- 444 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yanılgının Adı: Saat
Amacım ne bilmiyorum ama elim kalemime gidiyor, nedensiz. Büyük bir ısrarla üstelik, inatla.
Aslında bu bir alışkanlık, aşinalık da denilebilir.
Şöyle ki; yıllardır onunla beraber olmanın verdiği inançla geçiyorum kalemimin karşısına, anlatıyorum derdimi, heyhat anlamıyor hala.
Peki deyip vazgeçiyorum yine, ona son kez seslenip:
‘Bari sadece işini yap’ diyorum, ‘Sadece işini yap bu gece!’.
Belli, gayet memnun oluyor bu durumdan. Öyle ki akıp gidiyor parmaklarımın arasından.
Madem öyle diyorum kendi kendime, kalemimi bu kadar istekli görmüşken, ben de susmamalıyım bu gece.
Hep söyleyeceklerim vardı ya, hani hiç dile getiremediklerim, yazmaya onlardan başlamalıyım hatta.
Kafamı kaldırsam, sabahın ilk ışıkları çarpacak gözlerime, tahmin edebiliyorum. Ama yapmayacağım!
Lambamı da, günün tüm monotonluğu dahilinde, birilerini uyutmaya and içmiş karanlığa inat kapatmayacağım. Yavaş yavaş gün ağarmaya başlasa bile..
Diyorum ya belki sabah olacak masa başında, sonra annem beni kahvaltıya çağıracak yahut akşam yemeği. Ne fark eder ki? Nasılsa gitmeyeceğim! Zaman kavramını hiç mi hiç önemsemeyeceğim!
Nasıl olacak o demeyin, eğer düşünebilmek gibi bir alışkanlığınız varsa -ki umutsuzum- bunu, zamana nasıl meydan okunur sorusuyla tüketmeyin! Ben anlatayım.
Sihirbaz değilim. Çok basit bir şey yapacağım. Bu gece saate hiç bakmayacağım!
O saat ki, duvarımda en büyük yeri kaplıyor, sanki çok önemliymiş gibi.
Üstelik hareket yönü hep ileriyi gösteriyor. Tamam gösteriyor da, benim ilerici saatim, nasıl oluyorsa başladığı yere geri dönüyor günün sonunda!
Geçtiği yerden bir daha geçerek, üstelik. Hiç utanmıyor!
Bunu herkes biliyor ve fakat susuyor..
Kusura bakmayın ben konuşuyorum cünkü anlamıyorum onu, sevmiyorum da!
“Zamanın dönüşü olmaz” kalıbında bize sadece pişmanlık dikte ediyor da, yahu, bir sorun bakalım kendi neden kurtulmuyor bu döngüden? Kurtulamıyor, neden!
Bilmiyorum ki, kendi yapamadıklarını bize nasıl kabul ettiriyor? Bu nasıl bir cüret, nasıl inanmışlık ki, hala baş tacı yapılabiliyor?
Düşünüyorum da bu devirde bu kadar sevilebilmek, hükmü önemsenen odak haline gelebilmek, en önemlisi bir saat misali ilerici(!) olabilmek için ne yapmak gerekiyor? Ya da yapılan hangi şeyin ardına sığınmak? Lanet olsun! Galiba biliyorum bu sorunun cevabını. Yanılıyor olma umudumu dahi yeşertemeden, aklıma geliyor beklenen.
Duvarımızda karşı cepheden açıkca görülebilen bir mevkiye sahip olan saatimiz, yine bir başka cephede Ata’yı hayata bağlayan, üstelik iç cepte olup hiç gözükmediği halde O’na siper olan saatin torunu olabilir mi?
Ata’nın gölgesine sığınarak her türlü yanlış ve yanılmışlıklara imza atan ve bundan prim sağlayan, ilerici üstelik milli kahramanlarımız(!) yok mu bizim? Saatlerimiz de onlardan demek ki.
Ata’nın saati gibi cesur(!) ve onun kadar fedakar(!)
Belli, bugünki önemsenmeleri, o kahraman saatin eseri.
Bırakın ulu dedesini, daha yelkovanından habersiz, sözde fedai ve lakin zehirli akrepler esir almış ülkemi.
Tıpkı bizim, Ata’ya layık(!) torunlarımız gibi..
Yaz kalemim yaz! Belki lanetlendin bugün..
Lâkin yaz! Yaz ki tüm saatler(!) kahrolsun bugün!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.