0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
754
Okunma
Aşkın rengi mi olmalıydın sen? Hayatıma katılan onca anlamsızlığın eşiğinde aşk mı olmalıydın?
Sen mi olmalıydın, biz olamazken yalnızca sen mi olmalıydın?
Dokunmak istemiyorum yüreğinin kuytusuna, acıtmak istemiyorum ki.
Söylemek istemiyorum daha fazla içimden geleni, geçeni.
Acıtmanı istemiyorum bende tomurcuklanan seni…
Aşk mı olmalıydın, sen aşk mı olmalıydın? Sonunu düşünmeden yüreğimi sana teslim ederek ele avuca sığmaz aşk ateşinin büyüsünde ben artık sen mi olmalıydım?
Sorular gelip de yerleştiler beynimin içine, sorular seni bana getirdiler işte.
Aşkın büyüsü yordu beni, sen üstüne alınma.
Sevmezsen sevme ama canını yoluna sereni yeter ki hatırla.
Aşkın gerçeği mi olmalıydın sen? Aşk yalnızca sende mi gerçek olmalıydı?
Korkuyorum, aşksızlıkta anlam yaratmaya çalışıp düğümleri kördüğüm yapacağım diye.
Bir yerlerde bir şeyler kanadı zamanında, yeni bir yaranın faturası kabarık gelir…
Aldanma, aldatma korkuyorum. Ellerin uzak bir limanın yasak kenti gibi…
O kent bana yasak, ellerin o uzak limanın ara mesafesinde şimdi.
Aldatamam, aldanamam korkuyorum. Aşk seninle mi gerçek olmalıydı?
Aşk neydi ki? Düğümünü çözemezken kördüğüm olmakta mı vardı?
Ben beni yordum, düğümler oldu kördüğüm. Ben beni üzdüm, çocuksu sevgilerin ardında yalnızlık tek sırdaşım oldu, nitekim çözüldüm.
Aldanma, aldatma sakın korkuyorum. Ellerin hangi mevsimin ateşinde yanıyor bilmiyorum ama ellerim buz tutmuş, tutarsam yanmaktan korkuyorum.
İlkbaharın müjdesi misin sen? Ama ben kışta kaldım. Sonbaharın hüznü müsün sen? Ben de zaten hep ayrılıklarda kaldım. Aldatamam, aldanamam korkuyorum.
Aşkın çaresizliği miydin sen? Ben de her zaman bir çare aradım durdum, yine mi çaresizlik ve de ben? Hissedemiyorum, bağlanamıyorum, bağışlayamıyorum geçmişimi, geçememişliğimi.
Aşkın hangi sıfatıydın sen? Özür diliyorum… Gerçekler bir şehrin ürkekliği kadar uzak şimdi.
O şehir ki bana hem yakın hem uzak, gerçekler kadar tuzak.
Hani o şehir var ya, ikimizi birden içine almış, ikimizi birden esir almış.
O şehrin büyüsünde adımı unutur musun sen? Bu şehrin büyüsü ikimizi yakar mı, öldürür mü sahiden?
Bu şehir değil benden korkan; benim artık ürkek senaryoları bir bir sıralayan.
Aşkın anlamsızlığında esir mi kaldın sen? Hancıydın öyle değil mi?
Yeniden mi geldin yerleştin aniden? Hancı; ikimizi birden yakar bu sancı demiştim.
Ellerim buz tutuyor, sen hangi mevsimdesin sormaya cesaret edemiyorum ama yanmaktan, yakmaktan korkuyorum.
Aldanamazsın, aldatamazsın git, uzaklaş buralardan hancı. Yürekten seveceğin biri olmalı, başını göğsüne yaslayıp ağlayacağın bir sırdaş gibi.
Oysaki ben yıllar yılı yalnızlıkla dost oldum, onu bırakırsam o beni bırakır mı dersin?
Hancısın sen, yüreğimde inceden inceye bir sızı. Gerçek değil; bu bir masal.
Aşkın hangi arasında birbirimize uzak kaldık? Buz tutan ellerimin yüreğimi yakan hadisesiyle sen hangi arada kim de kaldın?
