D E N E M E DİĞİMİ DENEDİM
Mağrur ve mahzun bakışlarla süslü yalnızlıkların diline dolanan bir adın var.
Dedi..
Kimsesizliğine kaldığı vakitlerde dileklerini biriktirdiğini sandığı aslında kendini bir hiç zannettiren odasındaydı.
Nefes alamadığı zamanları oluyordu tıpkı bugün gibi.
Bugün yine tutkularının esiri olmuştu,tutkusunun kaynağını biliyordu gönül mahzeninde ama tutup
da ölümcül bir kadeh içemiyordu aşk şarabından
O’nu tutan eski korkulardan başka ne olabilirdi ki..
Bir türlü saldırıya geçemiyordu. kendi bilinçaltına. Yoksunluklarımıydı kalem ucunu keskinleştiren
yoksa artık iyi göremeyen gönül gözümü?
İçindeki karanlık hem kendini hem sevgisini hissedemeyeceği kadar derindi
Neden dedi.. Neden her şeyi bu denli derinlemesine yaşamak zorundayım ki dedi..
Arkasına aldığı ya da önünde inatla durup geçit vermediği tüm saplantı ve isteklerin içinde
boğulduğu ender anlardan biriydi.
Yenilgiyi sevmeyen biriydi. En azından kendi yenilgisini oturup izleyemeyecek biri...
Bir şeyler yapmalıydı. Kalbini acıtan o buhran hissini söküp atmalıydı ama nasıl?
Düşündü…
Kendini mutsuzluk ateşlerine hiç acımadan attığını düşündü nasıl oluyordu da bu denli sessizlikte
bu denli çığlık birikmişti.
Gösteremiyor muydu sevgisini. Cömert mi değildi dünyasını severken...
Bu terkedilmişlik hissini yaşayacak ne günahı vardı.. bilemedi..
Olurunda olur olmaz oluşumlarla ola ki olur da olmazsa diye
olabilirliğinden vazgeçtiğim her oluşumun olumsuzlugu üstüme sinerken
olagan olasiliklar da olamaz gibi görünür degil mi bazen? dedi yalnızlığına usulca..
simetrik yalnizliksa çektigin sevilesi bir figür ile baglanmissindir sevdigine yine de yalnizsindir
hatirlatir gece .. her köpek ulumasinda dedi içindeki ses!
Çevrelendigim dikenli düşünceler hep aynı yarayı kanatmaktalar..Kendi kendilerince boyamak
istiyorlar benim avam tabakasından düşe kalka gelen sadık dost yalnızlıgımı..
Sahne sırası sende ey hayat..
Rollerim sıgınak mı berduş sevgime.. Sanıyormusun ki derdime deva suskunluklarım.
Kapılar çalınıyor elbet.Gelen gidenin hoş sohbeti koyu kıvamlı.
Ama ne çare..Giden geliyor,gelen gidiyor işte..Kalıyoruz kendi kainatımızda zerrelerimizin
hastalıklı halleriyle.
-Kehanet tapınaklarından hüzünlü ve hüzünlülüğünün farkında olmayan anka kuşları diriltiyorum dedi kadın...
Anlamaz bakışlarının kirliliğiyle okudu kadının içini adam.. Okudu...
Öpülecek ve kanatılacak yaralarını ayıkladı..
Akvaryumda yem bekleyen balık oluverdi yalnızlık kendi kendini yiyip patladı..
Artık yalnızlık da yoktu..
Yalnızca yalnızlığın yalınlığı yanıltabilirdi yalınayak gezen yalancı yalnız kalabalıklarımı...
Sessizce fısıldadı adam : " Sen dedi, ve senin biriktirdigin sessiz çığlıkların... Hayatımın hiçbiryerindesiniz... Cennetimin ise her yerinde.."
Kadın kulaklarıyla duymayalı çok olmuştu çaresizliğini...
Herşey olabilmesi içini kendini hiçliğe kurban etmesi gerektiğinin yazıldıgı herhangi bir levhayı aradı beyninde..
Buldu da.. Armağan etti adama da içtiği sudan.. İzleri takip etmeliydi ona verilen görev buydu bugüne dek..
Yarına dek dünden kalan ne vardı bugüne dek giden yolda elinde? Yol vardı ayrımları ve çatallanan labirentleriyle...
Adam davet ediyordu düpedüz labirentlerine.. Maskeleri vardı adamın kalbine degecek olan sabotaj fitillerinden
kendini böyle sakınacağını sanıyordu...
Adamın en bilmediği şey herşeyi bildiğini sadece sanabilecek olmayı bilmenin gerekliliğiydi..
Elleri vardı adamın avuçlarında kaderini yazdığı bir avuç daha.. Kendi bile inanmıştı kendi imkansızlığına..
Bir köprü bitiminde pamuk ipliğine bağlı olan yalanlarından birini attı denizin dibine... Çekildi kendi de en diplere...
Diplerinin dipsizligine bir senfoni besteledi beslendigi ay ışığından..
Tatlı acı melankolik bir hüzündü O’nun sevinçleri.
Yanında ise tek bir kişi kalmıştı..
Bir Melek....
VeNuS