5 dakika önce beraberdik.
Yalan attığımı şimdi anladım.5 dakika değilmiş meğer ki!O özlem;ona son sarıldığımda başlamıştı.Daha gitmemişken.
Sokakta beni bekleyen bir taş vardı.O taşa hızlıca vurup,durduğu yeri tahmin etmeye başlamıştım.Küçüklükten kalan bir oyunda,sahile doğru inerken tekrardan,acıktığımı hissetmiştim.
Ve oturduğumuz o banka,yarım ekmek balık ile geri dönerken,koca montun içinde üşüdüğümü hissettim.
Kokusunu çeker gibi başımı tekrardan sağıma doğru eğip,dalgalardan son mısralarımı dinliyordum:
-‘’İnanmak, ah, bir çocuk saffetiyle inanmak...
Gözlerin, sevgilinin, dalınca gözlerine
Bütün muhabbetine ve bütün sözlerine
Nihayetsiz bir huzur hasretiyle inanmak.
Şüpheyi içerinde kırıp ta bir dal gibi,
İnanmak deli gibi, inanmak aptal gibi,
Her yalana kananın illetiyle inanmak..
İnanmak fazilete, şeytana ve ahrete,
Ve mesut olmak için inanmak saadete,
İnanmak, ah, bir çocuk saffetiyle inanmak...’’ (Faruk Nafiz…)
Sevgiye artık daha fazla inanıyordum…
YORUMLAR
mevlana dan yazıya başlamak güzel fakat mevlana başkadır başka
onun aşkı onun sevgisi gibi sevemeyiz diye düşünüyorum
aşkı ararken ilahi aşkı bulmayı ümit ediyorum züleyha gibi mevlana gibi ...
hoş sıcacık sevgi dolu bir yazı beğendim
Sen benim büyülü dairemsin
İçimdeki icabet gören duamsın
Korkularımı yıkan depremsin
Elmastan yapılmış kalkanımsın
Ne zaman ki şu despot hayatın karanlık ruhları çevremi sarsa,
Ne zaman ki haince saldırıp benliğimi kuşatmaya kalksa,
Ben çevreme, sadece şamanların bildiği bir dille,
Kutsal yazılarla çevrili bir daire çizerim
Alt edilmez bir güçle korunurum
Çemberin içinde huzurla uyurum
Ruhumu ruhunda bulurum…
Sen benim büyülü dairemsin…
’İnanmak, ah, bir çocuk saffetiyle inanmak...
Gözlerin, sevgilinin, dalınca gözlerine
Bütün muhabbetine ve bütün sözlerine
Nihayetsiz bir huzur hasretiyle inanmak.
kelimelerin yetersiz kaldıgı bir andayım sadece yüregim konuşuyor
HakkınSesi
Saygımla...O'na emanetsiniz..