Türkülerimiz Üstüne Bir Deneme
"Yüzünde Göz İzi Var,Sana Kim Baktı Yârim"
Bizim türkülerimiz ki, her biri bir roman kadar tafsilatlı. Zaten türkü sözcüğünün büyüsü yeter insanın başını döndürmeye. o ezgiler, insanı yüreğinden kavrar.Bir Yozgat sürmelisi, bir Eğin türküsü,bir bozlak, bir Barak havası alır götürür bizi gurbetten sılaya; sıladan gurbete. Biri bir güzelin dilinde destanlaşır:
“Yârim İstanbul’u mesken mi tuttun,
Gördün güzelleri beni unuttun.”
Diye sitem olur, yankılanır yerde gökte, muhatabına ulaşır mı ulaşmaz mı bilinmez. Ama tüm gönlü yaralılara, vefasızlığa uğramışlara, çaresizlere tercüman olur. Söylenildiği yerde yürekler cız eder.
Bir diğeri: “Yeşil kurbağalar öter göllerde,
Kırıldı kanadım kaldım çöllerde.” diye İnler. İnler de her duyanı da inletir.(Tabi yüreği olanı, adam olanı.) Çaresizlik , darda kalmışlık, bu kadar çarpıcı daha başka nasıl dile getirilebilir.Ya “Şu uzun gecenin gecesi olsam/ Sılada bir evin bacası olsam/ Dediler ki nazlı yârin çok hasta/ Başında okuyan hocası olsam.” diyen gönlü yaralı, bahtı karalı hasret zede ; yüreğindeki gamı, yârine hasretini dile getirirken, dinleyeni de aynı atmosfere çekip hüzünlendirmez mi?
Türkülerimiz, milliyetimizin, şeceremizin yol haritasıdır. Kimliğimizin, kişiliğimizin sembolüdür.Dilimizin kafa kâğıdıdır. Pir Sultan Abdal’dan, Karacoğlan’dan Dadaloğlu’ndan Köroğlu’ndan günümüze, çağımıza selamdır, anlamlı bir mesajdır. Türkü sevmeyeni, bilmeyeni adamdan saymak gerekir mi, onu kamu vicdanına havale ediyorum.Fakat Türkü sevmeyen Türk’ü düşünemiyorum.O türküler ki Yemen’e gidene ağıttır. Çanakkale içinde aynalı çarşıdır.Bir çırpıda anlattıkları, cilt cilt romanlara sığmaz. En usta romancı bile, türkü kadar sıcak ve içten anlatamaz; Yemen’i Çanakkale’yi , ölümü, yıkımı, sevdayı, hasreti.
İşte bizim türkülerimiz bizi anlatır:
“Kışlanın önünde redif sesi var,
Açın çantasında acep nesi var?
Bir çift kundurayla bir de fesi var.
Ano Yemendir gülü çemendir,
Giden gelmiyor acep nedendir? der, boynunu büker; Yemen’e yavuklusunu gönderen tazelerimiz, çilekeş, vefalı, kadınlarımız , kızlarımız. Aslında bilir neden gelmediğini gidenlerin. Bilir de yakıştıramaz dal boylu yiğidine ölümü. Daha bu fani dünyada bir gün görmemişlerdir. Çünkü, evlendiklerinin ertesi gün, cepheye yollamıştır; türkülerle yiğidini.Arkasından ağlamaya bile fırsat bulamamıştır. Kimselere anlatamamıştır yüreğindeki ateşi de türkülere emanet etmiştir.
Türkülerde yüklüdür bizim insanımızın hasreti, çilesi, kederi sevinci. Her türkümüz binlerce gerçeği dile getirir. Binlerce hüznü, sevinci, sevdayı.Türkülere emanettir yüreğimiz. Türkü varsa biz de varız. Türkü yoksa yürek yoktur, sevgi yoktur, insanlık yoktur.
YORUMLAR
"Türkülerimiz, milliyetimizin, şeceremizin yol haritasıdır. Kimliğimizin, kişiliğimizin sembolüdür.Dilimizin kafa kâğıdıdır. Pir Sultan Abdal’dan, Karacoğlan’dan Dadaloğlu’ndan Köroğlu’ndan günümüze, çağımıza selamdır, anlamlı bir mesajdır. Türkü sevmeyeni, bilmeyeni adamdan saymak gerekir mi, onu kamu vicdanına havale ediyorum.Fakat Türkü sevmeyen Türk’ü düşünemiyorum.O türküler ki Yemen’e gidene ağıttır. Çanakkale içinde aynalı çarşıdır.Bir çırpıda anlattıkları, cilt cilt romanlara sığmaz. En usta romancı bile, türkü kadar sıcak ve içten anlatamaz; Yemen’i Çanakkale’yi , ölümü, yıkımı, sevdayı, hasreti."
Yerelden evrensele giderken böyle bir gelişme izlemezse türk(ü), oluyor Türk(i)...
Beğenerek okudym.
Göktürkmen tarafından 12/1/2010 1:16:46 PM zamanında düzenlenmiştir.