- 901 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
KORKUSUZ SELİM (45)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ertesi günü, dingin bir şekilde bürosuna gitti. Sekreteri Tülin,masasındaydı. Korkusuzu görür görmez hafifçe doğruldu:
- Günaydın efendim!
- Günaydın Tülin abla. Dünden bu tarafa inşallah yaramazlık yoktur. Yeni havadislerden neler var?
- Üç tane dert mektubu geldi. İki de telefon.
- E! Telefondakilerin dertleri nelermiş?
- Valla siz yoksun diye kayıda aldım dertlerini.
- Güzel!
“adamlarım nerede ?” demeye kalmadan yan odadan İlhan, Gaddar Osman,Harun ve Erkan fırladılar.
Salona geçip oturdular.Üzeri camlı, yuvarlak masanın tam ortasında Korkusuz Selim,adamları da etrafında.Salonun atmosferi tamamdı artık.
Bir günlük ortadan kaybolması, adamlarını tedirgin etmişe benziyordu. Her ne kadar sekreter Tülin’den “rahatsız edilmek istenmediğini, evde dinleneceğini ve hiç kimsenin telefon etmemesi gerektiğini” öğrenmiş olsalar da yine de meraklarını ve kuşkularını yenememişlerdi. “Bu işin içinde kesinlikle bir çapanoğlu var” diye düşünmekteydiler.
Selim’in bakışları adamlarının üzerindeydi. Tek tek yüz mimiklerinden o anki ruhsal hallerini analiz etmeye çalıştı. Adamlarının bakışları da tek bir noktadaydı. Selim’in mutlu yüzünde. Bugün, kaşları çatık değildi. Gözlerindeki fer,hiç sönmeyecek gibi anlamlı parlıyordu. Kin,hırs ve intikam duygusu yoktu bakışlarında. İçsel bir huzura kavuşmanın yansıması vardı gözlerindeki ferde…
Masanın üzerindeki diafonu açık konuma getirip, sekreterine seslendi:
- Odaya kahve getirir misin?
- Tabi efendim!
Tülin, kahvelerin sayısı söylenmese de biliyordu zaten, salondakilerin sayılarını.
Selim’in kahve içme faslı; çevrede olup biten havadislerin alınması açısından istihbarat bilgilerinin toplanmasıydı bir nevi. Bu özelliğini, adamları çok iyi biliyordu.
Biraz sonra kahveler geldi.
- Sağ olasın Tülin abla! Ellerin dert görmesin.
- Ne demek efendim! Benim için bir şereftir. Afiyet olsun!
Kahvelerden bir iki yudum çekilmişti ki, ilk sözü alan İlhan oldu.
- Selim ağabey!
Aşırı iltifat içeren kelimeleri sevmediğini biliyordu. “Patron,baba,reis,şef “gibi sıfatların yakıştırılmasından hoşlanmazdı. Sadelik olsun yeterdi. Sadece “ ağabey” hitap tarzı, kafiydi.
-… Aldığımız son istihbarata göre; Tilki Kerim, kiraladığı bir tırla yurt dışına yüklü miktarda esrar, eroin kaçıracakmış.Tırın plakasını aldık.Hangi saatte nereden kalkıp,gümrükten saat kaçta yırt dışına çıkacaklarını ve hangi ülkeye gideceklerini;
Çakal Seyfi’nin yeni aldığı inşaat ihalelerinde bir sürü yolsuzluğa giriştiğini öğrendik.
Ayrıca Topal Hasan, intikam duygusuyla yanıp tutuşuyormuş.Artist Davut denen adamını geberttikten sonra bizi yok etmek için göz dağı vermeye hazırlanıyormuş.Adamlarının sayılarını da artırmış.