Ben de değilsin biliyorum, ama kimdesin onu bilmiyorum. Bu şehir buz tutuyor, yine de aynı mevsimi mi yaşıyoruz bilmiyorum…
Aşkın öznesinde kaldın sen, devrik bir cümlenin başı belada bir hasretin öznesindesin şimdi.
Dokunmayalım yüreğimize, yaralanmak bizim işimiz değil.
Sevmek bu kadar kolay mı sahi?
Kolaysa külfeti nerede şimdi?
Sözler yorgun yüreğimin telafisi gibi, korkma sana bulaşmayacağım, bulaşamam. Sen de yüreğini yüreğine eş tutanlara git, benden sana hayır gelmez hancı.
Yüreğini öznesi kaybolmuş, rengi kaçmış aşklardan koparamamış birinden sana hayır gelmez.
Şimdi anlıyor musun neden git dediğimi? Ben hâlâ hasretlik türküsünün içindeyim, çıkamıyorum.
Yalnızlığı dost bildim, kurtulamıyorum. Kaçıp kurtar kendini benden, seni senden istemiyorum.
Aşkın diğer yakasındasın sen, bu taraflara uğrama çamur bulaşır sonra, üzülürüm.
Temizliğinle kal, bırak beni, ben zaten kördüğümüm. Evet, hancı, bilinmezliğe doğru yol alırken
Belki ilk belki de son ateşimde kavrulurken yaklaşırsam öleceğini söylüyorum.
Oysaki sen yaşamak istiyorsun, hissediyorum. Şimdi yaşa da varsın benden uzaklarda yaşa.
Kendimi senden geri çekiyorum, asfaltı düşmüş ayrılan yolların…
Yollar ayrı, çareler ayrı…
Bedenler, ruhlar ayrı…
Asfaltı düşmüş iki bedene sığmayan aşkın…
Var git yoluna hancı, asfalt kaderin cilvesinde yoktur sana payım.
Var git yoluna da kurtar kendini, yüzü düşmüş; bedeni yıkık dökük, yüreği kilitlenmiş yalnızlığın dostu benden.
Aşkın baharında kal da, sonbahara; acını yüreğine taşıyacak olana kanma sen…
Şimdi gözlerini kapa, yüreğindeki şarkıyı sana armağan edeceğim.
Hayalim uzaklara kayıp, kayan yıldızın kaderini paylaşacak, belki de bir kutup yıldızı olacak.
Uzaklardayım, sana uzak, kendime tuzak; sensizliğin iklimine kanmış, yalnızlardayım.
Aşkın zulmünde miydim ben?
Aşkın çöplüğünde ne işim vardı sen dururken?
Geç kaldın hancı, geç kaldık…
Harcanmış tünellerden geçtik birbirimizin farkına varamadan.
Çok geç kaldık, var da git yoluna hiçbir şeyin zulmüne uğramadan.
Canım acır; düğümler kördüğümleri kovalar, yüreğim talan olur boş ver.
Yaşaman için sana ben değil; yalnızca sen lazım.
Yalnızlığın dostu bana da, her şeyi yutup susmak düşer.
Hiç başlamamış hikâyenin sonsözü; yani sen, şimdi son kez dinle…
Kıymetini bilenlerle kal, ben kendimi bile bilemezken bedenimin yorgunluğunu, yüreğimin suskunluğunu sana ilave edemem.
Her şeyin bir eki olur belki; gözyaşlarının ilave edilecek bir yanı, okunan romanlara eşlik eden aşkın tek bir anı, her şeyin bir ikincisi olur belki ama bu bizim payımıza düşen ilk ve de son haktı.
Kıymetini bilecek insanlarla kal, ben kalakaldım zaten yalnızlığın insafsızlığında.
Rengi düşmez bize baharın; baharın rengi aşktır.
Rengi düşmez bize yalanın; onun rengi her zaman siyahtır.
Rengi düşmez bize aşkın; onun rengi her zaman sevebilecek cesareti olanlarındır.
Rengini ver de bahara; aşkını ver de cana; var git yoluna hancı.
Beni yaktı bile bu sancı!
Dilara AKSOY