- 959 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HALA OĞLU
HALA OĞLU…
…Dün akşam Amasya’ya gidiyorduk bir gurup arkadaşla. Boğazköy’de sizin evin önünden geçerken, “biraz dur” dedim. Durdu. Ve sordum , anımsadın mı Bedevi?
Çok değil üç yıl önce, seni yine burada durdurmuştum bir akşam üstü. Hala oğlunu, ateş almaya gelir gibi ziyaret etmiştik.. Ve sen ne ikram edeceğini bilememiştin bize o akşam üstü..
Anımsamam mı? Dedi, Bedevi. Saçları sıfır numara tıraşlı, başında kukuletası vardı. Ve yüzünde gördüğüm nur ile, tevekkül içinde; Almanya’da çalıştığı fabrikanın kendisini ve kardeşi Ali’yi, nasıl zehirlediğini, ciğerlerine giren o kansorejen maddelerin suçlusunu bulmak için çalıştığı fabrikaya davalar açtığını ve özür suçlusu,
ilgili fabrikanın da davetlisi olarak periyodik bakımlara gittiğini anlatmışdı ayak üstü…
O, şose boyundaki bir cigara içimlik duruşta; bendeki fragman, birden geriye sardı Haloğlu.. Gittim bir anda, 20-30 yıl öncesine…Kimi geceler bostan tarlasında, o nefis kavun kokuları arasında yatar, gözlerimizi göğe dikerek, kayan yıldızlara ne çocukca dilekler tutardık.. Sen iyi avcıydın. Nerdeyse boyumuzla bir çifteyi, kaçana-uçana doğrulttuğunda, ya bir tavşan ya da bir çil keklikle dönerdik çoğu kez, iki katlı o ahşap eve..
Birde Harun’la , Mikdat vardı, ençok buluştuğumuz, inekleri güttüğümüz o, dere boyunda..
(Onlar nere gitti, N’oldu bilmem?)… Eme’min (halamın) sağdığı o manda sütüne terekliğin en tepesinde saklanan kakao paketinden bir iki çay kaşığı da kattık mı keyfine doyum olmazdı bahçede yaptığımız kahvaltının lezzetine..
Rahmetli eniştem, sepetle sipariş verirdi Amasya’dan kulüp rakısını. Ve akşama doğru dili biraz peltekleşince ve o Şirvanlı lehçesiyle;
bir “Aaariff” deyişi vardı ki ağzından, bir Arif daha çıkardı….
Bir baba, bir oğlunu ancak bir sözcükle, böylesine arardı..
Sen bunun ayırdında değildin henüz o vakit. Bilirsin, benim babam da sizin köyün yakınında bir köyde yüzlerce dönüm tarladan çıkan mahsülle yaşardı.. Ama duymadım hiç!. Hiçbirimize öyle bir “Aaariff”deyişini…
Düşünüyorum da şimdi…Ne aramaya? Ne bulmaya gitmiştin Hala Oğlu, taa Alamanya’lara..??
Max Frisch’ miydi? O dönemin Çalışma Bakanı. (Yaşıyor mu şimdi bilmem?) “Biz Türkiye’den işçi istedik, ordan bize insan geldi” diye manşetlere giren.
Evet..Öyle, öyle idik biz, Bay Firiş.. Adam gibi adam, insan gibi insanlar yetiştirmişdik,”defolu mal “ değil!”, öyle bir “nesli ihraç” etmiştik oralara… Benim kızkardeşim de Amasya Öğretmen Okulundan mezun olmuş Akören Köyünde,tezekli bir köyde, çiçeği burnunda, bir İlk Öğretmendi o yıllar..
Senden önce gitmişdi.yani., Kim aklına soktuysa?!, Nice dil-diş muayenesinden sonra, Sirkeci’den kalkan bir trenle, yolcu etmişdik..oraya (?!) o, fabrikaya, tavuk tüyü yolmaya,
davullu- zurnalı gelin etmiştik sanki...Gidiş, o gidiş..
Bir jenerasyon tükendi artık!.. Aç mıydık? Açıkta mıydık?
Osmanlı hazinesini biz mi tüketmişdik?
Kapitülasyonları dışlayan ve sevr müdahalesini yırtıpda o milli mücadeleyi verenlerin çocukları biz değil miydik?!
Hani, sıfır borçla, hazineyi Cumhuriyete teslim ederken;
O, Kara Fatma’ların, Nene hatunların kızları-kadınları
neden gitsindi?!..Allı yeşilli giysiler içinde, kucağınızda- sırtınızda, karnınızda doğacak bebelerle..
Üstüne üstlük bir de horlandınız oralarda!..
Psikolojik ve sosyal yönden hep dışlandınız.
Dil bilmezlik, en baş sorundu, derde tercüman bulamamak ayrı sorun.., Takıldı boynunuza bir yafta gibi..
En ağır işleri, sırtın omurgasında yaşam süren,
hantal mı hantal, o, kalın küfe sepetinde taşımak,..
Kolay mı?