Arnavut İdris’ten henüz haber alamadık. Sanırım O’nun da bize karşı kuyruk acısı devam etmekte. Bujiteri malzemeleri satan kızı, elinden kurtarırken adamlarını yaralamıştık ya. En azından misilleme yapmaya hazırlanıyordur…
Selim’in bütün dikkati, İlhan’ın üzerindeydi. Kahvesini bitirdi, bardaktaki sudan birkaç yudum içti. Verilen istihbarattan oldukça memnun kaldı. Masanın üzerinde duran sigara paketine gözleri takıldı. Canı bir tane yakmak istedi ama içmemek için direndi. Salonun havasını bozmak istemiyordu. Ayrıca sevgilisi Aylin’in yasaklamasını anımsadı.
“ Rakı gelirse inan ki masadan kalkarım!”
Bu yasaklamayı getirenin ilerde sigaraya da aynı yasağı koyacağı su götürmez bir
gerçekti. “Şimdiden kendimi alıştırmalıyım “diye içsel bir düşünceye kapıldı.
- Teşekkür ederim arkadaşlar!
Adamlarının hepsini kastediyordu. Aralarında ayrım yapmazdı.
- Öncelikle Tilki Kerim’i durdurmamız lazım. Eğer durduramazsak karşımızda devleşecek! Klozetin üzerinde başına gelenleri çok çabuk unuttu, köpek!
Şimdi onun dersini telefonla veririm. Eğer uymazsa mermilerin önünde apaçi dansı yaptırması çok zor bir olay değil. Bürosunun telefonu kaçtı? Telefon fikstüründen bakıp da söyler misin lütfen…
- Peki…Bir Dakka… Evet buldum. 833…..20
Selim,tuşlar üzerinde parmaklarını gezdirdi. Karşı taraftan bir bayan sesi:
- Buyurun efendim.Kimi aramiştiniz? “ı” ları “i” olarak telaffuz ediyordu.
- Patronunuzu bağlar mısınız?
- Kim aradi diyeyim?
- Korkusuz Selim dersen kafi.
Çok geçmeden telefonun karşı tarafında Tilki Kerim, Selim’i can kulağı ile dinliyordu.
- Kerim!..Tilki Kerim!.. Çoktandır hal hatır soramadım sana. Nasılsın,iyi misin canım?
- İyiyim iyi olmasına da …
- Korkma canım! Sadece sesini duyam dedim.Bir de biliyorsun ki son zamanlarda yapmış olduğun ve yapacak olduğun yağlı işlerin kaymağından beni mahrum ettin.İnsan,payıma düşeni gönderir ya!Bunun için hatırlatayım dedim.
Kerim, lafı hiç gevelemeden:
- Ne kadar gönderecektik? Biz de sana sormaya hazırlanıyorduk,Korkusuz!
- Önceki gönderdiğin meblağının dört mislini istiyorum. Hem de yarın akşama kadar. Gelmezse olacakları söylememe gerek yok.
Selim, Kerim’in inatlaşmadan kabullenmesinin altındaki tilkiliği çok iyi biliyordu. Kolay kolay faka basmamak için dikkat edeceğini ve tedbirli olacağını düşündü. Kuyruk acısını unutmuş olmazdı.Pavyondaki tuvaletin üzerinde başına dayanılan namlunun soğuk etkisini nasıl unutabilirdi.
Bakışlarını tekrar arkadaşlarının üzerine çevirdi:
- Yarın akşama hazırlıklı olalım arkadaşlar. Silahlar tekrar gözden geçirilsin. En ufak bir tutukluluğa fırsat vermeyelim. Zamanında paramız gelmezse anlayacağı dilden konuşmak zorunda kalacağız…
DEVAM EDECEK!
YORUMLAR
“adamlarım nerede ?”
" Odaya kahve getirir misin?"
Gibi sorular biraz yapay durmuş Ayhan Abi. "Nerede bizimkiler" diyebilirdi mesela. Ya da "Bize kahve getirir misin"
Bunların dışında güzel heyecanlı ve akıcı buldum. Yeraltı dünyasının racununu güzel yakalamışsın. Bu kadar uzun bir serinin geçmişini nasıl aklında tutuyorsun hala şaşırıyorum. Maşallah. Hep takibindeyim bilesin. Kutluyorum seni Ayhan Abi.
Benden yine 10 puan sana.