- 868 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
sahipsiz mektuplar-2
İyi ki!
Bu aralar ne çok söyler oldum bu kelimeyi. Aslında o kadar emin değilim bunu yürekten söylediğime.
Şuan dinlediğim şarkı bu kadar ruhuma dokunmasaydı ve görmeseydim şaşırdığım şeyi, belki de bu kadar samimi ve içten olmayabilirdi yazacaklarım. Bir ‘iyi ki’ de bunun için mi söylemeliyim sence?
Şarkı da artık dönmesinin de dönmemesinin de bir öneminin olmadığını, hatta onu sevmezse ne çıkacağını söyleyecek kadar ileri gidiyor. İster uzak, ister yakın diyor… Baştan söyledim bu şarkı olmasaydı böyle olmayacaktım bugün!
Biliyorsun görüşemiyoruz uzunca bir zamandır. Ama bu birbirimizi anlamadığımız ya da görmezlikten geldiğimiz anlamına gelmiyor. Her daim beni anladığını ve nefes almaya devam ettiğimiz müddetçe de anlayacağını biliyorum. Vakit buldukça yazmaya çalışıyorum. Yazıyor da yazıyorum geçmişimizi ve geleceğimizi. Kafiye yaramıyor ne dilime, ne düşüme. Uyum yakışmıyor uyumsuzluğuma. Aslında yazmak bazen canımı çok acıtıyor, hem de acımı panzehir gibi dindiriyor. Ne muamma ama! Canım acıdıkça yazıyorum, yazdıkça acıyorum. Evet acıyorum! Artık sadece acıyorum. Sevgiden, nefretten arındırdım içimi. Acıyorum, acıdıkça acılaşıyor içim. Acılaştıkça ağzımın tadı kaçıyor. Avunmak(!) gelmiyorken mutlu günlerin mutluluğuyla, güzel günler yakındır diye ısrarla avunmaktan ve avutmaktan kaçırıyorum kendimi. Hey güzel günler!
Bazen düşünüyorum insanlar mı uzak, ben mi uzaklaşıyorum giderek… Keşke olsaydın şimdi. İliklerime kadar destekliyorum bu isteğimi. İkimizin de hiç bir kelimesini boşa götüremem. ’Ben öyle demek istememiştim’ dersen, ki deme n’olursun. Ben herşeyin sebebini iyi biliyorum. Boşver, unut gitsin. Ben çoktan unuttum.
Geçmiş bir zaman, yine kafam allak bullakken, şunları yazmışım;
Bu gece düşündüm de yine derin kaygılar eşliğinde, bin bir soru eşiğinde ve kaçınılmaz cevaplar nihayetinde… Aklıma çocukluğum geldi. Küçükken ne aldanıyor insan! Uçurtmaları gökyüzünün sahibi zannediyor mesela. Ben göğü hep bundan ibaret sanırdım. Denizleri yalnız balıkların…
Büyüdüğünde de çok bir şey değişmiyor aslında. İnsan hala aldanmaya devam ediyor. İnsanların da bardak kadar saydam ve kırılgan olduğunu unutuyor. Sadece düştüğünde yara alır, bir yerleri kanar yanılgısına kaptırıyor kendisini. Manevi yaraları hiç aklına getirmiyor. Kırıyor da kırıyor!
Kadınlar ve erkekler…
Hiç değişmiyor, çocukken de olgunken de.
Uçurtmalara bakıp, insanların da onlar kadar özgür olabileceğini düşünüyor mesela.
Öyle çok aldanıyor ki insan,
h/aldan (anla)mıyor;
aldanmaya fazla aldanmaktan
kurtaramıyor kendisini, yanılgılara kafa yoruyor…
AL diyorum hayatı avuçlarının içine,
DAN ışma kimseye, sorma niye!
MA dem sonsuzluk yok ötede,
ALDANMA! Bu alaca renklere…
Sonra şiirdeki gibi;
’güçlü ol diyorum kalbime, daha çok işimiz var!’
Ve daha gidecek çok yolumuz var. Sonra yine çelişki, yine, sonrası, çelişki işte!
Kendi kalbime, kendi ellerimle hançeri kendim çekiyorum. Çünkü varoluşumun gizindeki o cümledeki sır gibi, sebebim gibi, varlığımın parolası gibi, içime işleyen o mana geliyor aklıma. Beni ben yapan, işte dediğim cümle bu! Hayatımın özeti diyorum...
Diyorum ki;
’HANÇER BENİM,
YARA BENDE...’ Kime ne?
Kimse ne tutamaz, ne saplayamaz.
Yardıma koşsa pansuman yapamaz.
BU BENİM!
HANÇER BENİM!
YARA BENİM!
Sonra gidiyorum, hançeri çekip gidiyorum.....
Bugün de hislerim bundan çok farklı değil. Yine yazacağım…
Sevgiyle öperim…
fulya/30kasım2010
YORUMLAR
Fulya CODAL
teşekkür ediyorum...