Yabancı ve bireyci bir tüketim toplumunda sessiz-sedasız yaşayıp da, Kimi gün Hitler Nazizminin artıklarıyla, Defol Türk!
(neyse almancası..?) Deyişlerine kulak tıkamak Kolay mı?.
Bu ayıp, yaşanılan toplumun en ağır Labirentlerinden biri olmalı… Kuşkusuz, bizimkisi uzaktan gazel!
Bunu, en iyi orada, gurbet de yaşayanlar bilir,
ateş düştüğü yeri yakar misali.. Ara da bir, yıllar sonra,
memleket hasretiyle memlekete geldiğinizde ise, gümrüklerde görürdünüz ilkin., Kıyılsa da içiniz, bir soygun düzeninin bir karton malboraya teslim oluşuna şaşardınız…Bavullarınız karıştırıldığında…
Oysa sizi, değil nice hükümet! En yakınlarınız dahi anlamadılar!.
Siz, onlar için artık bir “Alamancı” olmuştunuz çünkü… Yüzünüz soluktu.
Ellerinizde dikenler açmıştı artık!..
(Devamı yarın)
..Öylece, ekmeği azık ettiniz. Az yediniz., yılları, yamalaya-yamalaya bir bohçaya dikdiniz!.. Dün, “bir misafir işçi” olarak gitmiştiniz. Azminizle-direncinizle ve hiç bitmeyen inancınızla.. Bu günse, farklı bir kültürle, farklı bir azınlığın bayrağını açtınız. Ev sahiplerinizi-komşularınızı incitmeden, sosyal yardımlaşma kavramını, yabancı ele, gümüş bir tepside sunar gibi... Birde… Biriktirdiğiniz markların-Eyroların sermayeye dönüşmesiyle, orda binlerce-onbinlerce işverendiniz!. Ötesindeyse, Helmut’lar-Hans’lar için se;
ekonomik yönden potansiyel bir tehlikeydiniz artık !...
Bunu bilmez mi Avrupa?
Bir günlüğüne çekseniz bankalardaki birikmiş sermayenizi.
Almanya’da hükümetler düş(er) (mez mi?)!..
***
Bir çoğunuz,!. Bin bir emekle yaptırdığınız, katkı verdiğiniz,
memleket de ki, o camilerin musalla taşında, 3-5 dakkalık bir saltanat sürmek için mi oralara gitmiştiniz?!..
Ne kadar hayırlı nesiller yetiştirdiniz?
Bilinmez, onlar ayrı bir konu amma ..
Böyle, bir kültür, inanç ve özveri hangi toplumda var?!
Söyler misiniz?
Saflığınız-sahipsizliğiniz yıllar yılı kullanıldı, oralarda-buralarda..
Nice filmlere, öykülere-romanlara malzeme oldunuz..
Kiminizin çocuğu uyuşturucu batağına düştü, unuttu örfü-adeti.
Bir yaz tatiline bile geldiğinde Türkçe konuşmak istemiyor…
Oysa siz, onlar ev bark sahibi olsunlar, mutlu bir yuva kursunlar diye, fenik-fenik hesaplar içinde, ne ödünler verdiniz..
Siz “geçim” için gitmişdiniz. Şimdi çocuklarınızın orda kalışlarıysa farklı. Öyleyse? Duruşları da farklı olmalı…
Dilerim;fedakarlıkla, yaptıklarınıza, katlandıklarınıza bu genç kuşak sahip çıkar!.(Çıkmalı!.)
Yabancı bir toplumda, kalıcı olan, Müslüman bir Türk Diasporasını., Kim ne derse desin, sizler gerçekleştirdiniz..
Bu ülke, Milli mücadeleden sonra, sizleri kürsülerden ayakta alkışlamalı!..
Kültürümüzle, dinimizle, inancımızla, gururumuzla bizi içine almak istemeyen milletlere, kırmızı halılar serdirdiğiniz için…
…Ve sen?! Sen, onlar için mi? Bunlar için mi? Gitmişdin oralara HALA OĞLU!..
İki ay arayla, aynı musibetten, bir de Ali’miz gelmişti peşinden.. Bir de o’nu sürüklemiştin peşinden. Şimdi burada bir öfke kaldı. O sakin öfke, hep oturur yerli yerinde.
.Konunun hülasası, belki de şuydu;
Bizim memleket de yaslar hiç bitmez!, Zemheri soğuklarına karşın, Açar erikler erkenden… Öyleyse;
…Hadi, çalıştır motoru.. Ağlatma şimdi gözlerimi…
Sür kardeşim, kadim dostum, Sevgili Bedevi, tutma beni yol üstünde. Sür arabamızı “Şehzadeler Kentine” doğru.. Bittiyse sigara molan??. Daha gidecek yolumuz var…
“Kuşkusuz, son menzilde,
malum , o. “Büyük Randevu” var.
Bilsem nerede? Saat kaçta?
Tabutum gürgenden mi, meşeden mi?
Bilmem hangi ağaçtan? !
Belki bir salıncağın ipi olacağım,
bu yeşeren topraktan…”
Alp Altundal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.